• yazarmış ama şimdi yazacaklarım yazarla alakasız a dostlar. muk çöplerin kralı bir pokemondu. bellsprout'u bir bölümde haşat etmişliği vardır.

    ash reis'in pek başvurmadığı bir pokemon olsa da muk sahne aldığı bir kaç bölümde gönüllere taht kurmuştu ibne ayçiçeği yenerek. nihayetinde kendisi garip bir varlıktı ve hiç bir bitkisel dahil bir çok saldırıdan etkilenmezdi. en etkili saldırısı ise düşmanının üstüne çarşaf gibi çökmesiydi. "muuuaak" diye konuşurdu.
  • bildiğin boktur bu pokemon.şekli olsun kokusu olsun hatta yaşam yeri olsun (bkz: lağım) bildiğiniz boktur bu pokemon.
    ilk 151 pokemon arasına ,bok pokemonu koyarak çocuklara kendi boklarını sevdirmeyimi amaçladırlar acaba?
  • ash'in ne halt yemeye yakaladığını anlayamadığım pokemondur. yakalayıp prof. oak'a yollamış.
  • ağzı yüzü kaymış, lağımdan çıkmış, pis kokan pokemon.

    tövbe bismillah
  • "kıç cebine nasıl şampuan eşantiyonu girdi, onu oraya kim soktu, hani sokan soktu diyelim kendisi neden ve nasıl hissetmedi?" gibi birçok gizemli soru sahibi olan insan. bu kadar zıtlığa rağmen nasıl anlaştığımız ise ayrı bir inceleme konusudur..*
  • birlikte 1 haftalık bir amsterdam macerası yaşadığımız kişi. 78*+17**=95 kiloluk bavul ağırlığımızla başlayan yolculuk, uçakta önümüzü ve arkamızı istila eden korkunç göçmen türk çocukları ve kahve koklatıp da sonradan "türbülansa girdik" diyerek ikram etmeyen hostesler, amsterdam havaalanına indikten sonraki başarısız durty free alışveriş girişimi ve bizi karşılayan iki elemanla birlikte öle gebere taşıdığımız o 95 kiloluk bavul öbeğini yurda getirmemiz* ile devam etti.
    gezdiğimiz her gün illa ki birkaç kere kaybolduk, arkadaşla yaptığımız yanlış hesaplamalar, trem duraklarındaki haritaların yanlış olması ya da hesaplardaki sapmalar nedeniyle muk hanfendi bizim mühendislik bilgimize inancını, ve akabinde ilerde kendisine de hediye etmeyi planladığım votkayla çalışan robotçuklardan birini kaybetti.* yanlış hatırlamıyorsam bu olayın gecesinde ortamdaki tek ayık kişi olmasına rağmen kendimizi otoyol kenarında yürüken* bulmamızın nedeni de kendisiydi. iş böyle olunca bizim ona olan inancımız da yerle bir olmuştu.*
    "aman ne de çok şey yazmışım, hepsini bir anda ortaya dökmemek, bir kısmını ilerde aleyhine kullanmak için saklamak lazım" diyerek bu entry'mi sonlandırırken kendisine selam ediyor, türkiye'deki binimum magazin, dedikodu, aksiyon haberini iletmeye çalışacağımı da ilave ediyorum.*
  • halaylarla dualarla el oglu amsterdam'a yollayacagimiz kisi. gelinin ablasindan bir adet bisiklet ve muze karti*...
  • jean monnet* güzeli, ingiltere yolcusu. artık bu kadar okumaya akademisyen olmazsa dövücekler kendisini*
  • aslında buradayken bile pek sık görüşmememize rağmen özlediğim insan. "hülya avşar boşanmış niye haber vermiyorsunuz?" diyerek memleketindeki dostlarını azarlarken, çok hüzünlendim. memleket hasretinin en samimisini gördüm. refik halit gibi ben de yazayım bi gurbet hikayesi dedim ama, üzüntüden elim kalem tutmadı.
hesabın var mı? giriş yap