• imam-ı rabbâni*'nin yazmış olduğu mektupların bir kitapta toplanmış hali.

    hazret zamanın padişahlarına, yaratıcısını unutmuş devlet adamlarına ve o devrin yetki sahibi kişilerine mektuplar yazmıştır.

    eser üç cilt olup, beş yüz yirmi altı mektupdan oluşmaktadır. kitap, uçsuz bucaksız bir deryadır.

    ve dahi denmiştir ki; "bu deryadan inci mercan çıkarmak da ancak usta dalgıçlara nasip olur."

    eserin birinci cildinde üç yüz on üç mektup vardır. son mektup hace muhammed hâşim'e yazılmıştır. imam rabbâni hazretleri bu mektubu yazınca; "peygamberlerin ve ashâb-ı bedir'in sayısına uygun olduğundan, üç yüz on üç mektupla birinci cildi burada bitirelim" buyurmuştur.

    ve cildin sonunda şu beyit göze çarpar:

    "vücudumun her tüyü dile gelse, şükretse de
    yine de şükrün edasında kusurlu kalırım."

    ikinci ciltte ise, esmâ-i hüsnâ sayısınca, yani allah'ın kuran-ı kerim'de geçen doksan dokuz ismi sayısınca, doksan dokuz mektup vardır.

    cildin son mektubunda ki beyitte;

    "kul her zaman kuldur
    rabb ise ebediyen rabb'dir." denilmiştir.

    üçüncü ciltte ise, kuran-ı kerim'deki sûrelerin sayısınca yüz on dört mektup vardır.

    mektupların birkaçı arapça, geri kalanların hepsi farsça'dır.

    bu mektuplar sebebiyle kararmış kalpler aydınlanmış, insanlar gaflet uykusundan uyandırılmış, hak ile batıl ortaya çıkartılmıştır.

    zaman geçse de güncelliğini koruyan "mektubât" her daim okunulası, ders çıkarılası bir kitap olarak gönüllerde yer etmiştir.
  • birinci ciltteki 313 mektubun baştan 20'si (yanlış hatırlamıyorsam) şeyhine yazılmıştır. ikinci ciltteki mektup sayısının 99 olması pek bir güzeldir. birinci ciltteki mektupların okumaları derindir, orada imam-ı rabbani hazretlerinin şeyhi muhammed bakibillah ile hâl, kâl dili pek ders içermektedir. farisi tercümesiyle bir zamanlar müjdeci mektuplar ile çevrilmişti. üçüncü ciltteki okumalar daha bir yoğundur. mektubat, okyanustur.
  • imam-ı rabbani ahmed el-faruki es-serhendi'nin "mektubat tercemesi" adıyla ya derlemesini, ya da galiba mektubat'ın bir cildini cami önü sergenden almıştım. onlar fiyatı demezler, ilim kitabının fiyatı olmaz, kuramsal olarak fiyatı sonsuzdur; hediyesi derler. anababama hediye verip uzun yıllar onlarda tozlandırdıktan sonra, bir süre disiplinli, sonra serbest olarak önemli bölümünü okudum. bazı alıntılar bir hayli ilginç:

    "muhterem efendim! doğru sözü bildirmek biraz acı olur. çoklarına çok acı gelir. az kimseye de az acı gelir. bu acılığı bal gibi tatlı olarak alacak ve daha var mı diyecek mes'ud bir kimse lazımdır."

    "şübheli* olan şeylerde niyyet edilir. belli olan şeyleri, niyyet ederek, belli etmeğe lüzum yokdur.(...) devamlı ihlas sahiblerine muhlas denir. ihlası devamsız olup, ihlas elde etmek için uğraşanlara muhlis denir."

    "her zemanın hükmleri birbirine benzemez. dün öyle idi. bugün de böyledir. hadis-i şerif'de (mü'min'in kalbi allahü tealanın parmaklarından iki parmak arasındadır. kalbi istediği gibi değişdirir.) buyruldu. vesselam."

    "ağlıyamazsan, kendini ağlat, sözü meşhurdur."

    "(bir yerde olan her yere kavuşur. her yere dağılan, hiçbir yer bulamaz.) sözü meşhurdur."

    "bedeni kalb için korumak lazımdır. yoksa, beden fanidir, kalb ise bakidir. hacıyı hacca götüren deve gibi, beden de kalbin binek hayvanıdır. deve hacıya lazımdır, hacı deveye değil."

    "kuşumdan nasıl haber vereyim sana?
    anka ile birlikte yaşar daima!
    ankanın adını herkes bilir amma,
    kuşumun adını kimse bilmez asla."

    (bkz: mektuplar/@ibisile)
    (bkz: mektup/@ibisile)
  • bir gün dergaın kapısında ehibbadan tahir efendi ile seyyid cemal efendi, mesnevi ile mektubat'ın üstünlüğü zımnında münazara ediyorlardı. tam o sırada abdülhakim efendi hazretleri dışarı çıktı ve münazaraya muttali oldu. 'allah'ın kitabından ve resulullah'ın hadislerinden sonra, islam kitaplarının en üstünü, en faidelisi imam-ı rabbani'nin mektubat kitabıdır. islam aleminde, imam-ı rabbani'nin mektubatı kadar kıymetli bir kitap daha yazılmamıştır' buyurdu.

    abdullah dehlevi hazretleri, 'üç kitabın eşi yoktur. bunlar kur'an-ı kerim, buhari-i şerif ve celaleddin-i rumi'nin mesnevisidir' buyurdu. evet velayetin, yani evliyalık yolunun kemalatını bildiren kitapların en üstünü mesnevi'dir. hem velayet hem de nübüvvet yollarının kemalatını ve inceliklerini bildirmekte ise, imam-ı rabbani'nin mektubat'ının bir eşi yoktur, denilmiştir.
  • namazin haricinde ve namazın hakikatini anlamadan elde edilen zevkler, vecidler, ilimler, marifetler, haller, makamlar, nurlar, elvan (renkler, muhtelif görünüşler), telvinat (hallerin değişmesi), temkinat (hallerin sükûnet bulması), şekli belli olan ve olmayan tecelliyat (görünmeler, belirmeler), mütelevvin ve gayr-ı mütelevvin zuhurattan (halden hale değişen ve sabit olağandışılıklar) hemen hepsi zılâldir, emsaldir (gölgedir, misaldir, benzetmedir). bunların menşei (kökü, kaynağı) vehim ve hayaldir.

    namazın hakikatine şuurlu olan bir musalli (namazın hakikatini anlamış olan biri), namazını edâ ettiği zaman, bu dünya hayatından çıkar, âhiret hayatına geçer.. bu vakitte hiç şüphe yok ki; âhirete mahsus olan devletten bolca nasib alır. zılliyet şaibesi (gölge olma kusuru, eksikliği) olmadan, asıl mânâdan bir haz hâsıl olur.

    zira, dünya hayatı, zılli sayılan kemalâta inhisar etmiştir. zılliyetten hariç olan muamele, âhirete mahsustur.

    bu mânâda, (ahirete mahsus olan bu devletin elde edilmesi için) elbette mi'rac gereklidir; müminler için de bu (mi'rac): namazdır. böyle bir devlet, ancak bu ümmete mahsustur. bu devletle müşerref olup saadet kazanmaları, ancak, resulûllah'a tebâiyetleri yolundan olmuştur. ona ve âline salât ve selâm...

    266. mektup
  • semerkand yayınları'ndan çıkan mektubat-ı rabbani, en temiz ve en anlaşılır türkçe çeviriye sahip bir çalışmadır. günümüz islam toplumlarının bilimden neden uzaklaşıp tökezlediklerini anlamak için okunması gerekir.
  • "insanda ekseriyet itibariyle hubb-ı cah (makam sevgisi) denilen hırs-ı şöhret ve hodfüruşluk ve şan, şeref denilen riyakarane halklara görünmek ve nazar-ı ammede mevki sahibi olmaya, ehl-i dünyanın her ferdinde cüz'i-külli arzu vardır. hatta o arzu için hayatını feda eder derecesinde şöhretperestlik hissi onu sevk eder. ehl-i ahiret için bu his gayet tehlikelidir, ehl-i dünya için de gayet dağdağalıdır. çok ahlak-ı seyyienin de (kötü ahlakın da) menşeidir ve insanların da en zayıf damarıdır. yani bir insanı yakalamak ve kendine çekmek; onun o hissini okşamakla kendine bağlar, hem onun ile onu kendine bağlar.
    rıza-yı ilahi ve iltifat-ı rahmani ve kabul-i rabbani öyle bir makamdır ki, insanların teveccühü ve istinsanı, ona nispeten bir zerre hükmündedir. eğer teveccüh-i rahmet varsa yeter. insanların teveccühü, o teveccüh-i rahmetin in'ikası (aksetmesi) ve gölgesi olmak cihetiyle makbuldür. yoksa arzu edilecek bir şey değildir. çünki kabir kapısında söner, beş para etmez."
    (mektubat 29. mektup 262-263)
  • mevzuu: ibadetten maksad, yakîn halinin hâsıl olmasıdır. ve; buna münasip şeyler..

    not: imam-ı rabbani hz. bu mektubu, şeyh derviş'e yazmıştır.

    noksan sıfatlardan münezzeh olan allah, bizim gibi müflisleri, imânın hakikati ile müşerref eylesin.. seyyid'ül-mürselin hürmetine.. ona ve âline salâtların en tamamı, selâmların ekmeli..

    insanın yaratılmasından maksad, emredilen ibadetlerin edâ edilmesi olduğu gibi; ibadetlerin edâsından dahi maksad: imânın hakikati olan yakîn halini elde etmektir.

    yüce allah'ın şu emri:

    — «sana yakîn gelinceye kadar rabbına ibadet et.» (15/99)

    ibrahim b. şeyban şöyle dedi:

    — fenâ ve bekâ bilgileri, vahdaniyette ihlâs, ibadette sıhhat üzere devreder.. bunun dışında kalanlar: zındıklık ve mugalatadır (yanıltıcı sözdür, safsatadır).

    o, bu sözleri doğru söylemiştir. allah, sırrının kudsiyetini artırsın. onun bu sözleri istikâmetini anlatır.

    fenâfillah, yüce hakkın râzı olduğu şeyler içinde yok olmaktır.

    seyr-i ilellah (allah'a seyir) ve seyrifillah (allah'ta seyir) gibi mânâları dahi bu kıyasla kabul etmek düşer.

    97. mektup
  • ınsani camiiyet durumu (yani: tafsilatı ile hemen her şeyi özünde bulması) (toplayıcılığı. her şeyin kendisinde bulunması. 'her ne var âlemde o var ademde' hakikati) yüce hakka yakınlık, kerem ve fazilet bulmasına sebeb olduğu gibi; aynı şekilde ondan uzaklık duymasına, cehaletine ve dalâlette kalmasına da sebeb olur.

    önce onun yakınlık bulmasını anlatalım. şöyle ki: aynasının tamamlığı, isimlerin ve sıfatların bütünüyle zuhuruna; hatta zatî tecellilere dahi kabiliyetli oluşu sebebi ile yakınlık bulur.

    şu kudsî hadis, anlatılan mânâya bir işarettir;

    – "beni, ne yerim aldı; ne de semam. lâkin mümin bir kulumun kalbi beni aldı.."

    70. mektup
  • bu yolun tümü; insanın yedi letâif adedine göre, yedi adımdan ibarettir.

    bu yedi adımın ikisi, âlem-i halkta başlar ki; kalıpla ilgilidir. bu unsurî bedenle nefsi kasd ediyorum.

    bunların beş tanesi dahi âlem-i emirde olup kalb, ruh, sır, hafi ve ahfaya bağlıdır.

    bu yedi adımdan her biri, on bin hicap açar ki: bunlar nuranî de olabilir; zulmanî de.. bu manada gelen bir hadis-i şerif şöyledir:

    – «allah-ü teâlâ'nın, nurdan ve zulmetten yetmiş bin hicabı vardır.»

    emir âleminde atılan adımlardan: birincisi ile: fiiller tecellisi zahir olur.

    ikincisi île: sıfatlar tecellisi olur.

    üçüncüsü ile: zatî tecellilere giriş vaki olur.

    bundan sonra, derecesine göre, olanlar olur ki; erbabına malumdur.

    bu yedi adımdan her birinde: salik, kendi nefsinden uzaklaşır; noksan sıfatlardan münezzeh rabbına yakınlık bulur. bu adımların tamamı ile de yakınlık tamam olur. işte o zaman, fena ve beka ile müşerref olur. ve, has velayet derecesine ulaşır..

    58. mektup
hesabın var mı? giriş yap