• en ruh hastası michael jackson sarkısı olarak hatırlarım hep bu sarkıyı...ayrıca en önemli sarkılarından biri...sarkının süper agresif bir sekilde giderken bridge bölümünde bir anda tüm feeling'in degismesi we anormal huzurlu bir hal alması,"nooluyo lan baska bir sarkı mı basladı" dedirtmesi we bridge den sonra tekrar eski korkunc agresif halini alması bu sarkıyı cok önemli yapan noktadır...disleri sıkarak dinlerken o bölüm gelince birden insanın gözleri kapanır we dinlemeye huşu icinde devam edilir.sözlerde oldukca ic parcalayan türdendir.ayrıca michael jackson'ın bütün sarkıyı gırtlagını yırta yırta söleyip sonra nasıl bridge bölmünde o kadar pürüssüz,kusursuz we yumusacık söledigini bi türlü anlamamısımdır...
    bir cok acıdan degerlendirilmesi gereken bir sarkıdır bu...netekim michael da bir cok acıdan degerlendirilmesi gereken bir adamdır...
  • sizi yağmurlu bir havada güvenli bir arabaya bindirip efil efil gezdiren grup..

    arka koltukta da bir adam saksafon çalıyor..

    ama arkanı döndüğünde kayboluyor..
  • ilk keşfettiğim günden beri her dinlediğimde ruhumda tarifsiz bir boşluk taşımama neden olan grup. belki en kötüsü de bir daha asla canlı dinleyemeyecek olmamız morphine'i. ne yazık...
    morphine bazen, gecenin bir yarısı perdeleri uçuşturarak içeri dolan serin havanın, amaçsızca, boşluğa bakar halde oturduğunuz sandalyenizde teninizi okşaması gibi okşuyor sizi... bazen de yağmur kokusunu genzinizde hissediyorsunuz dinledikçe... bazen koyu mavinin karanlığı gözlerinize bir perde gibi iniyor... göremiyorsunuz... ara sıra, düzensiz şekilde salınan solgun mum ışıkları dans ediyorlar bu karanlığın içinde... ardından kuvvetlenen esintide sönüyorlar teker teker... hiçliğin ortasında öylece duruyorsunuz.. boğazınızı yakan buzlu bir viski içmişçesine gözleriniz yaşarıyor kimi zaman... acıyı ve aşkı hissediyorsunuz...

    mark sandman o mükemmel sesiyle söylüyor durmadan ve dalıp gidiyorsunuz...

    acıyı...

    ...someday there'll be a cure for pain
    that's the day i throw my drugs away...

    çaresizliği...

    ...i'm like a mirror. i'm like a mirror. i'm nothing 'till you look at me...

    aşkı...

    ...i can tell you taste like the sky cause you look like rain...

    özgürlüğü...

    ...i'm free now
    free to look out the window
    free to live my story
    free to sing along...

    ve yine aşkı...

    ...i hope you're waiting for me across your carpet of stars.
    you're the night, lilah. you're everything that we can't see.
    lilah, you're the possibility...

    ...no meaning to me just an empty box
    sender was a woman
    sender was a woman
    she said she's sending me everything that i, i, i, never gave her before...

    ...çok net hissediyorsunuz.
  • bulutlu kapalı bi hava, bozuk moral ve birazcık hız ile butunlesince cok buyuk zevk veren muzik.
  • bugün like swimming albümünü dinlerken ev arkadaşımın sevgilisi kapımı çalarak "ne kadar çirkin müzikler dinliyosun, kapat şunu" dedi. ben de az önce bahçeden topladığım böcekleri farkettirmeden uyuduğu yatağa attım. evde şenlik var. çirkinmiş. terbiyesiz.

    ayrıca;
    (bkz: empty box/@bubezleeb)
  • iki telli olm bas demişlerdi.dinlenilesi grup.
  • 90'larda ortaya cikan, en ilginc gruplardan biri. grubun hangi ture konulmasi konusu muammadir ama onemli de degildir. gitarsizdir grup, iki telli bass calar mark sandman, saxofon vardir ustune ustelik, ama bir tur rock'dir gene de yaptiklari. low rock diye adlandirilir bu tur, mark sandman'in muzik dunyasina armagan ettigi bir terim. omru kisa oldu ne yazik ki grubun. albumleri soyle:

    good (1992) : grubun ilk albumu, morphine ve onlarin ilginc muzik turu ile tanisiriz. muzikal olarak biraz daha yumusaktir diger albumlerine gore.

    cure for pain (1993) : grubun unlenmesine saglayan en iyi albumleridir cure for pain. turleri tam oturmustur, kuvvetli sarkilar icerir bu album.

    yes (1995) : ilk iki albumun havasinda bir albumdur, cok ses getirmez cure for pain'in arkasina ama grup gene siki bir album koymustur ortaya.

    like swimming (1997) : bu albumde yeni bir seylere denemeye calisir grup, elektronik sesler katilmistir biraz. ama ne yazik ki grubun en zayif albumlerinden biri olur, gene de gruba candan bagli fanlari tarafindan tutulur.

    the night (2000) : grubun hep ayni denenmis ve tutulmus formul'u denediginden yakinan mark sandman, bir sonraki albumde daha yeni ve degisik bir seyler yapma amacindadir. ama omru yetmez ve 1999 yilinda sahnede kalp krizi gecirip ayrilir aramizdan. olumunun ardindan sandman olmeden once grubun tamamladigi the night albumu cikar, oldukca melankolik bir album olmustur bu. hayranlarini huzun icinde birakir tabii ki.

    93'te cure for pain ertesi ciktiklari tur'da amsterdam'a kadar gelmisler ama konserlerini kacirmis kil olmustum. daha sonra tekrar turneye ciktiklarini duyunca bu sefer kacirmayayim dedim ama mark sandman italya'da sahnede ruhunu teslim ediverdi, gene kacirdik. ne yapalim kismet degilmis. sahne performanslarinin bayagi iyi oldugunu duyduydum ama zaten muzikleri de tam uc kisinin yorumlayacagi bi sekilde. ha saxofonculari nerdeyse bir virtuozdur o ayri. adam jazz dunyasinda olsa kendine bi yer edinmisti herhalde. tabi grubun beyni mark sandmandi, o da tam kendine yakisan bi sekilde aramizdan ayrildi. allah herkese oyle bi olum nasip etsin. morphine adamin yan projelerinden biriydi, daha once bir suru grupla baska baska projelerle ugrasmistir. ama ticari kaygi gutmeden surdurdugubu projeler sadece arkadas ve muzisyen cevresinde taninmalarina yetmistir (bkz: treat her right). cok eski bir muzikal gecmisi vardir grup elemanlarinin. grubun geri kalani hala muzikle ugrasiyorlar (bkz: twinemen)
  • (bkz: mark sandman)
  • yaş ilerledikçe daha bir sevilen grup morphine. daha ağır, daha sakin bir insan olma yolunda ilerlerken kişiye mükemmel bir eşlikçi oluyor. 20'leri geride bıraktığında evde daha fazla vakit geçirmek istiyorsun, daha sakin içiyorsun, daha hafif besleniyorsun, daha erken kalkıyorsun, daha çok kahve tüketiyorsun, daha yavaş yaşıyorsun ve günler geçmesin istiyorsun. morphine böyle bir grup bence. bir kadeh viski ile cure for pain albümünü iki kere baştan sonra dinlerim mesela artık. eskiden öyle miydi? buena'da en az iki 50'lik tombul efes biterdi.

    mark sandman de sesine aşık olunacaklar sıramda ilk sırada bu arada. onu da zaten matt berninger izliyor, benzer sesler.

    bugün hiç dışarı çıkmak gelmiyordu içimden ama şu havada moda sahil'de yürüyüp the saddest song'u loop'a almak, "the clouds up above they were humming our song" diye sayıklamak istiyorum.
hesabın var mı? giriş yap