• milenyum denince aklıma gelen sadece bol miktarda parlak parlak gümüş renkli nesnelerdir benim için. her şey bu renkteydi, hatta nez'in götü bile.
  • (bkz: çubuklu hayal kahvesi)

    eski hanım la nişanlıydık o zaman.

    daha 16 sene vardı boşanmamıza.
  • 1 tane bira icmisken izmir basmane meydaninda polis tarafindan durdurulmam.
    o arada yerel bir tv'nin cekim yapiyor olmasi, onlara malzeme olsun diye polisin bana alkol sinirini astigimi ima edip zor anlar yasatmasi, benim "abicim nasil olur, walla 1 tane bira ictim, yapmayin etmeyin" seklinde yalvarmalarimin cekilmesi, akabinde bu goruntulerin tv'de yayinlanmasi ve nedense ben haric, tum akraba, es ve dost'un bu goruntuleri izlemesi ile elaleme rezil olmam.
    2000'li yillarin benim icin nasil gececeginin bir habercisi olmustu o gece.
  • 31 aralık gecesi çadırdan adam akıllı bir barakaya geçebilmiştik.

    malum çadırdasınız, hava soğuk ve güvensiz, tedirgin uykular... çadırdaki elektirikli sobadan tirsiyorsunuz bir sey olur diye. buz gibi nemli yorganlar...

    ışte yılbaşı sabahi hayatimda uyudugum en rahat uykuyla basladim güne.

    bir daha da oyle keyifle uyudugum bir geceyi hatirlamiyorum.

    ve bingo. sabah kapımızın önünde bir yardım kolisi bulduk. giysiler, oyuncaklar, gıda malzemesi.. üstelik kırmızı kurdale ile bağlamışlar kutuyu ve mutlu yıllar notu bırakmışlar...

    17 ağustos 1999 marmara depremi
  • şov tivi’de üç boyutlu yayın olacak denmişti. hatta reklamları bile verilmişti. gazeteler üç boyutlu gözlük dağıtmıştı. sloganları da “dansözü evinize getiriyoruz” idi.

    oturup şov tv yi açmıştık. gözlüğü takan hayal kırıklığı yaşıyordu. dansöz mansöz gelmemişti yani.

    ey gidi günler.
  • odtü'de işe girmiş, yeni kendi başıma ev tutmuştum master'a başlayınca. lisanstan arkadaşlarımla ilişkim kalmamıştı, kendim şahsım olarak da hala bir miktar badaktım, öyle yılbaşında şurda olcaz, bize gel, sana gelelim falan diyecek arkadaşlarım pek yoktu (ne huzurlu zamanlarmış bazı açılardan). evde oturuyorum tüplü 55 ekran hurda bir tv vardı, arkasına çatal takılı anten yerine, eskinden beraber ev tuttuğum tiplerden kalma, onlara da kimden kaldıysa artık.. neyse doğru dürüst çeken kanal manal yok*. sabit hatlı telefondan istersen dialup internet (bkz: 146) var ama henüz evde pc yok. trt4'de açık öğretim muhasebe dersinde komik bir tip var ona baktım, mandalina yedim. yahu yeni bir bin yıla giriyoruz, tvlerde de bahsediyorlar millet meydanlarda toplanıyor falan diye. ortam olur, heyecanlı olur, bir entelektüel olarak ibretle gözlem yaparım (bkz: qızlar) olmadı, eğlenirim vs diye minibüse atladım 11 buçuk gibi gece, yılbaşında daha yoğun çalışıyorlar allahtan, kızılay'a indim tek başıma. güvenpark karanlık, şimdiki kızılay avm o zaman da 10 yıldır olduğu gibi duran inşaattı, onun karşısında, heykelin önündeki havuzlu alanda benim gibi mallar toplanmışlar, yine ortamda doğru dürüst bir aydınlatma bile yok. yarı kalabalık loş bir ortam. saat 12 oldu birileri geri saydı üç beş kişi kutlama sesleri çıkardı alkışladılar. 21. yy.a girdik diye hiç de farklı hissetmedim diye şaşırıyorum, sonra kendi salaklığımı idrak ettim, etrafa bakınıp 12.15 gibi güvenparktan son kalkan minibüslere binip eve döndüm.
  • yağmurlu bir gundu, gecesi de öyle.
    milenyuma girmeye dakikalar kala kükredim arkadaşlara: kalkın ulan! dunya milenyuma giriyo biz burada oturmuş koca gece okey oynuyoruz.
    akabinde kalktik, soğuktu ve yagmur çiseliyordu.
    bi bok yemeden herkes evlere dağıldı.
    o gün bugündür hala bi bok olduğu yok.
    tanim: acı, tatlı ve ekşi hatıralar.
  • sapsarı duvarlar. odamdaydım bütün gece sarı duvarlı. annem ölmüş 5 gün önce. tek hatırladığım dışarıdan gelen onca sesin, kanal d de sürekli değişen, sırıtan yüzlerin anlamsızlığı. kafamda sürekli matematik işlemleri yaptığımı hatırlıyorum, anlamsızlığı unutabilmek için. sonraki yıllarda her şey değişti. şimdi yılbaşında ağacı ilk süsleyen, kurabiyeler pişiren, aralık başından christmas çılgınlığına giren benim. show must go on.
  • dokuz ay öncesinde tüm türkiye’de ağır bir zikiş dalgası yaşanmıştı. milenyum çocoğoo olacak bizimki falan diye bir akım dönmüştü. hastaneler oldukça yoğun geçmişti diye hatırlıyorum o gece.

    bizim tarafımızda ise taksim “eğlenilebilir” bir yerdi. kuru kalabalığı geçer, mekanına giderdin. gece dönüşte de bambi falan. sabahı sanırım ramazanın ilk günüydü, hava aydınlanırken millet zom şekilde tıkınıp niyet etmişti bambide.
  • 11 yaşında falanım.

    o zamanların popüler bir kol saati var. herkesin kolunda. hesap makinası falan var. 1999 yılına göre muhteşem bir alet. alıp neredeyse götümüze sokacaz o kadar değerli.

    akşamüstü suları, rahmetli dedemle eve dönüyoruz. seyyarda bu saat gözüme çarpıyor ve dedeme alalım diye tutturuyorum . dedem de kıyar mı ufacık çocuğa hemen okeyleyip seç bakalım bir tanesini diyor. gözlerim boyoz gibi açılmış, alıyorum saati elime hesap makinası doğru çalışıyor mu diye iki ile ikiyi çarpıp dört sonucunu bulunca saatin bozuk olmadığına ikna olup karar kılıyorum.

    hemen aklıma geliyor, 6 saat sonra 1999 yılından 2000 yılına giriş yapacaz. ee ben bunu biliyorum da saat biliyor mu acaba. ya bilmiyorsa? satıcıya dönüp, abi diyorum bak 2000 yılına giricez. ya saatler 00:00'ı gösterip yeni yıla girdiğimizde saatimin tarih göstergesi 1999 yılında kalırsa, 2000'e atmazsa ne olacak? valla ben bunun tarih ayarlamasını bilmiyorum, düzeltemem diyorum. sen bunun tarihini şimdiden 2000 yap , saat 00:00'dan sonra eski yılda kalmasın. gerizekalı satıcı da ya beni başından savmak için tamam diyor ya da tamamen mallığından bu eylemi gerçekleştiriyor. ve 31 aralık 1999 saat 18:00'de saatimin yılını 2000 yapıyor. 31 aralık 2000 olarak evin yolunu tutuyorum.

    çerezler, mandalinler, yemekler, dansözler ile saati 00:00 yapıp milenyuma giriyoruz. saatime bir bakıyorum; 1 ocak 2001 yazısını görmem ile başımdan aşağıya kaynar sular boşalıyor. hay amk bok mu vardı saati daha saat 18:00'de yeni yıla aldık ben napacağım diye evde dört dönüyorum. gece ikilere kadar saat üreticisi firmanın bile girmediği ayarlara giriyorum ama tarihi değiştiremiyorum. ağlak gözlerle kafamı yastığa koyup uykuya dalıyorum.

    ertesi sabah kafası zehir hacker bir akrabamız evimize ziyarete geliyor ve koştura koştura ayağına dolanıp ağabey pokunu yiyim şu saatin yılını 2000 yap diyerek dileniyorum. tam tamına 12 saniyede suya sabuna dokunmadan saatim tarihini düzeltiyor ve ben de vay babanın kemiğüne diyorum.

    seni hiç unutmayacağım amk saatçisi! umarım benden beter olmuşsundur!
hesabın var mı? giriş yap