• " bir yönetim, ehliyetinin sınırlarını aştığı halde iktidarda kalabilmişse, o yerde ya aydın sınıfı yoktur ya da iktidardakilerle söz ustaları arasında sıkı bir anlaşma vardır."

    eric hoffer

    türk medyası eskiden beri sıkıntılıydı ama bu kadar boktan değildi. nihayetinde uğur mumcu'yu yetiştirebilmiş, efendime söyleyeyim bugün hala dillere pelesenk olan teşbihleri, terimleri literatüre kazandırabilecek çapta köşe yazarlarının olduğu (örneğin çetin altan'ın pusu-düello kültürü yazısı) bir sektördü. (ki ben uğur mumcu'nun da, çetin altan'ın da siyaseten karşısındayım)

    bugün bambaşka bir durum var. kalitenin düşmesini geçtim, sözgelimi pespaye, bayağı fotoşoplar haber diye sunuluyor, kimse bedelini ödemiyor. her türlü yalan hiç "usulüne uydurmak" kaygısı bile güdülmeden dillendiriliyor. eskiden yok muydu? vardı elbet, ama bedel de ödenirdi. oktay ekşi gibi özür dileyecek kadar hassasiyeti ve kaygısı olan adam kalmadı.

    bütün bunlar allahçılar medyayı ele geçirince oldu. sürekli allahı çok sevdikleri için ezildiklerini, horlandıklarını, bir yerlere gelemediklerini söylediler. kendileri gibi adamlara da böyle propaganda yaptılar, insanların hayal kırıklıkları ve eksikliklerini, onları engelleyen görünmez bir elite fatura edip, onları yine görünmez düşmanlara bilendirerek sevk ve idare ettiler, arkalarına topladılar, nihayet arzu ettiklerine ulaştılar.

    sonra belli oldu ki, sorun allahı çok sevmeleri değilmiş. hakikaten kifayetsiz, türkiye şartları ve ölçülerinde bile kifayetsiz, liyakatsiz, salak adamlar oldukları için "aşağıda"larmış.

    tabii hürriyet'in, milliyet'in, kanal d'nin, star'ın vs de suçu var bunda. onlar da vaktiyle yedikleri hurmaların bedelini ödüyorlar. itaat etmeye, biat etmeye zorlanıyorlar. allahçı kadrosu açıyorlar, hoş görünmeye çalışıyorlar.

    en son ne zaman anaakım-popüler medyada ufkunu cidden açan bir köşe yazısı okudun ya da program seyrettin? elbette eskiden de "popüler" olanın ana hedef kitlesi vasat ve vulgar halktı. ama popülerin içine yer yer "kaliteli" olan konurdu ki, olgunlaşma yolunda, entelektüel kapasitesini arttırma yolunda olan insan o "alıştırmalar"la beslensin, gelişsin, seviyesini yükseltip kendisine özel olarak sunulan niş içeriğe ve niş yayınlara doğru yol alsın.

    bugün popüler tv-popüler gazete; hele ki yobazların getirdiği trende az çok uyum sağlayan değil, direkt yobazların kurduğu tv-gazete kıskacına sıkışmış bir insanın gözünü açma şansı yok. allah için küçücük bir kalite kıvılcımı, bir önemsiz tefekkür kırıntısı yok içeriklerde.

    her alan yozlaştı elbet akp geldi geleli. ama insana en görünür yozlaşma medyada. yılbaşında dansöz oynatan kanallar yahut çıplak kadın resmi basan gazeteler bile bunlardan daha namusluydular; zira talibine içerik satıyorlardı sadece. bunlar gerçek bilgiye ulaşma hakkını yarattıları kakofoniyle, helezonlar çizen kopkoyu dumanla bastırıyorlar. zavallı, eğitimsiz, fakir, "görmemiş" insanları o dünyaya hapsedip, bir illüzyonun tesirinde durumunun ne kadar kötü olduğunu fark etmesini sonsuza dek engelleyecek bir kısır döngüye sokuyorlar. ona sürekli komplo teorileri anlatıyor, erasmus'a giden kızlarının sevişeceğini (aman ha!) söylüyorlar, bunu satıyorlar. kazandıkları parayla yayın yönetmenlerinin kızları yurtdışında okuyor, köşe yazarı muta nikahı kıyıyor.

    bugün ayrıntı vermeyeceğim, başım ağrımasın. ama kısa süren medya tecrübemde o kadar aptallık, hainlik ve menfaatperestliklerine şahit oldum ki, akp yıkılsın diye en çok bu yüzden uğraşıyorum. o zaman yazarız, söyleriz, hatırlatırız. ta ki türk insanı, allahçılıktan sonsuza dek vebadan uzak durur gibi uzak dursun.
  • esasında kendisinin yobaz olduğunun farkında olmayan bazı kişilerin hezeyanı. gerçek dertleri, "niçin ben ve biz değil de onlar," biçimindedir. türü ne olursa olsun, yobazlık kötü bir şey.
hesabın var mı? giriş yap