• yeni izlediğim için kendimden utandığım film. görsellik inanılmaz, şiirsellik inanılmaz, sokaklar inanılmaz, paris'in bu hali inanılmaz. kısacası inanılmaz.

    keşke filmin içine girebilseydim.
  • benim için her zaman başlarda gelen gelmeye devam eden filmlerden biri. ilkini tek izledim. o kadar çok sevdim ki sevdiklerimle de tekrar tekrar izledim.
  • woody allenın yönetmenlik anlamında iyi iş çıkardığı filmlerinden biridir.
    hem mekan ferahlığı hem de müzikler ve kostümler izleyenin ruhunu paris sokaklarında gezintiye çıkarır... arayışın ve seçimlerin önemini, duygusal iç dünyanın naifliğini hatırlatan sahneleri filmin temel taşlarını oluşturur, bir kase mısır patlatıp keyifle izlenilmesi tavsiye edilir.
  • dün 3. kez izlediğim, her izlediğimde çokça keyif aldığım wood allen filmi. ne zaman izlesem huzur buluyorum. ya öyle güzel bi film ki insanın paris'e gidesi geliyor. ki sanat, edebiyat, şarap seviyorsanız şiddetle izleyin.

    filmdeki çatılar, gece ışıkları, müzikler, kıyafetler, sokaktaki sanat. offf ! çok güzel be! izleyin abiler ablalar.
  • filmde gil'in tek başına yürüdüğü bir sahne var, tam o sahnede birden durdurdum ekranı. gil'in üstündeki kıyafetler arkadaki tabloda erimiş, sanki hakikaten oraya aitmiş gibi, karakterin paris aşkını desteklercesine. bütün filmi kanvasa boyar gibi nasıl çekiyorsunuz aklım almıyor. görüntü yönetmeni kim diye bakayım dedim, darius khondji imiş. şimdi işin yoksa 3. ye izle filmi.

    sahne şu, gökyüzü gözükmüyor ama o da bulutlu. daha iyisini bulamadım maalesef.

    bir de belirtmeden geçemeyeceğim, gil'in romantik ilişki kurduğu kadınlar tam aşık olacak karakterler. allahsız mcfly özentisi gil.
  • şahane bir film ama herkesin atladığı bişey var;

    --- spoiler ---

    filmin geçmişe yolculuk noktasında, hayal-fantazi arasında, dedektifin (kendi favori nostaljisi olan) rönesans dönemi parisine gitmesinden dolayı, geçmişe yolculuğun filmin hakikati olduğu konusunda birleşilmiş ama bence durum başka.

    şöyle bi sahne var; adriana ve gil 1920'ler sahnesinde zelda'yı intihar etmek üzere yakalarlar. bu sahnede gil zelda'nın intihar etmesini engeller onu teskin eder ve sahne biter. bu sahnenin hikayenin gidişatına herhangi bir etkisi yok gibi görünüyor en başta. gil'in bu hareketinden adriana etkilenmez ya da gil'in zelda hakkında bilmesi gerekenden fazlasını bildiğini de görmeyiz. peki bu ilk bakışta lüzumsuz sahne neden var? gil zelda'yı sakinleştirmeye çalışırken cebinden valium çıkartır zeldaya verir ve panik ataklarından kurtulmak için bu ilacı içtiğinden bahseder. valium sedatif etkisinin yanında, (bahsettiğim sahnede de elinde bi kadeh şarap var) alkolle kullanıldığında halüsinatif etkiler gösteren bi maddedir. woody allen'ın tüm bu yaşananlar gil'in hayaliydi demek istemese de, ben size gerçek ya da hayal olabilme ihtimallerini verdim, hangisine isterseniz ona inanın deme şeklidir bence bu.
    --- spoiler ---
  • izlemeden önce hiç böyle bir şey beklemiyordum. paris başlı başına harika bir şehir evet ama bunun yanına bir de ernest hemingway, salvador dali falan eklenince film ölmeden önce izlenmesi gereken bilmem kaç filmden bir tanesi olmuş. ayrıca filmde lea seydoux'yu görmek hatta ve hatta filmin sonuna yakın baş kahramanın shakespeare and company'den çıkması çok güzel detaylardı.
  • owen wilson ve rachel mcadams'ın, içinde birer adet adrien brody ve tom hiddleston barındıran sıcacık bir romantik komedi filmi.
  • masalsı güzel bi'film.
    bence izlemeye değer.
    meşhur ressamlar hakkında da birkaç şey öğrenmiş oluyorsunuz bu sayede
  • izlerken inanılmaz keyif aldığım film. izlerken paris' e aşık olup keşke orada olsam şuan diye hayıflanmaya sebep olabilir. galiba filmde bahsedilen o geçmişe sürekli hasret duyan insanlardan biriyim ve ben de yaşadığımız çağın yüzyıllar geçse de altın çağ olarak anılacağını düşünmüyorum da açıkçası.
    bu arada filmi izleyen bütün kadın arkadaşlarım benim gibi hemingway' in yakışıklılığına takılmıştır sanıyorum.

    edit: paris çok kötü aşık olunacak hiç bir yanı yokmuş.
hesabın var mı? giriş yap