• seneler önce, artık kaç sene önce hatıramıyorum ama rahat bir on senesi vardır, kardeşimle bir çocukluk arkadaşımızı deniz tatili için bizim eve davet ettik. 3-4 yıldır görüşmüyorduk ve yaşlar da tam çocukluktan çıkıp yetişkinliğe geçtiğimiz yaşlardı. dört saatlik yol getirdik, balık severim dedi balıkçıya götürdük, ciğer severim dedi ciğerciye götürdük, canı sıkılmasın diye köy köy gezdirdik. ev de baya ıssız, kuş uçmaz kervan geçmez bir ormanın ortasında deniz kıyısında bir yer; istedik ki sıkılmasın, iyi vakit geçirsin.
    ilk gün mangal yapıcaz odun topluyoruz, sonbahar malum, orman renk renk çok güzel gözüküyordu. dedim, çağan, ormanın renklerine bak. ilgimi çekmiyor benim ya, dedi.
    sonraki gün denize giriyoruz, balık sürüsü geçti tam üstümüzden zıplaya zıplaya, ay şu balıklara bak, dedim heyecanla. aman napayım balığı, dedi.
    meteor yağmuru vardı o sıralarda, dedim gece sahilden izleriz. boşver, dedi. gelmedi. ben kardeşimle ve başka arkadaşlarla gittim.
    bahçede çapa yaparken bir yılan gördüm kurbağayı yiyor, kurbağanın arka ayaklar kalmış bir dışarıda, gösterdim. iğrenç dedi, içeri girdi. sanki her gün kurbağa yiyen yılan görüyor amin feryadi.
    leyleklerin göç mevsimiydi tabii, bir akşamüstü tam dar vakit hepsi toplanmış üstümüzde uçuyor, çok mutlu oldum onları öyle görünce, el çırparak leylekleri izleyeceğim diye dışarı koştum, ay yeter kuştan böcekten napayım leyleği, dedi.
    siktir git lan it, dedim ben de üstüne dayanamayıp. ona ıyk buna vıyk, ne bok yemeye geldin o zaman buraya? doğanın ortasına gelmiş herifçioğlu, biliyor nereye geleceğini de, balığı beğenmez, ormanı beğenmez, meteoru beğenmez, denizi beğenmez, kırlangıcı, leyleği, baykuşu beğenmez. niye geldin de bizim burnumuzdan getiriyorsun?
    söyleseydin, lan ben hiçbir şeyden memnun olmayan bir sığırım, kafamı kaldırıp doğaya bakmaya bile tenezzül etmem, biz de başka birini getirirdik. en azından bizim burnumuzdan gelmezdi, gelen kişi de iki hafta iyi vakit geçirirdi. üstelik, iyi vakit geçirecek onlarca kişi var çevremde.

    bir insan, gördüğü renk renk ormandan, kuşluk vakti çılgıncasına uçan kırlangıçlardan, göç için toplanan binlerce leylekten, denizde üstünden zıplayan balıktan nasıl zevk almaz, nasıl hepsine boşver diyip kafasını öteye çevirir lan? bunlardan zevk almak insana doğası gereği doğuştan otomatik olarak yüklenmiş bir şey.
    sonra son oldu. görüşmeyi falan da kestik. belki bir 7-8 sene sonra ima yollu kendine yol yapmaya çalıştı tabii her yer ateş pahası olunca, hiiiç oralı olmadık artık. başımıza bir daha bela eder miyimiz biz bu malı?
  • itinayla yaşama sevincinizi sömürürler.
  • annemin ta kendisidir, yaşamaktan bezdirir, hayat enerjisi bırakmaz, sürekli söylenir, kendi doğrusu dışında hiç bişeyi kabul etmez, ev sadece ona aitmiş gibi davranır, seni tek bir odaya sıkıştırır, ölsem artık dedirtir, merhamet nedir bilmez, kesinlikle geri adım atmaz,anlatmaya sayfalar yetmez.
  • hiçbir şeyden memnun olmayanlardır

    mustafa hakkında her şey deki adam ilk aklıma gelen örneği mesela. yemeğin tuzundan da memnun olmazlar sevgilinin kıyafetinden de... oflayacak sebepleri her zaman vardır, onlar için hayat ne kadar kötüyse yanlarındakiler için de o kadar yorucudur. örneğin hesap geç gelince bağırabilirler, kaldırımdaki kırık taş 10 dk söylenmek için geçerli bir sebeptir, kontrol manyağı olma ihtimalleri yüksek olmakla beraber her an söylenecek bir şey bulmakta rekor sahibidirler.
  • bazen düşünüyorum ben nasıl bir ortam da ve kimlerle yetiştim diye? hiç mi kriterlerim yok, beğenilerimin ya da isteklerimin farkında değilim? hiç mi estetik algım yok, ezik miyim ben neyim falan. ama bardağın dolu tarafından bakmak, az da olsa ondan bir paye biçip sevmek, fazlasını istememek, bir yaşam standardı mı oluşturdu bana acaba demeden geçemiyorum. o kadar insan memnuniyetsiz ki artık. her şeye ama her şeye kulp takılıyor. beğenmediğim bir şey olsa da öncesi ve sonrası yapım aşamalarını düşünüyor ona göre hareket ediyorum ya da o haliyle değerlendiriyorum diyelim. söz konusu insanlar olunca ama şımarık olduları kanaatine varıyorum. istedikleri kadar donanımlı olsunlar, ağızlarına doladıkları olumsuz kelimeler ya da hayata karşı bakıç açıları onların ruhlarının kirliliğinden ileri geliyor.
  • yol verilmesi gereken insan tipidir. yok mecburum kaçamıyorum diyorsanız aşağıdakileri bilin;

    yemek gelir beğenmez, tuzu eksiktir, malzeme kötüdür, pişmemiştir veya çok pişmiştir, çok suludur ya da taş gibi olmuştur. yine de utanmadan yarısını yer, hiç bahane bulamazsa kokusundan dert yanar ama illa ki üç beş parçayı da tabakta bırakır. işine söver, yakın uzak farketmez arkadaşlarına giydirir, ana baba kardeş dinlemez işine gelmeyen en ufak şeyde kulak çınlatır.

    her mevzuda tecrübesi, yaşanmışlığı vardır. bi mevzu açılır anlatmaya başlarsın sen bitirmeden kendi hikayesini anlatmaya başlar. bitirince yine kendisi alakasız yerlerden devam eder.

    herşeyin en iyisi ondadır, kalitedir, bulunmaz hint kumaşıdır, daha üstü henüz yoktur. herşeyin doğrusunu da o bilir, henüz "o mevzuda fikrim yok o yüzden bilemiyorum" dediği görülmüş şey değildir. olur da yakalayabilirseniz yanlışını yüzüne çarpsanız da "ben bi bok yedim, özür dilerim afedersin" diyemez. en fazla yarım ağızla gururlu bi pardon alabilirsiniz. herşeye rağmen hep ağır mağduriyetleri vardır. acıların ayrılıkların hep en büyüğü onun olmuştur, kazıkların en büyüğü hep ona atılmıştır. kötü birşey olacaksa kesin onun başına gelir. aynı boktan mağdur hikayelerini yıllar yılı anlatabilir. maddi manevi üzüntüye acıya veya strese tahammülü de yoktur, soğan doğrarken sanki mayına basmış asker ifadesi takınabilir.

    çoğunlukla el becerisi yoktur veya zayıftır. sürekli mağdur olduğu ve kafa siktiği için illa biri dayanamayıp yardım etmiştir o yüzden kendi işini de kolay kolay kendisi göremez. yardıma ihtiyacı olursa çekinmez yakın uzak farketmez arar, sorar, ister. yardım edersin sanki mecburmuşsun gibi bi teşekkürü çok görür, yapılanı ertesi gün unutur. yardım etmezsen zaten vay haline, hemen arkandan lafı yemen garantidir. bugün sayıp sövdüğü adama ihtiyacı olduğunda ertesi gün herşeyi unutur koşar hiçbirşey olmamış gibi yanına gider. sana yardım lazımsa işi vardır, müsait değildir, onda yoktur. çoğu zaman da hikayedir, aslında seni duymamıştır bile. dünya umurlarında değildir, çıkarı yokken önünde yansan bi bardak su getirmeye üşenir.

    en klasik 2 mottoları "banane" ve "o diil de" dir.

    ezcümle; tartışmaya girmeyin, iyiymiş deyin, gülümseyin, hee deyin geçin, çok da ciddiye almayın, fazla takılmadan yolunuza devam edin. varlığı yarardan çok zarardır, bi kenara not edin.
  • mutlu olmak için çaba sarfetmezler ve çaba sarfedenlerinde önüne engel koymak için ekstra uğraş verirler.

    aslında mesele mutsuzluklarına birilerini ortak etmektir. bu tipleri artık ilk görüşte çözdüğüm için onlara birer hayaletmiş gibi davranıp kendi keyfime bakıyorum.

    ben eğleniyorum mutluyum sen değilsen eğer bu senin sorunun, sorunlarını çözmeyi öğrenmelisin.
  • benim annem.
    mutlu olmaktan,eğlenmekten,güzel vakit geçirmekten ödü kopuyor.sanki eglenirse kötü bir şey olacak.
    dramatik şeyleri anlatırken daha mutlu.
    dert, hüzün, göz yaşı.
    bildim bileli bunlar hayatımızdan eksik olmadı.
    babam dahil hayatında bir çok yakınını kaybetti anlaşılabilir belki ama galiba anlamak hissettirdigini hafifletmiyor,anlamayı da istemiyorum artık.
    çocukluğumdan beri eğlendiğimiz kaç an var hatırlamıyorum.
    duygulanacak ağlayacak hüzünlenecek bir şey mutlaka bulurdu.
    ağlayınca rahatlıyorum diyor etrafındaki herkesin enerjisini yok ettiğini fark etmiyor. insanları yorduğunu ,kendinden uzaklaştırdığını anlayamıyor.
    en çok korktuğum şey onun bu yanına benzemek.
  • uzak durulması gerek insan tipleri, bunların hem memnuniyetisiz hem de sürekli mazlumu oynayan tipleri var. o zaman combo oluyor memnuniyetsiz ve mazlum. hep ona haksızlık olmuştur ya da birşey yapılmıştır, ama hep o mazlumdur, çok severler hiçbir şeyden memnun olmamayı ve mazlumu oynamayı. aman yarabbim bir an aklıma geldiler. off uzak olsunlar benden tüm insanin modunu aşağı çekiyorlar!!
  • insana hayatı zehir eden hiç bir zaman ağzından iyi bir söz çıkmayan insanlardır. hayatta kontrol manyağı olmayı severler. başka insanların konuşmalarına, söyledikleri sözlere ve hatta giydikleri terliklere bile karışmayı kendilerine hak görürler. kendi bildiklerini okumak konusunda uzmandırlar. herbokolog ikinci adlarıdır. her şeyin en iyisini onlar bilir, her zaman en uzman onlardır. hep mazlumdurlar. oturur onun için değişik yemekler hazırlarsınız bir eline sağlık demezler. masadan öküz gibi kalkıp gitmeyi tercih ederler. yaptığınızı asla ama asla beğenmedikleri gibi beğenseler bile illa ki yemeğe de bir kulp bulurlar. yaptığınız dediğiniz her şey onlar için uygunsuzdur. mutlu olmanızı istemezler. kendileri hep mağdurdur. her zaman kötü şeyler onların başına gelir. asosyaldirler. insanın enerjisini emen, hayata bakışını değiştiren insanlardır. en acilinden tedavi edilmelidirler. aksi takdirde hayatınızdan çıkararak ancak kurtulabilirsiniz.
hesabın var mı? giriş yap