• istanbul gibi büyük bir şehrin bir caddesinde yürüyorsun. karşıdan senin boylarında, senin cüssende birisi geçiyor. tanımıyorsun. bilmiyorsun. onun hakkında fikir sahibi olduğun tek şey, neye benzediği, o anda ne giymekte olduğu, hepsi bu. bir anda belindeki sustalının düğmesine basıp sen tam onun yanından geçerken kalbinin olduğu noktaya saplamaya çalışacak mı, bilmiyorsun, güvenemezsin. artık burası dedelerinin yaşadığı gibi herkesin birbirini tanıdığı, herkesin birbiri karakteri yapabilecekleri vb. unsurları hakkında fikir sahibi olabildiği o küçük köy toplumu değil.

    bir yerden başka bir yere gidiyorsun, istanbul - antalya arası yolculuk ediyorsun. uçağa biniyorsun ya da otobüse. şöförün o gün eşiyle ettiği sert ve yıkıcı bir kavga sonrası direksiyonun başına ya da kabinine girmeden önce içki alıp almadığını bilmiyorsun. eşiyle ettiği kavganın onun sürüşü üzerinde yarattığı etkiyi bilmiyorsun. sen orada rahat rahat otururken, içinde bulunduğun aracın yönetimindeki insanın yapacağı herhangi bir anormal ya da alışılmamış hamle ile paramparça olabilirsin, yok olabilirsin. güvendiğin atınla, güvendiğin bir bölgede değilsin artık, yollara hakim değilsin o kadar, bindiğin araca da hakim değilsin, sürücüye güvenmek zorundasın.

    yıllarca çalışıp para biriktirdin. tabii bu para, çalıştığın plazada yerleşmiş şirket tarafından yani çalıştığın yer tarafından senin hesabına yatırıldı hep. dolayısıyla bu dijital rakamlar senin adına bir banka hesabında, bir gün cash paraya döndürülmek üzere duruyorlar. ama bilmiyorsun, o sistemin ne zaman iflas edeceğini, ülkede ya da dünyada meydana gelebilecek abuk subuk, saçma sapan, senin elinde olmayan bir olay yüzünden o paranın değerinin nasıl düşeceğini bilmiyorsun, banka çalışanlarına, parayı elinden geçirenlere, depolayanlara, kaydını tutanlara ve kaydını tutan sistemlere güvenmek zorundasın. artık eskiden olduğu gibi, hazineni altın olarak küplerde saklı tutamazsın. paranı senin adına depo eden sistemlere güvenmek zorundasın.

    internetten biriyle tanıştın. anlaştın. sevgili oldun ya da seks parteri ya da arkadaş oldunuz. dışarıda zaman geçirdiniz. evine gittiğinde senin boğazını kesip parçalarını asit dolu varillere doldurup seni yok edeceğini ya da etmeyeceğini yüzde yüz bilemezsin. bu kadar kısa sürede bir insanı tanıyamazsın bu yönlerini göremezsin. artık muhattap olduğun, hayatına aldığın kişiler, herkesçe bilinen, köyün kasabanın semtin insanları değiller, herkesle kontak halindeyiz, herkese güvenmek zorundayız.

    emekli olacaksın. belgelerini işleme koyan insanların, o gün yapılacak derbi maçının heyecanı yüzünden senin emekliliğin için kritik olacak bir belgeyi saçma sapan bir yerde unutmayacaklarına, işlerini dikkatli yapacaklarına güvenmek zorundasın. yaşlılık yıllarının en güvenilir gelir kaynağını alıp almaman bu kişilerin işlerini iyi yapıp yapmamalarıyla derinden ilintili. bu kişilerin uzmanlığına güvenmek zorundasın.

    oturduğun binayı yapanları görmedin. yapılışı hakkında teknik bilgiye sahip değilsin. işin uzmanları saydığın kişilere güvenmek zorundasın. herhangi bir deprem anında, oturduğun, yaşadığın evin tabutun haline gelmeyeceğine güvenmek zorundasın. inşaat sırasında yapılan aptalca bir savsaklama ya da cimrilik neticesiyle eksik kalan parçalar yüzünden beton yığınının altında kalarak ölmeyeceğine güvenmek zorundayız. köylerimizde değiliz, evlerimizi kendimiz, ellerimizle yapmıyoruz ve yıkılsa bile az zarar verecek mütevazı evlerimiz yok artık.

    trafiktesin. gidiş-geliş tek şeritli yoldasın. iyi şöförsün, kurallara uyuyorsun, konsantresin, reflekslerini öldürecek içki içmemeye itina ediyorsun, kendini ve karşındakini de düşünüyorsun. fakat karşıdan 'tesisatından' bangır bangır dubstep sesi yükselen, 220 km/saat hızla ilerleyen, yüksek dozda alkol ve üzerine uyuşturucu maddeler almış birinin gelip direksiyon kontrolünü kaybederek seni ve arabada sana eşlik eden aileni press yapıp yapamayacağını bilemezsin, büyük şehirlerdeyiz, büyük bir dünyadayız, orman artık kontrol edip aşina olmak için fazla büyük. ama sen yine de, hayatına devam edebilmek için karşıdan gelen sürücüye güvenmek zorundasın.

    gece sevdiğin dizinin son bölümünü internetten izleyip bir yandan da biranı yudumlarken kapına dayanan polislerce götürülüp hiç işlemediğin bir suçtan dolayı tutuklanmayacağını, hapse atılmayacağını, işkence görmeyeceğini hiçbir zaman yüzde yüz bilemezsin. yine de yargılamanın adil olacağına, yargılayanların da işlerini iyi yapacaklarına güvenmek zorundasın. burası adaletin sözle ve güvenle sağlandığı küçük, geleneksel bir komün değil, modern zamanlarda büyük şehirlerde yaşıyoruz. güvenmek zorundasın.

    marketten domates, salatalık, et ve yoğurt aldın. bu ürünlerin üretildiği fabrikanın, ürünleri satan toptancıların ya da ürünleri toplayan çiftçilerin vs. işlerini düzgün yaptıklarına güvenmek zorundasın. yeni evrim geçirmiş bir virüsün, içtiğin kahvenin anavatanı olan afrika kıtasında yayılıp içtiğin kahvenin çekirdeğine iyice yerleşmediğine, böylece başlayacak olan ani salgının ilk kurbanlarından biri olmayacağına güvenmek 'zorundasın'. aksi halde modern zamanda yaşayamazsın.

    yaşadığın şehrin güvenlik güçlerine güvenmek zorundasın. herhangi bir manyağın, 10 kiloluk patlayıcı ile dolu bir çantayı gelip de senin kullandığın metroda patlatmayacağına güvenmek zorundasın, bu kişinin önleneceğine, güvenlik güçlerinin bu kişiye meydan vermeyeceğine inanmak, güvenmek zorundasın. artık şehir-devletinde değilsin, belindeki kılıcınla herhangi bir manyağı durdurabilme ihtimalin yok. ne silahlar bu kadar ilkel, ne insanlar bu kadar tanıdık, ne şehirler bu kadar tenha, ne de sen bu kadar hazırlıklısın. senin adına başkalarının sağladığı güvenliğe itimat etmek zorundasın.

    ellerinde büyük güçler, büyük kitle imha silahları olan devletlerin, terörist örgütlerin son derece akıl dışı kararlar vererek bu silahlarını dikkatsizce, önemsemeden, çekinmeden kullanmayacaklarına güvenmek zorundasın. silahı olan kişilerin akıllı, mantıklı davranacaklarına inanmak zorundasın. işten evine, evden işine, günlük rutinlerin arası gidip geldiğin, yaşadığın şehirin üzerine bir anda herhangi bir hidrojen bombasının düşmeyeceğine güvenmek zorundasın. orada olmaması gereken bir savaş uçağının sağ kanadından aldığı hasar sonucu üzerindeki tüm patlayıcılarla beraber evinin çatısına düşmeyeceğini bilerek güvende hissetmek zorundasın.

    işte modern insanın güven sorunu böyle bir şeydir. modern insan içinde bulunduğu sistemin düzgün -ya da kendi alıştığı gibi, kendisine söylenen gibi- işleyeceğine güvenmek zorundadır. onun başka bir şansı yoktur. aksi halde yaşayamaz. paranoyaları, kaygıları ona yaşama şansı tanımaz.

    işte bu yüzden modern zamanda yaşamak zorunda olan insan, sıkı sıkıya bağlanma ihtiyacı duyar. geleneklere bağlanma ihtiyacı duyar, ailesine, dostlarına, işine, tuttuğu takıma, yaptığı spora, sürdüğü motora bağlanmak ister. kendisi gibi insanlardan oluşan komünlerin bir parçası olmak ister. yalnızlığın ruhsal dayanılmazlığının yanında bu kaygı veren, güvensizlik yaratan yönünden kaçmalıdır o. kaçış yönü ne kadar irrasyonel olursa olsun. modern zaman insanının geleneksel kalkanlara ihtiyacı vardır hala. çünkü bu yaşam ona ağır gelir. bu kadar korku ile baş etmek için başkalarına başvurmak ister. dostlar yaratmak ister, hobisini paylaşan insanlardan oluşan gruplara katılmak ister, feodal akraba bağlarından -her ne kadar inanmasa da- hala medet umar. dinine, milliyetine sıkı sıkıya sarılır, kendisi gibilerin arasından çıkmak istemez. her daim güçlü hissetmek ister.

    işte bu entry'de, modern zamanın insanda yarattığı buhranlardan yalnızca bir tanesini açıklamak istedim.
hesabın var mı? giriş yap