melodram
-
yeşilçam filmleri gibi
abartılı bir şekilde tesadufler ağıyla örülerek ;aslında hepsi her insanda bulunan özelliklerin, karakterlerin ; abartılı bir şekilde her karakter tek bir kahramanla özdeşleştirilerek(melek gibi,sehvetli, gururlu, yetenekli,kötü,iyi karakterler) (bkz: synecdoche) izleyenlerde güçlü duygular yaratmayı hedefleyen ve kahramanların özdeşleştiği karakterlerin dışında davranmasını asla beklemediğimiz türde oyunlar. -
neseli neseli singing in the rain soylerken su dolu bir cukura dusup olmek.
-
melodramlarda iyi ve kötü arasında açık fark vardır.
-
hulya avsar ve yalcin dumer'i bir araya getiren 1988 yapimi irfan tozum & macit koper filmi.
esra (hulya avsar) roman yazma hevesinde olan ucuk bir kadindir. ressam kocasi koray (yalcin dumer) ise bir uyusturucu tutkunudur. esra, onu hastaligindan vazgeciremez. son careyi, onu tedavi icin hastaneye yatirmakta bulur. ne var ki, durum degismez. koray'in bir baska tutkusu da varlikli bir aileden gelme, icine kapanik bir kisilige sahip antikaci behzat'tir (macit koper). behzat'la koray arasinda garip iliskiler surup giderken, esra'da aralarina girer. esra'nin amaci hapiste oldugu yillarda cocukluktan beri tanidigi behzat'in gercek kimligini cozebilmektir. yazacagi roman nedeniyle onu sorgular. bir kadinla iki erkegin iliskileri, catismalari, garip ve karmasik bir bicimde surup gider. -
melodram filmleri türsel özellikleri bakımından incelenmeye tabi tutulduğunda karşımıza belirli bazı türsel ön kabuller çıkar. bu durum diğer tüm tür filmleri için geçerlidir. ancak melodram filmleri anlatıları ve kodları bağlamında düşünüldüğünde belki de türsel ön kabulleri kullanmada en ustalaşmış türdür. özellikle 60’lı ve 70’li yıllarda üretilen yerli melodram filmlerinde üretim o kadar serileşmiştir ki izleyiciler artık sadece filmin isminden, afişinden ya da oyunculardan yola çıkarak ne izleyeceğini az çok kestirebilecek hale gelmiştir.
ancak melodram sineması türe özgü kodları tekrar tekrar kullanmada belirli bir ustalık kazansa da sinemasal anlatım açısından bazı aksaklıkların ve eksiklerin üstesinden gelememiştir. öncelikli olarak bu sorunun temelinde türk sinemasının dilinin tam olarak gelişmemesi ve bu gelişememenin en önemli nedenlerinden biri olarak da sosyal ve kültürel arka planının farklılığı yatar. sinema bizde daha çok masal türüne yakın bir çizgi izlerken, batıda ise bu çizgi roman türünden yana bir yol almıştır. oğuz adanır'ın sinemada anlam ve anlatım kitabında bahsettiği gibi; "türk melodram sineması anlatım açısından ilginç bir yapıya sahiptir. öyküler natüralist romanların içeriklerini andırırken anlatımın teknik yanı sinematografik masal kurgusu ya da kolajın daha geliştirilmiş bir biçimi olarak gösterilir. çünkü bu filmlerin büyük çoğunluğunda zaman ve uzamın kullanımımın anlatılan öyküyle, zorunlu olarak gösterilmesi gereken uzamın ve zamanın filmsel akışı dışında ne estetik, ne de dramatik açıdan hemen hiçbir ilişkileri bulunmadığı görülür." zaman ve uzamın öyküden ve öykünün karakterinden daha az önemli olduğu yerli melodramlarda her şey sanki her hangi bir mekanda ve her hangi zamanda geçiyor gibidir; bugün ve dün arasında ya da orası ve burası arasındaki ince çizgi silikleşmiş gibidir.
ayrıca ön plana çıkan kahramanların karakteristik özelliklerinden öte onların duygusal dünyaları ve bu dünya aracılığı ile gerçek dünyayı algılamaları, gerçek dünyayla ilişkileri üzerinedir. hale künüçen'in ifade ettiği gibi; “ancak, film kahramanlarının geçmişlerine ve kimliklerinin oluşumlarına yönelik seyirciye pek bilgi verilmez. çünkü kahramanların hepsi , ya zengin-yoksul ya da iyi-kötü gibi karşıtlıklar içinde verilirler.” kahramanın geçmişi değil unvanı veya statüsü daha önemlidir. çünkü melodramlar ikili karşıtlıkların (iyi-kötü, zengin-fakir) anlatının sonlarına doğu hem film karakterlerinin hem de izleyicilerin huzura ermesi adına bastırılması ve çözüme kavuşturulması üzerine kuruludur.
kahramanların ön planda olması ise izleyiciye -özellikle kadın izleyiciye- oyuncuyla özdeşleşme imkanı sunmaktadır. konuya dair dilek kaya mutlu: "yerli melodramlarda yer alan arzu biçimleri ve bunların düzenleniş şekli, izleyicinin kendini olaylara kaptırmasını ve karakterlerle özdeşleşmesini sağlar. bu arzu biçimlerinin en önde gelenleri, seyircide doğrudan cevap bulan aşk ve anneliktir. aşk yerli melodramların tüm örneklerinde mevcuttur ve bazen anneliğe de vurgu yapılır; özellikle de anneliğin getirdiği acılara” demiştir. bu noktada özdeşleşmenin en çok yaşandığı grup, ev içi alanda kendisiyle ve çocuklarıyla baş başa kalan kadınlardır. kadınlar, filmlerde gösterilen acı ve mutsuzluğu bir şekilde kendi hayatlarında deneyimlemişlerdir. ancak filmler onlara yalnız olmadıkları ve diğer bütün kadınların bu türden acıları deneyimlediğini aktarır.
bu özdeşleşmenin temelinde yatan katharsis mekanizması izleyiciye kahramanın çektiği acılar, yaşadığı mutsuzluklar ya da mutluluklar dolayısıyla duygusal boşalma/rahatlama sağlamaktadır.
ancak melodram türüne ve türün yerine getirdiği işlevlere farklı bir açıdan bakmakta olasıdır. daha önce de değinildiği gibi melodramların masalsı ve duygusal atmosferi aslında bize çok daha başka bir dünyanın da var olabileceğini anlatır. fakat bu dünya gerçek dünyadan biraz daha ötelerde ve gerçekliğin bastırıldığı bir düşünce boyutunda filizlenir. arus yumul türk film araştırmalarında yeni yönelimler kitabında; “melodramatik imgelem gündelik hayatın tekdüzeliğinin bir anlamda reddidir. materyalist bir ortamda büyüsü kaybolan dünyayı yeniden efsunlandırma, kutsallığı kaybolan değerlere yeniden kutsallık yükleme çabası vardır. yeşilçam melodramları da modern hayatın sıradanlığına, yabancılaştırıcı özelliklerine karşı saf ve kutsal aşkları pazarlıyor, gündelik sorunlara ütopik çözümler üretiyordu.” kutsal aşkın pazarlanması ya da ütopik çözümlerin ön plana çıkması izleyicinin -türe olan dönemsel yoğun talep göz önüne alındığında- bir anlamda kendi hayatındaki gerçekliği de bastırması olarak okunabilir.
öte yandan melodramın asıl derdi zaten dış dünyadaki gerçekliği aktarmak değil kahramanının iç dünyası ve ruhsal yapısını seyirciye hissettirmektir. kahramanın iç dünyasını yansıtmak ise basit ve formüle edilesi yapaylıktadır: “cinsellik + gözyaşı + şarkılar, işte o türk melodramıdır!” bu formül neredeyse tüm melodram filmlerinde aynıdır ve başarılıdır. çünkü hedef izler kitle olan kadınların o dönem itibari ile yaşadığı cinsel bastırmalar ve bunların yol açtığı gözyaşları bazen şen şakrak bazen de biraz kıpırdak birkaç şarkı ile silinir gider. zaten filmin kadın karakterleri eğer iyilerse filmin sonunda mükafatlarını alacaklar; yok eğer kötüler ise zaten bir şekilde film süresince ya da filmin sonunda hak ettikleri cezayı bulacaktır. -
melodram (ingilizce: melodrama), ağlatı ve dramın bozulmuş, karikatürleştirilmiş biçiminden ortaya çıkan sinema türü. ağlatı gibi insanı öteden beri ilgilendiren sorunları, insanlığı altüst eden duyguları ele alır, ancak bunu yaparken son derece yalın, belirgin bir yol izler. melodram her şeyi kalıplar içinde ele alır. dünya, iyiler ve kötüler olarak kesinlikle ikiye ayrılmıştır. iyiler çok iyi, kötüler çok kötüdür. her adımda beklenmedik bir rastlantı, kahramının işini kolaylaştırır
-
-
tragedyanın büyümemiş, şımarık, dar görüşlü kardeşidir. tragedyada söz konusu iki taraf da haklıyken melodramda tek bir taraf haklıdır. bir iyi bir de kötü vardır. örneğin; hollywood yapımı kovboy filmleri bariz melodramdır. bu filmlerde beyaz şapkalı adam iyidir, siyah şapkalıysa kötü ve öğle vakti aralarındaki sorunu silah çekerek çözeceklerdir. elbette normal şartlar altında beyaz şapkalı adam siyah şapkalıyı yenecektir. tragedya terk edildiğinden beri ekranlarda da insanlık tarihimizde de cinayetler, soykırımlar, insani değerlerin küçümsenmesi var.
sloganı şöyle olabilir: “ben iyiyim, sen kötüsün; ben seni yok edeceğim ve herkes beni alkışlayacak, seni unutacak!” -
1988 yapımı irfan tözüm filmi.
mehmet akan
hülya avşar (esra)
yalçın dümer (koray)
macit koper (behzat)
bülent oran
"terör iki kişinin ilişkisinden doğar." -
nazım hikmet'in pek bilinmeyen bir şiiri, yatar bursa kalesinde kitabında yer alır:
-oğlum memet fuat'a.-
oynayanlar: ben, kızıl saçlı bacım ve siz
en ümitsiz macera:
yedi yerden yara almak değil.
en ümitsiz macera:
ipin ucunu kaybetmek elinden
ve gözlerimiz koyun gözü gibi mahzun
bıçağın altına kendiliğinden
bıçağın altına bıkkın ve uzun
yatıvermesi boynumuzun.
birinci perde
demirden ve betondan bukağım
ve mevsim bütün dişiliğiyle sonbahar
uzak bir yerlerde pırıldayan su...
azgın bir teke gibi belden aşağım
kıl içinde
ve beynime vuruyor ekşi ekşi kokusu...
ağır, beyaz elini koy alnıma,
bir şafak seyreder gibi seyredeyim seni.
beni yalnız bırakma kızıl saçlı bacım,
yoksa ben bir haltlar karıştıracağım...
ikinci perde
bu iş böyle olmayabilirdi
size dair bir şeyler hatırlasam
halbuki yüzünüz bile aklımda değil.
siz sadece bir rivayetsiniz.
durup dinlenmeden işliyor kafam
durup dinlenmeden yaratıyor sizi
ve ben dokunamayan ellerimle giydiriyorum
çırılçıplaklığınıza yeşil entarinizi...
üçüncü perde
yola bakan pencerede durmaktan
malta boylarında volta vurmaktan
kara sular indi ayaklarıma
ve dokundum size nihayet.
böyle bir bahçeye hiç girmemişim
hiç görmemişim gibi geldi bana
ışığın böylesini.
ve siz olduğunuz gibi karşımdayken
sizi yaratmakta devam etti kafam.
dördüncü perde
bu akşam, belki şimdi, şu dakka sen
arkandan bıçaklandın bacım
hem de ben bıçakladım seni
kanın damlıyor ellerimden.
görüyorum: işte sen içine gömülürken karanlığın
hayretle açılan gözlerinde
durgun bir su gibi parlıyor hâlâ
bana güvenen rahatlığın.
elimde sırtına saplanan bıçak,
ve ağzımda müthiş bir yemişin tadı
seni öyle yüzükoyun kapaklanmış bırakıp
kaçıyorum yanından ağlayarak.
beşinci perde
ölü ayak izleri var
güneşli kumun üstünde
gidenler büsbütün gitmedi henüz
kalanlar öfkeli bir merhametle bakıyor yüzüme
ve henüz dönüp gelmedi çağrılanlar.
söndü ansızın şehrimin ışıkları
alaca aydınlığındayım masamda yanan mumun
dışarda vekarlı, engin rahatlığı yıldızların
dışarda sessiz, beyaz haşmetiyle kar.
içerde yeşil , ıslak yılanlar
çöreklenmiş karanlığında uykumun
ben bu dertten kurtulmak için
meydan yerinde yıkamalıyım
kirli çamaşırlarını ruhumun.
epilog
bu melodram
burda biter
tek kepaze aktörü bendim bu oyunun.
oğlum memet,
müjdesini ver
belki bana bir daha dönmeyecek olan kızıl saçlı bacıma:
bizimkiler
bizimkiler nerdeyse nankin'e gidecekler.
son
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap