• tüm vücudu saran ve her organa metastas yapan kanserli hastanın mutfak tezgahından bozma yerde tüm organlarının çıkarılarak temizlenip vücuda tekrar monte edilerek iyileştirilmesi ! temizlerken doktorların muhabbet etmesi.
    bu çok tehlikeli , kimse farkında değil mi bunun ? rtük nasıl izin veriyor böyle bir saçmalığa?
    parmak acısıyla gelen kızın kolunun kesilmesi ayrı bir vaka .
    neresinden tutsan elinde kalan yapım.
  • çok saçma çünkü ben doktorum. o öyle olmaz doktorum ben. bu arada doktor olduğumu belirttim mi.

    iyi başlayan biraz kötüleşen ama toparlayacağını düşündüğüm dizi.
  • 22.bölümün kapanış sahnesi tüm bölümlerin kine kıyasla ilk üçe girer.
  • burası nasıl hastane bunlar nasıl doktor anlamadım... aynı doktorlar, uzuv ampütasyonu, beyin ameliyatı, kalp ameliyatı, dahil bütün operasyonları yapıyorlar...
  • kore dizisi good doctor'ın uyarlaması olan, otizmli ve savant sendromlu bir doktorun hikâyesini anlatan, uyarlama olduğunu öğrendiğimde ön yargılı yaklaştığım dizi idi. neden ön yargılı yaklaşmıştım? açıklamasında uyarlama olduğunu belirtmedikleri için. "intihalden* ne farkı var bunun?" diye düşünmüştüm. amerikan dizisi the good doctor da kore dizisinin uyarlamasıydı ve bunu net bir biçimde ifade ediyorlardı. biz neden bunu yapamıyoruz, yapıyorsak ben niye bunu göremedim bilmiyorum.

    bu ön yargıya rağmen annem mutfakta izlerken minik minik izlemeye başladım, tee ilk zamanlarında. doktor değilim. tıp ile yakından uzaktan alakam yok; ama buna rağmen bazı kısımlarda mantık hataları olduğunu fark edebiliyordum. en basitinden, ilk bölümlerden birinde zaman geçmesine rağmen duvardaki saatin akrebini değiştirmemiş olmaları bile benim fark ettiğim bir detaydı. koca hastanenin cerrahi alanının birkaç doktor ve asistan tarafından yürütülmesi bile hiç gerçekçi değildi. eminim doktorlar yahut hastanede çalışanların gözlerinin kanamasına neden olan çok fazla yanlış detaylar söz konusuydu. ancak, ben bu entryde bu yanlışlardan bahsetmeyeceğim. böyle bir giriş yaptığım için diziyi kötüleyeceğimi de düşünmüş olabilirsiniz; ama pek de öyle değil. aksine, dizi benim görebildiğim göremediğim bütün yanlışlara rağmen çok anlamlı mesajlar da veriyordu.

    (buradan sonra yazacaklarım spoiler içereceği için uyarıda bulunmak istedim. ona göre okumaya devam edebilirsiniz. )

    --- spoiler ---

    dizi, en başından, otizmli bir insanın hayatın içinde yer alabileceğini gösteriyordu. bununla ilgili olarak, pulun yazdıklarını okuyup gülümsemiştim. farklı olanın ötekileştirildiği, dalga geçildiği, küçümsendiği bir toplumda yaşadığımız için farklı olanı görmemiz gerekiyordu. onu anlamaya çalışmamız gerekiyordu. bu dizi buna katkı sağlayabilirdi.

    özellikle son bölümlerde, su ile ilgili mesajlar vermeye başlamışlardı. bu da anlamlıydı. belki de kendimizi kandırıyoruz, belki zaten gelecek diye bir şey kalmadı; ama en azından televizyonda yayınlanan bir dizide suyu az kullanmaya yönelik mesajlar verilmesi de bir çaba olduğunun göstergesiydi.

    beni en çok etkileyen ve diziyi izlemeye devam etmeme neden olan durum ise dizinin duyguya dair de çok fazla şey söylemesiydi. duyguların yaşam içinde görünmeyen kısımlarını gösteriyordu. iyinin içindeki kötüyü, kötünün içindeki iyiyi gösteriyordu. pek çok insanın görmediğini ali vefa görüyordu. ben de onun bazı hallerinde kendimi görüyordum. ne zaman kendimi görsem gözlerim doluyordu. başkalarına göre çok salak, çok anlamsız şeyler söylüyordu belki; ama ben onu anlıyordum. "insanların ne zaman şaka yaptığını anlamıyorum." demişti mesela. ben de anlamıyordum. kimin ne zaman şakacıktan şaka, ne zaman pislik olsun diye şaka, ne zaman şaka diye gerçek duygu ve düşüncelerini söylediğini anlamıyordum. şakacıktan şaka yapanlara alınmam da bu yüzdendi. etrafta pislik olsun diye şaka yapanlarla gerçek fikirlerini şakaymış gibi gösterenler vardı.

    sonra, bu kadar çok çalışmasına, bu kadar çok cerrah olmak istemesine hayran olmuştum. "yapamazsın, edemezsin, senden olmaz!" diyenlere rağmen ısrarla orada olmaya devam ediyordu. nietzsche ne demişti? "yaşamak için bir nedeni olan kişi, hemen her nasıla katlanabilir." işte tam da bunun bir örneğiydi ali vefa. abisine verdiği sözün ardında duruyor ve onu gerçekleştirmek için elinden geleni yapıyordu.

    yalan söyleyemiyordu, dürüstçe kendini ifade ediyordu ve bunu yapmayan insanların arasında da kendini yalnız ve yabancı hissediyordu. onun dürüstlüğünün ve açık sözlülüğünün aksine, insanlar -mış gibi yapıyorlardı:

    + asıl zor olan başka bir şey var.
    - ney?
    + sevdiğin birini sevmiyormuş gibi yapmak. o nasıl yapılıyor? hem yalan kötü bir şey diyorlar hem de gerçekler acıysa yalan söylenebilir diyorlar. birini sevmek çok güzel bir şey. birini sevmek iyi bir şey. bunu nasıl saklayacağım? (14. bölüm)

    seviyormuş gibi yapmak. "o nasıl yapılır?" diye ben de sormuştum ali vefa gibi. anlayamıyordum çünkü. insanlar nasıl içlerinden gelmeyen bir şeyi ifade ediyorlardı, bilmiyordum. ama, "sevmek bizi değiştirir. eğer istersen ne kadar değişeceğine kendin bile inanamazsın, inan bana." demişti ela doktor. (15. bölüm) bu söz ali vefa'yı etkilediği gibi beni de etkilemişti; ama zaten yıllardır değişen bir insan olarak ben bu sözün çoktan farkındaydım herhalde. bu sözün üzerine bir konuşma yapmıştı ali vefa. etkilenmiştim, yine:

    "insanlar değişebilir. kimse sevmediği biri gibi olmak zorunda değil. eğer denerse olmak istediği gibi biri olabilir. değişebilir. ama yalnız olmuyor. bir doktorun dediği gibi yalnızlık, insana mahsus bir şey değil. yardım gerek. onlara, bir şans verin. kendinize bir şans verin. daha iyi bir insan olabilirsiniz. çünkü hayatta yapılamayacak hiçbir şey yok. çok iyi biliyorum. ne kadar iyi bildiğimi tahmin bile edemezsiniz. çok zor. ama değiyor."

    bunun ardından da nazlı ile birbirlerine dokunmadan dans etmişlerdi:
    - dokunmadan dans edelim mi?
    + dokunmadan dans edelim. (15. bölüm)

    tam o sahnede nil karaibrahimgil'in "bu mudur" şarkısı çalmıştı. ben de "modern zamanlarda aşk buharlaşıp uçmuş mudur?"a takılmıştım.

    sonra, ali ile nazlı arasında kısacık bir diyalog geçmişti. oradaki metafor da yüzümü gülümsetmişti:

    + bu mandalinalardan biri çürük. eğer diğerinin yanında kalmaya devam ederse öbürünü de çürütecek.
    - hayır. bak, bu mandalinanın burası ham. bunu yanına koyarsak onu çürütmeden olgunlaştıracak. yani iyi olmasını sağlayacak.

    sonra, bir yerde, "abim yaşasaydı da kimse benimle oynamasaydı." (18. bölüm) demişti ali. gerçek sevgi diye bir şey varsa bunu abisi ona hissettirmişti. sahi, o nasıl abiydi yahu? o nasıl müthiş olgun bir çocuktu? nasıl bir abiydi? sanki küçücük çocuk abi olmak için dünyaya gelmiş gibiydi. ya da belki ali vefa'nın şimdiki ali vefa olması için gelmişti ve de gitmişti.

    sonra, ali yine bir şeyler söylemiş ve benim içimden geçenleri ifade etmişti. 22. bölümde ali ile ferman arasında geçen diyalog şöyleydi:

    + siz hepiniz benim kafamı karıştırıyorsunuz.
    - niye?
    + nazlı, sana karşı bir şey hissediyorum diyor. sonra arkadaş olalım diyor. siz bana yazdınız. "kardeşim" yazdınız. ama sonra "bu konuyu kapatalım." diyorsunuz. hiçbir şey anlamıyorum. niye böyle yapıyorsunuz? biz burada flört oyunları oynuyoruz. ufacık şeylerden kavga ediyoruz; ama birilerinin canı yanıyor. birileri evlatlarını kaybediyor. bazen... bazen bu dünya o kadar.. bazen bu dünya o kadar çok geliyor ki kaldıramıyorum.
    - çok acı var değil mi?
    + niye bir türlü tutamıyoruz içimizde? aklımızda?
    - neyi?
    + asıl olan şeyleri. hep önemsiz şeyleri büyütüyoruz. önemli şeyleri içimizde tutuyoruz. bir de bununla ilgili gelecek planları yapıyoruz. zaman geçip gidiyor ferman hocam. insanların kolları gidiyor.
    - haklısın kardeşim. dedim işte çünkü haklısın. güzel, iyi olan ne varsa hep içimizde tutuyoruz. bak, ben bir anda, nasıl olduğunu anlamadan, abin gibi hissediyorum, bazen.
    + yemin et?
    - yemin ederim. yemin ederim.

    çünkü bazen bana da bu dünya çok geliyor. yoruluyorum. güzel şeyleri söylemekten sakınan insanlarla kötü olan her şeyi söyleyen ve hissettiren insanların kötülüklerinden yoruluyorum. basit bir şey gibi geliyor aslında. "bir söz, belki iki söz, belki bin söz, insanı ne kadar etkileyebilir ki?" diye düşünebiliyor insan. ama değil işte. insanların davranışları ile sözlerinin bu kadar tutarlı olmamasını, ne istediklerini bilmemesini anlayamıyorum, ben de tıpkı ali gibi.

    bu dizide insanların ölümden döndüğünü görüyoruz, öldüğünü görüyoruz. gerçek hayatta ölen, yaşamını felçli geçiren, sevdiklerini kaybeden sürüyle insan varken biz elimizdekinin kıymetini bilmekten, güzel olanın güzelliğini fark etmekten aciz yaşıyoruz. çünkü hayat çok boktan, öyle mi? hayat öyle kısa ki aslında. öyle gelip geçici ki. sanki, sonsuza kadar yaşayacağımızı zannedip şimdinin, şu an yanımızda olanın nasıl bir değer olduğunu fark etmiyoruz. bir şeylerin kıymetini kaybedince mi anlayacağız?

    en son bölümde kolu kesilen kemancıyı düşündüm. çello çalabiliyorken çalmayıp saçma sapan şeyleri dert etmemi düşündüm. son günlerde hayatın ne kadar kısa olduğunu düşünüyorken bir de onu görmem iyi oldu bana.

    --- spoiler ---

    insanlar, sikko bir dizi olarak görebilirler; ama benim bir şeyleri fark etmeme vesile oluyor. öğrenecek bir şeylerim devam ettiği sürece ben de kendisini izlemeye devam edeceğim. avam da olabilirim varoş da. umurumda mı? değil.

    düzeltme: yazım yanlışı.

    ekleme: mucize doktor'un wikipedia açıklamasında da good doctor uyarlaması olduğu yazıyor imiş. denk gelmemişim. yanlış bilgilendirme olmaması için bunu eklemek istedim. uyarısı için tam bir makineye teşekkürler.
  • ulan ne sıkıcı dizisin.
    saçma saçma gereksiz bakışlar
    saçma sapan diyaloglar.
    edit:imla
  • gözünü belerten elemana kürekle vurasım geliyor. her karşıma çıkışında küfrederek geçiyorum evet.
  • ilaç bağımlısı kadının kocası kimdi, nerede oynuyordu, nereden hatırlıyorum diye düşünmekten izleyemediğim dizi. kişiyi tanıyanlar ve yaşadığım kabusu bitirmek isteyenler yeşillendirirse kendilerine çok müteşekkir olurum.

    edit: ufak tefek cinayetler dizisinde bade işcil'e salça olan öğretmen olarak izlemişim kendisini ve hatırlayamamışım, hatırlatan herkese teşekkürler.
  • beliz'in ferman ile tartıştıktan sonra ferman'ın doğum günü partisine resmen ışınlandığı dizidir. ferman ise ali ile birlikte çanakkale-balıkesir-izmit üzerinden partiye geldi.
  • hastanede hasta katında müzikli balo yapan dizi. bu ne lan?
hesabın var mı? giriş yap