• medea evvela yunan'da euripides 'e, sonra neophron 'a, roma 'da seneca 'ya, tacitus ve quintilianus 'un aktardığına göre; ovidius 'a hem heroides 'de, hem metamorphoses 'de konu olmuştur.

    seneca, eseri ovidius'un etkisinde kalarak yazmış, en az euripides kadar etkili, ihtişamlı bir dili vardır. seneca 'nın eserini çeviren suat sinanoğlu'ya göre; "..iki eser arasında bariz farklar göze çarpmaktadır. yunan şairi, değeri itiraz götürmez bir tragedya yazmışsa, seneca, uzun sihir hazırlığı ve ayin tasvirleri hariç, toplu, çok canlı, bilhassa protagonistinin ruh haleti ince bir tahlil sayesinde muvaffakiyetle tasarlanmış bir eser meydana getirmiştir." (medea, önsöz)
  • jean anouilh 'nin medea 'sı üzerine konuşmak istiyorum bu entiride; ona göre arkanıza yaslanın, kavelerinizi yudumlarken beri yandan medea'ya alternatif bir son hazırlayan anouilh'in bu tavrına bir arka plan tasarlayın.

    bir kere antikçağ eserlerinin tekrar tekrar yorumlanması; çok aşina olduğumuz bir olaydır ki; shakespeare, söz konusu trajedilerini , dante, ilahi komedya'sını hep antikçağ yazarlarına "dat, donat, dicat" yani "verir, donatır ve ithaf eder"ler. (d.d.d.) bunun sebebi çağlar gibi edebiyatların da, belli bir potada birbiriyle girdikleri ilişkidir, birbirleriyle olan bağlantılarıdır. hatta hepsi bir bütünün parçasıdır diyebilirim. sadece akımlar, olaylar, değişikliklere sebep olurlar, yaşanan kırılmalar da başka edebiyatların üzerinde etkili olurlar mesela hiristiyanlığın, edebiyat ve felsefenin gerilemesinde önemli rol oynadığını ileri süren araştırmacılar vardır. ancak u görüşün karşısında mme de stael şöyle buyurur:"..ben, hiristiyanlığın, kurulduğu devrede, medeniyet için ve kuzey zihniyetinin güney adetleriyle karışması için, kaçınılmaz bir şekilde elzem olduğu kanaatindeyim. üstelik, hiristiyanlığın, hangi konuya tatbik edilmiş olursa olsun, ilim, metafizik ve ahlak bakımından zihin melekelerini geliştirdiğini sanıyorum." (edebiyata dair, mme de stael) aslında burada hiristiyanlık sadece bir örnek teşkil ediyor, özellikle üzerine konuştuğum en kaba tabirle ingiliz, fransız ve alman edebiyatlarına etki etmiş olan şu meşhur yunan - roma pınarı bahsinde hiristiyanlık çok büyük bir kırılmadır, değişime sebeptir. üzerine biraz kafa yormaya çalıştığım için verdiğim örnek de bu oldu evvela. tabi ki evvelinde başka türlü kırılmalar olmadı mı, neyse konuyu fazla dağıtmak istemiyorum, bir örnek kırılmadan daha bahsedip, medea'ya döneceğim; tanrı kral kültünün doğudan batıya yolculugu başlığında incelemiştim bunu, üzerine konuşmuştum. batının, özellikle makedon iskender ve sonrasında julius caesar 'la birlikte doğuda görmüş olduğu yönetimde o tanrı kral idealinin roma edebiyatını nasıl kasıp kavurduğunu biliyoruz. o düşünce biçimi olmasaydı, caesar sonrasında, octavianus augustus'un en samimi yardakçısı vergilius 'un aeneis'i bile yazılabilir miydi? bırakın edebiyatı, doğunun o şehvet dolu kokusunu içine çekmeye başlayan, damardan o kanı kendi kanıyla karıştırmaya başlayan roma 'nın pantheonu bile değişmiştir. dini değişmiştir. augustus tanrı olmuştur, ve ardından gelen diğer imparatorlar. yani evvela antropomorfik tanrı düşüncesinin üstüne bir de kral tanrı inancını koyun. onun üzerine de hiristiyanlığı serpiştirin. ortaçağı kafanızda yaşayın hele, ardından ortaçağı bir köprü gibi farz ederek rönesans'a gelin, aydınlanmanın ardından, sanayinin gelişmesi , küresel pazarları, sömürgelerin nasıl iştah kabarttığının altını çizin, nietzsche 'yi boğan o ahlakçı ve sokratesçi kuşkuculuğun vardığı noktadaki iki dünya savaşını ve ardından birleşmiş milletler'i hatırlayın, yakın tarihimizde, en nihayetinde 1987 'de vefat eden jean anouilh 'in medea'sına işte böyle bir bilinçle gelin. hani arkanıza yaslanın dedim ya biraz doğrulun da, günümüzün bir yazarının, işte kısaca üstünden geçtiğim bu süreci, yaşamının olgunlaşmaya doğru giden mutlaka geçilmesi gereken safhaları olarak değerlendirin.

    arkadaşlar, medea'nın öyküsünü yazdıran yunan düşüncesi, kimileri buna yunan mucizesi der, aynı zamanda evripides'i bu eserinden ötürü ödüllendirmiştir. (i.ö. 431) zira evripides, bir yandan sürekli savaş içinde ve hatta yeni bir savaşın daha eşiğinde olan atina izleyicisine anlamlı bir yapıt sunmuştur. insanın ve toplumun temellerini şiddet yönünden değerlendirerek sarsmıştır. bu sarsış aslında tıpkı vergilius 'un aeneis'inin roma halkı ve entelektüel çevrelerinin üzerindeki etkisi gibi biraz da alevlendirici bir karakterdedir. medea 'ya mythosların atina 'ya yamanması ve kendinden olmayanları (barbarları) düşman ilan etmenin kokusu sinmiştir. atina'nın üstünlüğü düşüncesi sadece barbar halklar üzerinde değil aynı zamanda kadınlar üzerinde de etkiliydi, zira ikinci solon yasalarıyla kadınlar daha da ezilmişlerdi. (http://www.forumuz.biz/…uksal_metinler-132687t.html : http://n-marmara.blogspot.com/…6/12/yedi-bilge.html : ) yani atinalı olmak, barbarlara eş olmamaktan (yabancılar gibi olmamak) ve kadınlara benzememekten geçiyordu.

    tabi baskın olan bu görüşe bir ütopya daha katıldı. o da amazonlar düşüncesi. örneğin; iason çocuk yapmayı bile öğrenmeye razıdır kadınlardan kurtulabilmek için. (yunan pantheon'unda; daha evvelden, kadına verilmesinde bir beis görülmeyen akıl ve bilgelik, baba tanrı tarafından yutularak erkek kısmına geçmiştir.) zaten bilgelik tanrıçası athena, zeus'un kafasından doğar. bu noktada sema bulutsuz hoca'ya kulak verelim; "atina milliyetçiliğine destek olan en önemli söylenlerden biri, ilk kralları erikhthonios'un atina'nın kendi toprağından doğuşunu anlatan bir başka kadınsız doğum öyküsüdür:

    athena'ya aşık olan hephaistos, bakire tanrıçaya tecavüz etmek için onu kovalar ama athena kendisini savunur. hephaistos sonunda yetişip athena'ya sarılınca spermleri toprağa saçılır (azra erhat 1989:130). toprak, rahminde büyüyen erikhthonios'u bir kutu içinde athena'ya verir (keuls 1993: 42 ).
    eva keuls, söylenlerin bir kültürün temel özelliklerini ortaya koyduğuna dikkat çekerek, atina'da yunan kahramanlarıyla dövüşen amazonları konu alan masalların, cinslerarası savaşın söylensel arketipi olduğunu söyler ve bu söyleni "evrensel erkek karabasanı" olarak niteleyen phyllis chesler'a katıldığını belirtir. bugüne ulaşan ve çoğu atina'da yapılan 800'ün üzerinde görsel betimlemede, yunan kahramanları amazonları kargılarıyla öldürür. bu savaşın görüntüleri, atina'nın her yerindeki duvarlarda ve vazolarda bol bol betimlenmiştir. masallardan birinde, atina'yı kuşatan amazonlar theseus tarafından yenilgiye uğratılınca, amazon kraliçesi antiope theseus'a esir düşer ve onunla evlenip evinin kadını olur. akıllı, güçlü ve savaşçı bir kadın olarak gösterilen medeia da yunan dünyasına sızmış bir amazon gibidir. euripides, atina'nın amazon korkusunu oyunda başarıyla kullanır."
    (navisalvia 2004, sema bulutsuz,sf:91)

    şimdi tabi yunan'da iason'la evlenen medea'nın temsil ettiği güruhun aslında amazonlar olduğunu, ve erkek egemen atina'da korku unsurunun hikayeye damgasını vurduğunu çok net görüyoruz. salt kendini aldattı diye, kocasından intikam alabilmek için iki evladını öldüren medea, evripides'in hikayesinde cezasını çekmeden kaçar gider. tanrıların gazabının ne olduğunu bilmeyiz. ancak; jean anouilh , özellikle de çağının gerektirdiğince, karakterinin davranışlarının arka planına psikolojik sebepler serpiştirmiştir. zira artık kahramanların niteliklerine eklenen "supernatural meddling" diye tabir edilen o olağanüstü etkinlik ortadan kalkmıştır. neden sonuç ilişkisini uygun bir şekilde vermek isteyen yazar, aynı zamanda evripides 'in de açık bıraktığı noktaları -anakronizme kapılma riskini de göz önünde tutarak- kapamıştır. insan ile kutsal olan arasındaki enerjik yapı yeniden şekillenmiştir. işte bu durum, anouilh'in medea'sının, yeteneklerini keşfetmesinde önemli bir itki olmuştur. bunun yanısıra anouilh, oyunun sonunda iason ile dadı arasındaki konuşmaya umut serpiştirmiştir.

    evripides 'in medea'sı ile anouilh 'inki arasındaki en büyük fark; kanımca evripides 'te, yunan düşüncesinin en temel kader anlayışı gereğince; medea'nın tanrıların bir kuklası hatta onların ihtiraslarının bir aracı olmasıdır. zira anouilh'de medea tümüyle aşırı bir karakterdir. modern çağın o profanlaşmış insan örneklerinden biridir adeta. ne olduğu belli olmayan, kimliği belirsiz bir tip. tabi medea karakterinin yani, aldatılan eşin, kocasını cezalandırmak maksadıyla çocuklarını öldürmesi hadisesinin haklılığının tartışıldığı meclislerde, sanırım medea'nın tarafını tutanlar, mutlaka şu ayrıntının farkında olacaklardır. çocukların her ikisi de erkek. yani medea bu çocukları öldürerek, aslında erkekliğe de saldırmış oluyor. çok modern bir yorum bu ama gerçekten de düşünülmeye değer.

    anouilh 'in medea'sında göze çarpan bir husus da; medea'nın aldatıldıktan sonra kendisini bulmasıdır. adeta kendisini yeniden keşfetmiştir. kendindeki o gücün farkına, yerine başkası konduğu zaman varmıştır. modern medea, aslında hepimizin içinde olan zehrin dışavurumudur. kafamızı yanlışlıkla duvara vurduğumuzda, duvarı tekmelememizdir işte o zehirin kendisi. şiddet dolu ancak, uykudayken uyanmışlığın, rahatsız edilmişiğin ancak karşılayabileceği o mana. işte medea 'nın kalbindeki o mana, o uyanmışlıktır, onu iki çocuğunu öldürmeye iten. işte modern medea'nın modern yorumları açısından bakıldığında, jean anouilh 'in yaşadığı çağın korkuları kabak gibi gözlerimizin önüne seriliyor. rutin yaşa, bu rasyonel dunyada en az bedelle en fazla mutluluk duyarak, sorgulayarak ama dionsyiak halini yitirmiş bir şekilde yaşa. kabesi büyük alışveriş merkezlerinin kafelerinde dün akşam tv'de taşladığın şeytanlardan bahsederek, aldatılmışlıklarının hepsini içine gömerek, yeniden ve yeniden keşfetmeden kendini, sadece iason'ın tarafından değil, sana yaşatılan her şeyin sorumlusu olarak, herkesin yaptıklarından sıyrıl, zehrini trajik bir biçimde kendi içine akıta akıta sürün. bunun adına da "yaşamak" de.

    işte o medea ki, zehiri çocuklarının üzerinden iason'a yani kendisini aldatan güce akıtmıştır.
    asıl böylelikle yaşamaya başlamıştır a.

    tavsiye: http://www.123helpme.com/search.asp?text=medea
  • çılgınlar gibi sürekli üreten hocam çiğdem dürüşken'in türkiye iş bankası, kültür yayınları hasan ali yücel klasikler dizisi'nden çıkmış yeni çevirisi. tabi ki hocamın çevirdiği medea seneca'ya ait olan tragedya. kitabın kapak, sayfa tasarımı pek muhteşem olmakla birlikte, orjinal latince metin ve karşısında türkçesiyle yayınlanmış.

    kitabın arkasında 14 ytl yazıyor ancak eseri internet üzerinden daha ucuza şu sitelerden satın alabilirsiniz:

    http://www.ideefixe.com/…p?sid=or27r65lvl1lv1qi2b4o (6.30 ytl) (yarı yarıyadan bile daha ucuz)
    http://www.yeterkiiste.com/…arent_category_rn=28151 (7.65 ytl)
    http://www.iskulturyayinlari.com.tr/…sp?urun=273664 (9 ytl) (resmi sitesinden satış)
    http://www.pandora.com.tr/urun.asp?id=147350 (11.20 ytl)
    http://eren.com.tr/…p?kitap=243096&sid=312191529509 (12.60 ytl)
  • 1969 yapımı pier paolo pasolini filmi. neredeyse tamamı kapadokya'da çekilmiştir. filmlerinde doğa harikalarını dekor olarak kullanmayı seven pasolini, bu filmde de kapadokya'nın tüm ihtişamını gözler önüne sermiştir.

    oldukça ağır tempolu ilerleyen film, tragedyayı bilmeyenler için fena halde bayıcı olabildiğinden, nerdeyse salonun yarıya yakını arkasına bakmadan kaçmıştır.
  • euripides in ikincilik odulu aldigi bir oyunu. kaynagi bir efsanedir. ama yazar modernize ederek bu tragedyayi ortaya cikarmis, birebir almamis. intikam kelimesini daha korkutucu kilan bir oyundur bu. medea kral kreonu bile korkutmustur, helal olsun.

    medea:

    ''yasayan ve irade sahibi olan yaratiklar içinde biz kadinlar kuşkusuz en zavallilariz. buyuk bir bedel odeyip bir kocaya vardigimizda, onu bedenimizin de sahibi olarak kabul etmek zorundayiz. kopurtmek demektir bu bir yanlisi baska bir yanlisla. ve bu buyuk cabanin sonunda basarili olursak eger ve kocamiz inlemezse evliligin boyundurugunda, gipta edilecek bir hayatimiz olur. yoksa daha iyidir olmek. eger erkek baslarsa sikilmaya evdekinin varligindan, disari gider ve bulur bir care can sikintisina. biz kadinlar mecburuz bakmaya sadece tek bir adama. ve derler ki bize, biz evde tehlikelerden uzak yasiyormusuz, onlarsa gidiyorlarmis savasa:salaklar!
    bir savasta uc kez en on safta yer almayi yeglerdim, bir cocuk dogurmaktansa.''
  • pasolini'nin en ağır filmlerinden biri. tragedya'yı bilmek bile filmi hızlandırmıyor. tragedyayı bilmemek zaten filmi kafadan bitiriyor. kapadokya'nın 69 yılındaki halini görmek isteyenler için özellikle tavsiye edilir.

    trier editi: bir de 1988 trier yapımı medea var, burada tragedyanın işlenen kısmı pasolini kadar geniş bir hikayeyi kapsamıyor. pasolini'ye göre daha izlenesi ama bu da zor hani.
  • efsanede kardeşini öldürdüğü için, avrupa'da kardeşine kötü davranan insanlara da böyle seslenilir.
  • (bkz: dario fo)
  • euripides amcam yapmış gene yapacağını diye düşündüren tragedya. metin balay çevirisi gayet akıcıdır, hem de dili kuvvetli.

    "kadınız biz, dürüst işlerde bir işe yaramayız,
    şeytani işlerde bir numarayız."

    derken biraz belli etmiş sanki rengini ama, kızamıyor da insan, öyle kuvvetli bir duygu ki bu insanı çıldırtır gerçekten de.
    aşırı doz "nefret et ama acıma" insanı böyle yapar demek ki. intikam!!
hesabın var mı? giriş yap