• bu adama saygı duyarım ama bunun yancılarına 1 gram bile saygı duyamıyorum. muhtemelen hayatlarında siyaset, tarih, iktisat gibi alanlarda tek bir kitap bile okumamış bu tipler, çıktıkları tornanın kafalarına soktuğu fikirleri olumlayan şeyler görünce mal görmüş mağribi gibi atlayıp "hayatı çözdük" havasına giriyorlar. misal son yazısının altında bir tip "insanların neden sekülerleştiğini yazıların sayesinde anladım" minvalinde bir şeyler söylüyor. adam sekülerleşmeyi kötü bir şey olarak görüyor. ve günlük hayatını dibine kadar seküler yaşadığından da adım gibi eminim. aynı tipten benim de çok yakın bir arkadaşım var. ne zaman siyaset lafı açılsa laikliği, sekülerliği yerer. ama hayatını bi görseniz, muhtemelen beni daha çok dindar sanırsınız. işte bu tipler bilgi değil sadece fikir sahibi oldukları için, anlamını bile idrak edemedikleri kavramlar üzerinden düşünce üretirler. sikkofield'ın yazdıkları gibi cahile mantıklı görünen, "belgelere dayalı" yazılar gördü mü de kendilerini aydınlanmış sayarlar. blog'da yine aynı tip "sen sorgulamadan kabul etme dedin ama ben sorgulamadan kabul ettim" diyor. tabii ki edecek, çünkü sorgulayacak bilgisi yok.

    sikkofield'ın yazılarının genel sorunu şu; ockham'ın usturası ilkesinin aksine, çok daha basit, sağlam ve gerçekçi yorumlamalara açık olayları mistikleştiriyor, hikayeleştiriyor ve doğrulanması veya yanlışlanması imkansız bir zemine sokuyor. misal 11 eylül'ü amerika mı yaptı? ne bileyim, yapmış olabilir. yapmamış da olabilir. veya göz yummuş olabilir. aralarında cidden hiçbir fark yok. önemli olan 11 eylül'ün ortadoğu politikaları için bir bahane olması. ve buna karşı devletlerin, o devletlerdeki örgütlerin, aydınların ne yapması gerektiği. daha önce de söylenmiş, "ne yapılması gerektiği" konusunda hiçbir şey söylemiyor bu tür yazıların sahipleri. hatta çözümü "dinimize, özümüze, milletimize bağlanalım" gibi, emperyalist devletlerin aptallaştırmak istediği ülkelerde yaymaya çalıştığı şeylerde buluyorlar. yani ortaya çözümsüzlük çıkıyor. ve üstüne bir de bunu satanist ayinlere bağlayınca yanlışlaması ya da doğrulaması imkansız bir yere çıkıyor.

    kızıl devrim'le ilgili son yazısına gelince; iki dünya savaşı arasında dünya devletlerinin birbirlerine verdiği tavizin, desteğin, ihanetin haddi hesabı yokken, tüm dünyada olan örnekler üzerinden senaryo yazmaktan başka bir şey değil. olası ikinci dünya savaşında sömürgeci devletler kendileri gibi dünya pazarında yer sahibi olmak isteyen, genişlemeci, emperyalist bir ülkeyi mi daha büyük tehlike olarak görürler, yeni bir sistem deneyen sovyetler birliğini mi? resmen siyasete giriş niteliğinde olan, taa 17 yaşında okuduğumuz "felsefenin temel ilkeleri" kitabında bile bu konuya yer verilir. üstelik de yazı boyunca kimi yerlerde abd'nin sovyetleri almanya'dan uzaklaştırmak isteme politikalarına yer veriliyor. ama her şeyi yorumlayan sikkofield bu konuda tek bir kelime etmiyor. kanuni'nin fransa'ya verdiği kapitülasyonların belgelerini koyup "paris komünü'nün arkasında kanuni var" demekle hemen hemen aynı şey bu. şu içinde yaşadığımız ülke bile kapitalist devletlere karşı, sovyetlerin yardımlarıyla kurtuluş mücadelesini kazandı ve ilk fırsatta liberal ekonomiyi benimsedi. yani devlet politikaları, devletlerarası ticaret öyle siyah-beyaz değil. sovyet politikaları sosyalistler tarafından bile çok katı bir şekilde eleştirilirken (ki solcular sovyetler konusunda genellikle troçkist-stalinist diye ayrılır, yani stalin ya da troçkiyi eleştirerek genel olarak solculara tek bir fikir aşılayamazsın) bunları ilk keşfeden kişi gibi ortaya çıkmak ne oluyor? mesela amerika sosyalizmi çok seviyorsa sosyalist şili'deki 73 darbesi ne ayak? castro'ya suikast girişimleri, chavez'e darbe girişimi ne ayak? tüm sosyalist tecrübeler sosyalistler tarafından da yeri gelince eleştiriliyor zaten. yani işte şu devlet şunu yaptı diyerek sosyalizm fikri çürütülmez.

    sikkofield neden inandırıcı? çünkü belli bir konu hakkında çok fazla ayrıntı veriyor. normal, bilgili bir insan dünya hakkında genel olarak fikir sahibidir. ama özel bir ilgisi, eğitimi, uzmanlığı yoksa hemen hiçbir konuyu detaylı olarak bilemez. o yüzden önüne bu kadar ayrıntı konduğunda onu sorgulayamaz. bu ister sovyet tarihi hakkında olsun, ister cumhuriyet tarihi hakkında, ister illuminati hakkında, ister pagan ayinleri hakkında. onca ayrıntılı bilginin hangi bağlamda geçerli olduğunu, söylenen sözlerin nasıl koşullar altında söylendiğini bilemez. haliyle yazarın insafına kalmış durumdadır. hele de sorgulayıcı bir yapısı yoksa.

    peki bu ayrıntıların hepsi doğru mu? kesinlikle değil, sırf yazılarının altındaki muhalif yorumları okursanız, yazıyı okurken doğru kabul edip geçtiğiniz bazı şeylerin hatalı bilgi olduğunu görürsünüz. daha sonra kontrol ederseniz, bu itirazlardan bazılarında doğruluk görürsünüz. misal geçmişteki bir illuminati yazısını okurken (ki tarzını sevdiğim için hemen hemen tüm yazılarını okudum) evrim teorisiyle ilgili yazdığı bir şeylere rastladım. ve bu konuda binlerce sayfa okumuş biri olarak, kesin ve kesin bir şekilde yanlış bilgi verdiğini fark ettim. yani mesele bilginin yorumu değil; evrim teorisinde yeri olmayan bir şeyi evrim teorisinde varmış gibi verip yorumladığını görmüştüm. haliyle esasında evrim teorisiyle alakası olmayan yazısının da benim açımdan tadı kaçmıştı. çünkü bilgili olduğum bir alanda söylediği lafın tamamen yanlış olduğunu fark edebiliyordum ama yalnızca yazdıklarına inanarak okuduğum bir yazıyı doğrulama imkanım yoktu.

    ben soyvet tarihi hakkında bilgili miyim? yalnızca ortalamanın üstünde. ama o yazıyı okuyanların çoğunun benden kat kat cahil olduğuna eminim. o yüzden yazının ardından "işte belgelerle sikti soktu" muhabbetleri yapanlar ciddi anlamda mal adamlar. sikkofield sosyal deney olsun diye tamamen paint'ten uydurma belgelerle yazı yazsa aynı yorumları yapacaklar çünkü. bir konunun doğruluğu hakkında yorum yapabilmek için o konu hakkında bilgili olmak gerek. kimse kuantum fiziği hakkında ahkam kesmezken mesele tarih gibi bilmeyenin de sallayarak bilir gözükebildiği, üstelik buna kendini inandırabildiği alanlara gelince herkesin bir fikri oluyor ve herkes bu fikri ilber ortaylı özgüveniyle savunabiliyor. sovyet tarihi hakkında gerçekten donanımlı insanlar yazdığı yazıya çok daha iyi bir cevap verir ama sorun şu ki bu blogu çoğunlukla donanımlı insanlar değil, cahil cühela tayfa takip ediyor. haliyle sikkofield yazıları her zaman için kitap okumayı sevmeyen ve kısa yoldan aydınlanmış hissetme derdine düşen kişilere hitap edecek.
  • hala degersizlestirmeye calisiliyor filan diye sayiklanmis.

    bu adamin yazdiklarinin icindeki yanlislari gosteren iki tane entry yazdim, karsiligi sessizlik. yazdiklari degerli mi ki degersizlestirmeye calisalim ?

    kendisi cahil, hayranlari kendisinden de cahil.
  • yazılarını beğeniyle takip ettiğim kişi. ancak uzun süredir yazmıyor. bu yüzdendir ki, kendisine yardımcı olmak isterim.

    http://i.imgur.com/rvw7o.jpg
    http://i.imgur.com/cbccd.png

    kolay gelsin. gözlerinden öpüyorum karşim.
  • "yalnızlığın ne olduğunu tuvalete girip sıçarken kapıyı kapatmayan bilir."

    doğru söze ne hacet.
  • bu son ateist-ahlak-çıkar yazısına gelen ve beğenilen eleştirileri ben beğenmedim, daha iyisini yapacağım.

    [sadece benim aklıma gelmiş özel bir şey yok, bu tartışmalar eski zaten. ve bir yazının cehalet x mantık hatası x özgüven katsayısı ne kadar yüksekse, düzgün eleştiri yapabilecek insanlar o derece beziyorlar, o yüzden yazmamaları varolmadıkları manasına gelmiyor]

    iyilik ve çıkar arasındaki ilişki zengin bir konu, "is there a truly selfless act" diye aratın (eğer ingilizce bilmiyorsanız önce şuradan başlayın, 5 dakkada mülakat yapacak seviyeye geleceksiniz). teoride her iyiliğin kaynağını bir çıkar denklemine oturtmak mümkün. saf altruism diye bir şey yok. dolayısıyla "iyilik yapan ateistler de eleştirdikleri dindarlar kadar çıkarcılar" denilmesi doğal. doğal ve hatalı:

    1) ilkin bu mücadele ateizm ve islam arasında değil. ödül-cezaya dayalı bi ahiret inancına sahip olan inanışlarla diğer tüm inançlar-felsefeler arasında bir fark.

    2) saf altruism yok diye, her şey aynı oranda bencilce ve çıkarcı demek değil. dünyada kusursuz bir daire yok ama elipsin kareden daha yuvarlak olduğunu biliyoruz.

    3) bu mantığın konuya uyarlanmış versiyonu şu: neden-sonuç ilişkisi kurmak, indirgemecilik hakkı vermez.

    mesela vicdanın kaynağını evrimsel süreçte görenler, bir iyilik yaptıklarında "ben bir primatım, bu toplum da benim sürüm, iyilik yapayım ki benim sürüm diğer sürüleri yensin ve benim genlerim yayılsın" diye düşünmüyorlar. çünkü arada onbinlerce yıllık soyutlama var, bu temel üstüne çıkılan bir gökdelenin teras katındayız bugün. altımızda insan hakları beyannameleriyle anayasalar var, biraz daha eğilince seküler hümanizm ilkeleri ve empati görünüyor, ve ötesi bilincimize yansımıyor bile. gökdelen temelsiz duramaz ama temele indirgenemez de.

    4) oysa ahiret inancı, çıkarcı temelin üstüne dikilen tek katlı bir gecekondu gibi:

    niye hırsızlık yapmıyorsun? abi günah.
    niye hayvana su veriyorsun? sevaptır.
    gelir adaletsizliğine karşı ne yapalım? zekat verin, dinin şartı.

    tabii ki bu insanlar da empati hissediyorlar, insan hakları gibi soyutlamaları içselleştirmişler, aynı medeniyetin ürünleri sonuçta. ama yüzeye ilk çıkan şeyler, travma yaratmış etmenler doğal olarak. gökdelenin üst katlarındalar herkes gibi, ama gecekondunun manzarasını övüyorlar.

    niye? zaten günlük hayatı ödül ve cezalarla dolu bir çocuğa diyoruz ki: "bu elma şekerinin ve bu meşe odununun bir milyon kat daha büyük olduğunu hayal et. ikisinden birini seçeceksin. c şıkkı yok, çalışmadığım yerden çıktı örtmenim yok, illa ki seçeceksin. ve seçiminden sonsuza kadar kurtulamayacaksın, pişmanlıkların fayda etmeyecek. işte bu yüzden şimdilik benim dediğimi yap. sözümü dinlemeyecek yaşa geldiğinde de zaten çoktan benim gibi biri olmuş olacak, inançlarımı aynen taşıyacak, çocuklarına da bunları öğreteceksin".

    ve bunu her allahın günü diyoruz. stockholm'de ateist bir ana babaya da doğsan, kültürün temeline nüfuz etmiş hristiyanlık ve buna maruz kalıyorsun. insan bu eğitimle ödül-cezanın kitaplarda anlatılan felsefesine bile odaklanmakta zorluk çeker, ödül-cezanın kendisi en büyük yeri kaplar akıllarda ve kalplerde. bir şeyin şiddetini ve süresini sonsuzla çarparsan, başka ne olmasını bekleyebilirsin ki?

    5) [ekleme: konu bu değil ama yukardaki metaforları anlamayan olursa düz türkçe bir uyarı: insanların ahlakından ziyade inançların ahlakını kıyaslıyorum. derdim ateistlerin daha ahlaklı davrandıklarını göstermek değil. aksine, bence insanların çoğunluğu az çok aynı ahlaki kriterlere göre davranıyorlar. bu standartların çoğu modern dünyanın ürünü, en temelde yatan empati-adalet ikilisinin kaynağı da evrimsel. yalnız yaşayan avlanan için empati bir yükken, uyumlu çalışması gereken sosyal primatlar içinse avantaj. o yüzden zaten şempanzelerde de bunu gözlemliyoruz. dinler ise geçerli kalmak uğruna hem bu modern ahlaki standartları geriye dönük biçimde içselleştirmeye çalışıyorlar (revizyonizm), hem de ahlak kalesini de kaptırmamak için insanı özel bir yerde tutmaya devam ederek işin evrimsel kısmına karşılar]

    666) ahlakı çıkarcılığa indirgemek mantıklı olsaydı bile, bu dindarlar dahil herkesin asgari çıkarcılığını aynı oranda arttırırdı. o gökdelen çöker ama gecekondu da kot 5'e inerdi, gökdelenin manzarası halen daha iyi. (sikko versiyonu: elipsim biraz daha yamularak daire olmaktan uzaklaşır ama kare de dolardaki gözlü piramite dönüşür)

    ***

    7) tabii bunlar her halükarda, "çorba yardımı yapan ateistler adına utanılmasını" veya onları samimiyetsizlikle suçlayabilmeyi açıklayamazdı.

    türk ateistlerinden (hepsi mi?) yurtdışındakiler gibi (hangileri?) nüanslı, profesyonel eylemlerde bulunmalarını alaylı biçimde istemek tam bir ergen popülizmi örneği, sanki türk dindarı nüanslıymış, sanki okumuşu da milletin 100 sene önce bitirdiği bu konuları daha yeni keşfetmiyormuş gibi.

    millet ateist-satanist farkını bilmiyor, alevilik bile ikircikli, %99'u aynı olan hristiyanlığa dönmeyi sindiremiyor insanlar. herhangi bir çakal grubunun linç ekibine dönüşmesi, evrende bilinen en hızlı kimyasal reaksiyon. bu şartlarda ateistlerin dernekleri ve web sayfalarının olması bile bence aceleci bir adım, bana kalsa bunun yolunu yapmak için önce bi 40-50 sene boyunca kızıl haç kılığında çorba dağıtırdım, baktım durum iyi, bir gece ansızın tabelayı değiştirip bozuntuya vermezd.... lan belki de bunlar da öyle yaptı.
  • kafası islamcı çerçevede çalıştığı için salt amaç kabul edemiyor bazı şeyleri. amaca giden araç yüzyıllardır en iyi bildikleri şey olduğundan, başka bir şeyi kafa kabullenemiyor artık. büyük saçmalıyor, sırf kendi fikrini empoze edebilmek uğruna da bakir beyinleri manipule eden kişi.

    bir ateistin hiç tanınmadığı bir ortamda, sokakta yürürken, muhtaç birisine yardım etmesi nasıl bir fayda-çıkar çıtasına yükseltilebilir? verdiğim bir parça ekmek onu mutlu eder, çevremde beni tanıyan kimse yok, beni yüceltecek bir kişi, sonuç yok. salt yardım, paylaşım.

    insan sevmek, hayvan sevmek, yardımsever olmak, aşk, özlem gibi acaip karmaşık ve sebebi olmayan şeyler. bir sebebi yok bu sevginin. seviyorsun işte. bazen hatta "lan ben neden şuna aşık oldum, ne salağım" dediğin zamanlarda değiştirecek gücün olmuyor yanlışını bilmene rağmen.

    inancını sorgulamaya bile cesaret edemeyen, sadece korktuğu için iyi insanmış gibi davranan, inançlıyken bile yaptığı kötülüklere inanç altyapısı oluşturmaktan çekinmeyen, korkularının sebebi inançların yıkılması ile neye dönüşeceğinden kendisinin bile emin olamadığı milyarlarca insanla sebebi onlarca fikir yürütme ile sadece tahmin edilebilen milyonların iyilik anlayışı karşılaştırılıyor.

    çok ayıp, çok sahtekarca, çok cahilce.
  • onu anlıyorum.

    son yazdıklarını okudum, 25 yaşında ben de aynı durumdaydım, sevmediğim bir fakülteden mezun olmuştum. önümde yapabilecek bir şey yoktu. işte o zaman o işsizlikte ve o boşlukta şöyle yalancı bir aydınlanma oluyor; ''bu dünya aslında boş, ne için çabalayacaksın ki, hayatta para kazanmaktan daha önemli gerçekler olmalı'' filan diyorsunuz. hatta hayatın içinde koşturan, koşuşturan tiplere bakıp acıyorsunuz onlara. her şey önemsizleşiyor gözünüzde kendi yaşamınız değersizleşiyor ve bu kısır döngü sizi daha da boğuyor.

    bugün twitter'da yazdıkları; okumuş, dünyayı anlayan (anladığını sanan), muazzam bir ego biriktiren bir insanın ''gerçek'' hayatla yüzleşmesi sırasındaki isyanı. komplo teorileri, yazdıkları, kafa karışıklığı umurumda değil, daha doğrusu saçmalıyor ama benim meselem bu da değil. unutmasın, her gecenin bir sonu vardır. bu günlerde geçer. içindeki öfke bir gün azalır, egosu törpülenir, boynunu eğer ve o da aşağılayan gözlerle baktığı hayata karışır.
  • aptalın teki.

    ne diyor bu aptal? cnn'de kamera zoom out yaptığında neden şehir kompozisyonu bir anda saçma grafiklerle yok oluyor diye soruyor. neden amatör kayıtların bazılarında yer alan helikopter; cnn, fox, nbc ve cbs canlı yayınlarında yok diye soruyor.

    kendisine gelen süper rasyonel eleştiriler ne diyor? "aptal, cahil, teorisyen, psikoloğa gözüksün bencaa"

    ne diyor bu aptal? bana şu olayı açıklayın diyor. ikiz kuleler transparan mı diye soruyor.

    dur ingilizce bir terim kullanayım da herkes beni çok kültürlü sansın insancıkları ne diyor? "aptal, cahil, salak"

    ne diyor bu aptal? neden aynı insanların tam şu şekilde "biri sarılıyormuş gibi" montajlanmış, psikolojik baskı amaçlı fotoğrafları var diye soruyor.

    ayrıca bu aptal bir de diyor ki, 3-5 hatam olabilir, hatta size referans olarak sunduğum september clues'ta da vardır 3-5 hata, fakat bu tespitler genel olarak doğrudur ve büyük resim değişmiyor diyor.

    eğer sen bunca işaretin üzerine o koskoca yazıdan, çocuğun belki de tarzı gereği espri amaçlı kullandığı matt damon argümanını cımbızlayıp üstünü karalarsan, 3000'e yakın ölüden sadece 500 küsür tanesinin ssdi'de kayıtlı olduğunu söyleyen insana 3-5 tane muhtemelen gerçek ölü yakını fotoğrafları bulup koyarsan, ben senin ya zekandan ya niyetinden şüphe ederim arkadaş.

    görmeyeli herkes sigmund freud kesilmiş, vay canına.

    hayır bi de bu aptal michael, blog'unda "x tane yorum yazılmış bu salağa" diye hitap ediyor kendisine, ettiği küfürlerin yarısını kendine ediyor, pek normal bir herif olmadığını da söylüyor belki tevazu göstererek, yani az çok ne olduğunun farkında. fakat sorun şu ki kendi egosu ve aşağılık kompleksi içinde boğulmuş anormaller kendilerinin normal olduklarını zannediyorlar.

    sizler inanmak istediğinize inanın, ben koca uçağın eriyip bittiği, kül haline geldiği bir kazadan, arap pasaportunun yanmadan çıkabileceğini iddia edecek kadar kör olmamayı tercih ediyorum. iyi uçuşlar herkese.
  • etkisi olmuyor lakin yazmaya devam edeyim.

    kendisinin, 2. dunya savasi devam ederken amerikan unsurlarinin naziler ile ticarete devam ediyor olmasindan cikardigi "demek ki nazileri, 2. dunya savasini filan toptan amerikalilar dizayn etti" sonucunun, basitse turkiye'nin ermenistan'a uyguladigi ambargo sirasinda, bir turk sirketinin ermenistan ile ticaret yapmasindan cikarabilecegimiz angut "demek ki ermeni-azeri sorunu turkiye tarafindan tasarlanmistir" sonucundan farki yoktur.

    kaldi ki bu, bir ulkedeki sirketlerin o ulkenin savas icerisinde oldugu veya ambargo uyguladigi bir ulke ile ticaret yapmasinin ilk ve tek ornegi degildir.
  • bunun hayranı olan tipler gelip komik komik ''adamın yazısını okuyamayanlar gelip laf atıyor'' falan diyor. ulan gerizekalı, oturup, ciddi kaynaklardan iki satır iktisat, tarih, politika okumak zor geliyor. cümlelerin arasına iki küfür ekledi diye bu yeni dönem harun yahya'sı adamı okuyup her şeyi çözdüğünü zannediyorsun. sonra gelip ''adam belgelerle konuşuyor yaaa, aksini iddia ediyorsanız kanıtlayın'' diyorsun. ben ne kanıtlayacağım lan. sen öküzlüğünden kurtulup biraz araştırsan kendin göreceksin zaten neyin ne olduğunu. hitler israil'in kurulması için yahudileri katletti gibisinden laflar eden adamın nesini ciddiye alayım lan ? bütün dünya savaşları, seçimler, politikalar, küresel eylemler hepsi yalan, hepsi kurmaca, bir oyunun parçası, bütün doğruyu da siz biliyorsunuz. dediğim gibi, cahilsiniz ve gerçek dünyayla uğraşmayı, ciddi bir şeylerle ilgilenmeyi götünüz yemediği için işin kolayına kaçıp böyle sikindirik komplo teorileriyle ilgileniyorsunuz. gerçek sıkıcı çünkü, eğlenceli değil. kalkıp şu elemanı ciddi ciddi okuyan adamların gelip ''ya adam belgelerle konuşuyor siz kimsiniz ki inanmıyorsunuz'' tavırlarında gezmesi cahil ukalalığından başka bir şey değil. bir insanın dünyayı öğrenmek için kullandığı kaynak nasıl michael sikkofield olabilir lan ? aklım almıyor.
hesabın var mı? giriş yap