• ne kadar kızgınsa, gitmek istediğiniz yere o kadar çabuk varırsınız. (bkz: fast and furious)
  • bugün yaşanmış bir olay. yer bakırköy-osmaniye minibüsü. şoför elli-elli beş yaşlarında bir dayı, yanında minibüsün konsolunda 17-18 yaşlarında yeni yetme oğlu oturuyor, paraları alıyor. bende şoförün arkasında oturduğumdan konuşmaları duyabiliyorum. yolda araca biri bindi. para elden ele oğlana geldi, çocuk paraya şöyle sert bir şekilde baktı ve babasına:

    - baba çocukla binmedi mi o?

    + yapma böyle oğlum.

    - yok diyene in mi dedik baba, söylesin yok diye.

    + belki söyleyemiyor oğlum, yapma böyle.

    akşam akşam duygulandırmış dayı. helal olsun kendisine.
  • ıslahı ancak şartlı refleksle mümkün bir canlı türü. yerleştireceksin hemen arkasındaki koltuğa bir eli sopalı; her anlamsız ara gazında, her gereksiz freninde kafasına vura vura bunları yapmamaya alıştıracak.

    bakterinin bile bir derece empati kabiliyeti vardır, bunun yoktur.
  • bu familyanın "kimi zaman" gülümsetebilen mensupları da mevcuttur.

    üniversiteye daha hızlı ulaşım imkanın sağladığı için minibüs tercih edilmektedir. 3 arkadaşla birlikte minibüse binilir. para uzatılıp "4 öğrenci" denilir. daha sonra minibüse bir kaç kişi daha biner onlar da "öğrenci" diye uzatırlar paralarını. sonra orta yaşlı bir abi daha biner ve parasını uzatıp "öğrenci" diye seslenir. minibüs şoförü dikiz aynasından abi'ye bakar ve deli gönlümüzü şen eyler;

    - a.q. 10 yaşındaki bebe de öğrenci, 60 yaşındaki dayı da öğrenci. bir de diyorlar ki "halkımız okumuyor".
  • savaş anında orduya derhal alınması gereken adamdır.
    ani frenleri ve saçma sapan direksiyon hakimiyeti ile kendi öz vatandaşını kolayca denize dökebiliyorsa düşmana neler yapar kim bilir? şahsen ben bilmek bile istemiyorum.
  • aynı anda sollama yapar, vites atar, dürüm yer, para üstü verir, aynadan kız keser, yol tarif eder, telefonla konuşur, değnekçiye selektör yapar, trafikten şikayet eder, "yenge, çocuğu kucağına alır mısın bir zahmet!" der...

    howard gardner, çoklu zeka kuramını minibüs şoförülerinden ilham alarak ortaya koymuş sanki.

    edit: imla.
  • kendileri çok dürüst, bütün yolcular hırsız, 1,5-2 liraya tamah eden insanlar olduğundan sürekli "evet başka" diye bağıran çoğu orospu çocuğu olan yaşam formu. istanbul'un en adi meslek grubudur.
  • az mazot harcamak için koltuğunda yan oturan ve buna inanan, vites değiştirirken acaip triplere giren, sağına soluna bakmadan şerit değiştiren, durağa giren yolcu alan yola fırlayan, polis görünce ayaktaki yolcuları indirmeye çalışan ve kendsini delikanlı sanan trafik canavarı tiplemesi
  • alayı indirimli, kampanya, cepten vs. biçiminde bluetooth kulaklık sahibi yapılması gereken meslek sahipleridir.

    şu bluetooth kulaklık olayı bunlar kadar gerekli, şart olan pek az bir meslek var ama daha bi tane kullanan görmedim. telefon muntazaman el ve omuza sıkıştırırak konuşulurken para alma, verme, vites değişimi, sigara içme gibi aktivitelerin yanında bi de araç kullanıyorlar.

    telefon da hiç kapanmıyor ha. mahalle karısı gibi akşama kadar da car car car;

    o beni geçti, korsan mı çıktı lan? açmıyo telefonu puşt, abi söyle bassın ben 10 dakka sonra çıktım adam hala önümde!, alla belamı versin araç boş (yalan, hatta ayakta 4 kişi var), köprüde polis var, durakta sıçıcam ağzına, ibne ne olacak yata yata gidiyor keraneci, vay ayhan naber yav nerelerdesin?...
  • ekseriyetle çok gergin insanlar oluyorlar. işin içine bir de levye faktörü girince, insan tırsıyor bu abilerden.
    geçen sene hastamız var, evle hastane arasında mekik dokuyoruz. ''durumu stabil, eve gidebilirsiniz'' ve ''durumu ağırlaştı hemen gelin'' telefonlarına göre hareket ediyoruz. yine hemen gelin telefonlarından biri gelmiş, taksiye bindik amcamın kızıyla beraber. minibüsün biri bizim bindiğimiz taksiye çarptı. suçlu olan minibüs şoförü olmasına rağmen, taksici epey sindi korkudan, gıkı çıkmıyor. bizim amca kızı açtı kapıyı, bir hışımla aşağıya indi ve minibüsçüye saydırmaya başladı. ama nasıl... şerefsizden tut, ebesine kadar demediğini bırakmadı. taksiciyle ben susturmaya çalışıyoruz, bizimki hızını bir türlü alamıyor... işin tuhafı minibüsçü ''yavaş gel'' bile diyemedi. öyle baktı kaldı. bizim hatun yaktı adamın devrelerini resmen. sonra bana döndü, ''hadi gel gidiyoruz'' dedi ve arkasını döndü, yürümeye başladı. ne minibüsçü sülalesine edilen küfürlerin hesabını sorabildi ne de taksici parasını istedi. eve gelip olayı anlattığımızda ise herkesin tepkisi ''daş yok mu daş'' şeklinde oldu. bulamamış mıyız da minibüsün camlarını indirmemişiz... kavgacılık geni diye bir şey varsa demek ki...
hesabın var mı? giriş yap