• "çok sayıda alım olacak branşlara" alan sınavı yaptıklarını söyleyen, fransızca alan sınavı yapan, ancak fransızca öğretmenliğine 1 kadro bile açmayan bakanlıktır kendileri.

    alan sınavı hakkında bilgilerimizi tazeleyelim: sınav ücreti 120 tl istendi, sadece birkaç büyük ilde yapıldı. insanlar bu sınav için sınav ücretinin dışında yol + konaklama parası da verdi, bu sınava hazırlanmak için mevcut kpss hazırlık kursları dışında kurslara para verdi. maddi yükü çok fazla.

    bunun haricinde önce yeşertilip sonra tek kalemde harcanan umutlar var. sene boyunca binbir çabayla çalışıp hazırlanılan sınav stresi, puanım kaç gelecek stresi, bu sene atanabilir miyim stresi.. say say bitmez. sonucunda dalga geçer gibi 0 kontenjan.

    hangi işleri düzgün ki diyeceksiniz. doğru. ama bunu da bilin.
  • düz liseleri rehabilitasyon merkezine çevirip ogretmenleri bakıcı/ bekçi konumuna getiren bakanlık.
  • bana göre gelmiş geçmiş en kötü bakanından kurtulmuş bakanlık.. bir öğretmen olarak nimet çubukçunun bakanlığını büyük bir mutlulukla karşıladım, hüseyin çelik ten daha kötüsü olamaz zira..
  • 2008-2009 eğitim öğretim yılı için yine süper bir uygulamaya imza atmış dahilerin bakanlığı. yeni kuralımız şudur: birden fazla etüt ve beslenme uygulaması yapılan okula önkayıt yapılamaz. bu cümledeki anlam kayması da kendi yaratıcılıklarından kaynaklanmaktadır.

    öncelikle etüt ve beslenme okulu nedir ona değinelim. bu okullar hem annesi hem de babası çalışan çocuklara yönelik okullardır. çocuk sabahtan akşama kadar okulda olur, tam gün eğitim bitimiyle beraber de etüde kalır. baba ile beraber anne de evde olmadığı için çocuk ödevlerini okulda yapar ve akşam anne babasının işten döndüğü saate yakın bir saatte eve döner, böylece evde yalnız kalmaz, ayrıca bir bakıcıya para ödenmez vs... ayrıca bu okullara para ödenir, çocuk yemeklerini okulda yer, belli bir aidat ile de okulun eksikleri giderilir. genellikle eğitimi iyi olan okullardır, öğrenci velileri ilgilidir, tercih edilen kurumlardır vs...

    bu okullara kayıtlar kura ile yapılır, bu yıl için kura ücreti 40 ytldir, çocuk kurada çıkmazsa bu para iade edilmez, kurada çıkarsa yıllık yemek ve aidatın ödeneceğine dair bir taahüdname imzalanır, ayrıca resmi olarak zorunlu olmasa da okul için bağış yapmaya mecbur olur veliler.

    talep fazla, kontenjan düşüktür, kalitenin yüksek olması da düşük kontenjandan kaynaklanmaktadır biraz. hem annenin hem de babanın çalıştığını resmi olarak ispat etmesi gerekmekte ve bu ispat için pek çok delil aranmaktadır (bağ-kur, ssk primlerinin en az 4 aydır ödeniyor olması vs...), bunun yanı sıra okulun olduğu bölgeye yakın bir yerde ikame etme şartı aranmaktadır. genellikle bu okullara yüzlerce başvuru olur, aldıkları öğrenci sayısı 25-30 civarındadır. bu okulların sayısı fazla değildir.

    ben çalışan bir anneyim, en büyük idealim çocuğumun doğru düzgün bir eğitim alması, çocuğumu özel okula yollamayı hem istemiyorum hem de bunu karşılamaya maddi gücüm yetmez. yapabileceğim tek şey onu tam gün eğitim veren bir devlet okuluna yollamak. ama devletimiz buna da bir kısıtlama koymuş, etüt ve beslenme okullarından sadece bir tanesinin kurasına sokabileceğim çocuğumu, binde bir şansı tutarsa kurada çıkacak ve bu okula girebilecek. yok eğer çıkmazsa evimin karşısında yarım gün eğitim yapan okula gidecek, gitmeye mecbur çünkü okul ve öğretmen seçme hakkımız yok, kayıtları internet üzerinden nüfusa dayalı adres kayıt sistemine göre yapıyoruz artık. evimin karşısında bulunan okulda yemekhane yok, öğretmen rahatlıkla çocukları sıra dayağına çekebiliyor, anneler okul bitişine kadar okul kapısında bekliyor, çocukları anneler besliyor, okulun temizliğini dönüşümlü olarak anneler yapıyor, okulda güvenlik namına en ufak bir tedbir yok, yangın merdiveni yok, bekçi yok, spor salonu yok, ilgili öğretmenler yok, sınıflar 60 kişilik... biliyorum, eğitimde fırsat eşitliği olmalı, alt sokaktaki gecekonduda oturan çocuğun benim çocuğumdan daha azını hak ettiğini düşünmüyorum... yine de fırsat eşitliğinin herkesi yukarıya taşıyamazsak aşağıya çekelim anlamına gelmemesi gerektiğini düşünüyorum.

    bu durumda bana düşen işimden ayrılmak ya da ek bir iş bulup iki çocuğumu da özel okulda okutmaya çalışmak... bu ülkede, bu çalışma ve yaşam şartlarında çocuklarıma bırakabileceğim tek miras onların iyi bir eğitim almalarını sağlayabilmekti, artık ona da izin yok, çocuğumu yetiştirecek kurum ve insanları seçme hakkım elimden alındı ve korkarım bir kadın olarak çalışma hakkım da elimden alındı...
  • ülkenin geleceğinin emanet edilmesi gereken en son kurum.
  • boş kılavuz yayınlayarak tarihe geçmiş kurum. kılavuz denen şey nedir ve neden yayınlanır? benim bildiğim kadarıyla kılavuzda taban puan ve kontenjanlar açıklanır, gerisi lafı-ı güzaf. ee madem taban puanları, kontenjanları vermiyorsunuz; kılavuzu niye yayınladınız kardeşim?

    aklıma yiğit özgür'ün bir karikatürü geldi:

    +sedat abi baban elmeş.
    -ne?
    +baban elmüş.
    -ne diyon be?
    +baban ölmüş.
    -manyak mısın oğlum dogru dürüst söylesene.
    +alıştıra alıştıra diyeyim dedim.. alıştın mı?
    -siktir git lan !

    galiba bu sene öğretmen alımı yapmayacaklar, alıştıra alıştıra söylemeye çalışıyorlar.
  • her fırsatta öğretmenler çağın gerisinde, öğretmenler okey dönüyor, çağa ayak uyduramıyor diye açıklamalar duyarız bu kurumdan.

    buraya kadar sıkıntı yok. lakin her tercih, tayin döneminde çöken sistemiyle, internet explorer harici hiçbir tarayıcıyla doğru düzgün çalışmayan internet sitesiyle meb hangi çağın kurumu bunu tartışmak gerek.

    çağın gerisinde olan bir öğretmen okey masasında her türlü bankacılık işlemini yapabiliyor, gazeteleri, dergileri, forum ve sözlükleri takip edebiliyor. daha yapabileceği çok şey var herkesin malumu olan, burda saymaya gerek yok. fakat sözkonusu meb'le ilgili bir site olunca yapılabilecekler oldukça sınırlı. alışkanlıkla chrome'dan e-okul'a girsen sitenin yarısını görürsün, internet explorer kullanayım desen bir yığın veri girdikten sonra explorer, explorer'lığını yapar, bağlantı kopar, sen sinir hastası olduğunla kalırsın. mobil bir aygıttan mebbis'e bağlanacak olsan dokunduğun her tuşta şifre, kimlik no girdiğin ekran bir yere kaçar. sinirden telefonu, bilgisayarı duvara vurma eşiğine gelmek olasıdır.

    burdan zamanının ötesinde bir yerlerde konumlanan yetkili kişilere bazı bakınızlar tavsiye ediyorum. çok feyizli bakınızlar olduklarından bakmakta fayda var derim.

    (bkz: google chrome)
    (bkz: mozilla firefox)
    (bkz: safari)
    (bkz: ios)
    (bkz: android)

    not: tam entry bitti, yolla kurtul yapacakken bakanlık taşra teşkilatımızdan güzide bir kurumun faks, e-mail kabul etmiyoruz aps'yle başvuru belgesinin aslını gönderin demesiyle ne desem bilemedim. internetten başvuru alıp, şehirlerarası elden belge istemek. bambaşkaymışsın meb.
  • türkiye'nin yıllardır uzak ara en kötü yönetilen kurumudur.

    nasıl yönetil(eme)diğini kendimin ve eşimin hikayelerini anlatarak açıklamak istiyorum.

    eşimin 2010 yılı 4 haziranda siirt'e ilk ataması gerçekleşti ancak yaz tatilinde maaş vermemek için (ki burada mili eğitimin boş yere 3 ay maaş ödemek istememesi kabul edilebilir bir durumdur) göreve başlamasına müsade edilmedi.
    göreve başlama tarihi olarak 1 eylül 2010 tarihi verildi ve biz 2 de eylül tarihinde gidip başlangıcını yaptık.

    eş durumu tayini için 1 yılın dolması gerekiyordu ve biz bu bir yılın dolmasını ve eşimin yanıma gelebilmesini beklemeye başladık.
    ağustos 2011 eş durumu tayinleri için beklerken bu atamanın kılavuzu yayınlandı. kılavuzda eş durumu tayini yapabilmek için stajerliğin 31 ağustos tarihinde dolmuş olması şartı arandı.(ki bu tarih 1 yıl önce 15 eylül idi)
    dolayısıyla 2 günle kaçırdık ki zaten en erken başlayabilsek 1 eylülde başlayabilirdi göreve eşim ve bu tarih de 31 ağustos şartını taşımamız için yetmeyecekti.
    neyse yarım dönem daha dişimizi sıkacağız,şubat tayinini bekleyeceğiz derken bugün yeni bir haber geldi görev yaptığımız kurumdan. o haber ise şubat atamasının kaldırıldığını müjdeliyordu(!) bizlere.

    evli bir çifti 2 yıl birbirinden uzak tutmak hangi vicdana hangi anlayışa sığıyor...
    1 yıl için tamamdır haklılardır dedik.1 buçuk yıl yaptılar olsun idare edeceğiz dedik. bugün ise 2 yıla çıktı bu süre...
    evli olanlar anlar bizi sanırım...

    "peki sen siirt'e neden gitmiyorsun? zor mu geliyor sana doğu?" diye içinden geçirenler için de kısaca kendi hikayemi anlatayım.

    ben de 2009 yılı eylülünde van'a sözleşmeli olarak atandım.
    daha sonra kasımda gerçekleşen atamada çok sıkıntılı yerleri yazmadım. çünkü hem van'da mutluydum hem de gideceksem o güne kadar her daim yapılmış şubat atamasında daha rahat bir yere giderim diye düşündüm.
    ancak milli eğitimimizin o zamanki bakanı nimet hanım biz kasım tercihlerimizi yapıp verdikten 2 (iki) gün sonra şubat ataması yapılmayacağını söyledi televizyonda. 2 gün önce bilgilendirilse idik tercihlerimizi ona göre yapacaktık ama burası milli eğitim...

    derken 2010 haziranında atama yapılmasına karar verildi. o mayısta doğu hizmeti affı çıktı ancak o anda sözleşmeli olduğum içi beni kapsamadı o af.
    2010 haziranında kahramanmaraş'a kadrolu olarak atandım ve kısa bir süre sonra aynı okulumda öğretmen asker olarak görevlendirildim.
    derken 2011 seçimlerinden önce seçim yatırımı amaçlı olarak bütün sözleşmeliler kadroya geçirildi ve bu sözleşmelilerin 2010 mayısta sözleşmeli olarak çalışanlarının doğu hizmetleri affedildi ve sözleşmeli çalıştığı süre stajerliklerinden sayıldı ve stajerlikleri kaldırıldı.
    ama bu imkanlar, hakkıyla,çalışarak,kendi puanıyla kadroya geçen bana tanınmadı. yani hakettiğim için cezalandırıldım...
    doğu hizmetim hala var (ki bu olay sıkıntı değil.köy çocuklarıyla ders işlemeyi hakikaten seviyorum) ve hala stajerim...

    yani mesleğimin 3. yılı bitecek ve ben hala stajer olacağım. bu yüzden de ben eşimin yanına tayin isteyemiyorum...

    işte böyle bir yerdir milli eğitim..
  • okulları tatil etmişler, bir de gidip trt ile anlaşmışlar, cuma günü trt3'te ders anlatılacakmış, çocuklar da evde oturup izleyecek, not neyin tutacak, yok yere derslerinden geri kalmayacaklarmış. ne içiyonuz olm siz?
  • bugün basit bir hesap yapalım.

    mlli eğitim bakanlığı'na bağlı 930 bin öğretmen var. bunlar, her ders yılı başında ortalama olarak girdikleri 5 sınıfa/derse yönelik yıllık ders planı basıp, müdürün imzasına sunup, dosyalarına koyuyorlar. bu plana ders işlenirken -belki- bakıyorlar, bazen müfettiş gelip bakıyor, sonra ders yılı sonunda -mecburen- çöpe atıyorlar.

    ben mesela ders planlarımı ders yılının başında google calendar'a hafta hafta aktardığım için planı imzadan sonra tozlu raflara terk etmek durumunda kalıyorum. ekstra meb'in bütün öğretmenlere verdiği tabletimin içinde de pdf olarak bu planlarım mevcut.

    ortalama bir ders planı 5 sayfa (resmi belgede arkalı önlü yapamıyorsunuz, 5 yaprak ediyor). 5 ayrı derse giriyorum, toplam kağıt sarfiyatım 25 yaprak. bütün öğretmenlere genellersek yaklaşık 23 milyon yaprak kağıt, yani gözünüzde canlanması açısından 46 bin 500 top kağıt meb'in bu bürokrasisi yüzünden çöpe gidiyor.

    bunun gibi daha neler var. basitçe mebbis sisteminden bildirebileceğim tatil adresi, deftere yazmak yerine e-okul'a aktarabileceğim "bugün çocuklara ne kazandırdın" sorusu. her gün nerden baksan böyle öğretmen başına 2-3 kağıt çöpe gidiyor. geri dönüşüme de gönderiliyor elbet ama gönderdiğiniz kağıt 1. sınıf hamur kağıt, çıkan ürün karton kutu.

    mesele eğer hukuki boyut ise verin her öğretmene bir e-imza veya mobil imza, şak diye atsınlar imzayı. maliyeti mi var? bu kadar kağıt+toner+sarf malzemesi israfından daha mı çok tutacak?
hesabın var mı? giriş yap