• eğitimini enderunda aldığı ve devşirme olduğu için rum ya da ermeni zannedilmiştir. oysa enderun'da seçilmiş parlak türk gençler de eğitim görebilmekteydi. kökeni hakkındaki iddialar kah rum kah ermeni olduğunu ileri sürmekle tutarsızdır.

    "kayseri'nin ağırnas köyünde doğdu. sinan'ın dedesi doğan yusuf ağa neccar idi ve sinan sık sık onun yanına gider, çalışmasını merak ve hayranlıkla izlerdi. çoğu kez doğan yusuf ağa, civar köy ve kasabalara bir iş için gidince torununu da yanında götürürdü."
    kaynak: http://www.sayhadergi.com/…ent&act=topicshow&id=684

    "koca sinân diye de anılır. tahminen 1490 senesinde kayseri’nin ağırnas köyünde doğdu. babası abdülmennân olup, bu ismi sonradan almıştı. yavuz sultan selim han zamânında devşirme olarak istanbul’a geldi."
    kaynak: http://www.dallog.com/tdsa1/mimarsinan.htm

    "yavuz sultan selim zamanında sadece dışarıdan değil anadolu'dan da asker devşirilmeye başlanmıştı. bu uygulama sonucu sinan 22 yaşında -yaşının büyük olmasına rağmen- istanbul'a geldi"
    kaynak: http://www.netpano.com/newsdetail.asp?newsid=234

    "sinan'ın yaşamına ve ailesine ilişkin belgeleri bulup yayım­layan, ayrıntılı olarak inceleyen ve tartışan i. h. konyalı'nın kullandığı belgeler, hiçbir yoruma gerek kalmadan sinan'ın anadolu'dan devşirildiğini açıklar. sinan'ın kayserili olduğu­nu kesin olarak gösteren en önemli belge ii. selim döneminde kıbrıs fethedildikten sonra kayseri bölgesindeki "zimmi"lerin adaya yerleştirilmeleri sırasında hassa mimarbaşı olan sinan'ın sultana bir mektup göndererek akrabalarının affedilmesini iste­diğini bildiren ve akdağ kadısı'na gönderilen aralık 1573 ta­rihli bir hükümdür. bu hükümde "kendi sakin olduğu ağırnas nam karye* halkı ve ahar karyede sakin olan akrabası kiçi (kü­çük) bürüngüz'den sarı oğlu düğenci ve karye-i üskübü'den ülise ve kudnişan adlı zımmilerin kıbrıs'a sürgün olunmaktan affolunmaları istida eylemeğin müşarünileyhin sabıkan sakin olduğu zikrolunan karyesi ve akrabasından olan mezkûr zimmiler kıbrıs'a sürgün olmaktan affolunmak emredip büyürdüm ki" denilerek başmimarın ağırnaslı, akrabalarının da "zimmi" olduğu belirtilmiştir.

    karaman beylerbeyi o sırada karaman'a bağlı olan bu böl­gedeki hangi zimmilerin kıbrıs'a sürülmeyeceği konusunda da­ha aydınlatıcı bilgi isteyen bir mektubu istanbul'a göndermiş. 20 haziran 981'de (aralık 1573) kendisine verilen yanıtta özellikle sinan'ın köyündekilerin affedildiklerini bildirmiştir. konyalı, ağırnas'ın hiç ermenisi olmayan bir rum köyü oldu­ğunu ve bu rumların bu köyü bırakmadan önce taşçıoğlu adlı bir rum ailesinin sinan'ın kendi ailelerinden geldiğini söyledik­lerini nakleder. konyalı, sinan'ın köyüne ilişkin belgeler içinde 1584 yılında yapılan bir tahrirde köydeki 189 vergi mükellefi­nin sadece 5'inin müslüman olduğunu, köyün üç mahallesinde yaşayan bu hıristiyanların türk ve müslüman adını taşıdığını ve sinan'ın mektubunda sözünü ettiği akrabalarından düvenci adını taşıyan dokuz hırıstiyanın bu tahrirde yazılı olduğunu saptamıştır. bu belgede hıristiyan yerine gebr (ateşe tapan), zerdüşt, mecûsi sıfatı kullanılmıştır. ilginç selçuk adları taşı­yan bu halkın hıristiyan türk mü, ya da türk etkisinde adım değiştiren hıristiyan mı olduğu anlaşılamamaktadır. fakat si­nan kardeşinin çocuğunu istanbul'a getirerek müslüman yaptı­ğına göre, sinan'ın da rum devşirmesi olması gerekir. sinan'ın bu bölge ile ilişkisi yaşamı boyunca sürmüş, köyünde bir çeşme yaptırmış, gergeme köyünde bir değirmen sahibi olmuş ve ağırnas civarında bir çiftlik almaya da teşebbüs etmiştir."
    kaynak: http://historicalsense.com/archive/sinan1_3.htm

    anlaşılacağı üzere mimar sinan'ın ermeni olmadığı kesindir. rum olma ihtimali vardır. fakat gerek dedesinin gerek babasının, gerekse adı geçen diğer akraba isimlerinden ve bu kişilerin "hristiyan" değil de mecusi, ateşperest ve sair sıfatlarla tanımlamasından dolayı, bunların bir kısmı müslüman olan, bir kısmı müslüman olmayan, selçuklulardan kalma türkler olduğu ihtimali daha kuvvetlidir. belirtmek gerekir ki bürüngüz ve düğenci öz türkçe isimlerdir.

    ayrıca yüzyıllar sonraki hemşeri ve meslektaşlarıyla karşılaştırmak için (bkz: balyan ailesi)
  • soyle bir kronoji yaparsak fena olmaz:

    1490: sinan’ın ağırnas köyü’nde doğumu
    1512-20: yavuz sultan selim dönemi
    1512-20: sinan’ın devşirilmesi ve yeniçeri olarak yavuz sultan selim’in iran ve mısır seferlerine katılması
    1520-1566: kanuni sultan süleyman dönemi
    1520: hassa mimarlığı’nın kurulması
    1521-1526: kanuni sultan süleyman’ın belgrad, rodos ve mohaç seferlerine katılması
    1526: acemi oğlanlar yaya başı’lığına getirilmesi
    1529-32: alman seferi’nde zemberekçi başı oluşu
    1530: edirne taşlımüsellim su yollarının inşası
    1534: sultanın hasekisi olması
    1538 karaboğdan seferi’ne katılması
    1538: sinan’ın mimarbaşı oluşu.
    1538: istanbul haseki külliyesi’nin yapımı
    1539: eyüp ayaz paşa türbesi’nin yapımı
    1540-48: istanbul mihrimah sultan külliyesi’nin yapımı
    1541: beşiktaş barbaros hayreddin paşa türbesi’nin yapımı
    1543-1548: istanbul şehzade külliyesi ve türbesinin yapımı
    1545: yenibahçe hüsrev paşa türbesi’nin yapımı
    1547: üsküdar mihrimah sultan külliyesi’nin yapımı
    1550: istanbul rüstem paşa medresesi’nin yapımı
    1550: edirne rüstem paşa kervansarayı
    1550-1557: istanbul süleymaniye külliyesi’nin yapımı
    1551: istanbul hadım ibrahim paşa camii’nin yapımı
    1551-1565: diyarbakır iskender paşa camii’nin yapımı
    1552: kırım tatar camii’nin yapımı
    1552: tekirdağ rüstem paşa camii’nin yapımı
    1553: sultan selim külliyesi’ndeki şehzadeler türbesi
    1553-1554: edirne kanuni sultan süleyman köprüsü
    1554-1565: istanbul kara ahmed paşa külliyesi’nin yapımı
    1554-1564: kırkçeşme su yolları’nın (moğlova, güzelce kemer, eğri kemer ve uzunkemer) yapımı
    1555: beşiktaş sinan paşa külliyesi’nin yapımı
    1556: istanbul haseki hürrem hamamı’nın yapımı
    1557: süleymaniye su yolları’nın yapımı
    1558: topkapı kara ahmed paşa külliyesi’nin yapımı
    1559: istanbul ali paşa medresesi’nin yapımı
    1559: istanbul cafer ağa medresesi’nin yapımı
    1560: edirne rüstem paşa kervansarayı’nın yapımı
    1560: şehzadebaşı rüstem paşa türbesi’nin yapımı
    1560: eyüp sokullu mehmed paşa türbesi’nin yapımı
    1561: eminönü rüstem paşa camii’nin yapımı
    1562-1565: istanbul edirnekapı mihrimah camii’nin yapımı
    1562-1565 babaeski’de semiz ali paşa camii’nin yapımı
    1563: konya-karapınar ii. selim külliyesi’nin yapımı
    1562: erzurum lala mustafa paşa cami’nin yapımı
    1565: diyarbakır iskender paşa külliyesi’nin yapımı
    1565: istanbul fındıklı molla çelebi camii’nin yapımı
    1565: konya sultan selim camii’nin yapımı
    1565: ankara cenabı ahmed paşa camii’nin yapımı
    1566-1567: süleymaniye kanuni ve hürrem sultan türbesi
    1566-1574: ii. selim dönemi
    1567-68: van köse hüsrev paşa camii’nin yapımı
    1567: istanbul kanuni sultan süleyman türbesi’nin yapımı
    1567: istanbul büyük çekmece külliyesi ve köprüleri’nin yapımı
    1567: edirne yalnızgöz köprüsü’nün yapımı
    1568: silivri sokullu mehmed paşa köprüsü’nün yapımı
    1568: eyüp, sokullu mehmed paşa medrese ve türbesi’nin yapımı
    1569-1575: edirne selimiye camii’nin yapımı
    1569-70 lüleburgaz sokullu mehmed paşa külliyesi
    1570: beşiktaş yahya efendi türbesi
    1570-1583: istanbul üsküdar atik valide külliyesi’nin yapımı
    1571-1572: istanbul kadırga sokullu külliyesi’nin yapımı
    1572: eyüp pertev paşa türbesi
    1572-73: diyarbakır behram paşa camii’nin yapımı
    1573: kasımpaşa piyale paşa camii’nin yapımı
    1573-74: ayasofya minareleri’nin yapımı
    1574: topkapı saray mutfaklarının yapımı
    1574: hatay payas sokullu külliyesi’nin yapımı
    1575: eyüp zal mahmud paşa türbesi’nin yapımı
    1575: fındıklı arap ahmed paşa türbesi’nin yapımı
    1576: ayasofya ii. selim türbesi’nin yapımı
    1576: konya ilgın lala mustafa paşa külliyesi’nin yapımı
    1576: edirne havsa sokullu mehmed paşa külliyesi’nin yapımı
    1577: azapkapı sokullu camii’nin yapımı
    1577: vişengrad drina köprüsü
    1578: topkapı iii. murad köşkü’nün yapımı
    1579: izmit pertev paşa külliyesi’nin yapımı
    1580: istanbul üsküdar şemsi paşa camii’nin yapımı
    1580: istanbul zal mahmud paşa külliyesi’nin yapımı
    1580: istanbul davutpaşa, siyavuş paşa köşkü’nün yapımı
    1580: tophane kılıç ali paşa külliyesi’nin yapımı
    1580: mimar sinan’ın kendi türbesini yapması
    1585: kayseri kurşunlu camii’nin yapımı
    1585: istanbul çarşamba, mehmed ağa camii’nin yapımı
    1585 ayvansaray kazasker ivaz efendi külliyesi’nin yapımı
    1585: istanbul yenibahçe mesih mehmed paşa camii’nin yapımı
    1585: kocamustapaşa ramazan efendi camii’nin yapımı
    1586-1587 manisa muradiye küllliyesi’nin yapımı
    1587: diyarbakır melek ahmed paşa camii’nin yapımı
    1588: karagümrük nişancı mehmed paşa camii’nin yapımı
    1588: sinan’ın ölümü

    kaynak: bir ton kitap karistirarak, ben... ayrica "turkish art and architecture in anatolia & mimar sinan" isimli kitapta da yayinlanmistir.
  • zamanında çok kıskanılan ve kanuni sultan süleyman'a çekiştirilen ve "onun yaptıklarını biz de yaparız " düşüncesiyle bok atmaya çalışılan dehamız.onun yaptıklarını elbette herkes yapar, ancak o, orjinalini diğerleri taklitlerini yapar.
  • sanirim ingilizler tarafından yapılmış ve discovery channel da yayınlanan sinan isimli belgeselde suna benzer bir ifade kullanılıyordu;
    ...patronlarınca saygı duyulan bir sanatcı, öğrencileri tarafından idol kabul edilen bir mimardı. batılı meslektaşlarının en büyük kubbeyi biz yaparız iddialarına karşı hiç oralı olmaması karizmasını ortaya koymaya yetiyordu...
  • osmanlı'nın en parlak döneminde yaşamış dahi mimar.ustalığa giden yolunu çizen harita çıraklık eseri olan şehzade camii ile başlar,kalfalık eseri olan süleymaniye camii ile devam eder ve ustalık eseri olan selimiye camii ile yolunu tamamlar.eserleri arasında birisi vardır ki belki de hikayesi en ilginç olanıdır.üsküdar'da gezerken rastladığım kuşkonmaz cami onun dehası hakkında anlatılanların en güzellerindendir.bu cami aslında mmar sinan'ın ihtişam dolu eserleri arasında sönük kalır ve hatta caminin onun eseri olduğuna insanlar inanmaz.ancak caminin hiçbir yerinde kuş pisliğine rastlanmaz,sinan yaptığı hesaplar sonucu üsküdar sahilindeki bir bölgede hava akımının kuşların havada asılı kalmasını ve konmasını engellediğini anlar ve o bölgeye basit görünümlü bu camiyi inşa eder.
  • ek iş olarak gezegende mimarlık yaptığını sandığım uzaylı;
    başka bir uzaylı olan leonardo da vinci nin başka bir boyutta kankası; zannımca...
  • yılda ortalama 10 eser çizip yapımına nezaret etmiş dahi insan. bazı şaheserlerin* *yapımının yıllarca sürdüğü göz önüne alınırsa hayret edilecek bir tempodur. diğer küçük eserlerin yapımı konusunda şöyle bir varsayımım var.

    mimar sinan süleymaniyeyi yaparken öğle paydosunda zamanın vezirlerinden biri gelip bir hamam,köprü vs. yaptıracağını ve mimarı olmasını istediğini söyler. koca mimarın işi başından aşkındır ama ricaldendir diye geleni kıramaz. çıraklarına seslenir getirin ordan bana bir peçete diye. istenilen hamamın,köprünün vs. planını peçeteye çiziktirip vezire verir, zaten hava cıvadır bu tarz şeyler onun için, der ki; git eyüp'te arnavut iskender ustayı bul, selamımı söyle bu peçeteyi ona ver, hamamını yapar senin... yanında da bişeyler kapsın diye çıraklarından birini koyup yollar veziri

    mezar taşının üstünde "geçti bu dem de cihandan pir-i mimaran sinan" yazar. ebced hesabı ile 960 eder ki, hicri takvim de ölüm yılıdır.
    nur içinde yatsın, amel defteri henüz kapanmamıştır ya, hiç kapanmasın...
  • hakkındaki rivayetlerden biri şöyledir:

    kanuni süleymaniye nin siparişini vermiştir vermesine ama aklına takılan bir çok şey vardır. yeri, yurdu, içi ,dışı falan filan. o kadar takmıştır ki bazı detayları caminin yapımı uzadıkça uzamaktadır. bi türlü karar veremediği, içinden çıkamadağı noktaları aşamamaktadır. bir gece rüyasında peygamberimiz i görür. peygamber efendimiz aklına takılan, içinden çıkamadığı noktalara bir bir açıklamalar getirmekte, camiyi tarif etmektedir. sultan uyanır-uyanmaz sinan ı çağırtır ve başlar bir bir anlatmaya; şurayı şöyle yapacaksın, burayı böyle yapacaksın diye. padişah daha cümlelerinin sonunu getirmeden mimar sinan tamamlamakta, takıldığı yerlerde araya girip düzeltmektedir. padişah çok şaşırır ve der ki "bre sinan, bu nasıl iştir, sen bunları nasıl biliyorsun haberli gibisin, ne söyleyeceğimi benden önce söylüyorsun" mimar sinan da şu cevabı verir:
    "padişahım dün gece efendimiz size camiiyi tarif ederken ben de arkanızdaydım."
  • istanbul devamlı bir su problemi içerisindedir. bu problemin çaresi asırlar önce kanuni zamanında, mimar sinan'ın günlerinde konuşulmuş ve en büyük çare sinan'la bulunmuştur. istanbul'un o günkü nüfusu çoğalınca kanuni sultan süleyman, sinan'ı çağırır, der ki:
    "mimarbaşı, halkımız su ihtiyacı içinde. bir at yükü suya çok miktar akçe ödüyorlar. acaba halkımızın bu su ihtiyacını karşılamak için birşeyler düşünmez misiniz?"

    mimarbaşı der ki:
    "sultanım siz müsaade buyurun, ben istanbul'un çevresini bir dolaşayım, dışarıda mevcut sulan istanbul'a getirmenin mümkün olup olmadığını bir inceleyeyim ve ondan sonra size bir cevap veririm."
    ve sinan ağa atına biner, yanına yardımcılarını da alır, çekmece'den başlayarak kıyılan dolaşır, beşiktaş'a kadar istanbul'un kıyılarında,dereleri, akan sulan tespit eder. bu suların önü örüldüğü, baraj yapıldığı takdirde nereye kadar yükselir, nereden nereye kemer yapılarak istanbul'a getirilebilir, bunun günlerce hesabını yapar ve kanuni'nin huzuruna çıkar. sultan sorar:
    "mimarbaşı, istanbul'a su getirmek mümkün müdür?"
    mimarbaşının cevabı:
    "belki sultanım, mümkündür. ancak çok ağır bir şartı var."
    "nedir o mimarbaşı?"
    "sultanım, altın dolu keseleri uç uca dizmek şartıyla ancak istanbul'a su gelebilir."
    kanuni'nin cevabı şu olur:
    "mimarbaşı sen istanbul'a su getirmenin mümkün olup olmadığını söyle. eğer mümkünse ben keseleri uç uca değil, yan yana dizmeye razıyım."
    bunun üzerine mimar sinan kolları sıvar ve istanbul'un dışındaki sulan kağıthane civarında belli yerlerde toplar, oradan da dere içlerine büyük geçitler yaparak istanbul'a getirir ve şehrin belli meydanlarında umumi çeşmeler yaparak suyu akıtır. bu çeşmelerin tamamı da kırkı bulur. ve kırk çeşme suları akmaya başlar.
    o güne gelinceye kadar, musluk gibi bir adet olmadığı için sular boşa akıp gitmektedir. o gün çok pahalıya mal olan suyu artık bostanlara, yollara akıtmak istemiyorlar ve ilk defa istanbul'da lüle dedikleri musluğu çeşmelere koyuyorlar.
    su böylesine pahalıya geldiği ve kıymet kazanmaya başladığı için kanuni bir ferman çıkanr, der ki:
    "istanbul meydanlarındaki umumi çeşmeler halkın malıdır. hiç kimse bu çeşmelerden gizlice yeraltından evine su alamayacaktır."
    bu umumi kaidenin bir istisnasını da koyar kanuni. o da özel olarak sinan'a iletilir. denir ki:
    "sen istanbul'a böylesine güzel bir çalışma sonunda kırk çeşme sularını getirdin. sen evine özel olarak bir lüle su alabilirsin."
    ve süleymaniye civarındaki meydan çeşmesinden sinan'ın evine özel olarak yol yapılır ve su akıtılır. böylece mimar sinan evinde özel suyu olan tek kişi olur.
    mimar sinan şehzadebaşı camiini, süleymaniye camiini ve edirne'deki selimiye camiini yaptıktan -sonra yaşlanır.
    devir hep öyle geçmemiştir. itibarının yüksekte olduğu devirde, kendisinin kıymetini takdir edenler bir bir bu dünyadan göçmüşlerdir. kanuni vefat etmiştir, yerine başka padişahlar geçmiştir. ve sinan 99 yaşına gelmiştir. çevresindeki dostları göçtüğü içinde kendisi istanbul'da adeta yapayalnız kalmıştır. ve yeni bir nesil yetişmiştir.
    bir gün sinan'ın kapısına birisi gelip dayanır. kapıyı çalar. sinan bastonuna dayanarak kapıyı açar, "buyurun" der.
    gelen meçhul ihsan, "ben topkapı sarayı postacısıyım. sizi divana çağırıyorlar. herhalde bir soruşturmaya tabi tutulacaksınız" der.
    sinan ağa, bu ihtiyar halinde, dostlarının tümünün göçüp gittiği, kendisini eserleri inşaat halindeyken görenlerin kalmadığı bu ihtiyar
    dünyada, "acaba topkapı sarayına niye çağırılıyorum?" diye bastonuna dayana dayana gider.
    saraya girer, orada bir soruşturma heyeti kurulmuştur: kadılar, ulemalar,müftüler, o günün vükelası. sinan'a şöyle derler: "sinan ağa, hakkında şikayet var. eve su almak yasak olduğu, hiç kimse evine özel olarak su almasın' diye padişah fermanı olduğu halde, sizin evinizde özel su varmış."
    "evet," der, "cihan padişahı bana öyle özel olarak müsaade etmişti. istanbul'a yaptığım, su hizmetinden dolayı sadece benim şahsıma su müsaade etmişti de almıştım."
    "o zaman şu müsaadenizi, fermanı görelim de ses çıkarmayalım. kimseye verilmemesine rağmen, sizinki devam etsin."
    sinan'ın cevabı şu:
    "ben o zaman cihan padişahından ferman istemekten hicap etmiştim. fermanım falan yok, ama su benim evimde akıyor."
    divan müşkül durumda kalır, konuşmalar olur:
    "sinan büyük hizmetler etmiştir, evinde suyu aksın."
    oradan başkaları cevap verir:
    "bu âl-i osman'a hizmet eden sadece sinan mı? sinan gibi daha nice hizmet edenler vardır. ya onların da evine özel su verilsin, ya da sinan'a da bu ayrıcalık tanınmasın."
    divanda uzun münakaşalar olur, son olarak verilen karar şudur:
    "sinan gibi diğer hizmet edenlerin de evine su bağlanamayacağına göre, sinan'a verilen su kesilmeli, fakat şimdiye kadar kullandığı su
    fermansız kullandığı için bir cezaya mucip olmamalıdır."
    ve bu karardan sonra sinan evine gelir. üzgün, bezgin, fakat fazla müteessir değil. çünkü sinan hizmetini allah için yapmıştır.
    kendisine bir ayrıcalık tanınsın, özel bir mükafat verilsin diye değil.
    ve sinan 100 yaşına girerken hastalanır yatağa düşer. vefat sırasında bir bezi suya batırıp da dudağına çalmak isterlerken bakarlar ki,
    evindeki musluktan su akmıyor. istanbul'a su getiren sinan, susuz evde vefat eder.
    vefat sırasında bu olayı başında konuşanlara verdiği cevap enteresandır:
    "biz hizmetimizi dünyada bir bardak suya satacak kadar menfaat düşkünü değiliz. biz hizmetimizi allah için yaptık ve mükafatını da ahirette bekliyoruz. dünyada evimize su verilmediği için müteessir değiliz."

    bu olayın bizlere verdiği mesajlar vardır. dünyaya, şana, şöhrete, dosta, ahbaba, arka olmalara fazla güvenmemeli. dünya öyle güvenilecek, insanlar öyle bel bağlanacak kadar vefalı değillerdir. şartlar değişir, bugün sırtımız çok sağlam yerde olur, çok itibarlı insanlarla yakınlığımız olur. ama yarın bir de bakarız ki, onların hepsi göçüp gitmiş, biz de dayanacak kimse bulamamışız.

    *
  • kafatası kayıptır.* 1930'larda "türk'tü, değildi" tartısmalarını son buldurmak için mezarı acılır ve kafatasında yapılan incelemeler sonunda türk olduğuna karar verilir. kısa zaman sonra kurulacak olan antropoloji müzesi'nde sergilenmek üzere tekrar gömülmez. maalesef müze acılmaz. bu arada kafatası da kaybolur....
    http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=16322
hesabın var mı? giriş yap