• islam'da mezhepler, kuran tarafindan a$agidaki ayetlerle yasaklanmi$tir:

    kendilerine açık-seçik kanıtlar geldikten sonra, çekişmeye girip f ı r k a lar halinde parçalananlar gibi olmayın.böyle olanlar için çok büyük bir azap vardır. (ali imran 105)

    dinlerini parça parça edip f ı r k a lara, h i z i p lere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. onların işi allah'a kalmıştır. allah onlara, yapıp ettiklerini haber verecektir. (enam 159)

    sizin için, dinden, nûh'a önerdiğini, sana vahyettiğini, ibrahim'e, mûsa'ya ve isa'ya önerdiğimizi şöyle diyerek kanunlaştırdı: "dini dosdoğru tutun; onda bölünüp f ı r k a lara ayrılmayın!" onları çağırdığın bu tutum, şirke bulaşanlara çok ağır gelmiştir. allah, dilediğini kendisi için seçer ve hakka yönelenleri kendisine iletir. (şura 13)
  • kuran'a göre yasak olan "dinde bölünme" diğer bir anlamla "gruplaşmayı" ifade eden kelime.

    örneğin, maide 6.ayete göre abdesti bozan şeyler ve nasıl alınacağı çok nettir. ama bu mezheplerde sırf abdest için bile 50 farklı şeyin bozup bozmadığı tartışılır üstelik her mezhebin abdest inancı da farklıdır. kiminde kan çıkması bozmaz kiminde bozar, kiminde kadınla tokalaşmak bozar kiminde bozmaz. kuran'a göre ise bozan şeyler çok basittir: cinsel ilişki, tuvalete gitmek. hasta ve yolcu iken de namaz için abdest almaktan sorumlu tutulduğumuzu görüyoruz. kuran zaten başka ibadetler için de hasta iken yolcu iken hatta savaşta iken neler yapacağımızın ayrıntısını verir.

    dinlerini parçalara ayırıp grup grup olanlarla senin hiçbir ilişkin yoktur. onların işi allah’a aittir; sonra onlara durumlarını haber verecektir. (en’âm, 159)

    kuşkusuz tüm milletler bir tek toplumdur. ben de sizin rabbinizim. o halde bana karşı takvalı olun. fakat insanlar, emirleri kendi aralarında parçalayıp, çeşitli çeşitli (kitaplara) ayırdılar. her grup kendi yanlarındaki ile (kitapla) övünüyor. (mü’minûn, 52,53)

    allah'a karşı takva sahibi olun ve ona yönelenler olarak namazı ayakta tutun, ortak koşanlardan(müşriklerden) olmayın. ortak koşanlar dinlerini fırkalara ayırdılar ve mezhep mezhep oldular. her mezhep/grup kendi yanlarında olanla sevinirler. (rûm, 31,32)

    sakın, kendilerine apaçık kanıtlar geldikten sonra, ayrılıp, anlaşmazlığa düşenler gibi olmayınız. işte onlar için (mezheplere ayrılanlar/gruplaşanlar/bölünüp ayrılığa düşenler için büyük bir azap vardır. (âlî imran, 105)

    bu ayetlerde geçen gruplaşma hizipleşme tanımı için sadece mezheplere değil tarikatlara vs ayrılmanın da kuran'a göre yasak olduğunu görüyoruz. kendisine müslüman diyenler kendisini "nakşibendi tarikatının bilmem ne kolundanım/nurculardanım/nurcuların okuyucu kısmındanım/ismailağa cemaatindenim" gibi tanımlamalara giriyorlar. hatta haşa sırf tarikatının ismine şeyhine hürmeten affı garantileyeceğini sanan bile var. oysa allah, tarikatlaşmayı gruplaşmayı, mezhepleşmeyi, bölünmeyi, fırka fırka olmayı yasaklıyor.

    ve inananlardan kendilerini şucu bucu olarak değil sadece "müslüman" olarak tanımlamalarını istiyor. artık öğüt alana ne mutlu...

    allah'a çağıran, salih amel işleyen, ve muhakkak ben "müslümanlardanım" diyen kişiden daha güzel sözlü kimdir? (fussilet, 33)

    edit: yanlış harfler düzeltildi.
  • temelinde bakis acisi kavrami yatan sey. en azindan islami acidan. her zaman mezheplerin olusumuyla ilgili bir verilen bir ornek vardir. gunun birinde hz. muhammed`in eli kanar. hz ayse kani eliyle siler. ve hz. muhammed gider abdest alir. imam-i azam (hanefi mazhebinin imami) bunu kan aktigi icin abdest almistir diye yorumlar. imam-i safi (safilerin imami) bunu bir bayanin dokunmasi olarak yorumlar. mezheplerin ozunde yani itikatta ayrilik yoktur. mezheplerin nasil secildigi hakkinda bir bilgim yok. ben simdi hanefiyim safi olmak istesem olabilirmiyim bilmiyorum. ama bazi durumlarda hanefi bir insan safilere gore niyet edip abdest alabilir. mesela durdurulamayan bir kanamasi varsa (illa buyuk yara olmasi gerekmiyor bazen kucuk yaralarin kanamasini durduramazsiniz vitamin eksikligi sebebiyle). yada sehirde kalabalikta yasayan bir safi gun boyu kadinlarla degebilir herzamanda abdest alamayabilir.
    bence onemli olan mezhepler arasindaki uygulama farklari degildir. buna nasil bakildigidir. bu aslinda bir kolayliktir. mesela yukarda verdigim ornekte her iki durumdada abdest bozulsaydi daha iyi olmayacakti. belki daha esit olunacakti ama gereksiz bir esitlik.
  • emo philips'in hristiyanlık üzerine yazdığı hikayenin müslümanlığa devşirdiğim halidir;

    bir gün köprüde yürüyordum ve köprünün kenarında kendisini aşağı atmak üzere olan bir adam gördüm. yanına gidip bağırdım: "dur! yapma! "neden yapmayayım?" dedi "çünkü yaşanacak çok şey var". "mesela ne?" dedi. "peki, sen ateist misin yoksa inançlı mısın?" "inançlıyım" dedi. "ben de" dedim. "hristiyan mısın, müslüman mısın, musevi misin, budist misin, hindu musun?" "müslümanım" dedi. "ben de" dedim. "sünni misin, şii misin, alevi misin?" "sünniyim" dedi. ben de dedim. "hanefimisin, şafiimisin, malikimisin, hanbelimisin?" "hanefiyim" dedi. "ben de" dedim. "matüridî misin, eş'ari misin, selefiyye misin" dedim. "eş'ari'yim" dedi.

    "o zaman geber, seni dinsiz kafir" dedim ve onu aşağı ittim!"
  • mezhep sözcüğü arapça ''gitmek'' anlamındaki zehab kökünden gelmektedir.. mezhep, mastar olarak ''gitmek'' , zaman zarfı olarak ''gitme zamanı'' , yer zarfı olarak da ''gidilen yer'' anlamlarına gelir..bu anlamlar, özellikle maddi nesneleri dile getirmeye yönelmiş, sonradan bu maddi anlamlardan, soyut anlamlara geçilmiş ve ''gidilen yer'' yerine, ''gidilen görüş'' ya da ''gidilen yol'' kullanılmıştır..

    mezhep sözcüğü, ''gidilen görüş'' anlamında alındığı zaman, özgün, kişisel bir görüşü bulunan ve bunu serbest ve bağımsız biçimde ortaya koyabilen kimsenin gittiği, inandığı görüşü dile getirir..
  • tanrı tarafından yazılan ve inanların yol göstericisi, kılavuzu sayılan kitaplarda geçmemesine rağmen, inançlı olduğunu söyleyen kimselerin dinden daha çok bağlandığı dinsel gidiş yoludur. bu bağlanma olgusu o kadar iler gider ki bağnazlık olur. bir mezhebe mensup kişi diğer mezhebin tamamen yoldan çıktığını düşünebilir. hatta en kötüsü hak din gibi kendi mezhebinin hak mezhep olduğunu savunabilir ki bence mezhep inancının temelini bu düşünce işgal eder.

    yani objektif bir bakış açısı ve sözlük tanımlarından yola çıkarsak mezhep var olan bir dinin uyglama ve düşünsel yapısında yorumdan doğan bazı farklılık olması ancak ulaşılması istenen amaçın aynı olması olgusudur. fakat pratikte işler öyle yürümez. her mezhep tek doğru yolun kendisi olduğu düşüncesine kapılır ve bunun sonucunda diğerlerinin yanlış yolda olduğunu ileri sürer. bu yanlış yolun sonu ise sonsuz bir cehennemdir. oysa bu düşünce dinin kendi yapısından vardır. yani müslüman olan bir kişi hıristiyan olan diğer bir insanın * tamamen yanlış olduğunu ve onu sonsuz bir cehennemin beklediğini düşüne bilir. çünkü inanana göre tek bir hak din vardır o da kendi inandığıdır. bu herhangi bir din mensubu açısından baktığımızda kabul edilebilir düşüncedir. aynını dinin mezhepleri arasında bu fikre kapılması mental bir sapmanın sonucudur. dinsel kuralların tartışalamadığı bir ortam, kesin sayılan kuralların bir başka yerde değişik bir halde uygulanmasını kabul edemez. bu bağnaz düşünsel yargı da mezheple dinin yer değiştirmesi sonucunu doğurur.

    kısa ve öz bir ifadeyle. mezhep diye bir şey dinde yoktur. ha illa gidiş yolumuz belli olsun belki gidiş yolundan puan alırız diyorsanız bir mezhebe mensup olun ama şunu bilin ki hak mezhep yoktur.
  • peygamber öldüldükten sonra ayet gelmiyor. hadis de mümkün değil. mezhep denen şey peygamber öldükten sonra çıkan bir şey olduğuna göre nasıl oluyor da bunların bir kısmı hak mezhep oluyor diğerleri tukaka oluyor? bazı mezhepler biz hak mezhebiz diye kendileri çıkıyor ortaya demek ki, peygamber çoktan hakkın rahmetine kavuştuğu için.

    bu hak mezhep olayına bu kadar sahip çıkıp ciddiye alınması müslümanlığın kendisine de zarar verir. şöyle ki, kitabın indirilişi, hadisler ve islamiyetin muhammet zamanındaki benimsenme sürecine hak mezhep mevhumunu da eklemlemek ve bu haktır demek geriye dönük olarak peygamber zamanındaki süreçlerin de inandırıcılığına zarar veriyor.

    kısacası mezheplerin kendisi, hak olup olmadıklarına dair kurallar peygamberin ölümünden sonra ortaya çıktığı için tamamen insanların uydurmasıdır. sen önceyi ve sonrayı bir bütün olarak düşünüp bunlar haktır diğerleri haramdır diye propoganda yaparsan öncenin de uydurma olmadığına insanları ikna edemezsin.
  • senâî'nin; "küfür olsun, iman olsun, seni yoldan alıkoyan, geri bırakan her şey birdir. aralarında fark yoktur. seni dost'tan uzaklaştıran ister çirkin olsun, ister güzel; ikisi de birdir." sözünün açıklanması:

    iman insanı nasıl yoldan alıkoyar? burada senâî hazretleri yalnız dili ile müslümanım diyen, fakat gönlü müslüman olmayan kişileri kasdediyor. bir insan müslüınan adını taşır, duymadan, hissetmeden ibâdet de yapar. fakat kıır'ân ahlâkını yaşamazsa, onun taklidî ve sahte imanı o kişiyi hakk'a götürmez.

    aynü'1-kuzât-ı hemadanî, zübdetü'l-hakayık adlı kitabında: "eğer mezhebi bir kişiyi hakk'a ulaştırırsa o kişi müslümandır. eğer mezhebi onu hakk'tan haberdar etmezse o yol, küfürden de beterdir" der. ben beni hakk'a götürmeyen mezhebi ateşe verir yakarım. allah'ım, benim için mezheb senin aşkındır. ne zamana kadar aşkını gönlümde gizleyeceğim? benim arzum ne dindir, ne de mezheb. ben senin yolunu, ben seni istiyorum allah'ım." der.

    (mesnevi'den)
  • hadi bir an mezhepleri boş verelim. kuran'ı ve hadisi esas kabul edip problemlerimize çözüm arayalım. bu çalışma sonucu ortaya çıkacak hükümler aynen bir mezhep olacaktır. neden? çünkü işin içine insan faktörü girince görüşler farklılaşacak ve değişik değişik ekoller türeyecektir. üstelik bizim ortaya koyacağımız mezhep hakikati ne derece yansıtacaktır? zaten mutlak olarak yansıtmasını beklemiyoruz ama en azından esası zedelemeyecek kadar olsa razı olacağız. ama ne mümkün? maalesef günümüz insan kalitesi göz önüne alındığında o kadarını bile beceremeyeceğimiz aşikar. imam-ı azam dini zedelememek için hem emevilerin hem de abbasilerin kadılık teklifini reddetti, hem de canı pahasına... ve kırbaçlar altında şehit edildi. iktadara ortak olmanın nimetlerini ise kale bile almadı. bugün böyle bir insan var mıdır? bakın cüppeli'ye... bir yıl hapisten yattıktan sonra nasıl biat etti düzene...

    kuran neden yoruma ihitiyaç duyuyor diyenlere...dünya ortamı bunu gerektiriyor. dünyada her şey değişim içinde, bir anın hükmü diğer anınkini tutmuyor. değişmeyen tek şey değişim. böyle kaygan bir zemin mutlak hükümlerin ancak zaman ve zemine göre yorumlanarak uygulama sahasına çıkabilmesini gerektiriyor. fizik bir zorunluluk var. başı olan her şeyin bir de sonu var ve akış bu sona doğru...
  • ''gidilen yol'' anlamında alınırsa, bundan, başkasının açtığı yolu izlemek anlaşılır ve bu durumda, taklit yoluyla başkasının görüşüne, ''mezhebine'' , yoluna uyma anlamına gelir..
hesabın var mı? giriş yap