• kac yasina geldim hic degismedim. o cocuk benim.....
  • ıpad'i evde unutmuş çocuktur.
  • en sevdiğim çocuk tipidir. evimde hiç misafir istemediğim için, bu çocukların huysuzluğu sayesinde anaları babaları kalkıp evine gider en yakın zamanda.
  • yaşları takriben 4-10 arası değişir. misafirlikteki ilk birkaç saati sorunsuz atlattıktan sonraki ilk müsait anda ağlamaklı bir ses tonuyla "anneea eve ne zaman gitcaaaz :(" diye mızmızlanmaya başlarlar.
  • misafirliğe gitmeyerek bu sıkıntıya çözüm bulmuş çocuk bendim.
    çok leş bir çocuktum sözlük, beni misafirliğe götürürseniz yolda gördüğüm ilk arabanın önüne atlarım, gittiğimiz evin camından atlarım gibi tehditler savuruyordum sürekli. bu sebepten hiçbir şeyi rızamı almadan yaptır-a-madılar.
    tehditlerimde ciddiydim, götürseler gerçekten de atlardım. annem babam ablam giderdi mesela, ben de evde oturur kitap okurdum.
    annem ara sıra seni böyle başına buyruk yetiştirmekle hata mı ettik acaba diyorum ama böyle yapmasak da bir yolunu bulup kendini öldürecektin diye hayıflanır.
    gelelim sadede, gitmek istemeyen çocuğu götürmeyin salak mısınız? bırakın otursun evde, illa ölmemiz mi lazım anacım!
  • birkaç gün önce 30 yaşımı doldurdum ama hala böyle davranıyorum. sanırım bi 30 sene daha böyle davranırım.
  • aha bu konuyla ilgili de anım var yeminle.

    küçükken akraba ziyaretlerini daha çok yapardık. sürekli birbirimize gider değişik tadlar tadar, kuzenlerle birlikte götümüzden yeni oyunlar üretir oynar, eğlenirdik. şimdiki gibi akrabalarımıza diş bilemez, gördüğümüz yerde düşmanımızı görmüş gibi tüylerimizi dikeltmezdik. saftık, temizdik vs.

    neyse yine günlerden birgün babamın halası fırında hamsi yapmış, aramış babamı.ne zaman hamsi yapsa mütemadiyen babama haber verirdi ememiz( bizim orda halaya eme derler). biz de toplanıp giderdik. giderken de elimiz boş gitmeyelim diye birkaç kilo meyve alırdı babam. çoluk çocuk hamsi şöleni yaşardık. tabi o zaman kış ortasıydı. hamsinin en ucuz olduğu dönem. 3-4 kilo yapılırdı bir seferde. saatlerce ayıklanıp, pişirilmesi beklenen küçük hamsicikler, 10 dakikada silinip süpürülürdü sofradan. ah ahh...şimdi onun lezzetini bulabilir miyim bilmem.

    gittik, afiyetle yedik yemeğimizi. yemekten sonra ememin zeki çocuklarıyla bilgi yarışması oyunu falan oynardık. en büyük kuzen şef olurdu, biz de koro. başlardık marşlar söylemeye. evi inletirdik resmen. tabi o zamanlar ne bilgisayar var, ne ipad ne de akıllı telefon. çocukluğumuz soğuk ekran karşısında ekranı parmaklayarak değil, birbirimizi parmaklayarak geçti demek geldi içimden burda ama öyle değil tabi.*
    o zamanlar sıcak sobanın üzerinde kestane pişirilen zamanlar. daha doğalgazı aygaz tüpte gördüğümüz zamanlar. yumiyumun, bigbabol sakızın, ramazanlarda horoz şekerin olduğu zamanlar. ha bi de çamaşır makineleri de merdaneliydi. ne zaman annemi banyoda görsem makinenin başında çamaşırı merdaneden geçirirdi. tabi sürekli altına işeyen çocukları olursa napsın kadın? banyodan çıkamaz tabi.

    neyse saptırmayalım konuyu. o zamanın en teknolojik aleti kaset çalar tayplerdi. hatta bunlar kaset çalmanın yanında ses kaydı da yapıyorlardı. babamlar can sıkıntısından açtılar ses kayıt yerini şarkı söylüyorlar, türkü çığırıyorlar falan. yırtık kuzenler de araya karışıp şarkı söylüyorlar, bağırışıyorlar, gülüp eğleniyorlar. ulan benim de canım o kadar çekti ki orda sesimi kaydedip, sonra da dinlemek istiyordum. ama o kadar utangaç, çekingen bir sıpaydım ki cesaret edip de gidip orda sesimi kaydedip, duyuramadım.

    ben de her zamanki mızmızlığımı takınıp annemin eteğine yapıştım ve anne hadi gidelimmmmmm diye ağdağlı ağdağlı ağlaşıyordum. ama asıl amacım sesimi arka planda duyurmaktı. babam bir yandan büyük bir şevkle türkü söyleyip sesini kaydediyor ben de arkadan bozuk plak gibi büyük bir şevkle 'anne hadi gidelimmmmmmm' diye sinameke otu gibi mızmızlanıyorum. bir ara sesimi öyle yükseltmişim ki, kaydı sardırıp dinlediklerinde benim sesimin babamın sesini örttüğüne şahit oldum. aslında gitmek istemiyordum. hadi gel sen de konuş, şarkı söyle demelerini bekliyordum ama kimse beni aklına getirmedi bile. sesimi duyurucam diye ne kadar zırladıysam annem daha fazla dayanamayıp hadi kalkıyoruz demişti. hiç unutmuyorum sözlük. 5-6 yaşlarındaki saçma bir anımdır bu. küçüklüğüme selam olsun.

    (bkz: hüzün)
  • ebeveyn olmanın sorumluluğunu almaya hazır olmadığı halde çocuk yapmış dingillerin işkence ettiği yavrucaktır. hem orospu gibi götünü altın günlerinden, pikniklere, kokteylere gezdirmek iste hem de git çocuk yap, oldu ne güzel iş değil mi? çünkü o çocuklar insan ya da birey değil, senin bencil zevklerin için dünyaya getirdiğin peluş oyuncak o. arada bi mıncıracaksın diye doğurmasaydın. oh yeah.
  • bendim bu. diğer çocuklar gibi yaramazlık da yapamazdım annem kızardı. misafirlik benim için ödenmesi gereken diyet gibiydi, annemle gidip onun gözüne girecek şekilde hareket etmem gerekirdi. çünkü öbür alternatif evde beş kardeş olduğu için paşa paşa otururdum annemin yanında. kendime göre makul süre aşılınca 'anneeee eve gidelim' mırıltılarımı başlatırdım. hiç sevemedim misafirliği bu yüzden, hala da sevmem.
  • küçüklüğümde fazlasıyla yaşadığım durum. o tatlılar, o çaylar bir bitmedi ki de kalkalım. biz yavaştan kalkalım dendi ama en az 1 saat daha oturuldu. ama çocuklar unutuldu.

    bazı yerlerde ben ayrılmak istemedim, "anne biraz daha yaağ" dedim. dinlenilmedi. içimde hala o burukluk vardır.
hesabın var mı? giriş yap