• metropollerde ikamet eden ve metropol kültürü dedigimiz derin ve uzun mevzuyu hazmetmiş kişilerdir.
  • kişisel bazda şekillenen bir listeye göre aşağı yukarı şöyledir metropol insanı:

    hem psikolog hem sosyolog olup ahkam kesip dedikodu yapmalısın, pardon sosyal gözlem yapmalısın,
    özgürüm demelisin ama her türlü bağımlılığın olmalı,
    düzenli uyumalısın ama ne hipersomnia ne de insomnia olmalısın,
    dengeli beslenmelisi ama ne obez ne de anorexia olmalısın,
    asla çocukça davranmamalı ama “içindeki çocuğu” da öldürmemelisin,
    iş arkadaşlarının gündüz dedikodularını yapmalısın ama onlarla mesai bitimi iki tek atmalısın,
    kendini geliştirme programlarını takip etmelisin ama kendini tüketmelisin,
    spor salonlarına koşmalısın ama bağışıklık güçlendiren vitaminlerini eksik etmemelisin,
    içmelisin ama sabaha hiç bir şey olmamış gibi kalkmalısın,
    nedensiz, sualsiz çalışmaktan nefret emeli ama deliler gibi çalışmalısın,
    artık kurulduğuna gore daha fazla geç kalmadan ikea’dan alışveriş yapmalısın,
    önceki gece “canımsın sen” dediğin kişiyi sonraki gece başka biriyle aldatmalısın,
    sevmemek en üstün özelliğin olmalı, kendine yalan söylemenin bir önemi yok,
    hayallerin olmalı ama maaşın ve kredi kart limitin ölçüsünde.

    aklıma gelenler şimdilik bu kadar..
  • metropolün kalabalığı bazen ağrının nedeni bazen de acının ortaklaşmasının kaynağıdır. bazı durumlarda acıyı unutmanın, ağrıları yok etmenin de aracı haline gelebilir. kalabalık sokakta birilerine çarpa çarpa yürüyen birey, sadece kendisinin varolduğunu düşündüğü acılar dünyasında, başkalarının acı dolu yüzleri ile karşılaşır. özellikle ağrı deneyimi geçiren bir insan bir başka acı çeken insana yardımcı olabilir üstelik kendi acılarını da azaltarak. ağrı ve acı deneyimi, tek başına yaşansa da ortak referanslar etrafında bir paylaşım da oluşturabilir. acı deneyimi, zevk ve neşeden daha kuvvetli bir bağ olabilir ve kuşaklar arasında farklı insanlar arasında kader birliği yaratabilir. birçok yazar ve oyuncunun, yaşadığı ağrı ve acı deneyimi ile eserlerinin çok önemli bir derinlik kazandığı düşünülür. gerçekten de ağrı ve acı, insanın hayata dair farkındalığını arttırır. insana kendi ilişki ağıyla örülü bir dünyanın dışında da hayatların var olduğunu hatırlatır, hatta yaptıkları ufak düşüncesizliklerin diğer insanlar için önemli kayıplara neden olabileceğini. bu açıdan acının eğitici bir yanı olduğu söylenebilir.
    ilk insanlar acının bu yönünü oldukça erken keşfetmişlerdir.

    pascal, kendisini kıvrandıran diş ağrılarına matematik problemlerini çözerek ile karşı koyar; kant ise, damla krizleri ile kıvrandığında dikkatini bir isim ya da bir obje üzerinde yoğunlaşır. bu davranışlar, ağrı çeken bu bilim insanlarının acılarının hafiflemesinde etkili olur.
  • öncelikle bunun bir türkçe karşılığı var. büyükşehir insanı. yani ilk bakışta abes gibi dursa da metropol insanı yakıştırmasından daha yakın buldum. ayrıca gördüğünüz yerde kaçmayın. aslında onlar da herkes gibi. ümüğünü sıkmaya çalışmadıkça saldırmazlar. onlar da herkes kadar huzura açtır. hatta nüfusu daha az olan yerleşim birimlerinde yaşayanlara göre daha çok huzura ihtiyaçları vardır. mutlu olmak isterler ve o kalabalıkta işleri gerçekten zordur. birilerini severler ve o birileri, mutlaka zilyon tane insandan başka birilerini çoktan bulmuştur. her zaman çok geçtir. kendilerini genellikle şu hareketlerden tanıyabilirsiniz. ( heyecan yapma. yeni bir tür değil aslında. neyşınıl jeografi onları uzun zamandır izliyor. bbg ... )

    *** metroda, alışveriş merkezinde otomatik / yürüyen merdivenden manuel / insan gücüyle inip çıkandır. ( acelesi vardır )
    *** sabah 7-8.30 arası, akşamüstü de 18 - 19 arası sürekli küfredendir. ( eve dönmeye çalışıyordur )
    *** pazar günleri ufacık bir yeşillik görse duygulanıp çökendir. ( benim hiç ormanım olmadı ağabey ... )
    *** çalışıyorsa haftalık sevişme programı yapandır. ( inkar etme )
    *** kış mevsiminde, ciğer filmi dumanaltı gibi görünecektir.
    *** yazları kurak ve çileli geçendir.
    *** yağmur yağdığında eve ulaşamayan, yağmadığında ise evde susuz kalandır. ( bu yeni moda )
    *** haftasonları sosyal olabilen insanlardır. ( iş çıkışı, o trafikte, bi yerden bi yere gitmek ve sonra eve dönmek... kabus. )
    *** komşuluk anlayışları " acaba yıldız uçlu tornavidanız var mı? " şeklindedir.
    *** bakkal hasan amca diyaloglarını nadiren yaşayabilen süper hatta hipermarket insanlarıdır.
    *** sinema biletini önceden almak zorunda kalanlardır.
    *** yeni moda akımları; organik gibi görünen her türlü alet edavattır. ( orijinale duyulan özlem )
    *** ışıkların aydınlattığı aslında karanlıkta kalan insanlardır. ( iç dünya alarmı )
  • (bkz: zombi)
  • * yüksek yüksek tepelere kurulmuş evlerin arasından güneşin doğuşunu izlemek yerine en fazla sokak lambalarının söndüğü ana şahit olabilen insandır.
  • anti stress dus jelinden medet umandir.
  • yalnızdır ve yabancı. yalnızdır ve yabancı bütün dostları.
  • hızlı yaşamak zorunda olan insandır. hızlı olamazsa, hızlı olanlar tarafından geçilecektir ve kendini içinden çıkılması zor yollara sokacaktır.

    yalnızdır. yüzlerce arkadaşı olsa bile kalabalık sokaklar, toplu taşımalar, mekanlar ve yollar onun kendisini soyutlamaya çalıştığı ortamlara dönüşür. dışarı çıktığında yüzünde hafif bir tebessümle saatlerini geçirir, eve geldiğinde ise o saatleri unutmak için kendisine uğraş arar. sonunda yine aynı sabaha uyanacağı aklına geldiğinde ise, yatağına, uyumaya gider.

    her gün üstünde küçük değişiklikler yapılmış senaryosunu oynar, seyircilere teşekkür edip, dışarıya çıkacağı anı düşler. zaman geldiğinde ise, kalabalığın ve kaosun hakim olduğu yuvasından kendisini dışarılara atar. denizlere, sahillere, ormanlara, daha önce hiç gitmediği, tadını almadığı yerlere. az sonra başlayacak olan monotonlaşmış hikayesini aklına bile getirmeden, unutmuş bir şekilde oradan oraya koşturur.

    metropol insanı, modern insan tabirini en ince ayrıntısına kadar tasvir eder. görsel
hesabın var mı? giriş yap