• doğal kaynakların tükenişine dair bir distopya. doris lessing'in the grass is singing adlı romanı kadar güzel ve akıcı olmasa da, modern kültürün terk edilmiş kentlerdeki terk edilmiş çocuklar aracılığıyla, nasıl yağmacılık kültürüne dönüştüğü anlatılıyor. lessing'in gözlemleri yine keskin ve huzursuz edici. yaşananlar, orta yaşlı bir kadının izlenimleri aracılığıyla aktarılıyor ve romanın olay örgüsünden ziyade, bu izlenimlere odaklı olduğu söylenebilir. emily adlı kızın çocukluktan kadınlığa geçişi de mesafeli bir biçimde anlatılıyor.
  • kitaptan alıntılar:

    "iyi ama, kendine hiçbir şey katamayan insan dışarıya ne verebilir ki?"

    "hepimiz, eldeki azıcık şeyi değerlendirme, ondan mümkün olduğunca istifade etme uzmanı olup çıkmıştık, hem de elimiz kolumuz hâlâ doluyken, reklamlar bizi hâlâ para harcamaya, tüketmeye, kullanıp atmaya teşvik ederken..."

    "...hepimizin mahremiyetine yapılan baskılar, bizlere içsel tenhalıklara, yalnızlıklara çekilip nasıl yok olacağımızı öğretir; birileriyle beraberken yalnız kalmakta hepimiz ustalaşmışızdır."

    edit: imla
  • hayatta kalma güncesi...
    duvardan ilk geçiş. .mutsuz çocukluklar romancılar yaratır! bundan dolayı yazılan sözcükler seni kendi çocukluğuna götürür..sonra aniden yetişkin olup birde ordan bakarsın yaşantına. .anlatım öylesine içine çeker ki seni kahraman sensindir, çocuk senin çocukluğun ya da senin çocuğun. .
    çok katmanlı bir kitap sanırım okuyucuyu da çok katmanlı olarak düşündürüyor..sınıfsal ayrımlar, sokak çeteleri,liderler, benzeşme, öykünme,taklit etme...birileriyle beraberken de "yalnız" olma!
    kitapta emily adım adım büyürken toplumda meydana gelen küçülme anlatılmakta..doğumla başlayıp verilen etiketler "iyi kız -kötü kız" güzellemeleri ve bundan ne oranda etkilenildigi, en çabuk alınan kararların aslında bize dayatılanlar olduğu bir dayatma mantığından arınmış olarak karşımızda..
    ve imgeler..bir küvet..koku..cüssece büyük bir anne .. sıcak ve soğuk suyun birbirine karışarak vücudu önce haşlayıp sonra dondurması! ıtile kakıla yıkanan bir çocuk. . temizlenmeyen bir gelecek!
    en güzeli mi roman boyunca hiç bitmeyen hiç durmayan bir çocuk ağlaması...
    merhametten yoksun büyütülen koruma iç güdüsü ile vahsilikleri sarıp sarmalarken, el bebek gül bebek büyütülen potansiyel bir katil olabilmekte ne de olsa..ne çok yazdım..doris teyze çok iyidir! okuyun
  • 2007 nobel ödülü sahibi doris lessing'in distopik romanı.

    modernizme özgü ikili karşıtlıkların bertaraf edildiği bir çağ eleştirisi. bilinç yarılması, sevgi ve aile arayışları, grup ya da sürü psikolojisinin niteliği ve yarattığı etkiler, olanakları giderek daha fazla tükenen bir dünyada nasıl bir renge bürünür, bütün bunları araştıran, didik didik eden bir roman. kadın anlatıcının gözlemlediği gibi: insanoğlu ve insan kalmak için elzem olan bütün değerler ancak elden gidince, yitirilince anlamı anlaşılabilecektir. pişmanlığın, geç kalmışlığın sökün ettiği bir ara-evrende.
  • bir kıyamet sonrası hikayesi. aslında hikayeden çok, gözlemler, düşünceler bütünü. kitap anlatıcının yavaş yavaş yok olmakta olan, felaket eşiğini çoktan geçmiş bir dünyada yaşadığı olaylara, topluma, insanın insanla ve insanın toplumla olan ilişkilerine bakış açısını, fikirlerini, gözlemlerini anlatıyor. bunlar felaket sonrası yaşananlara dair düşünceler olsa da aslında günümüzü, şu anı, bizzat yaşadığımız hayatı, ilişkileri tasvir etmekte yazar. ve anlattıkları o kadar gözümüzün önünde, o kadar aşikar ki sırf bu yüzden bir çoğumuzun gözünden kaçırdığı, göremediği şeyler. satırların altını çize çize okunması gereken kitaplardan.

    bir de merak ediyorum doris abla neden böyle bir son yazdı acaba?

    --- spoiler ---

    çürümüş, yozlaşmış, her şeyiyle, çocuklarıyla bile kirlenmiş bir dünyada mutluluk arayışıyla nafile, umutsuz bir yolculuğa - odyssey - çıkmak yerine hayallerde bir mutluluğu layık görmek; bu kaçış mı yoksa saf bir sevgi mi?

    --- spoiler ---
  • nobel ödüllü yazar doris lessing’in bu çarpıcı romanı bir tür kıyamet öyküsü. çevre kirliliği, hoyratça kullandığımız doğal kaynakların tükenişi, evsizlerin sayısı artarken sokak çetelerinin kural tanımazlığının kural haline gelişi, dilin yozlaşması ve yoksullaşması, iletişimsizlik, insanların büyükşehirlerden kaçmak zorunda kalışları ve kalabalıkların yerini alan ıssızlık... lessing bütün bu olup bitenlerin görgü tanığı olan, hatta hiç tanımadığı bir çocuk-kadının sorumluluğunu da üstlenen orta yaşlı bir kadının ağzından aktarıyor olayları. yazarın kıvrak dili; çaresiz durumlarda en olmayacak koşullara nasıl ayak uydurulduğunu, bu koşullara rağmen yaşananları hayata tutunmak için verilen savaşımı, çok etkileyici bir romanda biçimlendiriyor.

    hepimiz için öyle anlar vardı ki, oynamayı kabul ettiğimiz oyun, olayları metanetle karşılamamıza yetmiyordu: bir gerçekdışılık duygusunun pençesine düşüyorduk; mide bulantısı gibi. belki de asıl düşman bu duygu, ayağımızın altındaki toprağın dağıldığı duygusuydu... ya da biz buna inanıyorduk. belki de, aslında kayda değer ya da en azından geri döndürülemez bir şeyin olmadığına ilişkin gizli, sözsüz bir antlaşma yapmış olmamızın nedeni, bizim için asıl düşmanın gerçeklik olmasıydı; gerçekle yüzleşemez, kendimize olup biteni “anlama” iznini veremezdik. böyle elbirliğiyle numara yapmamız, kendimizi çıplak, savunmasız hissettiğimiz anlarda tamamen hayalperestlik ve saçmalık gibi görünse de, belki hayran olunası bir yetenek sayılmalıydı?

    can yayınları-kapak
hesabın var mı? giriş yap