• 2 ocak 1492'de endülüs müslümanlarinin hakimiyetindeki son sehir girnata, katolik ispanyol hükümdarlari ferdinand ve izabella'ya teslim olmus. böylece ispanyollar'in "reconquista" dedikleri, iberya yarimadasinin hiristiyanlar tarafindan geri alinmasi hareketi tamamlanmis.endülüs hakimiyeti sona erdikten sonra memlekette kalan müslümanlara ispanyollar "morisko" veya "mudejar" adini vermisler. "mudejar" sözü arapça "mudeccen"den bozma olup osmanli kaynaklarinda çok kere "müdeccel" seklini almis.
  • disleksi olan birinin rahatlikla mujde ar olarak okuyabilecegi sozcuk
  • kadıköy bahariye de bayan takıları ve giysileri satan bir dükkanın ismi. sürekli müjde ar diye yanlış okunmasını fırsat bilen bir çeşit pazarlama stratejisi.
  • ispanyol mimarisi ile arap mimarisinin karışımı olan melez bir mimari üsluptur. endülüs emevileri aracılığı ile güney ispanya'da ortaya çıkmış ve oradan da ispanyol sömürgeciliği sayesinde güney amerika'ya ulaşmıştır. bugün eski ispanyol sömürgesi olan küba'nın başkenti olan havana'da bir çok binada bu mimari tarzının izlerini sürmek mümkündür.
  • ispanyolca içinde çokca arapça kelimeler olduğu gibi ve endülüs zamanından kalma yapılar olduğu gibi, endülüs mimarisinden etkilenerek inşa edilen yapılar da var. endülüs bu sebeplerle de kendisini ispanya'da halen hissettiriyor. dile kolay 780 sene burası müslümanların hakimiyetinde kalmış. bu mimari üsluba mudéjar deniyor; arap ve ispanyol mimarisinin karışımı.
  • anton garcia abril'in bestelediği gitar konçertolarından biridir.
  • (bkz: müjde ar) serbest çagrisim.
  • ispanyolcacılar bilir bunun bir de mozarabes'ler vardır. yine dinle alakalı. bunların tam tersi bir şekilde.
  • ispanyolca kelimenin aslı mudéjar olup; "kalmasına izin verilmiş" anlamındadır.

    biraz uzun olacak ama bu kısmı gözden kaçırınca bir şey anlaşılmaz. sözler de maksadına ermeden "körler ile sağırları ağırlar durumuna" gelebilir. bu cihetle zamana, satırlara, kaleme, mürekkebe ve dahi bunlara eşlik eden bozcaada'nın karaağaç mevkiinde üretilmiş o muhteşem şarabına kıyıp yazıyorum.

    efendim en evvel mevzuu şöyle başlar; abbasiler, geçen yıl çok genç yaşta rahmetli olan yaşar nuri öztürk'ün hep "islam'ı yozlaştırmasıyla" bahsettiği o meşhur emevi devletinin egemenliğine son verirler. emevi sülalesinden hîşam'ın torunu abdurrahman, 500 atlısıyla ispanya'ya gider. niye ispanya? bu daha uzun mevzuu; ortalığı dağıtmasın diye bu kısmı konumuzdan çıkarıp bir kenara koyuyorum. yıllardan da 756 olup o sıra ispanya musevilerin (musevilerin içinde yahudiler var ama tümü yahudi demiyorum) egemenliğindedir. museviler'in uygarlık çıtası seviyesini çağdaş olarak yaşamasındaki altın çağlarından biridir o dönem ve o yer. bizim abdurrahman burada kılıca kuvvet endülüs emevî devleti'ni kurar. museviler ile sıkı fıkı ilişkileri vardır. hatta son düşen kale kordoba(gırnata-granada-kırnata) bir müslüman-musevi cennetidir. fakat bölgenin güçlenen sahibi olan hıristiyanlar bu sonradan gelenlere ve daha önceki asıl yerlisi musevilere karşı hem dinî hem de siyasi egemenlik olarak tepkilidir. üstelik isa'yı romalılar'a ispiyon eden o museviler'dir. müslümanlar bölgede hakimiyetlerini çeşitli ittifaklarla geliştirip yaşarlar. o sıra hıristiyanlık içinde kazanlar kaynamakta ve tarikatlar savaşı olmaktadır. hatta o kadar ki "şeytan var bunun içinde" diye kadınlar ile kediler meydanlarda odun ateşinde yakılmaktadır. zaman işte o zaman. bu tarikatlar savaşında katolik kısmı tarikatlara "sus eder" ve duruma egemen olur. ve dahi o sıra aragon kralı ıı. ferdinand ile kastilya kraliçesi ı. isabel aşk ateşi ile yanmakta olup bu ateşin yakmasına, yataklarda yalnız yatmaya dayanamazlar. sonunda evlenirler. hem vücutlarını, hem ülkelerini ve dahi ordularını birleştirirler. ispanya'yı katolikleştirme, avrupa'yı katolikleştirme ile birleştirmedeki marifetleriyle baskın olup pek de güçlü hale gelirler. işte bam telinden sesler de ol dahi zamanda mevcudiyetini hissetirir. ol kertede gelen karar ile ülkeyi ülkeleri belleyip o coğrafyada uzun yıllardır yaşayan museviler ile müslümanlar ispanya'dan çıkarılacaktır. bu faaliyetler hayatın, o dönemdeki hayatların öz bağrının kara gerçeği olur...

    fenikeliler döneminden beri yahudiler ispanya'yı yurt edinmiş, sonraları da müslüman endülüs emevileri ile birlikte yaşamışlar. ispanya müslümanlarının endülüs'te bulunan son kalesi, beni ahmer devleti ve bu devletin de başkenti, aynı zamanda da büyük bir yahudi cemaatinin yaşadığı yer gırnata, 2 ocak 1492'de düştükten sonra katolik yönetim, yahudileri, "isa'nın öldürülmesinden” sorumlu tutarak ülkeden çıkarma kararı alır. 31 mart 1492'de ı. isabel ve ıı. ferdinand tarafından elhamra sarayı'nda imzalanan fermanla; yahudilere hangi yaş ve cinsiyetten olursa olsun, yanlarına para, ziynet eşyası, altın, gümüş gibi değerli şeyleri almaksızın dört ay içinde ülkeyi terk etmeleri için süre verilir. bu süre sonunda ülkede kalanlar olursa idam edilecektir. aynı şey yahudileri evlerinde saklayanlar için de geçerli olacaktır. "elhamra kararnamesi" denilen bu fermanın ilanının ardından yahudiler hızla kuzey afrika'ya, özellikle de magrip'e geçmeye başlarlar. müslümanlar da ülkeyi terk ederler. bunların büyük çoğunluğu osmanlı ülkesine gelir. hasköy'de bizim komşularımız ve benim ilk patronum, şiş göbekli o tombiş marko bakkal ile ikinci patronum, beni ortaokula yazdırıp okumamı sağlayan, annemin "gavur" dediği yasef saban, 1970'li yıllarda "komünizm propagandası yapma" nedeniyle ortaklaşa yargılandığım arkadaşım nesim ovadya sefarad yahudilerindendi. işte kemal reis tarafından buralara getirilen, ladino konuşan, şimdilerde şalom gazetesini çıkaran ülkemizdeki sefarad yahudileri bunlar kökenlidir.

    gırnata düştükten sonra yapılan 47 maddelik antlaşma metninde islam inancını, cami, medrese ve kadılık gibi kurumlarıyla birlikte koruma ve islam hukukunun uygulanması konusunda teminat verirler. bunun yanında, inanç özgürlüğünü ve arap dilini kullanma hakkını da garanti ederler. ancak buna sonradan uymazlar. katolik kilisesi ispanya’dan islam’ın köklerini ve museviliği kazıyıp atmayı kendisine başgörev edinmiştir.

    neyse konumuza dönelim. kesin buyruğa göre müslümanlar da ülkeyi terk edeceklerdir. işte bizim başlığın konusu burada devreye girer: müdeccen, bir yerde ikâmet edip oraya alışan kimse anlamında arapça bir kelime olup ispanyolca’da ‘mudejares’ şeklinde ifade edilir. müdeccen hıristiyan egemenliğinde yaşamalarına izin verilen müslümanlar için söylenmiştir. aynı topraklarda hıristiyan egemenliğinde yaşamasına izin verilen museviler için müteehhir kavramı kullanılmıştır.

    müdeccen hıristiyan egemenliğinde yaşamasına izin verilenler anlamında olan müslümanlar için kullanılmıştır. museviler için kullanılan müteehhir ise kelime olarak "geciken, geri kalan, geciktirilen, tehir edilen" anlamındadır. çünkü "genel olarak museviler ülkeyi terk etmiş orada terk etmeyip kalarak yaşayanlar da edecek ama geri kalmışlar" durumunu ifade eder. oysa müdeccen öyle değildir. "onlar gitmeyecekler, burada yaşayacaklar, bunun için izin verilmiştir" anlamını ifade edendir. işte başlığımız olan kelime kökü budur...

    bu kalmasına izin verilen müslüman araplar'dan bir "baş vergisi" alınmıştır. baş vergisi verip ispanya'da yaşayan arap müslümanların kültürü ile ispanyol hıristiyan ve diğer kültürleri sentezinden bir karma sanat ve üslup ortaya çıkmıştır. buna da mudéjarlar sanatı ve üslubu denilmiştir. sonradan ispanya dışında amerika ve küba'ya kadar yayılan bu üslup enteresandır. ömrümüz olur da belki başka zaman onu da yazarız...
  • arap-endülüs kültürünün ispanyollar üzerindeki etkisi sonucu ortaya çıkan, melez kültür. başlangıçta mimari üslup olarak ele alınmışsa da, sanatın her dalı, müzik, moda gibi alanlarda da bir adlandırmadır.
hesabın var mı? giriş yap