• "en durgun hayat bile zaman zaman bir hız trenini çağrıştırıyor, bazen yalnız başımıza, bazense yanımızda biri ya da birileriyle yükseklere çıkıp bulutlara değeceğimizi sandığımız anlar yaşıyor, sonra hiç ummadığımız bir anda neredeyse çakılırcasına yeryüzünün derinliklerine doğru korkunç yolculuklar yapıyoruz..."
  • geçen yıl, öküz gibi yaşıyor, çalışmaktan başka bir şey yapmıyor, kendi işimden gayri bir şey okumuyor olduğumu fark edince, dedim çağdaş bir yazarı büsbütün okuyayım, okuduğumu anlayayım, fikir sahibi olayım. aklıma paul auster geldi, daha evvel bir romanını almış bitirememiştim. onu (yalnızlığın keşfi) tekrar elime aldım; çevirinin kötü olduğunu görünce neden bitiremediğimi anladım. kendi dilinden okumalı dedim, kolaya kaçmayayım.
    başladım tek tek; şimdi kütüphane kaydıma ulaşamadım, nedense silinmiş ama baya bir okudum, otobiyografisini de elden geçirdim. hand to mouth'u bir tarafa koyarsak, keçi boynuzu gibiydi romanlar, okunuyordu hem de keyifle, uyumayı bile unutturuyordu ama pek bir şey değiştirmiyor gibiydi okuduklarım. okuyup geçilecek kitaplar gibiydi hepsi.
    mr. vertigo ise değişik. diğer romanları gibi değil. tarihsel arka planından mı, karakterlerin gücünden mi, açık açık gerçeküstü olsa da inandırıcılığından mı bilmiyorum. çok sevdim. bitmesini istemediğiniz kitaplar vardır ya, öyleydi. bittiğinde üzüldüm. özellikle çok etkilendiğim bölümler de vardı, spoiler vermeyeyim. bir de mastürbasyon ve cinsel ilişki hakkında yapılan tanımlamalar. 20. yüzyıl başı amerikan sokak ağzını tanıdım.
    işte geçen yıl, kütüphanenin auster rafını bitirmeye karar verip öküzlüğüne deva arayan, rafı bitirse de aynı kalan biri olarak diyebilirim ki hiç okumadıysanız paul auster külliyatına mr. vertigo'dan başlayın.
    bir de not: hayatınızı değiştirecek yazar arıyorsanız, o auster değil.
  • paul auster'in marc chagall'in bir tablosunu (the green violenist) akla getiren romanı.

    http://www.abcgallery.com/c/chagall/chagall90.html

    the green violenist, yehudi usta değilse kimdir (tablonun tepesindeki ise küçük walt olmalı).
  • paul auster'in yukseklik korkusu (vertigo) romanini okuyup da ucabilecegine inanmayan var midir, merak ederim..
  • ortasina kadar cok bir kitapken birden inanilmaz igrenc baglanan bir yeti$kinlik donemi kiabi bir i$kenceye ceviriyor. fakat o noktaya kadar cok yaratici okuyani kendi ucuyormu$casina zevklendiren kitap.
  • paul auster'ın yapmak istediğinin epey gerisinde kalmış kitaptır. imdi, yüzyıllık yalnızlık'ı okurken, oyunbozanlık (spoiler) etmemek için isim vermeyeyim, ***'ın uçuşunun anlatıldığı o kısacık paragrafta ayaklarımın yerden kesildiğini hissetmiştim. paul aster ne yazık ki, bu duyguyu verebilmek için onlarca sayfa uğraşmasına rağmen, gene de muvaffak olamıyor. açıkçası, walt'ın uçtuğu değil, uçamadığı sahneler daha canlı tasvir edilmiş. yazarın vakıfiyetini tartışmaya açmağa niyetim yok, zaten tüm hünerini gösterdiği kitabın üçüncü ve dördüncü bölümlerinde (sözlük kullanıcıları ile tam bir ihtilaf yaşamaktayım bu hususta) paul auster'ın ne denli marifetli bir kalem olduğu şüpheye mahal kalmayacak şekilde ortaya çıkıyor. walt'ın ilk iki bölümdeki halleri ise bana dolaysız holden caulfield’i anıştırdı. çavdar tarlasında çoçuklar'ı sevenler, muhtemelen, bu kitabı da seveceklerdir. ayrıca ben üçleme'nin yanına bile yanaşamayacağını düşünüyorum bu kitabın. son olarak kitapta, bir erkeğin bir kadına verebileceği en güzel hediyelerden birinin bulunduğunu da söylemek isterim.
  • penguin books baskısında kitabın arkasındaki auster portresini lütfi özkök çekmiştir. ismini lüfti diye yazan yayın evi yetkililerini kınıyorum.
  • filmi en çekilesi auster romanıdır aynı zamanda.

    martin frost'un iç dünyası tarzı bir rezillik olmamalı ama, cidden özenle çekilmeli. beyaz perdede bu filmi görmeyi çok isterim.

    (diğer filmi çekilebilecek auster romanları da the music of chance ve the book of illusions olur.)
  • bende paul auster'ın okuduğum diğer romanları gibi, (new york üçlemesi ve yazı odasında yolculuklar) etki bırakan bir roman oldu. güzel, iyi, ama tam olmamış. yani biraz daha iyi olsaymış süper olacakmış da olamamış gibi. diğer ikisini türkçe çevirilerinden okumuştım, bunu orijinalinden okudum, ağzımda kalan tat aynıydı, demek ki çevirilerden değilmiş (yazı odasında yolculuklar'ın çevirisi harbiden kötü ama).

    özellikle içime sinmeyen, auster'ın bir masal mı anlatsam yoksa 1920ler ve 1930lar abd'sinden toplumsal bağlamına yerleştirilmiş hikayeler mi anlatsam kararını bir türlü verememesi oldu. bir de kahramanımız walt'un diline takıldım. çok otomatik, her cümleye zorla bir bölgesel/dönemsel argo deyim yerleştirilmiş, doğallıktan çok uzak bir dil gibi geldi bana. tamam, çocuk sokakta büyümüş ama her cümlesinde bir atraksiyon yapmasının gereği nedir? of mice and men'de de insanlar çok bariz bir aksan ve argoyla konuşurlar ama o, mahzun bir argodur, başlarından geçenlerin korkunçluğu, sefaleti konuşmalarına yansır. burada yapay ve gereksiz yere şen bir argo vardı sanki.

    neyse, adamın bir iki şeyini daha okuyup öyle karar vermeli sanırım.
  • paul auster'in bir mucizeyi alıp da size ne kadar normal bir şeymiş gibi gösterme yetenegini en iyi sergiledigi kitabıdır.
    şöyle ki: vertigo'da bir insan uçabilir, bu yeterince çalışılırsa yapılabilecek bir aktivitedir. dahası bu aktivite başkalarına da ögretilebilir, onlarda yeterince azimlilerse uçmayı ögrenebilirler, o kadar da normaldir.
hesabın var mı? giriş yap