• köklerime indim bu tatilde. iki ayrı mübadele hadisesi dinledim. ilki akseki'den göçen annemin dedesi. askerlik vaktinde pek beğenmiş ayvalık çevresini, edremit'te kuyumcu dükkanı açmaya karar vermişler. koca aksekili!! neyse, açmış açmasına da rumlar yağmalamış. arta kalanla ayvalık'ta manifaturacı olmuş. hiç hayıflanmamış, hiç zırlamamış annemden duyduğum. hiç yokluk çekmemişler. fazla bir yağma olmamış anlaşılan. savaşın yanı sıra yaşadığı toprakları da kaybeden, tehcire uğrayacağını anlayan bir halk. şaşırtıcı durmuyor bu yağma hadisesi. neyse ki, kötü bi iz bırakmamış. rum nefretiyle büyütüle de bilirdim.

    ikincisi ise, ilk kez daha geçen gün duyduğum bi hikaye. baba tarafımdan dedemin mübadele anılarını kısaca anlattığı bi kitap var. orada bir teneke altından bahseder. o altınların ne olduğu, nasıl geldiği bir muammaydı. büyük amcalarım yemişler. gelişi ise epey dokunaklı. büyük dedem mübadeleden evvel ölmüş. karısı üç çocuğuyla baş başa kalmış. midilli'deki köyünde rumlarla arası çok iyiymiş. hiç gitmek istememiş. zaten, cunda'ya yerleştiğinde de bir gün döneriz düşüncesiyle küçücük bi eve yerleşmiş. büyük dedem küçük baş hayvan ticareti yapıyormuş. tüm parasını altın olarak saklamış. köyden bi rum kadıncayız, mübadele haberleri ayyuka çıkınca büyük büyük nineme, talan yağma olmasın sakın, ver altınlarımı saklayım demiş. vermiş ninem. adadan ayrılacakları zaman geldiğinde, geri döneceğini sandığından altınların derdine düşmemiş. fakat komşusu mintanının içinde saklaya saklaya gemiye getirip teslim etmiş emaneti.

    iki koca devlet, küçücük minnacık insanların arasını bozamamış. şu muhakkak; birçok hayatı karartmış.
  • "dünyada kişi için doğup büyüdüğü yeri kaybetmekten daha büyük bir acı olamaz."

    euripides (m.ö. 431)

    ünlü ingiliz tarihçisi arnold toynbee, 1922'de kaleme aldığı 'the western question in greece and turkey: a study in the contact of civilizations' adlı kitabında, türk ve yunan toplumlarında milliyetçi akımların gelişimi konusunda ilginç bir tespit yapar.
    toynbee'ye göre, "doğu'ya milliyetçilik -fikrinin- aşılanmış olması, -doğu toplumlarına- başından beri gittikçe azalan oranlarda mutluluk ve refah getirmiştir" (toynbee, 1922:18). bu tespit, özlellikle türkiye ile yunanistan arasında, 'milli mücadele'den sonra yapılmış olan nüfus mübadelesi düşünüldüğünde çok yerindedir. 1922-1924 yılları arasında anadolu'da yaşayan yaklaşık 1.200.000 çoğu kadın ve çocuk anadolu rumu'nun (on yedi ila elli yaş arasındaki tüm rum erkeklerinin türkiye''den ayrılması yasaklanmış, çoğunun "amele taburları'nda öldüğü, anadolu'nun iç kısımlarına gönderilmişti. hayatta kalanların yunanistan'a gidişine ancak 1924 yılında izin verildi. -ladas 1932: 434 vd.-) ve yunanistan'da yaşayan 400.000 civarındaki rumeli müslümanı'nın yerinden yurdundan edilmesi, göç edenler açısından kargaşa ve umutsuzluk kaynağı olmasının yanı sıra, iki ülkenin toplumsal ve siyasal dokusununda temelli dönüşümler meydana getirmiştir.

    mübadelenin türk ve yunan toplumlarında yarattığı dönüşümlerin dışında, devletler hukukuna getirmiş olduğu yenilikten de bahsedebiliriz. türk ve yunan heyetleri arasında lausanne'da 30 ocak 1923 günü imzalanan ve resmi adı 'yunan ve türk halklarının mübadelesine ilişkin sözleşme ve protokol' olan bu belge ile ulus devletlerin kendi aralarında anlaşarak azınlıklarından 'değiş tokuş yöntemi' ile kurtulmaları olgusu devletler hukukuna 'emsal' olarak yerleşmiştir.

    *(türk ve yunan halklarının mübadelesine ilişkin sözleşme ve protokolun tam metni için 'lozan barış konferansı - tutanaklar belgeler, takım 2, c.2. çeviren: seha meray ankara sbf yayını, 1973, s. 89-95'e bakınız)

    konuya ulus devletler ve bu ülkelerde yönetimde olan milliyetçi seçkinler açısından yaklaştığımız zaman bazı ilginç sonuçlar çıkmaktadır. azınlıkların mübadelesinin hukuki ve kabul edilebilir bir alternatif olarak ortaya çıkmış olması, dini veya etnik azınlıkların bulunduğu ülkelerdeki milliyetçi seçkinleri birçok bakımdan rahatlık ve atalete sevk etmiştir. kendi azınlıklarından nüfus mübadelesi yoluyla kurtulabileceklerini düşünen milliyetçi seçkinler, ülkelerinde farklı grupların barış içinde birarada yaşamasını sağlayacak siyasal ve yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesini hep savsaklamışlardır. 'türk-yunan nüfus mübadelesi' ile azınlıkların değiş tokuş edilmesi hukuki ve makul bir çözüm olarak ortaya çıktığı için, milliyetçi seçkinler kendi etnik ve dini azınlıklarını bir 'kriz döneminde takas edilebilecek insan malzemesi' olarak görmeye başlamışlardır. *(1964 yılında kıbrıs'ta çatışmaların yoğunlaşması ile birlikte "établis" statüsündeki istanbul rumları ve onlarla evli türk vatandaşı rumlar uluslararası pazarlıklarda koz/rehine olarak kullanılmışlardır. hülya demir ve rıdvan akar'ın verilerine göre, yaklaşık 30-40 bin rum, bu dönemde sınırdışı edilmiş ve istanbul'daki mallarına el konulmuştur. -demir ve akar, 1994-)

    ayrıca, etnik milliyetçiliğin egemen olduğu ülkelerde dini ve etnik azınlıkların konumunu anlamak açısından mübadele sürecinde ve sonrasında yaşanalar çok öğreticidir. bu bağlamda, anthony d. smith'in etnik milliyetçilik hakkında yapmış olduğu tespitler son derece anlamlıdır. smith'e göre etnik milliyetçilik anlayışının geçerli olduğu ülkelerde azınlıklar, ya baskılar karşısında yurtdışına sürülmüş, ya da kendi memleketlerinde 'yabancı' veya 'ikinci sınıf vatandaş' muamelesi görmüşlerdir (smith, 1994: 196). milliyetçi yönetimler açısından, azınlıklara karşı ayrımcı politikalar uygulayarak insanların hayatını çekilmez hale getirmek ve onları yurt dışına göçe zorlamak genellikle daha tercih edilen bir uygulama olmuştur. *(hindistan'ın bağımsızılığını kazanmasından sonra pakistan'ın kurulma aşamasında -bir uluslararası anlaşmaya dayalı olmadan!- belki de yüzyılın en büyük nüfus mübadelesi gerçekleşmiştir. ağustos 1947 ile mart 1948 arasında 4.500.000 hindu ve sikh batı pakistan'dan hindistan'a ve yaklaşık 6.000.000 müslüman da aksi yöne göç etmiştir. bu karşılıklı göç sürecinde çıkan çatışmalarda iki taraftan toplam 200.000 kişi hayatını kaybetmiştir (moon, 1962: 268-269, a. aktar).

    *(bu yazi zamane sozluk'teki bir yazimdan alintilanmistir.)
  • 1920'li yıllarda yunanistan ile yaptığımız nüfus mübadeleleri toplumsal çehreyi büsbütün değiştirdiği gibi ekonomik yapılanmayı da ciddi biçimde etkilemiştir.

    türkiye'den toplamda bir buçuk milyon civarında ortodoks rum yunanistan'a göçerken oradan türkiye'ye bir milyona yakın türk göç etmek zorunda kalır.
    o yıllarda yunanistan'ın nüfusunun dört milyon, türkiye'nin nüfusunun on bir veya on iki milyon olduğu düşünüldüğünde nasıl bir hercümerc halinin yaşandığı daha iyi anlaşılacaktır.

    mübadelelerin başka bir boyutu ise ekonomiye ve sınıfsal yapıya yansımasıdır. şöyle ki; avrupa'da medeniyetin kökeni saray ve yüksek aristokrasidir. ancak kültürel sermayeyi aristokrasiden alıp içselleştirerek ulus devletin inşasında toplumsallaştıran ve giderek küreselleştiren burjuvadır.
    avrupa'da hal böyleyken türkiye'de devrimi inşa etmede etkili olacak kentli kültür, ulus devletleşme sürecinde tasfiye ediliyor. 1914-24 arasında rum ve ermenilerin ülkeden çıkarılmaları sonucunda osmanlı burjuvazisi etkisini yitiriyor. müslüman burjuvazi de çok güçsüz olduğu için yeni devletin yapılanmasında burjuvazi değil bürokrasi etkili oluyor ve devlet merkezli bir sosyo-ekonomik dönüşüm gerçekleşiyor.
  • giden ya da gelen olmanın aynı anda zor olduğu durumdur.

    bir türk olarak bir müddet yunanistan sınırları içerisinde kalmak kendi topraklarında dışlanmak, sokağa çıkamamak, eşini dostunu komşunu kaybetmek, sığınacak bir yer aramak, evini, bahçeni, hayvanlarını terketmek zorunda kalmak... demektir

    sonrasında anadolu' ya gelmek, türk olduğun halde yine kabullenilmemek, sırf onlara benzer saç-göz rengine sahip olmadığın için bile taşlanmak, dışlanmak... demektir

    geldiğin yerde de gittiğin yerde de hep özlemek demektir.
  • balkanlardan türkiyeye gelirken doldurmuşlar bizimkileri gemiye. hiç denizi falan görmeden direkt yük gemisinin alt kısımlarına yerleştirmişler. günlerce yolculuk yapılmış. tabi gemiye hiç binmemiş insanları gemi tutmuş. işte bir aile babasının yakarışı:

    "e be kaptan efendi. hepten pangallıktan aydıyun gemiyi. anaları kusuyu, kızanları sıçuyu."

    (bkz: aydamak)

    not: dikakana bey'in şive/ağız düzeltmesi için teşekkürler.
  • gidenlerin çektiklerini anlatan 51 dörtlükten oluşan karamanlıca bir destanda anlatılan olaylar.

    1.
    ismet paşa venizelos geldiler
    trampa yapmaya karar verdiler
    acaba bunu bir ferde mi sordular
    dünya kurulalı görülmemiştir

    3.
    kilisayı mektepleri terk ettik
    eşyaları paraları sarf ettik
    antallayi [mübadele] yapanları kahr ettik
    her birimiz bir tarafa atıldık

    14.
    yunanistan toprağına düşürdü
    peder oğul birbirini şaşırdı
    her birini bir dağlara aşırdı
    kimse komşusunu bulamaz oldu

    21.
    kuş tüvünde evlatların yatıran
    fakir fukaranın işin bitiren
    al boyalı saraylarda oturan
    viran barakayı bulamaz oldu

    37.
    çok peruşan pireya'ya geldiler
    sefillikden orada hasta oldular
    yüzde ellibeşi telef verdiler
    işte budur cüların çektiği

    42.
    bütün anadolu bura geldiler
    yonanistan toprağına doldilar
    yer yurt yoktur hep perişan oldular
    muyenimiz allah asla korkmayız.

    .

    destanın tamamı, bilgince bir giriş ve destanın ingilizce çevirisi için de kaynak: "the poetic narrative by papa-neophytos economos on the population exchange", evangelia balta ve gregor a. key, "âb-ı hayât'ı aramak, gönül tekin'e armağan" içinde...

    .

    (bari geçici gidenler bir an önce geri gelsinler)
  • zamaninda fazlasiyla kanamis, bugun kimini mutlu, kimini huzunlu kilmis eksili acili bir yaradir.
    (bkz: firat suyu kan akiyor baksana)
    (bkz: anastasia megali yeya)
  • değiş tokuş etmek anlamındadır.
  • kurtuluş savaşı'nın ardından imzalanan lozan anlaşması'na ekli sözleşme gereğince, istanbul ile imroz ve tenedos (gökçeada ve bozcaada) adalarında yerleşik yaşayanlar hariç tutulmak üzere türkiye'de yaşayan bütün rumlar, 1930 yılına kadar devam eden bir süreçte tedricen sınırdışı edildi. savaş sırasında kendileri kaçanlarla beraber toplam rakamın bir milyonun üzerinde olduğu kayıt altına alınmıştır. karşılık olarak yunanistan'dan 400.000 civarında türk muhacir geldi.

    mübadelede esas alınan ölçüt, dindir. anadil olarak türkçe konuşan konya karaman ve pontus rumları tahliye edildi, buna karşılık doğu karadeniz'in rumca konuşan müslüman halkı yerinde kaldı. aynı şekilde anadil olarak rumca konuşan girit müslümanları türk sayılarak türkiye'ye kabul edildiler. (hatta bodrum'daki kumbahçe girit mahallesi de bu halkın bir kısmının buraya yerleşmesiyle kurulmuş. her ne kadar ''gavur'' kabul edilip mesafeli durulsalar da, onlar da müslümandı.)
  • yunanistan ile türkiye arasında 1923 yılında yapılan bu insan değiş-tokuşunda toplumun genel kanısının aksine ulusal saikler değil, dini saikler etkili olmuştur.

    türkiye'de yaşayan yunan-ortodoks dinine bağlı türk uyruklular ile yunanistan'da yaşayan müslüman yunan uyruklular değiş-tokuş edilmiştir. dönemsel bazda bakıldığında bu iki batılı devletin "ulusçuluk" rüzgarının estiği ve devletlerin temel fikri altyapısına yön verdiği o dönemde dini saiklerle toplum mühendisliği pratiği gerçekten ilginçtir.
hesabın var mı? giriş yap