• 7 şubat 1968 yılında kurulmuş ankara'da bulunan ve ankara'daki neredeyse her öğrencinin ilkokulda en az bir kere gittiği müze. en çok akılda kalan dinazor iskeletleridir (küçükken korktuğumu hatırlıyorum). 2004 yılında yeni bir binaya taşınmış ve yeni bölümler açılmış diye duydum.

    http://www.mta.gov.tr/…_baskanliklari/ttm/index.php
  • ankaranın göbeğinde 6 yıldan beri onarılıp hizmete açılamayan müze. 29 ekim 2004 tarihinde törenle açılan müze, binadaki kayma, akıntı, çökme ile ilgili sorunlar nedeniyle 1 temmuz 2005'te kapatıldı. o gün bugün kapalı.

    mta da tanıdıklarınız varsa size binanın tamamen duygusal hikayelerini anlatabilir. ha ama asıl evrim teorisi ile ilgili bir bölüm var ki bence bu iş bitirici kadroların canını sıkan asıl konu da o.

    bakınız fotoğraflarda ne var?

    http://www.mta.gov.tr/…ttm/index.php?id=prehistorya

    burada ne yok derseniz "evrim" sözcüğü yok. herhalde bölümü yazan arkadaş bayağı ter döktü bu metini yazarken.

    bir müzenin 6 yıldan beri kapalı kalmasının makul bir açıklaması olabilir mi? ondan sonra da bir tane primat iskeleti görmemiş azman evrim şöyle evrim böyle, bilim şudur teori budur diye konuşuyor.

    bu da bonus.
    (bkz: darwin'den söz eden öğretmene ceza)
  • eskisini mumla aratan müze.

    bunca zamandan, bunca bilimsel ve teknik gelişmeden sonra o koca binayı eski içeriği eksilterek müze diye açmak "böyyük" başarı!

    eski müzede birçok primat vardı. onlar yok. birçok hayvanın da gelişimsel çizgileri kaybolmuş. bol fosil, bol kaya. balina, dinozor iskeletleri de olmasa ilgi çekici çok şey yok ne yazık ki.
  • yıllardır ankara'da olup da yeni gitme fırsatı bulduğum bilim müzesi. beklediğimden çok daha iyi çıktı açıkcası. dünyanın ve canlılığın oluşumu, gelişimi ile ilgili çok önemli bilgiler sunuyor. barındırdığı fosiller ise beklediğimden çok daha başarılı çıktı. gerek görseller olsun, gerek fosiller ve gerek yazılı bilgiler hepsi son derece oganize bir şekilde hazırlanmış. yalnız darwinizm propagandası yapıyor diye bazı aklıevvellerin hedef listesinde olan bir yer ne yazık ki. gezerken bile diğer insanların konuşmalarına kulak kabarttığımda bana hiç inandırıcı gelmedi diyen insanlar duydum. karşısında gerçek bir fosil var ona bile bok atıyor malesef böyle bir milletiz. müzenin en beğendiğim bölümleri dünya tarihini dönem dönem ayırarak görsellerle anlatan bölüm ve atın evrimini gösteren bölümdü. gerçekten ilgi çekici bilgiler var, bilim düşmanlarının saldırısına uğramadan gidin, görün, öğrenin ama en önemlisi hödük gibi gezmeyin okuyun.
  • ankara'nın en önemli müzelerinden biridir.

    bana sorarsanız ankara'nın en önemli müzelerinden ikincisidir.

    birincisi için; (bkz: anadolu medeniyetleri müzesi)

    içeriği öncelikle bir kenara bırakırsak bir kere mimari açıdan pek çok müzeye göre oldukça güzel tasarlanmış bir yapıdır. evet avrupa'da eminim ki bunun çok daha iyileri vardır ancak türkiye gibi imarette, külliyeden bozma yapıların içinde yapılan müzecilik düşünüldüğünde takdire şayan bir yapı ile karşı karşıya olduğumuzdan emin olabilirsiniz.

    merdiven kullanılmaması, neredeyse her yere rampalarla ulaşılması bu binada engelli insanların es geçilmediğini gösteriyor. müze gerçekten de "insan" için tasarlanmış bir mekan. hemen girişte bulunan uzay tartısı, güneş sistemi (yıldızlı gökyüzü bile yapmışlar) ve dünyanın gelişimine ilişkin resimli bir anlatım bulmak mümkün. ayrıca görme engelliler için sesli anlatım da mevcut (daha geliştirilebilir olmakla birlikte bunu da görmek beni ayrıca mutlu etti). yine girişte bir oturma alanı ve kahve makinesi var, ki kültür bakanlığı müzelerinde bulunan "müze kahvesi" adındaki kazzzzık ötesi yerler düşünüldüğünde 1 liraya sıcak bir şeyler içebilmek insanı mutlu ediyor (miktar az ama olsun).

    malzeme olarak özellikle taş ve maden seksiyonu inanılmaz zengindi (gerçi kullanım alanlarına ilişkin çok bir bilgi yoktu ama bilen birisi için mevcut materyal bir hazine olmalı). biz pek çakozlamadığımız için "ooo çok güzel taş.... aaa bak ametist" falan diye çok kurcalamadan yürüdük geçtik. ona rağmen taş seksiyonunu gezmemiz 40 dakikamızı aldı.

    dinozor maketleri, dinozor iskeletleri (sanırım çoğu kopya), gerçek balina ve maraş fili kemiklerinden oluşan göz alıcı bir manzara var. onun dışında yine farklı türde canlılar ve gelişimlerini türlerini görebileceğiniz farklı vitrinler mevcut.

    müzenin eski halini bilenler eskiden ciddi bir "primat" seksiyonu olduğundan bahsediyorlar, gerçekten de pek fazla bu konuda bir şey görmedik. öyle sanıyorum ki "mütedeyyin" hükumetimiz bu şekilde bir çalışmayı hoş karşılamamış olabilir. orada çalışan ve bu işte emeği geçen insanlara bu anlamda çok fazla takacak bir kulp bulamıyorum. ortamımız malum... biliyorsunuz yüce devletimiz ve hükumetimiz kimsenin yaşam tarzına karışmaz. aferin onlara.

    müze içinde doğal görünümlü bir mağara inşa edilmiş. gerçekten de ışığıyla falan oldukça etkileyici bir mekan ama içeride voleybolcu dizlikli, baretli ve tulumlu bir cansız manken vardı onun fonsiyonunu tam anlayamadık. yine de bizi durduk yere güldürdüğü için bence orada durmasında bir sakınca yok.

    ankara'ya gelip "napsam ya, napsak panpa?" derdine düşenler varsa bence gidip bir baksınlar. müzenin girişi ücretsiz. oldukça da güleryüzlü güvenlik personeli falan var.
  • ankara’ya ilk gelişiniz ve gezmek için bir günden az vaktiniz mi var? şu üç yeri görmelisiniz:

    anıtkabir
    kuğulu park
    tabiat tarihi müzesi

    başka ülkelerde daha zenginlerinin olduğunu biliyorum, ama türkiye’nin tek doğa tarihi müzesi beni hep coşkuyla doldurmuştur. hele de ankaralı iseniz ve henüz ziyaret etmediyseniz bu ayıbınız ortaya çıkmadan hemen gitmelisiniz. özellikle mağarayı tavsiye ederim.

    aslında müzeyi 2013’teki son ziyaretimde biraz endişeliydim. “acaba gerileme devri burayı da vurmuş, her doğa tarihi müzesinin ayrılmaz parçası olan evrim anlatımı sansürlenmiş midir?” diye düşünüyordum. yanıldığımı sevinerek gördüm. tek hücreli ecdadımızdan bizlere uzanan şanlı tarihimizin son halkaları, diğer primatlarla akrabalığımız, örnek kafataslarının eşliğinde bir vitrinde sergileniyordu. doğrusu vitrinin yeri azıcık kuytu, içeriği de böylesi önemli bir konu için bir parça “light” gelmişti bana, ama var olması, milli eğitim’in okullarda gizleme derecesinde örttüğü gerçeğin halka devletçe anlatılması önemliydi.

    geçen hafta olanlar olmuş. maymunlarla bizi “aynı karede” gösteren primat vitrini boşaltılmış. arkeofili.com sitesindeki habere göre “vitrin düzenlemesi yapılmaktadır” diye bir yazı asılmış. müzenin bağlı olduğu mta’nın genel müdürü yusuf ziya coşar, vitrinin boşaltılma nedenini soran muhabire “görüşme için enerji ve tabii kaynaklar bakanlığı’ndan izin alınmalı” deyip susmuş.

    benim vitrinin yeni düzeni için basit bir önerim var. zamanın ruhuna uyarak, vitrine cumhurbaşkanının evrimle ilgili sözleri asılsın. ama ülkenin kurucu cumhurbaşkanının.

    aşağıdakiler atatürk’ün bilimle ilgili okumaları sonucu tuttuğu el yazısı notlardan alıntılardır. daha fazlası için, şu makaleye bakabilirsiniz:

    “bundan 200 sene evveline kadar dünyanın 5-6 bin sene önce yaratıldığı ve insanın basra'ya iki günlük yolda, fırat nehri üzerinde bulunan cennet'te yaratıldığı zannolunmakta idi. bu kanaatlar hep din kitaplarındaki hikayelerin, olduğu gibi hakikat sanılmasından doğuyordu. artık hayatın 6 bin senelik değil, milyonlarca senelik olduğu anlaşılmıştır. bu anlayış arzdaki kaya tabakaları ile onların arasındaki fosillerin 100 seneden beri, usul dairesinde tetkiki sayesinde olmuştur.

    hayat, dünyanın karalarında, denizlerinde ve havasındadır. kainatın bizim dünyamız haricindeki yerlerinde, şimdiki halde, hayatın mevcudiyetini kati olarak bilmiyoruz.”

    “herhalde şunu kabul etmek lâzımdır ki hayat tabiatın haricinde gelmiş değildir ve tabiâtın fevkinde bir amelin eseri de değildir. hayat tıpkı suyun buhar olması; bazı cisimlerin billür haline geçmesi, hararet tesiri ile toprağın yarılması kabilinden zaruri bir tabiat hadisesidir ve husulü lâzım olan tabii sebepler mevcut olduğu zaman kendiliğinden hâsıl olmuştur.”

    “ilk hayata ait, bu güne kadar edinebildiğimiz bütün bilgilerin kitabı ''kayalar sicilidir''. bu sicile göre en eski kayalar, hiç bir hayat eseri göstermiyor. çok sonraları da kayalarda görülen ilk hayat izleri pek basit şeylerdir. küçük hayvan kabukları, deniz otlarının sapları gibi.”

    “gördük ki, hayat zincirinin son halkası insandır. bu zincire nazaran insanın sair memeli hayvanlar gibi, daha basit bir sınıfa ait cetlerden geldiği kanaatine varılır.”

    "filhakika umumiyetle iddia olunuyor ki, insanın ve büyük maymunların müşterek bir cetleri vardır. bu cet dahi, daha basit şekilleri haiz bir nesilden, ilk memeli hayvan cinslerinin birinden ayrılıyor. bu memeli hayvan bir nevi yerde sürünen hayvandan ve nihayet bunların hepsi de ilk hayat şekli olan iptidai hücreye dayanıyor. insanın bu şeceresi, insanın teşrihi ile sair kemikli hayvanların teşrihi arasındaki mukayeselere müstenittir.”

    ve işte bilimle onuru birleştiren o büyük söz:

    “tabiatın, her şeyden büyük ve her şey olduğu anlaşıldıkça, tabiatın çocuğu olan insan, kendinin de büyüklüğünü ve haysiyetini anlamaya başladı.”

    (bkz: evrimin müfredattan çıkartılması)
  • bugün ziyaret ettiğim bilim müzesi. anadolu'nun endemik türlerinin (kızıl tilki, iran parsı, şah kartal vs. vs.) dolgu ve maketlerinin yanı sıra oldukça geçmişe uzanan dinozor, balina ve muhtelif prehistorik canlıların fosil ve replikalarının bulunduğu güzel bir mekan. üst katlarında yine farklı jeolojik dönemlere ait taş, mineral ve madencilik kalıntıları bulunabilir. içerisine girilebilen küçük bir mağara, madencilik tarihimizin anlatıldığı ayrı bir bölüm de mevcut. müze görece bakımlı denebilir, her bölüm temalarına göre ayrılmış. bahçesinde gerçek ölçekli bulunan dinozor maketleri müzeyi çocuklar için de çekici yapabilecek detaylardan. yine bahçe içerisindeki kafeteryanın yemekleri lezzetli ve ekonomik.

    new york'taki dünyaca ünlü american museum of natural historyi de ziyaret etmiş biri olarak müzenin kapsamını görünce oldukça şaşırdığımı söylemeliyim. elbette londra, paris ve new york'taki benzerleri kadar buyuk değil ancak neticede hazırlanması ciddi emek ve zaman isteyen bir müze. böylesi bir müzenin bu kadar az biliniyor oluşuna açıkçası öfkelendim. zamanında birileri birşeyler yapmış ve orada kalmış. ne tanıtıcı reklam, ne de sergi alanlarında basılmış broşür vs bilgi kartları yok. yani kurumsalliktan oldukça uzak olduğunu söylemeliyim. ülkemizde zaten az olan böylesi bilimsel alanlar daha çok duyurulmalı diye düşünüyorum. turizm yönü işin cabası.
  • güncel web sitesine şuradan ulaşabilirsiniz. ankara'daysanız veya buralıysanız kesinlikle gezmenizi tavsiye ederim. hafif bi geçmişe yolculuk havası yaşıyorsunuz zira birçok şey epey eski ve ne yazık ki ödenek ve/veya ilgi yetersizliğinden dolayı yenilenememiş ama yine de beklediğimden daha zengin ve kapsamlı bulduğumu belirtmem gerek.

    tam karşısında şehit mehmet alan enerji parkı bulunmaktadır.
  • yurtdışında olmam sebebiyle yıllardır hayranlıkla buradaki tabiat tarihi müzelerine gittim. her seferinde türkiyede niye yok böyle şeyler diye hayıflandım. üniversiteyi ankarada okuduğum halde bu müzeden haberimin olmadığını yeni fark ettim.
  • müze bünyesinde bulunan dinazor iskelet ve maketleri yüzünden ankaralilar tarafindan yalnızca çoluk çocuk gezdirme lokasyonu olarak görülmesine karşın ankaraya yolu düşmüş doğaya ilgi duyan herkesin uğraması gereken bir müzedir. içerisindeki envai çeşit muhteşem taşları, altın, gümüş, bakır vs. cevherleri, anadoluda yaşamış ve yaşamakta olan türlü türlü hayvan doldurmalarını, dinazor, balina ve çok önceleri yaşamış hayvan iskelet ve maketlerini, fosilleri ve daha nicelerini görmek isterseniz gezi listenizde kesinlikle olması gereken yerdir.

    buraya gitmişken hemen karşısındaki enerji parkına da gitmemezlik etmeyin insafsızlar. koca parkta bir saat boyunca tek başıma gezdim kimse yoktu. kimsenin olmaması benim için daha iyiydi ama saat beşe beş kala içerde zaten kimse yoktur diye kapıyı üzerime kapattılar. allah'tan görevli mesai biter bitmez gitmemişti de kapının kilidini gelip açtı. gidin ama güzel park.
hesabın var mı? giriş yap