• 1953 yilinda stanley miller adli bilimadaminin canliligin ortaya cikisi ile ilgili gorusleri aydinlatmak icin yaptigi deney... soyle ki;
    dunya uzerinde canliligin olusumdan once farkli bir atmosfer bulunuyordu. oksijen gazi icermeyen bu atmosferde amonyak (nh3), metan (ch4), su buhari (h2o), azot (n2), fosfor (p) ve kükürtlü bileşiklerdi. bu bilesikler duzenli bi sekilde biraraya gelerek canliligin yapitaslarini olusturan organik bilesikleri meydana getirdi.
    deneyde miller, atmosferde bulundugu dusunulen gazlari ve yildirima esdeger siddette elektrik akimini kullanarak aralarinda etkilesimi gozlemledi. sonucta da canlilarin yapisinda bulunan 20 aminoasitten 3 tanesinin*** olustugunu gordu...
  • miller bey bir 50 yıl daha bekledikten sonra ilk virüslerin de oluştuğunu gördü ancak yanılıyordu çünkü o virüsler deney kabına nefesinden bulaşmıştı
  • bununla birlikte ilk atmosfer verileri tutarsiz oldugu icin seneler sonra tartismali gozuyle bakildi bu deneye ve simdilerde sonuclari kabul gormemekte.
    (bkz: stanley miller)
  • reggie miller uzay ortamında da 3 atabiliyor mu, atıyorsa yüzde kaçla atıyor onu bulmaya yarayan bir deneydir..

    cehennemde bile deliler gibi yazdığı sonucuna ulaşılmıştır bu deneyin sonucunda..
  • miller-urey deneyi olarak da geçmektedir. deneye katkıda bulunan harold c. urey'i de es geçmeyelim, ayıp.

    http://en.wikipedia.org/…iki/miller-urey_experiment
  • kabul görmemek bir yana meydana getirdiği organik elementler eksik bulunmakta. miller'ın deneyine dahil ettiği gazların yanına ortamda olduğu düşünülen karbon dioksit, nitrojen, hidrojen sülfit ve sülfür dioksit eklenip deney tekrarlanınca daha kompleks yapılar meydana gelmiş. murchison meteoridinde 15'i dünyada mevcut 90 ayrı amino asitin bulunması da manidar olmuş. bu nedenle bu deneyi öyle hakkaniyetçi yaklaşımlarla sitip atmamalıyız; miller lite misali.
  • genellikle miller deneyi olarak geçen, ama aslında miller urey deneyi olarak anılması gereken, birleşik amerikalı stanley miller ve harold urey'in 1952 de yapmış oldukları deneydir.

    amaçları, amino asitleri oluşturan, ilksel atmosferde ve ilksel okyanusta bulunduklarını düşündükleri elementleri (c-h-o-p-n) içeren hidrojen, metan, amonyak, su buharı karışımı hazırlamaktı. bu karışımı, iki ucunda elektrotlar bulunan kapalı bir deney tüpüne kapattılar. amaç yeryüzü soğurken, yerkabuğu oluşurken bulunduğu düşünülen koşulları labaratuvarda yaratmaktı. tüpün içindeki karışımı bir hafta süreyle 60 bin voltluk gerilim ürünü deşarjlarına açık bıraktılar. böylece o dönemin şimşeklerinkine ya da radyoaktif ışınlarınkine benzer etkiler yarattılar

    bir hafta sonra, tüpte çökerdiğini gördükleri maddeler arasında organik bileşikler saptandı. bunlar glisin, alanin, aspartik asit ve glutamik asit gibi dört amino asitti.

    amino asitlerin proteinle, proteinin etle, etin ise canlılıkla alakası, dünyada yaşamın nasıl başladığına yönelik sorularda düşünülmesi gereken önemli bir konudur ayrı olarak.
  • bu konuda internet üzerindeki makaleler gerçekten çok kısıtlı ve bulunabilenlerin de bazılarına erişim şu an telekom yasağı nedeniyle imkansız olduğundan ben elimdekileri buraya yazıyorum. hem internette hem de ekşi sözlük'te duran bazı yanlış bilgilere de cevap olur umarım:

    istanbul üniversitesi, fen fakültesi, biyoloji bölümü, ders notu, 2003
    evrim, prof. dr. yavuz çotuk

    canlılığın meydana gelmesi için gerekli olan organik moleküller arasında önemli bir yere sahip olan proteinlerin nasıl meydana geldiğine ışık tutan ilk deney, harold urey (1893 - 1981) tarafından tasarlanarak stanley miller tarafından 1953 yılında chicago üniversitesi'nde yapılmıştır. (bknz. şekil 1)

    şekil 1:
    http://i.imgur.com/aawdf.png

    miller deneyi:

    bu çalışmasında miller, bir erlenmeyer içindeki metan, amonyak, hidrojen ve su buharı karşımını 1 hafta süreyle elektrik boşalmalarına maruz bıraktıktan sonra erlenmeyerin tabanında biriken köpüklü tabaka içinde, canlı organizmalarda bulunan 4 amino asit, üre ve çeşitli yağ asitlerinin meydana geldiğini saptamıştır.

    daha sonra yapılan benzer çalışmalarda, yerin ilkel döneminde toprağın olası sıcaklığı; atmosferinde ozon bulunmayışı nedeniyle uv spektrumunun geniş bir bandına yoğun bir şekilde maruz kalmış olması ve o dönemde yoğun olarak meydana geldiği düşünülen şimşeklerin varlığı dikkate alınarak, değişik enerji şekilleri ve gaz karışımları kullanılarak meydana getirilen organik bileşikler şekil 2'de görülmektedir.

    şekil 2. yerin ilkel dönemi karşılık olan model ortamlarda elde edilen organik bileşikler (zubay'dan) (resim halini de, yazı halini de koyuyorum)
    http://i.imgur.com/fnfai.png

    ------------------------------verim-------verim
    ürün-------------------------(µm)-----(%)
    ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
    glycine-----------------------630-----2.1
    glycolic acid------------------560-----1.9
    sarcosine---------------------50-----0.25
    alanine-----------------------340-----1.7
    lactic acid---------------------310-----1.6
    n-methylalanine-------------10-----0.07
    a-amino-n-butyric acid-----50-----0.34
    a-aminoisobutyric acid-----1-----0.007
    a-hydroxybutyric acid------50-----0.34
    b-alanine---------------------150-----0.76
    succinic acid------------------40-----0.27
    aspartic acid------------------4-----0.024
    glutamic acid------------------6-----0.051
    iminodiacetic acid------------55-----0.37
    iminoacciticpropionic acid--15-----0.13
    formic acid---------------------2.330-----4.0
    acetic acid---------------------150-----0.51
    propionic acid-----------------130-----0.66
    urea-----------------------------20-----0.034
    n-methyl urea-----------------15-----0.051

    bugüne kadar aynı konuda yapılan araştırmalar, amino asit ve diğer "prebiyotik" (canlılık öncesi) dönem makro moleküllerinin meydana gelmesi için, miller'in deneyinde kullandığı çevre koşullarının ve maddelerinin tamamının gerekli olmadığınıda göstermiştir.

    örneğin canlı yapısında bulunan pek çok organik bileşiğin sentezlenmesinde anahtar role sahip olduğu gözlenen hidrojen siyanür (hcn) ve formaldehit (ch2o) in prebiyotik dönemde sentezlendiği düşünülmektedir. bu deneysel olarak, metan, azot ve su karışımının elektrik boşalmasına baruz bırakılmasıyla, aşağıdaki denkleme göre elde edilmiştir.

    2ch4 + n2 + h2o ----(elektrik boşalması)----> hcn + ch2o + 2h2 + nh3

    hcn tekrar elektrik arkından geçirildiğinde; co, n2 ve h2 gazlarını meydana getirirken, ch2o kalsiyum hidroksit ile birlikte bulunduğu eriyik içinde şeker meydana getirmektedir. 1861'den beri "formoz reaksiyonu" olarak bilinen bu yöntem dışında, inorganik maddelerden şeker meydana getiren bir başka yol bulunamamıştır.
  • bu deneyle ilgili türkçe araştırma yaptığınızda karşınıza çıkan sonuçların tamamına yakını harun yahya ile ilgili olduğundan bu iddialara cevap olarak yazılmış bir yazıyı buraya aktarıyorum:

    http://yaratiliscilaracevaplar.wordpress.com/…ri-1/
    http://yaratiliscilaracevaplar.wordpress.com/…ri-2/

    linkler yok olduğu için yazıları buraya kopyalıyorum:
    miller-urey deneyi ve harun yahya’nın yanılgıları – 1
    posted on 25 mart 2006 by da vinci

    harun yahya evrim aldatmacası kitabının evrimin moleküler çıkmazı bölümünde miller-urey deneyinin başarısız bir deneme ve geçersiz bir deney olduğunu söylüyor. bu deneyin kendi içinde birçok tutarsızlık içerdiğini, bu sebeple de evrim teorisinin bir moleküler çıkmaz içinde olduğunu iddia ediyor. şimdi ben harun yahya’nın bu iddialarını incelemek istiyorum. ilk iddia şöyle (harun yahya, evrim aldatmacası, 2005, s. 148):
    miller’ın, ilkel dünya koşullarında amino asitlerin kendi kendilerine oluşabileceklerini kanıtlamak amacıyla yaptığı deney birçok yönden tutarsızlık göstermektedir. bunları şöyle sıralayabiliriz:
    1- miller deneyinde, “soğuk tuzak” (cold trap) isimli bir mekanizma kullanarak amino asitleri oluştukları anda ortamdan izole etmişti. çünkü aksi takdirde, amino asitleri oluşturan ortamın koşulları, bu molekülleri oluşmalarından hemen sonra imha edecekti.
    halbuki ilkel dünya koşullarında elbette bu çeşit bilinçli düzenekler yoktu. ve mekanizma olmadan herhangi bir çeşit amino asit elde edilse bile, bu moleküller aynı ortamda hemen parçalanacaklardı. kimyager richard bliss’in belirttiği gibi, “bu soğuk tuzak olmasa, kimyasal ürünler elektrik kaynağı tarafından tahrip edilmiş olacaktı”. 116
    nitekim miller, soğuk tuzak yerleştirmeden yaptığı daha önceki deneylerde tek bir amino asit bile elde edememişti.
    116 richard b. bliss & gary e. parker, origin of life, california: 1979, s. 14
    elbette doğada deneylerdeki gibi bilinçli yapılar yoktur. ama bilinçli yapılar olmaması deneylerdeki işlevi görecek doğal yapılar veya ortamlar olmadığı anlamına gelmez. nitekim dr. ümit sayın, “dünyada organik yaşamın başlangıcı” başlıklı makalesinde bu konuya değiniyor ve şöyle diyor:
    yaratılışçılar, ilk dünya koşullarında amonyak olmadığını, miller’in ise soğuk tuzak denilen bir yöntemle amino asitleri elde ettiğini, miller’in koşullarının bilinçli olarak çok yapay hazırlandığını ve sonuçların bilimsel bir sahtekarlık olduğunu söylemektedirler. öncelikle miller’in düzeneği tabii ki yapaydır; ama biyokimyamda yapay olmayan koşullarda kontrollü deney yapılamaz ki; soğuk tuzak denilen ve reaksiyon ürünlerini soğutan bir düzenek kullanılmış olabilir; ama doğada bunun bir benzerinin var olmadığını söylemek, üstelik de 3.5-4.5 milyar yıl öncesinde gelişen olaylardan çok emin ifadelerle bahsetmek ancak, yaratılışçılar gibi bilimi ayaklar altına alan, çıkaracakları sonuçlara önceden fikse olmuş insanlarda görülebilen bir düşünce hatasıdır. örneğin okyanusların tabanlarındaki sıcak su kaynaklarının birden soğuyarak okyanusa karışması bahsedilen “soğuk tuzağı” doğal koşullarda oluşturabilir; doğadaki bugün tahmin edilemeyen pek çok yapı bunu meydana getirebilir. nitekim, sadece sıcak su kaynaklarında mevcut bu ısının bile sığ okyanus sahillerinde suda çözünmüş amonyum (nh4), metan (ch4), karbon dioksiti (co2) (veya su yüzeyindeki atmosferdeki gazları da katarak) reaksiyona sokabileceğini gösterir. organik maddelerin ve ilk yaşamın denizlerdeki, gollerdeki, volkanik ortamlardaki sıcak su kaynaklarının bulunduğu yerde oluştuğu konusunda pek çok fikir de ortaya sürülmüştür.
    görüldüğü gibi doğada bu tip yapılar doğal olarak varolabiliyor. bu sebeple harun yahya’nın miller-urey deneyinin geçersiz olduğunu iddia ederken ortaya koyduğu ilk argüman aslında tamamen geçersiz.
    şimdi harun yahya’nın kitabındaki ikinci iddiaya geçelim (harun yahya, evrim aldatmacası, s. 148-149):
    2- miller’ın deneyinde canlandırmaya çalıştığı ilkel atmosfer ortamı gerçekçi değildi. 1980'li yıllarda bilim adamları ilkel atmosferde, metan ve amonyak yerine azot ve karbondioksit bulunması gerektiği görüşünde birleştiler. nitekim uzun süren bir sessizlikten sonra miller’ın kendisi de kullandığı atmosfer ortamının gerçekçi olmadığını itiraf etti. 117 peki miller neden bu gazlar konusunda ısrar etmişti? cevap basitti: amonyak olmadan, bir amino asitin sentezlenmesi imkansızdı. kevin mc kean, discover dergisinde yayınladığı makalede bu durumu şöyle anlatıyor:
    miller ve urey dünyanın eski atmosferini metan ve amonyak karıştırarak kopya ettiler… oysa son çalışmalarda o zamanlar dünyanın çok sıcak olduğu ve ergimiş nikel ile demirin karışımından meydana geldiği anlaşılmıştır. böylece o dönemdeki kimyevi atmosferin daha çok azot, karbondioksit ve su buharından oluşması gerekir. oysa bunlar organik moleküllerin oluşması için amonyak ve metan kadar uygun değildirler. 118
    nitekim amerikalı bilim adamları j.p. ferris ve c.t. chen, karbondioksit, hidrojen, azot ve su buharından oluşan bir karışımla miller’ın deneyini tekrarladılar ve bir tek molekül amino asit bile elde edemediler. 119
    117 stanley miller, molecular evolution of life: current status of the prebiotic synthesis of small molecules, 1986, s. 7
    118 kevin mc kean, bilim ve teknik, sayı 189, s. 7
    119 j. p. ferris, c. t. chen, “photochemistry of methane, nitrogen, and water mixture as a model for the atmosphere of the primitive earth”, journal of american chemical society, cilt 97:11, 1975, s. 2964
    miller-urey deneyinde ilkel atmosfer koşullarını oluşturmak için nh3 ve ch4 -ve bunların yanında h2o (su) ve h2 (hidrojen) de- kullanılmıştı çünkü o zamanlar ilkel atmosferde bu moleküllerin olduğu düşünülüyordu. ama daha sonraları ilkel atmosferde bu gazların olmadığı anlaşıldı. ilkel atmosferin çoğunlukla co2 (karbondioksit) ve n2 (nitrojen) ve biraz da co (karbonmonksit) gazlarından oluştuğu anlaşılmıştır (1, 2, 3, 4). ilkel atmosferle ilgili elde edilen yeni bilgiler ışığında miller-urey deneyi birçok kere tekrarlanmış ve co, co2, n2 kullanılarak elde edilen sonuçların miller-urey deneyindeki gibi ch4 ve nh3 kullanıldığında elde edilen sonuçlarla aynı olduğu görülmüştür (5, 6). yani bu sonuçlardan anlaşılabileceği gibi harun yahya’nın iddia ettiği gibi amonyak (nh3) olmadan amino asit sentezlenmesi imkansız değildir, tam tersine bunun mümkün olduğu deneylerle kanıtlanmıştır (5, 6). ayrıca miller-urey deneyindeki gibi elektrik boşalması (electric discharge) kullanmak yerine kozmik radyasyon (5) ve yüksek sıcaklık (7) kullanılarak da aynı sonuçlara ulaşılmıştır.
    tüm bunların dışında 28 eylül 1969'da avusturalya’nın murchison bölgesine düşen bir göktaşında çoğu dünyada bulunayan 70'in üzerinde amino asit bulunmuştur (8, 9, 10). sırf bu kanıt bile amino asitlerin evrende doğal sebeplerle kendiliğinden oluşabileceğini göstermektedir.
    şimdilik bu yazımı burda bitirmek istiyorum. harun yahya’nın miller-urey deneyi ve sonuçlarıyla ilgili yanılgılarına başka bir yazımda devam edeceğim.
    güncelleme: 2005 yılında colorado ve waterloo üniversitelerindeki bilim adamlarının yaptıkları araştırmalarda ilkel dünya atmosferinde %30'un üzerinde h2 (hidrojen) olduğu sonucuna ulaşıldı (10). buna göre ilkel atmosfer koşullarının, organik moleküllerin (ve dolayısıyla yaşamın) oluşmasına eskiden düşünülenden çok daha fazla uygun olduğu sonucu ortaya çıkıyor.

    referanslar:
    1. w.w. rubey, development of the hydrosphere and atmosphere, with specail reference to probable composition of the early atmosphere, ın crust of the earth, ed. a. poldervaart hdpp:631-650,1955
    2. h.d. holland, the chemical evolution of the atmosphere and oceans, princeton university press, 1984.
    3. j.c.g. walker , evolution of atmosphere, macmillen: new york, 1977.
    4. j.f. kasting, earth early atmosphere, science, 259:920-926, 1993.
    5. kobayashi, k., t. kaneko, t. saito, and t. oshima. 1998. amino acid formation in gas mixtures by high energy particle irradiation. origins of life and the evolution of the biosphere 28: 155-165.
    6. hanic, f., m. morvová and ı. morva. 2000. thermochemical aspects of the conversion of the gaswous system co2–n2–h2o into a solid mixture of amino acids. journal of thermal analysis and calorimetry 60: 1111-1121.
    7. miyakawa, s., k-ı murasawa, k. kobayashi, and a. b. sawaoka. 2000. abiotic synthesis of guanine with high-temperature plasma. origins of life and evolution of the biosphere 30: 557-566.
    8. http://www.daviddarling.info/…edia/m/murchison.html
    9. http://www.astrobio.net/news/article375.html
    10. tian et al. 2005. a hydrogen-rich early earth atmosphere. science 13 may 2005: 1014-1017

    ---

    miller-urey deneyi ve harun yahya’nın yanılgıları – 2
    posted on 25 mart 2006 by da vinci

    bu yazımda harun yahya’nın miller-urey deneyiyle ilgili yanılgılarını incelemeye devam edeceğim. harun yahya iddialarına şöyle devam ediyor (harun yahya, evrim aldatmacası, 2005, s. 149):
    3- miller’ın deneyini geçersiz kılan bir diğer önemli nokta da, amino asitlerin oluştuğu öne sürülen dönemde, atmosferde amino asitlerin tümünü parçalayacak yoğunlukta oksijen bulunmasıydı. miller’in gözardı ettiği bu gerçek, yaşları 3.5 milyar yıl olarak hesaplanan taşlardaki okside olmuş demir ve uranyum birikintileriyle anlaşıldı.120
    oksijen miktarının, bu dönemde evrimcilerin iddia ettiğinin çok üstünde olduğunu gösteren başka bulgular da ortaya çıktı. araştırmalar, o dönemde dünya yüzeyine evrimcilerin tahminlerinden 10 bin kat daha fazla ultraviyole ışını ulaştığını gösterdi. bu yoğun ultraviyolenin atmosferdeki su buharı ve karbondioksiti ayrıştırarak oksijen açığa çıkarması ise kaçınılmazdı.
    bu durum, oksijen dikkate alınmadan yapılmış olan miller deneyini tamamen geçersiz kılıyordu. eğer deneyde oksijen kullanılsaydı, metan, karbondioksit ve suya, amonyak ise azot ve suya dönüşecekti. diğer taraftan, oksijenin bulunmadığı bir ortamda-henüz ozon tabakası var olmadığından-ultraviyole ışınına doğrudan maruz kalacak olan amino asitlerin hemen parçalanacakları da açıktı. sonuçta ilkel dünyada oksijenin var olması da, olmaması da amino asitler için yok edici bir ortam demekti.
    120 “new evidence on evolution of early atmosphere and life”, bulletin of the american meteorological society, cilt 63, kasım 1982, s. 1328-1330
    dünya üzerinde yaşamın 3.8 milyar yıl önce başladığı düşünülmektedir (1, 2). önemli olan yaşam başlamadan önceki dönemde atmosferde yeterli miktarda serbest o2 olup olmadığıdır. bilimsel çevrelerdeki yaygın görüş yaşamın oluşumundan önce atmosferdeki serbest o2 oranının %0.1 veya daha az olduğu yönündedir (3). zaten 2.5 milyar yıldan yaşlı kayalarda bulunan demir ve uranit miktarlarından da o zamanki atmosferde serbest oksijenin eser miktarda olduğu anlaşılmaktadır (4). bunların yanında yerkabuğun manto tabakasında yapılan kimyasal incelemeler dünyanın ilk oluşumunda atmosferde oksijen olmadığını göstermektedir (5). ayrıca güncel bilgilere göre 2.3 milyar yıl öncesine kadar atmosferdeki oksijen miktarının artmadığı da bilinmektedir (3, 6). atmosferdeki oksijen miktarının fotosentez yapan canlıların evrimleşmesiyle birlikte artmaya başlamıştır. ayrıca 2.5 milyar civarı yıllık bir kayada oksitlenmemiş seryum bulunmuştur ki bu yüksek miktarda oksijen içerdiği iddia edilen bir atmosfer koşulunda mümkün değildir (7).
    harun yahya’nın uv (morötesi) ışınların su buharı ve karbodioksiti ayrıştırarak oksijen açığa çıkarması ile ilgili söyledikleri ise gerçekleri yansıtmamaktadır. ilkel atmosferde yaşamın ortaya çıktığı düşünülen zamanda ozon tabakası zaten vardı. ozonda, suda ve su buharında bol miktarda oksijen atomları mevcuttu. ama yukarda da açıkladığım gibi serbest oksijen eser miktardaydı. miller-urey deneyinde oluşan yapıların parçalanmasına sebep olacak şey serbest oksijendir, su buharı, ozon veya diğer moleküllerin içindeki oksijen atomları değil. aynı şekilde uv ışınların amino asitleri hemen parçalayacağı iddiası da gerçekçi değil. bunun bir sebebi yaşamın ilk olarak okyanusların derinliklerinde jeotermal yarıkların etrafında yani uv ışınlarından uzakta başlamış olduğu düşüncesidir. ayrıca dünyaya düşen göktaşlarında bulunan amino asitler, bu düşünceyi geçersiz kılmaya yeterli olacaktır çünkü bu göktaşları hem uzayda hem de atmosfere girdikten sonra ozon tabakasına gelene kadarki bölümde güneşten gelen uv ışınlarına direk olarak maruz kalmaktadırlar.
    bunların dışında yapılan bazı araştırmalarda uv ışınlarına direk maruz bırakılan rna ve dna moleküllerinin azotlu bazlarının, uv ışınlarını absorbe ederek molekülün genel yapısını bozulmasının engellediği görülmüştür (8, 9). azotlu bazlar uv ışın altında bir anlamda feda edilerek genel yapının korunmasını sağlamaktadır. ayrıca basit organik maddelerin bulunduğu bir ortam uv ışınlarına maruz bırakıldığında bazı kimyasal bağların koparak yeni bağlar oluşmasına sebep olduğu ve böylece daha kompleks moleküllerin oluştuğu gözlemlenmiştir (10, 11).
    harun yahya’nın miller-urey deneyiyle ilgili son iddiasına da bakalım (harun yahya, evrim aldatmacası, s. 149-150):
    4- miller deneyinin sonucunda, canlıların yapı ve fonksiyonlarını bozucu özelliklere sahip organik asitlerden de çok miktarda oluşmuştu. amino asitlerin, izole edilmeyip de bu kimyasal maddelerle aynı ortamda bırakılmaları halinde ise, bunlarla kimyasal reaksiyona girip parçalanmaları ve farklı bileşiklere dönüşmeleri kaçınılmazdı.
    ayrıca deney sonucunda ortaya bol miktarda sağ-elli amino asit çıkmıştı. bu amino asitlerin varlığı, evrimi kendi mantığı içinde bile çürütüyordu.121 çünkü sağ-elli amino asitler, canlı yapısında kullanılamayan amino asitlerdi. sonuç olarak miller’ın deneyindeki amino asitlerin oluştuğu ortam, canlılık için elverişli değil, aksine ortaya çıkacak işe yarar molekülleri parçalayıcı, yakıcı bir asit karışımı niteliğindeydi.
    121 richard b. bliss & gary e. parker, origin of life, california, 1979, s. 25
    miller-urey deneyinde ortaya çıkan amino asitlerin çoğu harun yahya’nın söylediği gibi sağ elli değildir. stanley miller, bir röportajda deney sonucunda elde edilen sağ elli (d amino asit) ve sol elli (l amino asit) amino asitlerin sayılarının eşit olduğunu belirtmiştir. canlılardaki proteinlerin büyük bir bölümünü l amino asitlerden oluşur. d amino asitler bacterilerin hücre duvarların bolca bulunur. ayrıca dünyaya düşen göktaşlarında l amino asitlerin d amino asitlere göre daha fazla olduğu görülmektedir (12). ayrıca oluşan ortamın yıkıcı olduğu iddiası da gerçek değildir zaten bunun destekleyen bir kaynak da verememiş.
    görüldüğü gibi harun yahya’nın ortaya koyduğu iddialar tamamen temelsiz ve gerçek dışıdır. miller-urey deneyi üzerinden evrim teorisine saldırmaya çalışıyor ama insanlara gerçekleri değil olmasını istediği şeyleri anlatıyor ve insanları bunlara inandırmaya çalışıyor. en hafif tabirle insanları aldatıyor. bunu da bilinçli olarak yaptığı için yaptığına sahtekârlık demekte hiçbir sakınca görmüyorum.

    referanslar:
    1. chang, s. 1994. the planetary setting of prebiotic evolution. ın s. bengston, ed. early life on earth. nobel symposium no. 84. columbia university press, new york. p.10-23.
    2. orgel, l. e., 1998. the origin of life — how long did it take? origins of life and the evolution of the biosphere 28: 91-96.
    3. copley, j. 2001. the story of o. nature 410:862-864.
    4. turner, g. 1981. the development of the atmosphere. ın: the evolving earth, ed. l. r. m. cocks. london: british museum, 121-136.
    5. kump, l. r., j. f. kasting, m. e. barley. 2001. rise of atmospheric oxygen and the “upside-down” archean mantle. geochemistry, geophysics, geosystems -g3, 2, paper number 2000gc000114.
    6. rye, r., and h. d. holland. 1998. paleosols and the evolution of atmospheric osygen: a critical review. american journal of science 298:621-672.
    7. murakami, t., utsinomiya, s., ımazu, y. and prasad, n. (2001). “direct evidence of late archean to early proterozoic anoxic atmosphere from a product of 2.5 ga old weathering.” earth planet. sci. lett., 184(2): 523-528.
    8. mulkidjanian, a. y., d. a. cherepanov and m. y. galperin. 2003. survival of the fittest before the beginning of life: selection of the first oligonucleotide-like polymers by uv light. bmc evolutionary biology 3:12. http://www.biomedcentral.com/…71-2148/3/12/abstract
    9. mullen, leslie. 2003. shining light on life’s origin. astrobiology magazine, http://www.astrobio.net/news/article492.html
    10. bernstein, m. p., s. a. sandford, l. j. allamandola, j. s. gillette, s. j. clemett and r. n. zare. 1999. uv irradiation of polycyclic aromatic hydrocarbons in ices: production of alcohols, quinones, and ethers. science 283: 1135-1138. ayrıca bakınız: ehrenfreund, p., 1999. molecules on a space odyssey. science 283: 1123-1124.
    11. cooper, g. et al. 2001. carbonaceous meteorites as a source of sugar-related organic compounds for the early earth. nature 414: 879-883. ayrıca bakınız: sephton, m. a., 2001. life’s sweet beginnings? nature 414: 857-858.
    12. max p. berstein, scott a. sandford, louis j. allamandola, ” life’s far-flung raw materials”scientific american, temmuz 1999, 281:42-49.
  • canlılığın olabilmesi için vazgeçilmez nitelikte olan polimerlerin canlı olmayan yoldan nasıl türediklerinin cevabını arayan bilim dünyasının bu soruya tatminkar bir cevap veremeyerek afalladığı, genel anlayışın canlılığı 'bir dış etkenin, bir yaratıcı gücün müdahalesi' şeklinde açıklamak yönüne meylettiği zamanlarda, stanley miller ismindeki bir genç araştırmacının karmaşık yorumlara hiç girmeden, hatta amatörce, kör gözüm kör parmağına bir yaklaşımla nasıl da bilimsel anlayışı kurtarmış olduğunu çok güzel anlatmış hoimar von ditfurth:

    "...yıl 1953. miller, kendisine o ilk atmosfer içinde varolduğunu söyledikleri bütün elementler ve bileşimler arasından sadece en önemli saydığı iki tanesini bir araya getirdi: metan ve amonyağı. bunları şöyle bir göz kararıyla suyla karıştırdıktan sonra eriyiği bir cam deney kabının içine döktü. geriye bir enerji kaynağı bulmak kalmıştı.
    ...
    bugüne kadarki bilgilerimize bakacak olursak, stanley miller'ın küçük cam tüp içinde yeniden oluşturmaya çalıştığı koşullar altında "bir şeyler olup bitene" kadar yeryüzünde yüzlerce milyon yıl geçmiş olması gerekir. bu durumda, bir kaç saat içinde bir sonuç almayı uman bu genç amatörün bu konuda hemen hemen hiç bir şey bilmediğini düşünmemek elde mi? gerçekten de, miller merakını ancak 24 saat dizginleyebilmiş, ertesi gün sabrı taşmış bir halde deney odasına dalmıştı. bu gülünç denebilecek kadar kısa süreden sonra elinin elektrik şalterine gitmesini engelleyemeyen miller, yapay yıldırımın eriyiğin üstüne düşmesini sağladıktan ve aynı sabırsızlıkla eriyiği tepki tüplerine doldurduktan sonra, olup biteni öğrenmek üzere incelemeye koyuldu.

    sonuç insana küçük dilini yutturacak kadar inanılmazdı: miller'in deneyi sadece başarılı olmakla kalmamış, en temkinli tahminlerin bile ötesine geçen sonuçlar ortaya koymuştu. yapay şimşekle eriyiğe aktarılan enerji, amonyak, metan ve su karışımından ibaret olan eriyiğin içinde, 24 saat içinde bir dizi organizma bileşiminin yanı sıra çok önemli 3 aminoasidin de meydana gelmesine yol açmıştı..."

    [dinozorların sessiz gecesi - hoimar von ditfurth]
hesabın var mı? giriş yap