• zamanında "imamoğlu kazanamayacak, akp kaybedeceği seçime girmez" diye bir yerlerini yırtan toksik muhalif. şimdi de "boşuna yorulmayın. seçim olmayacak." diye zırvalamış. insanların şu tip kafasızlara inanması çok tuhaf.

    bunlar mutlu olmak değil, haklı olmak derdinde. bu tipler muhalefet esnafı. toksik muhalefetlerini satıp köşe kapmak derdindeler. bu tip kafasızlara kalsa yenilenen istanbul seçiminde de akp hile yapıp belediyeyi vermeyecekti. seve seve verdiler. ne oldu? mine hanım o zaman da yanılmıştı. bir kere çıkıp özeleştiri yaptı mı? ya da yanıldığı (daha doğrusu saçmaladığı) onlarca konu varken bir kere çıkıp "ben yanılmışım" dedi mi? demedi. kendisi boş bir megaloman. gerçeklikten kopuk, sadece elindeki aynaya bakıyor. yani tam bir aneliz üstadı.

    chp bu tiplerin kafasındayken meclis dışında kaldı. zamanla kabuğunu kırdı, mine kırıkkanat kafasındaki eskimiş tipleri partiden temizledi. şimdi chp istanbul'u, ankara'yı almışken, muhalefet bloğu oylarını sürekli arttırırken bilmiş bilmiş konuşarak umutsuzluk pompalayan insanlara bir gram bile saygı duymuyorum. en başta gerçeklikten kopuk bu tipler. at gözlükleri takmış, önündeki havuçtan başka şey görmüyor.

    kadının kendisine itiraz edenlere yanıtı da engellemek oluyor. çünkü verebilecek bir cevabı yok. çünkü savunduğu şey inanılmaz derecede aptalca ve savunulması imkânsız bir şey. perinçek kafalı niceleri gibi... kendisi zaten iyice kafayı yemiş gibi görünüyor. ya da beynini ileri derecede örümcek bağlamış da örümcek ağları düşünmesini engelliyor. bilemiyorum. siyasal islamı bu tipler büyüttü. utanmaları da yok. hâlâ elli yıl geriden geliyor. hâlâ toplumu okuma becerisi yok. hâlâ analitik düşünemiyor. hâlâ iğrenç bir karakteri var. hâlâ kötü insan.
  • bu kadının şuursuzluğu artık benim midemi bulandırıyor. ve saçma sapan fikirleri de artık tehlikeli bir hal almaya başladı, bilinçlice ya da bilinçsizce toplumdaki mezhepsel ve etnik gerilimleri körüklüyor. işte bakın ırak'ta türk şoförünün kaçırılıp öldürülmesinden sonra yazdıkları. kanım dondu desem yeridir. araya köşeli parantezle girip kimi yorumlar yapacağım

    "cellatlarının önünde diz çökmüş genç adamın başına kurşun sıkılarak öldürülmeden birkaç saniye önceki yürek paralayıcı görüntüsünü izlerken bir kuşku oluşuyor kafamda. katillerin ne yüzleri görünüyor ne de gövdeleri. yine de o vicdan karası giysilerin, kafalarını sardıkları bulaşık bezinin ardındaki pis sakallı, itici çirkinliklerini seziyorum. sakalsız, bıyıksız, güzel yüzlü murat yüce, cellatlarına hiç benzemiyor, onlarla aynı 'türden' olmadığı o kadar belli ki...
    içime düşen kuşku, genç adamın katliyle yıkılan ailesinin, ankara'daki mahalle komşularının görüntüsü ekrana yansıdığında, doğrulanmayı bekleyen bir kesinliğe dönüşüyor.
    dünya güzeli üç çocuktan ikiz olanların adları cem ve can. ne gözü yaşlı eşinin, ne de diğer akraba ve komşu kadınların başı bağlı. erkek kardeşleri de murat yüce'ye benziyor. yüzü aydınlık, düzgün konuşan insanlar. eve girip çıkan komşular arasında tek bir çember sakallı, tepesi takkeli erkek, tesettürlü kadın yok...

    [ideal türk ailesini ve çevresini/akrabasını öğrenmiş bulunduk böylece]

    içimde sessiz bir çığlık uzuyor: bu insanlar alevi!
    tevhidi de, cihadı da batası şeriat cellatları, murat yüce'yi her şeyden önce, alevi olduğu için öldürdüler!

    [emin misin? kıçından sallıyor olmayasın?]

    ankara'daki gazeteci dostlarım sayesinde, birkaç dakika sonra yüce ailesine ulaşıyorum telefonla. karşımdaki ağlıyor, ben ağlıyorum ve dilimi yakan soruyu soruyorum sonunda: 'siz alevi misiniz?' aramıza düşen sessizlik, yüzlerce yıllık bir katliam tarihinin ve bitmeyen bir tacizin toplumsal belleğini taşıyor. o sessizliğin bitiminde, bir isyan tınısıyla dikleşiyor sesin omurgası: 'evet, aleviyiz!'
    "murat'ı alevi olduğu için öldürdüklerini düşünüyorum," diyorum. muhatabım, "bilmiyoruz, bilmiyoruz..." diye hıçkırıyor.

    [olayın birinci muhatabı senin teorini teyid etmiyor yani]

    söylenecek başka söz yok. öylesine belli ki ailesinin de murat'ın alevi olduğu için böylesine kolayca, böylesine 'bedava' öldürüldüğü kuşkusunu taşıdığı.

    ["kuşkuluyuz" dememişler ki "bilmiyoruz" demişler, sen kendin yazdın az evvel]

    benim için sezgisel bir kesinlik olan bu kuşkudan öteye, bölük pörçük bilgi kırıntıları puzzle parçaları gibi yerlerini buluyor kafamda.

    [şunu anlıyorum be bu cümleden. "bu adamın alevi olduğu için öldürüldüğüne karar verdim. bu yönde bir kanıt olmasa da sırf ben böyle hissettiğim için bu böyle". evet aynen böyle demiş oluyor "gazeteci" hanımefendi.]

    örneğin murat yüce'yi, çalıştığı şirketten hayatı karşılığında hiçbir talepte bulunmadan, kaçırıldığını, rehin tutulduğunu bile bildirmeye gerek duymadan öldürdüler. fark ettiniz mi? katledildiğinde, sakalı bile uzamamıştı henüz, rehinlikte günler geçirmediği belliydi. canavarlardan biri genç adamın başına kurşun sıkmadan önce artık duymaktan bile iğrendiğim arapça açıklamada, '...bu kâfir murat yüce de dahil,' tanımını kullanıyor. murat niye kâfir olsun ki? çünkü cellatları el kaide'nin adamları, sünni vahabi barbarlar. oysa murat, onların kanlı işbirliği yapabilecekleri fanatik bir şii bile değil, islamiyet'in en açık, en aydınlık, en çağdaş ve kadın-erkek eşitliğinde yüz akı mezhebin temsilcisi, bir alevi.

    [şu cümlelere bakınız hele: "islamiyet'in en açık, en aydınlık, en çağdaş ve kadın-erkek eşitliğinde yüz akı mezhebin temsilcisi, bir alevi." bir gazetecinin mezhepler arasında bu kadar taraf tuttuğuna ilk kez tanık oluyorum. dikkat çekmek isterim bu bir yorum yazısı değil, haber formatında düzenlenmiş bir köşe yazısı]

    ve radikal'in dün altını çizdiği sav, artık kanıtlandı. genç adamın cellatları, aynı zamanda ve ne yazık ki türkiye'de yıllardır fanatik üreten islami beyin yıkama fabrika ve fabrikatörlerinin has mamulatı, araplaşan, vahabilik yolunda vahşileşen sünni türkler.

    [sadece aralarında türk olduklarını biliyoruz. 15-20 kasım eylemlerine karıştıkları yönündeki tahminler ise bizzat emniyet tarafından teyide edilemedi]

    alevi kırmak, onların toplumsal (ya da sürü) belleğine kazılı.

    [yavaş gel de saçın başın dağılmasın. ne yaptığının farkında mısın?]

    kahramanmaraş ve sivas katliamları hangi seküler kinin, dini bir kan davasının sonuçlarıydı sanıyorsunuz?

    [bravo sana. maraş'taki mhp katliamı ile ırak'taki örgütler arasında da bağlantı kurdun ya, ne diyeyim, gerçekten büyük gazetecilik başarısı]

    ilk türk rehineler, 'infaz'larından önce şahadet getirip namaz kılmak istedikleri için öldürülmemişler, serbest bırakılmışlardı.
    kurbanlar, cellatlarla aynı mezhepten ve dini bütün oldukları için kurtulmuşlardı, anımsayın!
    umarım diğer rehineler kurtulur, gerçekten. ama kürt asıllı türklerin de 'kurtarılamayacak' olmalarından korkuyorum.

    [sırada islamcıların kürtleri de yokedeceği yönünde hayli şüphe götürür bir sav var. ama mine hanım için böyle tezler ortaya atmak pek kolay, pek rahat. başörtülü insan fobisi gözünü ve şuurunu karartmış zira]

    el kaide'nin cinayet çeteleri, abd ve israil ile yakın işbirliği içindeki kuzey ırak kürtlerine biledikleri dişi, ekmek parası uğruna ellerine düşen türkiyeli kürtlere de geçirebilirler.

    [gerçekten nutkum tutulmuş vaziyette. kürtleri ve alevileri böylesine tahrik eden bir yazı nasıl yayınlanıyor, bu kişiye nasıl gazeteci denebiliyor aklım almıyor. yani saçmalama aşaması geçilmiş toplumun etnik ve mezhepsel gerilimleri körüklenmiş vaziyette. buna dur denmeyecekse neye dur denecek sorarım]
  • yılmaz özdil, müjdat gezen ve uğur dündar ile beraber insanları atatürk'ten soğutma görevini üstlendiğini düşündüğüm laikçi teyze.
  • mine beni sevsene...

    sahillerdeki o kararlı koyvermişliğimizin ürünü pejmurdelik; göbeklerimizden fışkıran kıllarımızdan ve pigme bacaklarımızdan önce bizi yol kenarlarına iten, yek çıkış yolu olarak da bayhan olmaya iten bir toplumsal sistemden kaynaklanıyor olabilir mi?

    radikaldeki köşende arzı endâm eden resmin, aslında kalçalarının omzundan daha geniş olmasının, o imrendiğin fransızlar kadar ince olmamana rağmen almaya çalıştığınj estetik bir intikam olabilir mi?

    ben, göbeğimden fışkıran kıllardan iğrenmeden, kendi bedenimden nefret etmeden var olşumu anlamlandıramaz mıyım; yoksa senin bacakların epilasyon reklamlarında gözümüze sokulan pürüzsüz kadın bacakları kadar serin midir?

    mine beni sevsene... nasılsam öyle... kültür dediğimiz mefhum; konser salonlarından, müzelerden, post-expresyonist bir resmi şıp diye tanımaktan önce insanın verili düzenene uyumunu sağlayacak insanî pratikler, yordamlar değil midir?

    caddebostan plajında bikinili kızlara adepsizce laf atma ayıbımız, o senin rafine kültür ortamlarında şarap kadehi tokuşturmaya bayıldığın 'beyaz'ların asistanlarıyla yatmasından, defilelerde malı 'götürmesinden', gangbang'lerinden daha mı ayıptır?

    seda sayan sana göre "bayağı bir fahişe" iken, "[pamale anderson'un] göğüsleri bir isyan bayrağı" nasıl olmaktadır?

    mine beni sevsene... anam ağlıyor hem okulu hem işi idare edeyim derken... plajda kıllarımdan iğreneceğine iki kelâm etsene...
  • dünkü yazısında "bu yök yasasını hep adalet bakanı cemil çiçek savundu, hiç milli eğitim bakanı hüseyin çelik savunmadı, yök yasasını adalet bakanı savunuyor, bu ne biçim memleket" merkezli bir tespit yapmış gazeteci. bu gazeteciye şunu hatırlatmak isterim: cemil çiçek adalet bakanı olmasının yanısıra hükümet sözcüsüdür. ayrıca milli eğitim bakanı da bıktıracak derecede bu konuda ileri geri konuşmuştur. evet yök yasasını ben de beğenmedim ama bir gazeteci bu konuda eleştiri yapacaksa hiç olmazsa memleketindeki hükümet sözcüsünün kim olduğunu bilmelidir. zira bilmediğinizde yazının geri kalan kısmını okumak, okurlar için boş bir uğraş haline gelecektir, çünkü kalan kısımdaki bilgilerin de salammasyon olmayacağının hiçbir garantisi yoktur.
  • yazdığı yazıyı bi daha okudum, "tabii ki onların da eğlenmeye, dinlenmeye hakları var. ama burada mı, böyle mi ?" diye sormuş.

    hâlbuki riva yıllardır öyle, üsküdar, kadıköy, paşabahçe, çubuklu, çengelköy gibi yerlerde yıllardır çocuklar ve hatta kadınlar garip şekillerle yol kenarlarında denize giriyorlar, istanbul'un çeşit çeşit yerlerinde insanlar kirli kirli atletleri ile, kısa, kıllı kolları bacakları ile serilip mangal yapıyorlar, yağlı ağızlarını sol bilekleri ile silip çöp poşetlerini oracıkta bırakıp akşama dağılıyorlar.

    ben kırıkkanat'ın yazısını samimi ve yapıcı bulmuyorum, "burada mı, böyle mi" diye sorması beni incitiyor; bence insanımızı, insanımızın kalitesini değil, caddebostan 'ı düşünüyor kendisi; "caddebostan'a gelmesinler de, ümraniye'de, beykoz'da, iett ile piknikli günler'de, orada burada ne bok yerlerse yesinler" demeye getiriyor. ya kendisi oralarda (caddebostan) oturuyor ya da kendisine bu konuda dert yanan bazı kafa dengi arkadaşları.

    gelsin de ümrâniye'nin toprağına yüz sürsün o. hem siniri, elektriği boşalır, hem de tevâzu sahibi olur, fenâ mı olur ?
  • etiyopya'ya laf ettiyse hakkaten kalbimi kırmış olan teyze.
  • - gordun mu ayten, balik bacak killarini azaltiyomus..
    - ay ay camasirlari da temizliyomus hem..
    - kasintilara da iyi geliyormus bir de..
    - yuh, boyu bile uzatiyormus nuran..

    (bkz: dardanel ton)
  • bir ara belediye otobuslerindeki reklam pazarini domine eden mutlu akulerinin muthis yaratici sloganindan esinlenirsek, elitistim, elitistsin,...elit.

    nedir bu elitizm furyasi, entelektuel elitizmin asagilayici bir anlam tasimasi hatta bir hakaret babinda kullanilmasi dogru mudur ve mine kirikkanat elitist olarak elestirilmeyi hakeder mi?

    simdi gonul isterdi ki elitizmin tarihcesinden baslayalim, normatif elitizmden girelim, bireyselcilikle alakasindan cikalim, nietzscheye selam cakalim, francis bacondan makas alalim, platon'a icelim. oscar wilde okuyalim, iyi bir demokraside herkes aristokrat olmalidir diyelim. amma velakin bu entryi, office space filminde cok guzel aciklanmis olan isyerinde "spacing out" (calisiyor gibi gorunup alakasiz islerle ugrasmak, haber okumak, mail bakmak, koltugu ayarlamak, masayi duzenlermis gibi yapmak, bol bol gerinmek, vs) ile gecen zaman zarfinda yazdigim icin vakit kisitli, ortadan daliyoruz konuya

    nasil ki entel kelimesi carpik bir yorumla sanki kotu birseymis gibi kullanilagelmis ve artik kulturumuze o sekilde yerlesmistir, ayni sekilde elitist kelimesi de olur olmadik sekillerde boyle acayip insanlari tanimlarken kullanilmak suretiyle anlamindan kaymaktadir.

    elitist insan, en basit tanimiyla, bir grubun goruslerinin, ya dogustan gelen ya da sonradan edinilen bazi ozellikler nedeniyle, en az bir, cogu zaman ise hemen her onemli konuda, diger insanlardan daha dogru veya onemli olduguna inanan insandir.

    acikca goruluyor ki bu tanim, cogunlugun kafasina yerlesmis imaj olan ingiliz aristokrati kilikli kocasinin yaninda, elinde yelpazesi, sekerimler esliginde varoslar hakkinda fikir yuruturken "yikalim gitsin, zaten pis kokuyorlar, ustelik jipimizle (yoksa cipimiz mi?) de o dar yollardan gecemiyoruz rahat rahat" diyebilecek insanlardan cok daha genis bir insan grubunu icerir. zira fikirlerinin tartismasiz ustunlugune gonulden inanan ve dahasi bunu dogustan bir hak olarak goren hiyarogluhiyar da elitisttir, entelektuel esitsizligin kaynagini neden sonuc iiliskileri icinde irdeleyen ve insaniyetiyle gercekciligini firsat esitligi platformunda birlestiren de elitisttir.

    aslinda bu son nokta, sosyalist damarlari patlayip neocortexleri islevsiz hale gelerek "militan esitlikcilik" esliginde basini kuma gommeyi erdem sayanlarin, ahlak, onur, gururla bezeyenlerin ibret almasi gerekn bir noktadir. mutlak esitlik diye birsey yoktur, olamaz da. daha tarihin ve doganin hicbir doneminde ekonomik esitlige rastlanmamisken, isin genetik, kulturel, vs yanina nasil care bulunacak anlamak imkansiz. en temel ihtiyaclarin hak olarak karsilanmasiyla desteklenmis ve geri kalani firsat esitligi uzerine kurulmus bir sistem, hem bir dereceye kadar dogal, hem de yeteri kadar "ahlakidir". bu, esitligin gidebilecegi ve gitmesi gereken son noktadir. dolayisiyla bu sinirlar icerisindeki bir elitizmin pek bir elestirilecek yani oldugunu sanmiyorum.

    dusuncelerimin, hic koyunun disina cikmamis bir insaninkinden daha degerli olmasinin yuksek bir ihtimal oldugunu dusunmem, o insanin da egitim safhasinda benimle ayni sartlara sahip olmasi gerektigini savundugum surece, beni yeterince esitlikci ve yeterince militan esitlikcilik illuzyonundan uzak bir "ilimli elitist" yapmiyor mu?

    2 cocuga ayni imkanlari verdiniz, bir tanesi siradan biri olarak yasamina devam ederken, digerinin muzige karsi muthis bir yetenegi ve meraki oldugunu gordunuz. elinizdeki tek kisilik yuksek egitim bursunu kime verirdiniz? buyrun elitizmin olasi bir kistasi; yetenegi odullendirmek de pekala gecerli bir filtredir, hepimizin dogasinda bulunan ve dahasi pekcok durumda yapilacak en akillica secimi temsil eden bu sifat simdi nasil da sizin de yakaniza yapisti.

    acikcasi, her abuk subuk yorum yapana elitist demenin pek de bir anlami yok ne yazik ki; ayni yuzeysellikle yukaridakine benzer sekilde bu uyduruk silahi pekala ters cevirir, kicinizda patlatirim elitist olmadiginiz icin. platona alkis tutup sonra da elitizmi butun olasi anlamlari ve sartlariyla kulliyen idama mahkum etmek hic akil kari degildir.

    elitizmin sanildigi gibi her durumda kotu olmayan, bilakis bir dereceye kadar herkesin icinde -cogu zaman da hakli olarak- bulunan bir kavram oldugunu soyledikten sonra konumuza donelim ve basta belirttigimiz ikinci sorumuzu soralim, mine kirikkanatin bu yaptigi elitizm midir?

    simdi elitizmin kotu olmadigi durumlari kurgularken one surdugumuz sagduyu ve mantigin, yararli bir elitizmin tam da temelinde bulunmasi gerektigini algilar, mine hanimin bu yazisinda da bu erdemlerden pek bir kirinti bulunmadigini hatirlarsak, balik pisirme yetenekleriyle kil hucrelerinin cogalmasi arasinda "entel" bir bag kurmaya calisan, avrupada amerikada varos yokmus havasi veren, bizim sosyokulturel yapimizi da hicbir tarihsel, ekonomik, cografi etkene baglamaya yeltenmeyen, hatta boyle bir bagin kurulmasi gerekliliginden bile bihaber olan bu yuzeysel sehirli tepkisi saheserinin, herhangi bir -izm'in degil, basbayagi cehaletin ve analitik dusunme yetenegi eksikliginin bir urunu oldugunu kolayca farkedebiliriz.

    vallahi mine hanimin cehaleti, kitap okumuyorum eksikligini hissetmiyorum cemiyetine gonul vermis olmasindan midir bilemem ama analitik dusunme yetenegi konusundaki sorunlari sanirim balik pisirmeyi bilmemesinden kaynaklaniyor. o kafalari cope atip derisini soymayacaksin minecigim, fosforu kabugundadir, gozunun bebegindedir.
  • heyhat ben baska bir paris gormustum dedirten yazar. mersin'den gocmus, öro yerine oyro diyen amca sasirmisti bizleri (paris'e universite okumaya gitmis fransiz lisesi mezunu bir grup genc) gorunce. "siz hic turk'e benzemiyorsunuz ama" demisti (bizi bastan asagi suzup), turkuz amca turkuz demistik biz de. cunku tezgahta duran, karisinin yaptigi kendisinin sattigi borekleri bir biz anlayabilmistik. raflardaki rakilari bir biz okuyabilmistik. sonra st. michel'deki welcome to istanbul restorani vardi bir de. turkuz diyince gelip muhabbet eden delikanli, turkuz diyince ekstradan gelen o ikinci dilim baklava. bir de bir turk kahvehanesi vardi. parasiz bir arkadasi alip orda calistiriyordu cok ama cok paralara. biz ise fransizlar'in tuvaletlerini temizliyorduk uc kurus icin bagiris cigiris altinda. sonra donduk turkiye'ye. ama adamlar hala buradaydi. o amca, karisi, marasli delikanli, kahvehanenin sahibi hepsi bu topraklardaydi iste. baska baska adlarla. tek farklari gidemiyorlardi buralardan. adam gene bakkaldi, kadin gene ev kadini, delikanli gene garson, kahvehane sahibi gene kahvehane sahibi. gitseler de bir sey degismeyecekti hani. gidemeyeceklerdi sorbonne'a okumaya. oxford'lari bile yoktu ki onlarin dogu'da. yaptiracak adam yaptirmadiktan sonra nerde okul nerde hoca? konusmaya herkesin gucu yeter, yazmaya 3-5 insanin, ama ya dinlemeye? popo gogus dolu kumsallarla kayniyor televizyonlar, ozenmez mi her gun terden pislikten atleti kara olmus adam? kokteyller, davetler cayir cayir yaniyor medyada, cani cekmez mi mangal? ya o kadinlar? ah o kadinlar... evinden cikmaya gucu yeter mi hic? ailesinden ayri tek basina? istemez mi gunes gormek, su gormek? ister elbet ama ancak izin alir bir mangal sefasina. tiki dolacagina "mangalci" dolsun plajlar. onlarin var olma sebebi parasi varken bir seyleri degistiremeyen tikilerdir, bencillerdir cunku. amado (bkz: jorge amado) soyle demisti neden bu kadar cok cocuk yaptin diye kendisine soru sorulan iscinin agzindan. "tek eglencemiz bu bizim".
hesabın var mı? giriş yap