• imar yasağını delip dere yatağına ev yapmak isteyen de vatandaş, oraya ev yapan da vatandaş, ölen de vatandaş minvalinde baştan sona halkı suçlayan açıklamalar yapıyor şu an ntv’de.

    (bkz: hırsızın hiç mi suçu yok?)

    devletin görevi vatandaşı korumak değil mi sayın ‘profesör’? gerekirse vatandaşa rağmen koruyacak vatandaşını, vermeyecek o izni, gerekli denetlemelerini yapacak. deprem riski yüksek bir ülkede imar affı gibi bir skandal olabilir mi?

    öte yandan o yasağı delmek isteyen vatandaşla ölen vatandaş aynı mı? müteahhit binbir düzenbazlıkka alıyor izni dikiyor binaları, tek derdi daireleri satıp cebini doldurmak, malzemeden çalıyor, raporları çarpıtıyor vs. malum ülkede son yıllarda kazanç sahibi olmak istiyorsan ya siyasetçi olacaksın ya inşaatçı. şimdi çoğu herşeyden habersiz o daireleri satın alan, kiralayan vatandaşın suçu ne?

    hayır müteahhiti gözönüne alsak bile, usulsüz imar izni alan vatandaş olsa bile devletin böyle bir yükümlülüğü olduğu gerçeğini nasıl hafifletebilirsin?
  • kızılay başkanının danışmanı. başında maaş aldığını inkar etse de 14bin tl maaş aldığı ortaya çıkınca,bu kimsenin üzerine vazife değil moduna girmiştir.
    benim sorum şu; az önce telefonuma gelen kızılayın 10 tl istediği mesaja cevap yazarsam bu para depremzedelere mi gidecek yoksa yardim kuruluşunu arpalık olarak kullananların cebine mi?
  • başta milliyet olmak üzere bilumum haber sitelerinde, istanbul'daki kuraklıkla ilgili fikirlerine yer verilmiş mikdat kadıoğlu'nun. iyi de edilmiş, nitekim doğa ve iklimle ilgili pek çok konuda zihin açıcı önerilerde, çözümlerde bulunuyor; deyim yerindeyse ufkumuzu açıyor. fakat son saptamalarını, daha doğrusu genellemelerini beğenmedim, bazı noktalarda kendisini eleştirmek istiyorum ki hep böyle olmaz mı zaten, yerilecek kişi önce övülür, ardından eleştiriler ardı ardına sıralanır :)

    mikdat hoca, ilk olarak 28 ocak gecesi, istanbul radarının ekran görüntüsünü çekmiş ve aşağıdaki tweet'i atmış:
    "yine aynı şey! istanbulun 3 tarafı yağmur bulutları sarılı ama istanbul üzerinde bi şey yok. doktora konusu bu!.."
    https://twitter.com/…atca/status/428281129846571008

    sonraki günlerde, bu görüntüden epeyce söz etti, istisnai bir durumu istanbul'un genel iklimine yaydı ve bu radar görüntüsünden yola çıkarak, istanbul'un havasının değiştiğini, yağmur bulutlarının istanbul üzerinde kaybolduğunu iddia etti. daha sonra bu iddiasını milliyet'teki köşesine de taşıdı ve ardından bu fikir, pek çok haber sitesinde yer aldı. mikdat hoca, bu fikrini nasıl temellendirdi? hemen söyleyeyim. hatta durun kendisi söylesin: "bulutlar istanbul’un üzerine geliyor da yağış bırakamıyor. çünkü istanbul’un üzerinde aşırı bir toz miktarı var. büyük bir damlaya dönüşecek olan havadaki su buharı çok fazla sayıda tozun üzerinde toplanıyor. ve bu tozlarda yeterli büyüklükte damlaya dönüşemediği için yağış olarak düşemiyor. bu da istanbul’daki toz miktarı ve kent sıcaklığının fazla olmasından kaynaklanıyor."

    bu noktaya itirazım yok, doğruluk payı olabilir, bilemiyorum... yalnız, hocanın bu fikre ulaşmasındaki temel etken olan radar görüntüsünün tam tersi defalarca tekrarlanıyor. birkaç kez istanbul il sınırlarına girmeyen yağmur bulutlarından yola çıkarak, "işte istanbul'un havası değişti" demek, bana göre bilimsel bir yöntem değil, bilim insanına uygun gördüğüm bir yaklaşım da değil. gerçi "bana göre" ve "uygun gördüğüm" kelimelerini kullanarak ben de bilimsel bir yaklaşım sergilemedim ama neyse :)

    aşağıda, yakın zamanda istanbul'u etkileyen birkaç yağışın radar görüntülerini paylaşıyorum:
    https://encrypted-tbn1.gstatic.com/…zg2s6lzwdxfrznw
    (nedense yağış, direkt olarak istanbul merkezini hedef almış?

    http://santiagonowcast.files.wordpress.com/…g?w=640
    (bu da muhtemelen karadeniz'den gelen yağış bantları. hiç "aman burada şehirleşme var, yandan geçeyim" demiş mi?)

    http://kiamme.files.wordpress.com/…2-2013.png?w=500
    (ya da bu... sanki yağış, istanbul'da yapılaşmanın en fazla olan yerlere atak yapmış, değil mi?)

    ayrıca bu mantıkla hareket edersek, yapılaşmanın çok daha yoğun olduğu dünya kentlerinde yağış denilen şeyin, tamamen unutulmuş olması gerekir.

    bu entry'de, ben de mikdat hoca'nın yöntemini kullandım ve kendi kullandığı radar görüntüsünün zıttı birtakım örnekler verdim. benim bu örneklerim ile nasıl "istanbul'da yapılaşma nedeniyle yağış daha fazla oluyor." diyemeyeceksek, mikdat hoca'nın örneklerinden de yola çıkarak "şehirleşme sebebiyle yağış bulutları istanbul'a girmiyor." diyemeyiz.

    aslında kendi iddiasını bir hipotez olarak kabul edebiliriz ve bunu ispatlaması gerektiği noktasında kendisine ısrarda bulunabiliriz. nitekim twitter'da da kendisine aynı önerilerde bulundum, makale yazmasının bu iddiasını temellendirmek noktasında daha yararlı olabileceğini belirttim. umarım bu önerilerimizi dikkate alır ve istanbul özelinde yağışların yapılaşma nedeniyle kaybolduğu konusunda bilim çevrelerini ikna eder ki böyle bir olasılığın var olduğunu reddetmiyorum, tekrar belirteyim.
  • "lodos estiği zaman bizans zamanında mahkemeler iptal olurmuş. osmanlı zamanında da kadılar davalarda karar vermezmiş. günümüzde ise lodoslu günlerde trafik kazalarının, hırsızlığın, kalp krizlerinin, astım nöbetlerinin, erken doğumların ve intiharların arttığı düşünülmekte." mikdat kadıoğlu - yazısı, yazısı

    "eğer pleiades (ülker/süreyya tk. yıldızı) parlaksa, ekim-mart arasındaki yağışlı mevsim, yani gözlemden sonraki üç ila dokuz ayı kapsayan dönem çok yağışlı geçecek demek. (...) böylece, soluk pleiades = el nino = aylar boyunca kuru hava = düşük patates hasadı denklemi kurulabiliyor! " mikdat kadıoğlu - patates çiftçilerinin hava tahmini

    (bkz: lodos/@ibisile)
  • 27 temmuz 2017 istanbul yağmuru için yaptığı açıklamada şöyle demiş:

    "avrupa yakasında zaten trafik felç olacak. anadolu yakasındakiler hemen çıkıp evine gitsin. dünyanın her tarafında meteoroloji radarını vatandaş takip eder, ona göre dışarı çıkayım mı diye plan yapar. ancak bizim ülkemizde maalesef meteorolojik okur yazarlığı çok düşük. bunu yükseltmemiz gerekiyor."

    hocam iyi güzel de bize niye fırça atıyorsun? üç dakikalık yağmur bütün altyapıyı felç ediyor, çat diye avrasya tüneli kapanıyor, metro yok tramvay yok, hoca bizi fırçalıyor. "yükseltmemiz gerek"en şey, sakın işverenlerin tahammül eşiği olmasın? "meteoroloji radarını takip ediyorum, bugün dörtte çıkmam lazım patron" diyip olumlu yanıt alabilen beyaz yakalı kaç çalışan var acaba istanbul'da?

    yağmur yağıyor, patronlar arabasına biniyor, azarı gene biz yiyoruz.
  • sosyal medyayı çok iyi kullandığı için her şeyi bildiği sanılan fenomen akademisyen. kendisini afet uzmanı olarak ilan ettiği de vardır. bu konuda kitabı olduğu için de afet uzmanı olduğu sanılmaktadır. istanbul depremi sonrası televizyonlarda depremi yorumlaması için çağırılmıştır.

    maalesef ülkemizde isminin önünde prof. dr. ünvanını gördüğümüz herkesin, ne derse desin çok doğru konuştuğuna inandığımız bir düşüncemiz var ki çok tehlikeli.

    sayın hocam kendisini nasıl afet ve deprem uzmanı olarak atfediyor bilmiyorum ama bir bilgiye hakim olduğunu değerlendirmenin yönteminin uluslararası hakemli yayınlarda yaptığı yayınlara bakmak olduğunu akademide çalışan herkes bilir. aldığın diploma, sertifika vs. belgelerin, açıkçası, cv'ni dolu göstermekten başka bir işe yaramaz. bildiğini ispatlaman gerekir. bunu da kurumsal firmalarda çalışan insanlar daha iyi bilir diye tahmin ediyorum. sertifikaların ilk noktada öne çıkarır, ama bildiklerin ve bunu ispatlaman seni değerli yapar.

    mesela bu yüzden yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin bile, üzerinde aylar harcayıp yazdıkları mezuniyet tezleri, makale olarak yayınlanmadığı sürece çok ciddi bir kaynak olarak düşünülmez. çünkü hakem sürecinden geçmeden, o konuda yaptığı işin özgünlüğü, doğruluğu değerlendirilemez. hakem sürecinin sonuçları bile bazen yetersiz kalırken, hiçbir objektif değerlendirmeden geçmemiş insanların, bir konuda uzman olduğunu iddia etmesi abestir. bildiğini, yetkinliğini ispatlaman gerekir.

    maalesef deprem ve afet konusunda kendini uzman ilan eden hocamızın, ne yazık ki, bu konuda uluslararası hakemli hiçbir yayını yoktur. kendi cv'sinde bahsettiği, katıldığı sertifika programları vardır. he aldığı sertifika programları sebebiyle çağrılmıştır deniyorsa da, bir afet sonrası acil durumlarda yapılması gerekenleri, sertifika programında duyduklarını aktaran birinden değil de, afet üzerine yetkinliğini kanıtlamış olup o programı verenlerden, ilk yapılacakların bilgisini sağlık alanında uzmanlığı olan birinden öğrenmenin türk halkının da hakkı olduğunu düşünüyorum. aksi takdirde sayın hocamızın yaptığı, bir akademisyen olmasına rağmen, deprem sonrası whatsapp gruplarında dolaşan "deprem bekleniyor" kayıtlarından daha da tehlikelidir. whatsapp kayıtlarının safsata olduğuna insanları ikna etmek kolaydır. ama hocamız doğru şeyler söylüyor bile olsa, bir yanlış söylediği şeyi insanların aklından çıkarmak imkansızdır. hocamız da yetkinliğini ispat etmeden söyledikleri ne kadar doğru, ne kadar yanlış bilemeyiz.

    saygın bir konumdadır ama ispat edilmiş yetkinliği olmadan insanlara sadece duyup bildiği şeyleri, doğruları da olsa, aktarması bilim açısından zarar vericidir. şahsen bu davranışla, canan karatay'ın yaptıkları arasında fark göremiyorum.

    edit: twitter'da ankara kuşu isimli kullanıcı, hocamızın kızılay'dan için 14000 tl danışmanlık ücreti aldığını iddia etmiş. eğer doğruysa, ben hocanın afet uzmanlığı eğitimi olmadığını söylediğimde, "aman ne olacak canım adam uğraşıyor işte kendi halinde isterse hiç yayını olmasın" diyenlere, gerçekten afet uzmanlığı eğitimi olup akademik çalışmalar yapan bilim insanlarımızı takip etmelerini öneririm. akademisyenler danışmanlık yaparlar ve bunlardan ücret tabii ki alabilirler ama bir geliri bağışlarla sağlanan bir kurumdan bu seviyelerde para alması, bilemiyorum altan...
  • statik bir ilişki kuramadığınız bi gün öyle bi gün böyle olan, laz kurnazlığı ve çevik zekasına sahip, dakikada 20 slayt gösterebilen itü profesörü..

    (bkz: facebookta bölüm başkanını bulmak)
  • japonya'daki nükleer kaza ile ilgili yanlış yorum yapan hocadır. radyoaktif parçacık yüklü bulutların seyahati konusunda demiştir ki "...dolaşırken yarıömürlerini tamamlamış oluyor. çok radyoaktif olan partiküller bir kaç km'de yok oluyor, daha düşük aktiviteli olanlar ise daha da kısa zamanda..."

    http://video.ntvmsnbc.com/…syon-bulutu-korkusu.html

    yarı ömür bir kaç gün olsa chernobyl'de şu anda 0 radyoaktivite olması lazım. yahut yarı ömür bu derece kısa olsa nükleer kazalardan korkmamızın anlamı olmazdı. umarım bir dil sürçmesidir...
  • açık radyoda açık gazete adlı sabah haberleri programında "havadan sudan" diye bir kısa bölümü vardı, ondan beridir kendisini takip ederim, bence memlekette yaşayan en önemli adamlardan biridir. son konuşmasında dellenmiş;

    "deprem sonrası nereye gideceksiniz? nerde yatacaksınız? bundan haberiniz var mı? japonlar depremde okula gideceklerini bildiği için gidip okulda yatıyorlar, çoluk çocuk. ne kadar çok çadır o kadar az gelişmişliktir, o kadar ilkelliktir. bir devlet bir binasını güçlü yapamıyorsa, nasıl bir devlettir ? ne avusturalya'da ne japonya'da ne bulamazsınız? çadırı. parklara bahçelere içme su tankları gömüyor japonlar. kaç tane var bizde? japonlar yangın için tanklar koyuyorlar. okullara gıda malzemesi ilaç koyuyorlar."

    (bkz:http://www.hurriyet.de/…-mikdat-kadioglu-isyan-etti)
  • itü öğrencileri olarak okulun yarattığı güvensiz ve adaletsiz ortama karşı hakkımızı aramaya çalışırken öğrencilerle bu şekilde dalga geçebilecek kapasitede bir akademisyen
hesabın var mı? giriş yap