• endülüslü bilgin ibn haldun un bu adla bilinen eseri aslında yedi cildden oluşan "kitabül iber ve divanül mübtedei vel haber fi eyyamil arab vel acem vel berber ve men aserehüm min zevissultanil ekber" çalışmasının sadece birinci cildininden müteşekkildir.
    ilk ciltte tarih ilmi üzerinde durulur ve beşeri umran ilmi adında yeni bir disiplinin gerekliliği ortaya konur. bu aşamada yapılan analizler kimileri tarafından sosyolojinin, kimilerince iktisatın, kimilerince de medeniyet felsefesinin öncüsü olarak değerlendirilir. kitabın tahmini tamamlanış tarihi olan 1375'te bu bilimler daha doğmamış ve hatta doğum sancıları bile yaşanmamıştır.

    işte böylesine özgün bir yapıya sahip ilk cilt, dönemsel tarih, coğrafya ve güncel politika konularını ele alan sonraki ciltlerden ayrı değerlendirilerek "önsöz" anlamındaki mukaddime ismiyle münhasıran ayrı bir kitap olarak meşhur olmuştur.
  • şöyle bir ifade var mukaddimede:

    "binaenaleyh, zenci uluslar genellikle köleliğe boyun eğerler, zira ifade ettiğimiz gibi beşeri tarafları az olan negrolar dilsiz hayvanlara çok benzer niteliklere sahiptirler."

    not: ingilizceden çeviri şahsıma aittir.
  • islam dünyasının ilk sosyolojik eseri olarak kabul edilir..
  • ahmet hasim beyfendinin cok etkileyici bir siiri.

    zannetme ki güldür, ne de lale,
    âteş doludur, tutma yanarsın,
    karşında şu gülgûn piyale...

    içmişti fuzûlî bu alevden,
    düşmüştü bu iksîr ile mecnûn
    şi'rin sana anlattığı hâle...

    yanmakta bu sâgardan içenler,
    doldurmuş onunçün şeb-i aşkı,
    baştan başa efgân ile nâle...

    âteş doludur, tutma yanarsın,
    karşında şu gülgûn piyale...
  • eserin sadece bir bölümünün kazandığı ünün, eserin bütününün tanınmışlığını fersah fersah geçmesine az rastlanır, mukaddime de bunun en başta gelen örneklerindendir. ilk defa arapça dışında bir dile (türkçe) çevrilmesi de 18. yy'a rastlar. batının 19.yy'ın sadece 50 yılı içinde doğuyla ilgili 50.000 kadar neşriyatta bulunduğu, bunun yanında osmanlı devleti'nde sözlük çalışmalarının dahi çok geç yürüdüğü düşünülürse fevkalade ilginçtir bu çalışma. toplumun şekil almasında insani-doğal faktörleri de ele almasıyla dahi tarih-i taberi gibi özellikle menkıbeler üzerine dayalı olmadığını gösterir.
  • milli eğitim bakanlığı tarafından şark islam klasikleri serisinde basılan (buna resmi çeviri diyelim ), yayınevini hatırlamadığım fakat turan dursun tarafından çevrilen ve çevirmenini bilmediğim fakat muhafazakar dergah yayınları tarafından basılan çevirileri olmak üzere türkiye'de üç farklı çevirisi olan kitap. (bildiğim kadarı ile)

    aslında eserden, ibni haldun'un laik ve determinist bir düşünür olduğu fakat tüm diyeceklerini dedikten sonra "doğrusunu allah bilir" diyerek ya da allah'a peygambere saygı arzederek bir nevi kendini sigortaladığı anlaşılabilir. asabiyet ve umran kavramları üzerinde durmakta ve bir kişinin ya da kavmin siyasi egemenliği ele geçirmesini asabiyet kavramı ile açıklamaktadır. ayrıca iklimlerin insanlar üzerindeki etkisinin yanında evrimi çağrıştıran fikirleri de vardır.
    edit: dergah yayınları çevirisi süleyman uludağ adlı bir ilahiyat profesörüne aitmiş.*
  • son dönem osmanlı mimarlarından biri, bir gün islami ilimler fakültesine gelir ve sorar; kanuni zamanında akidevi tartışmalar arasında allah teala'nın sıfatları meselesi var mıydı? hocalar şaşırır, evet vardı, hem de en kallavi tartışmalardandı fakat bu nereden çıktı? mimar yanıtlar; şehzade camiini incelerken orada rast geldim.

    işin ehli bir insan duvara baktığı zaman alelade biri gibi taşı görmez, o taşa işlenen dönemin ruhunu görür.

    klasik kitaplardaki mukaddimeler de böyledir. mukaddime, dibace, girizgah, hangisini tercih ederseniz. kastettiğim gelişigüzel yazılmış bir önsöz değil elbette.
    bu girizgahlar tabiri caizse müellifin vitrinleri. kitabına girişini yazan bir müellif işin ehli ise, yazdığı o kısacık ibarede az ve öz konuşur ancak alt metin de dediğimiz, şerh ve haşiyelerle anlayabildiğimiz kinayeli ifadeler saklar meramına. bir nevi 25. kare olayı. okur da layığıyla bakarsa bu metne, basit bir önsöz değil de dönemin arkaplanını görür.

    mukaddime kelimesinin etimolojisine bakacak olursak öne geçmek fiili olan kademe kökünden. ordunun öncü birliğine “mukaddimetü’l-ceyş” adı verilir. buradan istiare yoluyla kitapların ve ilmî bahislerin başında yer alan önsöz, sunuş ve giriş yazılarına da mukaddime denilmiş.
    klasik kaynaklarda mukaddimenin “mukaddimetü’l-kitâb” (önsöz) ve “mukaddimetü’l-ilim” (giriş) şeklinde iki kısma ayrıldığını görürüz. mukaddimetü’l-kitâb mahiyetindeki girişlerde eserin adı, yazılış sebebi, konusu, amacı, önemi, başlıca bölümleri ve muhtevası tanıtılır, kime ithaf edildiği belirtilir, telifinde izlenen yöntemden ve karşılaşılan güçlüklerden söz edilir. mukaddimetü’l-ilimde ise telifin ait olduğu ilim dalının tanımı, konusu, amacı, yararı gibi temel bilgiler verilir. bu tür mukaddimeler bazen müstakil bir kitabın hacmi kadar kapsamlı ve detaylı olabilir.

    mukaddime denince ibnu salah'ın hadis ilminde dönüm noktası eseri ve ibnu haldun'un kitabı da akıllara geliyor ancak şu an onlardan bahsetmek istemiyorum. belki bilahare eklerim.
  • arnold toynbee'i, kendisinden "[u]ndoutedly the greatest work of its kind that has ever been created by any mind in any time or place ..." şeklinde bahsetmeye gark eden, ibn haldun'un göçebe ve yerleşik medeniyetleri, asabiyyaholarak adlandırdığı grup bilincini ve kültürlerin döngüselliğini işlediği asırlar öncesinden günümüze ışık tutan önemli eser.
  • mukaddime üzerine bir blog.
    mukaddime notları
  • (bkz: mukaddeme)
hesabın var mı? giriş yap