• memetics dawkins'in icadıdır, kurgusudur. ne oldugunu anlayabilmek için kendisinin genetik hakkındaki fikirlerini bilmek gerekir.

    evrim ile ilgili en büyük sorulardan biri canlılığın nasıl başladığı.konuyla ilgili çeşitli fikirler öne sürülmüş; meşhur azot, metan, hidrojen karışımı içerisinde elektrik arkları oluşturma, ultraviyole ışınlarla bombardıman etme ve organik kimyasallar sentezleme gibi. bu fikirlerden biri de clarins-smith hipotezi denilen ve dna, rna gibi karmaşık moleküllerin silisyum bazlı basit, inorganik kristaller tarafından türetildiğini öne süren bir görüş. buna görüşe göre slikat kristalleri minik akarsular içerisinde oluşuyorlar, suyun birikmesine ve içerisinde yeni kristaller oluşmasına neden oluyorlar daha sonra da sular çekilince tozlaşıp rüzgarlarla sağa sola, başka su kaynaklarına dağılıyorlardu. kristal örgülerindeki olası düzensizlik ve hatalar da kendileri ile taşınıyor, böylece moleküller kendilerini kopyalama imkanı buluyorlardı. bu kopyalamalar esnasında meydana gelecek kimi değişimler (mutasyon) yapının kimi fiziksel özelliklerinin değişmesine, kendini kopyalama hızı, su biriktirme kabiliyeti gibi niteliklerinin farklılaşmasına yolaçıyordu. böylece aynı su kaynakları için mücadele eden ve fiziksel özellikleri mücadelenin sonucunda etkili bir kaç tür ve nesil kristal meydana geldi. bu kristaller bir yandan kendilerine özgü bir doğal seçilimden geçerek yeteneklerini arttırıyorlar bir yandan da kimi rastlantılar sonucu bir çeşit katalizör gibi organik moleküllerin kendileri üzerlerinde sentezlenmesine olanak sağlıyorlardı. işte, bu modele göre dna, rna gibi karmaşık moleküller ilk kez bahsi geçen silikatların temelleri üzerinde, onların kopyalama mücadelelerinde bir silah olarak kullanılmak için sentezlendi.

    sonra işler değişti, silikatlar kendi silahlarına yenildiler ve hakimiyeti, üstün yeteneklere sahip organik moleküllere bırakmak durumunda kaldılar. beş yüz milyon yıl kadar sürdüğü tahmin edilen silisyum bazlı inorganik kristal hakimiyeti dört milyar yıllığına karbon bazlı organik moleküllere geçti.

    bugün dna gibi organik moleküller için de benzeri bir durumun söz konusu oldugu söylenebilir. dna da aynı onu meydana getiren inorganik kristal ataları gibi hayatta kalma mücadelesini bir silah olarak ürettiği ve kendini kopyalamada çok daha başarılı olan bilgi parçacıklarına, memlere (ingilizce gene türkçe gen ise, ingilizce meme kelimesi de türkçe mem olmalı sanki) karşı kaybedip, evrimin ilerlemesini ona terkedebilir.
  • dawkins'in şahane akıl yürütmeleri de var ki bu konuda, bilim kurgu bazlı olmasına rağmen gayet ilgi çekici. amca diyor ki; evrim bundan sonra memlerin kendilerini kopyalama ve yaymalarının doğal mücadelesi olarak devam edecek ve bu kurguda bilgisayarlar büyük önem taşıyacak.

    silisyum ile başlayan canlılığın silisyuma geri dönüşünde bir çeşit "ilahi adalet" seziyor musunuz siz de. peki anlatılanlar tanıdık geliyor mu? (ipucu: matris'in ilk filminde morpheus'u yakalayan ajan smith kendisine "siz virüs'sünüz biz de sizin ilacınız; evrimde bir sonraki basamak biziz" tadında bir şeyler söyüyordu. fazla ipucu oldu ama)
  • hem dawkins'i sevdiğimden hem de 2000 yıldır kah doğuda kah batıda çeşitli inanç ve felsefe sistemleri altında söyleniyor olmasına rağmen insanların bedensel arzularının bir makineye hizmetten öte anlamı bulunmadığını, bu yolla akıl sahibi bir canlının tatmin olamayacağını görememelerinden bu mem işi benim çok hoşuma gitti doğrusu. hatta sosyalizm gibi günümüz ütopyaları da bu memler çağında gerçek olurlar belki.

    küçükken ben - bu memetik işinden haberdar değildim tabii ki - şöyle düşünürdüm: evrim'in bir çeşit zekası var ve o, bu zekasını biz insanlara da verince kendi kendisini baltalamış oldu; şimdi biz zekamızla onu altedeceğiz!
    heyecanlı bir çocukmuşum bir zamanlar.

    (bkz: oyun teorisi ve evrim)
    (bkz: akli sorumluluk)
  • meme adi verilen ta$inabilir bilginin evrimini ve yayilimini inceleyen bilim dali..
  • virusbilim. temelde bir bilgisayar virusuyle meme kavramsal olarak ayni seylerdir. farkli olarak meme'in kulucka ve iletim ortami insan beynidir. bildigimiz anlamda virus icermeyen her tur spam email(siir, karikatur, ozlu soz), zincir email(bunu 10 kisiye yollamazsan topsun) de ayni zamanda kendilerini cogaltma yetenegine ve mekanizmasina sahip birer virustur. bunun disinda hertur yazili, sesli ve gorsel medya meme enfeksiyonunu icin ideal ortamlardir. genler ancak fiziksel etkilesimle caprazlanip evrimlesirken memeler icin boyle bir sinir sozkonusu degildir. bu da meme evriminin gen evrim hizini coktan solladigini gosterir ve gun gelip genlere ihtiyac kalmadiginda (bkz: matrix) zihin dvdlerimizi birbirine surtturerek ciftlesebilecegimize isarettir.
  • bence çok farklı alanlardaki (varlık düzeyleri arasındaki) fenomenleri kapsayıcı, şaşırtıcı ve yenilikçi bir genelleme/kategorizasyon (ve kategori üyelesi nesne / fenomenler hakkında teori) üreteci kavram. felsefede yenilik yoktur derler, ama bazı fikirlerin altı çizilir, odak noktasına alınır, incelenir, bir nevi gündem olur, eskiden söylenmemiş netlikte ve konuya özelleşmiş bilgi üretilir. ancak bu konu yani memetik, bilgi nesnelerine uygulanabilirliğine rağmen üretilmiş çok ilginç bulunmuş ve gayet memetik süreçlerle popülerleşmiştir. ancak benim cehaletimden habersizliğimden de olabilir; sosyal bilimlerde çok da kullanılmamış, faydalanılmamış, hatta atıl kalmış denebilir. mesela kültürel evrimi, hatta bilim teknoloji tarihini memetik süreçler olarak tasvir edebiliriz.

    misal göçebe yaşayıp yabani meyve sebze toplamak yerine kontrol edilebilir ve korunabilir uygun verimlilikte bir alana tahıl tohumu ekme fiziksel bir faaliyet, tohumun kendisi fiziksel bir nesne olsa da, bu aslında bir tekniktir ve bir yapım bilgisidir (bkz: know how). dolayısıyla aslında bilenlerin zihnindeki bir bilgi nesnesidir ve kişilerin dille iletişimi ile (öğrenme öğretme) başka zihinlerde kendine yer bulur, kopyalanır. veya ilk bulanları, öncü toplulukları izleyenlerin olayı anlayıp taklitle deneyip faydasına kâni olması ile, yani taklit gözlemle başka zihinlerde kendine yer bulup, faydası nispetinde önemle korunup, arzu edilen diğer zihinlere kopyalanmasına çaba sarfedilecek derece bir bilgi nesnesi olması nedeniyle artık geri dönülmez şekilde yayılır. yani bu yapım bilgisini kullanan topluluğun gıda temini sorununu çözdüğünün görülmesiyle, tıpkı bir virüs gibi yayılacaktır, herkes bu bilgi nesnesini alacak, gelecek nesillere en önemli bilgi olarak aktaracaktır. memetik anlayışına göre aslında tohum ekme veya tarım bilgisi denilen mem, (göçebe bitki toplayıcılık bilgilerini paket olarak tek bir mem gibi görürsek), eski/rakip mem'e göre kopyalama avantajına sahip olduğundan insan zihinleri üzerinde çok daha etkin yayılacak ve aslında popülasyon üzerinde yaygınlığı hakim hale gelecek ve eski mem yok olacak veya marjinalleşecektir. bunu insanların vebaya karşı hayatta kalmalarını sağlayan bir mutasyonun ürettiği genin, bu geni taşıyanların vebadan ölmemesi, taşımayanların ölmesi ile nesiller içinde insanların tamamında var olan bir genetik özellik olmasına benzetebiliriz. tarım, tahıl tohumu ekme mem'i de bu memin bulaştığı, taşındığı, üzerinde viral şekilde yaygınlaştığı topluluklarda gıda üretimi ve nüfusu katlayacak, onlarla kaynak paylaşımı savaşı veren avcı göçebelerin aç kalmasına, yok olmasına veya sayıları çok artan yerleşik köylülelere sayısal oranla marjinal topluluklar halinde kalmalarına yol açacaktır.
  • mem kavramı ilk defa dawkins tarafından gen bencildir kitabında ortaya atılmıştı. daniel dennett da bu fikrin en önemli savunucuları arasındadır.

    dawkin's dangerous idea kitabında, memler konusunda şu soruyu sorar: cui bono?

    latince bir ifade olan bu ifadenin anlamı kim yarar sağlıyor?

    kültürel özellikler konusundaki yarışta, kazanan her zaman memler olacaktır der.

    bu temel prensibini açıklamak için şu örneği kullanır:

    karınca ve asalak beyin solucanı hikayesi.

    asalak beyin solucanı, üremek için koyuna geçmek ve onu konakçı olarak kullanmak zorundadır. bunun için de karıncayı kullanır. karıncaların asla yapmayacağı birşeyi yapmaya zorlar karıncayı: onu, otların sapına tırmanmaya zorlar. böylece bir koyun tarafından ot ile birlikte yenilecek ve koyunda konakçı olarak yaşayıp üreyebilecektir.

    bu davranış, karınca açısından aptalcadır. çünkü doğal seçilim, karıncaları böyle ölüme yollayan karınca genlerini tercih etmemiş ve böyle aptalca hareket yapmayan karıncaların hayatta kalmasını sağlamıştır. o halde, karınca bu davranışından fayda sağlamıyorsa kim sağlıyor?

    cevap basit: asalak beyin solucanı ve onun üreme umudu.

    memler de işte böyle insanları konakçı olarak kullanır ve kültürel bilgi de dahil her türlü bilginin seçilim koşullarına uyarak yayılmasını sağlarlar der dennett. ve ekler:

    “dawkins, kültürel öğeleri, memleri de parazit olarak düşünebileceğimize dikkat çekiyor. aslında, bir solucandan çok basit bir virüs gibidirler. memlerin genlere, kültürel medyanın çoğaltıcı varlıklarına benzer olması gerekiyor, ancak fenotiplerine de sahipler; virüs gibiler. temel olarak, bir virüs sadece bir dna (veya rna) dizisidir. ve benzer şekilde, bir meme, dünyadaki farklı etkilere sahip olan ve böylece çoğaltma şansını etkileyen bazı fenotipik kıyafetlerle donanmış bir bilgi paketidir.”
  • richard dawkins, the selfish gene'de memlerin sadece insanlarda değil, diğer bazı canlılarda da bulunması konusunda örnekler verir. yeni zelanda'daki semerli kuşların dokuz ayrı şarkıdan oluşan ve nesilden nesile değişen repertuarlarından da bahseder. şarkıların genetik yolla babadan oğula geçmemesi, hatta komşularından da yeni şarkılar alınarak genişletilmesi, sonuçta yeni şarkıların ortaya çıkmasına ve bir tür yeni dilin oluşmasına yol açmakta (dawkins'in asıl uzmanlık alanı ornitoloji olduğu için bu alandan çok güçlü örnekler veriyor.) bu bir mem örneği sayılsa da insan memleri yanında konacağı yeri bilememiş kelebek gibi kalıyor doğal olarak. lakin memlerin de doğal seleksiyona tabi olmasıyla birlikte bu sefer de başımıza bir de "the selfish meme" çıkmış oluyor aynı zamanda. dinler, fikirler, kültürel öğeler vs hepsi de bu hayatta kalma savaşında bir şekilde diğerini ezmeye çalışan memler sadece. ama kavramın ortaya atılmasından beri otuz yıl kadar geçmesine karşın bu konuda pek fazla yeni bir şey, çığır açacak gelişme yok sanırsam.
  • "şarkılarım benim çocuklarımdır", "ideas are bulletproof", ve hatta "copyleft"
    gibi bakışların temelinde bu "mem"ler vardır.

    fikirler canlı organizmalar gibi bir insani üretim nesnesidirler ve bulaşıcıdırlar. bu hangi fikrin doğru, faydalı ya da yanlış, zararlı olduğu üzerine bir söylev içermez; fikirlerin yayılış süreci üzerine analitik bir teori niteliği taşır.

    dawkins'in ürettiği ve bize "bulaştırdığı" bu kavramın gittiği yeri aslında biliyoruz ve bize çok da yabancı değil. bahsi geçen şey wittgensteinvari bir diyaloji kuramıdır aslında. hegelyan bakıştan farkı analitik olmasıdır ve bu anlamıyla tam da marks'ın hegel'e yapmaya çalıştığı şeye de denk düşüyor.

    misal olsun, böyle bir bakışla ekşi sözlük en az mikroskop altında incelenmiş bir yoğurt gibi kımıl kımıl bir canlı-gibidir denilebilir.

    bunun bir özsüzleştirme olduğunu düşünmekle bir gribal enfeksiyona mistik bir rol biçmek arasında çok da büyük bir fark yok kanımca.
  • --- the selfish gene ---

    ezgiler, fikirler, sloganlar, giyside moda, çanak çömlek yapım yolları, kemer yapımı mem örnekleridir. tıpkı genlerin sperm ya da yumurtalar yoluyla bir bedenden diğerine atlayarak gen havuzunda çoğalmaları gibi, memler de, geniş anlamda taklit denilebilecek bir süreç yoluyla, bir beyinden diğerine zıplayarak kendilerini gen havuzunda çoğaltırlar. bir bilim adamı güzel bir düşünce duyduğunda ya da okuduğunda, bunu arkadaşlarına ve öğrencilerine aktarır. yazılarında ve derslerinde bundan söz eder. bu düşünce tutunursa, beyinden beyine yayılarak kendini çoğalttığı söylenebilir. çalışma arkadaşım n. k. humprey bu bölümün ilk taslaklarından birini okuduğunda gayet güzel bir özet yaptı: "...memlere canlı yapılar olarak bakılmalıdır; yalnızca eğretileme olarak değil, teknik olarak da. benim kafama üretken bir fikir sokarsan, beynimi konukçu olarak kullanmış olur ve onu memin çoğalması için bir araç haline getirmiş olursun. tıpkı bir virüsün konukçu hücrenin genetik mekanizmasını kullanması gibi. bu yalnızca bir konuşma tarzı değil. bir mem diyelim ki, 'ölümden sonraki yaşama inanma' memi, milyonlarca kez, tüm dünyadaki bireylerin sinir sisteminde bir yapı olarak, fiziksel olarak gerçekleşir."

    tanrı kavramını ele alın. mem havuzunda nasıl olup da ortaya çıktığını bilmiyoruz. muhtemelen, birbirinden bağımsız "mutasyonlarla" birçok kez oluştu. gerçekten de çok eskidir. peki, kendini nasıl eşliyor? sözle ve yazıyla büyük müziklerin ve büyük sanat eserlerinin yardımıyla... neden yaşamkalım değeri bu denli yüksek? burada "yaşamkalım değerinin" bir gen havuzundaki genin değil, bir mem havuzundaki memin değeri olduğunu hatırlayınız. bu sorunun gerçek anlamı şu: tanrı kavramına kültürel çevredeki kararlılık ve sızma gücü veren nedir? mem havuzunda tanrı meminin yaşamkalım değeri, büyük psikolojik çekiciliğinden kaynaklanır. varoluş hakkındaki derin ve tedirgin edici sorulara yüzeysel, ama mantıklı bir yanıt sağlar. bu dünyadaki haksızlıkların öbür dünyada düzeltilebileceğini öne sürer. "kucaklayan kolları", kendi yetersizliklerimize karşı yumuşak bir yastık oluşturur; düşsel olması ise, bir doktorun verdiği plasebo gibi, etkisini azaltmaz. bunlar, tanrı düşüncesinin, nasıl olup da birbirini izleyen birçok neslin beyninde bu denli kolaylıkla kopyalanabildiğim açıklayacak bazı nedenler. insan kültürünün oluşturduğu çevrede yüksek yaşamkalım değeri olan bir mem ya da etkin bir güç biçiminde olsa bile, tanrı var.

    ---

    öldüğümüzde ardımızda bırakabileceğimiz iki şey var: genler ve memler. biz genlerimizi sonraki kuşaklara aktarmak için yapılmış gen makineleriyiz. ancak bu yönümüz üç nesil sonra unutulmuş olacak. çocuğunuz, hatta torununuz size benzeyebilir; belki de yüzü benzer, ya da müzik yeteneği ya da saçının rengi... ancak, her nesil devrettiğinde, sizin genlerinizin katkısı yarıya inecektir; göz ardı edilebilecek oranlara inmesi ise uzun sürmeyecektir. genlerimiz ölümsüz olabilir, herhangi birimizi oluşturan genler topluluğu yok olup gitmeye mahkûmdur. ıı. elizabeth, fatih william'm doğrudan torunudur. yine de, eski kralın genlerinden bir tekini bile taşımıyor olması olasılığı yüksek. ölümsüzlüğü genlerde aramamak gerek. ama, dünya kültürüne bir katkıda bulunursanız; iyi bir fikriniz varsa; bir ezgi bestelerseniz; bir ateşleme bujisi icat ederseniz; bir şiir yazarsanız... işte, genleriniz ortak havuzda eriyip gittikten çok sonra bile, bunlar bozulmaksızın yaşamaya devam edecektir. g. c. willi-ams'ın dediği gibi, günümüzde, socrates'ten bir veya iki gen kalmıştır, ya da hiç kalmamıştır; kimin umurunda ki? socrates'in, leonardo'nun, copernicus'un ve markoni'nin mem kompleksleri güçlerini kaybetmeksizin hâlâ yaşıyor.
    --- the selfish gene ---
hesabın var mı? giriş yap