• dünyayı olduğu haliyle kabul etmemenin bazı sonuçları vardır. bu sonuçlar onlarla ne yapacağınıza dair vereceğiniz karara göre şekillenir biraz da, bu yüzden herkes için aynı olmaz. kimisi daha en baştan aşağı yukarı neyle karşılaşabileceğini belli belirsiz hisseder, bu yüzden yol yakınken döner. kimisi biraz ilerler, bir noktada çıkmaza girdiğini hissetse de path dependence mağduru olur. kimisi ise sonunu pek de umursamadan usul usul ilerleyip gözden kaybolur.

    bu yol ayrımına genellikle orta yaşlarda, yani genç yaşların sonunu düşünmeyen heyecanı geçince gelinir. herkes hayatının bir noktasında hakikate toslamayabilir, ama toslayanların hepsi de bunu fark etmez. kimisi için sonuçlar çok daha ağır olur. buna şanssızlık demek saygısızlık olabilir. zizek güzel özetliyor, insan mutluluğu arayan bir varlık değildir. mutluluğu etik olmayan bir arayış olarak kodlamak da biraz insafsızca geliyor aslında kulağa, ama insana hayatını kendisinden çok daha büyük ve değerli bir şeyler uğruna harcaması gerektiğini salık veren her türlü öğreti de tam olarak bunu yapar. yaşamını bir sanat eserine mi çevirmek istiyorsun? öyleyse benimle gel.

    işte tutkuların dünyasına girince de, bulaşık makinesinin taksidini düşünenleri küçümsersin doğal olarak. uğruna yaşanılacak, uğruna ölünecek bir şeyler olmalıdır. bunu aramak bile sana kendini farklı hissettirir, yükseldiğini ve zirvelerde yalnızlaştığını hissedersin, yüzünü okşayan soğuk rüzgarlar doğru yerde olduğunu teyit eder. dönüp dünyaya, kalabalıklara bir bakış attığın zaman, farklı olmakla ne iyi ettiğini düşünürsün illaki, ödediğin ve ödeyeceğin bedellere hazırsındır bunun için. günlük yaşama, temel ihtiyaçlara dair her şey gitgide anlamsızlaşır, hatta piramidin üst katlarına tırmandıkça, anlam iddiasındaki bütün başka uğraşlar da, sanat da edebiyat da anlamsızlaşır. yürüdüğün yolun hakkını verecek olursan, müzik dinleyemez, roman okuyamaz, film izleyemez hale gelirsin. çünkü devrim ya da tanrı seni beklemektedir. belki bazen eski bir dost veya bir kadın seni bir şeylere çekecek olur, ama hemen silkinip kendine gelirsin. belki sana haz veren bir şeylere ufak bir meyil gösterirsin, bu da olsa olsa guilty pleasure olur. varıp yad ellere meyil verirsen, kış olur yolların bağlanır. mutlu olmak, dünyadan haz almak sana haramdır. harama gözlerin kaymamalıdır, dünyanın tamamı sana namahremdir, avret yerlerine bakmamalısın.

    herhangi bir tutkuya, ülküye, devrime, tanrıya veya aşka yeteri kadar iman etmek ve bu imanın gereğini sonuna kadar yapma kararlılığını göstermek, bir bakıma, oldukça spekülatif bir borsada kaldıraçlı işlemlere bulaşmaktır. hayatın, kendisiyle kumar oynanmadığı takdirde hiçbir şeye yaramayan bir vakit kaybı olduğuna kanaat getirirsen, farklı bir boyuta geçersin. uğruna ölünecek ve öldürecek bir şeyler bulmayı başardığı için kendisini şanslı addedenlerin dünyasına hoş gelirsin. kendisine bir gram anlam bahşedene her şeyini feda etmeye hazır gençlerin hayatını, kutsal davaları uğruna bozuk para gibi harcamaktan çekinmeyen örgütlerin, o gençlerin kafasını vahşice ezmekten hiçbir zaman imtina etmeyen devletlerin coğrafyasında, el birliğiyle işletilen şiddet çarklarının dişlileri arasında ezilip paramparça olan hayatları izlersin. yeteri kadar uzun süre yaşamayı başarabilsen de, vücudunda ve ruhunda bıraktığı izler hiç geçmez.

    belki bir ölüm orucunun son günlerinde, daha hayattayken çürümeye başlayan birilerinin dokunsan çatlayacak kemikleri arasından sızan bir ışık görmek, yaşamın o kadar da değersiz bir şey olmayabileceğini düşündürebilir. hayatta kalmayı bütünüyle bir guilty pleasure yapan şeyin senin üzerindeki etkisini bir an olsun kırabilecek bir yaşam kırıntısı kalmıştır belki bir yerlerinde, karanlıkta ellerini uzatıp ona tutunmayı isteyebilirsin. yaşamayı istediğin için sana utanman gerektiğini söyleyen herkese de hareket çekebilirsen, önünde yeni bir dünyanın kapıları açabilir. ama tekrar, herkes bu kadar şanslı olmayabilir. insanların ülfet peyda ettiği basit hazların bazıları için nasıl bir lüks olabileceğini kimse hayal edemez. ne ölçüde bilinçli verdiğine asla emin olamayacağın kararların bütün hayatın üzerinde tahakküm kurduğunu ve ne kadar kaçmak istesen de son gününe kadar peşinden geleceğini unutmak için yapılan her şeye bağışıklığı vardır birilerinin, bir gün öleceğin gerçeğini unutmak için yaptığın her şey gibi.

    bunları düşünmek istememek en temel insan hakkıdır. bazı sabahlar, yüzünü yataktan kazıdığın sabahlar mesela, yani "insan hiç doğmasaydı, güneşi hiç görmeyeydi en iyisi olurdu" diyen adını hatırlayamadığım antik yunanlıya hak vermeye çok yakın olduğun zamanlar, elini telefona atıp belki ayılırım umuduyla whatsapp mesajlarına bir göz atıp, bir arkadaş grubunda paylaşılan bir sosyal medya linkine tıklayıp daldan dala atlayarak dakikaları tüketirken, komik bir videoyu takip eden can sıkıcı haberlerle için şişmişken, güne başlamakla uykuya dönmek arasındaki arafta salınırken, bekleyen işleri düşünmek istememek sana bu çıplak insan hakkını hatırlatır. yataktan kalkasın da gelmez, dönsen rahat uyuyamayacağını da bilirsin. belki kimi mailler cevap beklemektedir, belki bir istinaf dilekçesinin son günüdür, hayat sen güne başlamasan da devam etmektedir.

    ölüm bu şekilde bakınca gayet anlaşılır geliyor, ya da gelmiyor. telefonu sonsuza kadar kapatma lüksü az buz bir şey değil. vakit treninden inmek, kendine sonsuz vakit ayırabilmek. diyeceksiniz ki, keşke bilincim de yanımda olaydı, daha bir hoş olurdu. ama o zaman muhtemelen telefonunuzu da yanınızda isteyecektiniz. bana hak vermeyiniz.

    mehmet ördekçi ile hiç tanışmamıştık, sadece sözlükten birkaç mesajlaşmışlığımız vardı. bir ara epey hasta olduğunu duymuştum ortak bir arkadaştan, ziyaretine gitmeyi konuşmuştuk hatta. ama hayat koşturmacası içinde fırsat olmadı. derken bir gün haberini aldım.

    hikayesini üstünkörü biliyordum, radikal sol geçmişini, kardeşinin "hayata dönüş" operasyonunda katledildiğini, hapishanenin vücudunda bıraktığı arızalar yüzünden sağlığının hep kötüye doğru seyrettiğini. bir çok şeyin detaylarına ölümünden sonra, şu yazdıklarını okuyunca vakıf oldum. sol düşünceden uzaklaştığım zamanlara denk gelmişti, belki biraz da o yüzden epey derinden empati yapabildim bir çok yazdığına. ziyaretine gidip bir geçmiş olsun diyememiş olmak çok acı geldi. geçmiş olsun diyebilseydim elime ne geçecekti bilmiyorum. elimize bir şey geçmeli mi, onu da bilmiyorum.

    buraya kendi ağıdımı yakmak için gelmedim elbette. mehmet ördekçi'nin fazlasıyla gerçek acılarla dolu hayatının karşısında, o acılara göğüs gerebilen iradesine birkaç cümlelik saygı duruşunda bulunmak isterdim, ama ne yazsam başımdan aşağı dökülecekmiş gibi geliyor. bir şarkıyla veda edeyim madem. bir geminin arkasından bile ağıt yakılabiliyor icabında. zorba'nın dediği gibi, "hiçbir şey ummuyorum; hiçbir şeyden korkmuyorum; özgürüm" diyebilmek için, kendi hayatını önüne koyup, kıyıya vuran bir balina cesedini izler gibi izlemek gerekiyor bazen. ve birine geçmiş olsun demeyi ertelememek gerekiyor bazen. hayat kısa, yazı uzun. ama bir yerde kesmek gerekir, çünkü rüyayı hatırlatan yarım kalmasıdır.

    geçmiş oldu mehmet abi. artık örgütlerin ve devletlerin, hapishanelerin ve hastalıkların, telefonların ve rüzgarların esmediği yerdesin. eminim daha iyisin.
  • cehaletimi sikeyim, bugün öğrendim ki öyle ya da böyle kardeşini açıklanması mümkün olmayan bir şekilde kaybetmiştir.

    acısına da öfkesine de saygı duyuyorum. bir saniye durup düşünün kendinizi aynı durumda, siz de gelip yanımda duracaksınız. biraz itidal arkadaşlar.

    11 gündür bir bok öğrendiysem o da bir dereceye kadar hakkını vererek empati kurmak oldu. antikapitalist müslümanlar da "aşırı sol" deyip düşünmeden geçtiğimiz insanlar da artık bilinmeyen değil benim için.

    siyasi düşüncelerimiz arasında hala dağlar var. onun dağı bana, benim dağım ona kavuşamaz.

    ancak, herhangi bir başlıkta, ortamda vs. kendisine bir saygısızlığım olduysa da özür dilerim. affet.
  • 2007 sonrası anlamını yitiren liberal/özgürlükçü solcu örneği. 5 sene öncesinin nostaljisini yapmak isteyenler takip etsin.
  • facebook hesabında hayata gözlerini yumduğunu öğrendim, elim ayağım buz kesti. hiç yüzyüze tanışmadım. ama birçoklarımızla benzer hikayelere sahip odtülü eski solcu bir abimizdi.

    80 öncesi solcuları, yani sağ çıkabilenler, bir şekilde hayata adapte olabildiler. çünkü kendileriyle aynı kaderi paylaşan yüzbinlerce insan vardı. ve haklılardı. sadece maçı kaybetmişlerdi. ama 80 sonrası devrimcileri çok yalnızdılar. sonbahar filmini bilir misiniz? hapisten çıkabilenler bu filmdeki gibi bambaşka bir gerçeklik evreninden gelen yolcular gibiydi, hayata bir türlü uyum sağlayamadılar.
    bir kısmı ise maalesef hapisten hiç çıkamadı. bunlardan birisi memet ördekçinin kardeşi murat ördekçiydi. hayata dönüş denilen operasyonda katledilen 107 kişiden biriydi.

    insana kendi yaptıklarının sonucuna katlanmak genellikle çok dokunmaz. ama memet abimizi asıl bitiren kendi kardeşinin ölümüydü. çünkü kardeşi ondan etkilenip devrimci olmuştu. uzun hapislik döneminin sonlarına doğru artık devrimci bile değillerdi.

    bir oğlu devlet tarafından katledilen, ihtiyar haliyle diğer oğlunu da hastane hastane gezdirirken kaybeden fatma ananın allah yardımcısı olsun.

    nur içinde yatsın.
  • bir ara facebook'ta mustafa kemal atatürk'e ayyaş, alkolik filan diyordu, o an ilişkimi kesmiştim. çok garip gelmişti bana. bu kadar kendisine dönük megolaman biri, niye birilerini bu şekilde eleştirir ki? acaba yarası mı var? içki ve alkoliklik konusunda???
  • şu günlerde bir kez daha hatırlamak ve hatırlatmak gerekir ki kendisi yetmez ama evetçidir.

    insan utanır değil mi? yok, bu utanmayanlardan.
  • "ayrıca şunu da anlamadım, bu öso en büyük destekçisi olmakla suçladığınız türkiye'de niye bomba patlatmış? onlar mı gerizekâlı yoksa siz mi?"

    tweetine şu yaniti almis kisi galiba.

    "@mehmet_ordekci zaten anlamamışsın ne diye daha konuşuyorsun ki?"

    aksam aksam hic gulecegim yoktu, tweete verilen bu yanit natuk baytani hatirlatti bana :)
  • mabadından istatistik uyduran kişilik. doktorların yarısı sistemden memnunmuş, akp'ye oy vermiş. neyden memnun olsunlar? 36 saat aralıksız nöbet tutturulmaktan mı? ayda 250 saat çalışmaktan mı? her gün darp edilmekten mi? eczaneye gittiğinde muayene parası ödemezse ilacını alamayan hastaların kendisine çemkirmesinden mi? önüne ilaçları döküp yedi sülalesine ilaç yazmanı isteyip, yazmayınca da eşşek gibi yazacaksın, işin ne denmesinden mi? döner sermayesi kafasına göre kesilip 2500 lira maaşa talim etmekten mi? neyden? sonra da gidiyor sağlıkçıların %89'unun recep akdağa hakkını helal etmediğini gösteren anket paylaşıyor. tiner mi çekiyor ne yapıyorsa artık.

    randevu alabiliyormuş da, hemen muayene oluyormuş da. 5 dakikada bir muayene veren sistemde bulursun tabi randevu, 5 dakikalık muayeneyi de hizmet sanarsın.

    kendisinde süleyman soylu potansiyeli görüyorum ama biraz daha zorlaması lazım.
  • ben de mehmet abi'yle yuzyuze tanismamis, sosyal medyadan iletisim halinde bulunmuslardanim. belli ki cok acisi vardi, hem fiziksel hem de ruhen. takip ettigim 7 senede aklimdan atamadigim bir kac anisi var:

    antalya cezaevinde bir nakil ya da mahkeme cikisi, demirden ring aracinin icinde, 45 derece sicakilikta ve gunesin altinda, nefessiz, susuz, saatlerce bekletilmek suretiyle olume terkedildigi an. inanin o sicakta yolda bes dakika yururseniz beyniniz kaynar. dusundukce icim yanar.

    bir digeri, hayata donus operasyonun katledilen murat'a dair. kucuk yegeniyle cezaevinde cekilmis bir videosu vardi murat'in. o goruntuleri paylasmisti. insanligin, sevginin nasil cezalandirildigini gosterir o kayit, bu topraklarda. yine murat'a dair, katledilmeden once bagli oldugu yapiyla iliskilerini koparmak istedigini ve orgutsuz bir devrimci olarak katledildigine dair bir paylasimi var. iste bu silahli kulahli super devrimci abiler, (gerektiginde yoldasini bogazlayarak oldurebilenlerden bahsediyorum), operasyondan onceki gunlerde murat'a, ayaklarina cay kahve servisi yaptirmak gibi, kendilerince mucadeleyi birakmanin bedeli olarak dusundukleri, turlu eziyetli isler yaptiriyorlarmis. mehmet abi buna cok kizgindi. kizgin olmamak ne mumkun bilemedim. yaptiklari sikik islere tukurdugumun bozuk insanlari.

    bir digeri, yukarida da yazilmis, 10 sene sonra ilk kez haliya basinca aglamasi ki yurek yakar.

    taze zamanda yazdigi, muhsin yazicioglu'na dair olan. cok iskence gormus bu reyiz mesela, ben bilmiyordum ama ilginc olan her iskencede tum bildigini konusup, hucreye gelince, pismanliktan hungur hungur aglarmis, nasil cozuldum diye.

    bir de hayati boyunca kurumsal bir is hayati olmamis sanirim, omru cezaevi ve hastanede gectigi icin. kiyafet almakta bile sorun yasiyordu, cunku uzak oldugu bir durumdu. dayisiyla kendisine kiyafet alisverisine ciktigi bir gunu anlatmisti.. cok uzulmustum. bu dunyadan degildi.

    guncel siyasete dair cok sey ogrendik mehmet abi'den. ben onun yae'ci diye degil, saglam bir demokrat olarak gordum. ermenilerin yasadigi acilara soykirim diyebilen, kurt halki ile dayanisan, hdp'ye destek veren saglam bir aydindi. en son yasal siyasette oy vermenin, ruh ikizini bulmak olmadigini paylasmisti sanirim. tanimlamalari ve insanlara aktarimi muthisti. eminim ki ogrettikleriyle bir suru insanin degismesine sebep oldu, hepimizin uzerinde hakki vardir, helal etsin.

    hastaligi ve yasadigi fiziksel acilardan kurtulmak icin bir yardim kampanyasi duzenlemisti "arkadaslari". iclerinden en egolu ve manipulatif olani, rabia midir nedir (postlarinin alti genelde kendisiyle halvet olmak istegiyle, habire yavsayan bilimum kart zamparalarla dolu, sozde bir sair mi her neyse..surekli bir duygu somurusu. sanirim ayik kafayla yazmiyordur onca sacmaligi), her ne haltsa, tutmus bu adama, turbanli bir kadinin kocasina 'kocisim' hitabi uzerinden yaptigi sakali/gulmeli post icin, sayfasindan kaldirmasini istemis, neymis bagis yapanlar incinmismis. mehmet abi de siktiri cekmis tabi. parayla satinalinabilecek bir adam degildi malum. simdilerde bu zehirli kadin hala sosyal medya platformlari uzerinden, agdali ve sumuklu cumleleriyle kin kusuyor. olmus bir eski arkadasi uzerinden lanet okuyor hala. varin gerisini siz dusunun. vicdan azabini egosuyla ortmeye calisiyor.

    sozun ozu, mehmet abi zor insandi. yukarida yazdiklarimi yasamis biri, normal olamaz zaten. o yuzden arkadaslarinin sitemleri yersizdir demiyorum. ama para mevzularini , duzgun sayilabilecek insanlar nezdinde, "karninizi doyurduk, para verdik, bize biat edeceksiniz" seviyesine indirgeyen manyak, agzinin payini alir. nokta.

    ve de guzel kardeslerim, mehmet abi'nin ve ailesinin odedigi bedellerin milyonda birini odemeye cesareti olmayan klavye aslanlarina itibar etmeyiniz. onlar anca linci, sallamayi, nefreti, kini ve takipci toplamayi iyi bilirler. yildiray ogur bugun guzel bir yazi yazmis mehmet abi hakkinda. tamamen farkli yonlerin insanlari ve cok da hazettigim biri degildir ama, derli toplu mehmet'i anlatan bir yazi olmus. eline saglik. linki surda:

    https://www.karar.com/…neden-cok-guzel-olmadi-10211

    devrin daim olsun mehmet abi. evlat acisini ikinci kez yasayan anacigina sabirlar diliyorum. emin ol ki, sana empati yapan ve senin yazdiklarini art niyetsiz, insan gibi okuyan insanlar nezdinde sahane bir insandin. erken gittin. keske daha cok okusaydik seni. hoscakal besni'nin asi cocugu!
hesabın var mı? giriş yap