• yalın haliyle düşününce bir türlü anlam veremediğim kavram. şimdi efenim; insanlığın tarih sürecinin şansa bağlı bir anında elde olmayarak biz de teşrif etmiş bulunuyoruz. bi bakıyoruz ki adam orayı çitle çevirmiş benim demiş, tapu diye bir belge icat etmişler o bina benim bu bahçe senin paylaşmışlar dünyayı. "eee ben noolcam peki, daha gelmeden pastayı bölüşmüşsünüz mına koyyım" demeye kalmadan zaten trene bindiriliyoruz eğitimmiş, iş güçmüş, evlilikmiş, çoluk çocukmuş, hayat mematmış derken ayakta sikiyolar bizi haberimiz yok...
  • doğada da olan ama insanların kapitalizm için yaptıkları ayarla farklı bir halini kullandıkları şey. doğada da canlılar barınakları, av sahaları üzerinde hak iddia ediyorlar ama kazandıkları hakları başkasına devredebildikleri bir düzen bildiğim kadarıyla yok. bir aslan bir bölgede hakimiyet kurmuşsa yaşlandığında seçtiği çekirgesine yada çocuğuna bu bölgeyi bırakamıyor, yada kuvvetten düşse de hakimiyetini sürdüremiyor; her zaman güçlü, tetikte olmak zorunda. ama insanda mülkiyetin mirasla aktarılabilmesi varolan kaynakların gittikçe tek elde toplanması ve neticede kaynakların büyük kısmının çok ufak bir kesimde kartopu gibi birikmesine yol açıyor. doğada birçok hemcinsi yanı başında yokluk çekerken kendisine yetenin milyon katı mülke sahip olanların var olduğu başka bir tür var mı bilmiyorum.

    bir de cidden gelişmenin, üretmenin temeli gibi. tarlasına binbir emekle sebze ekip büyüten adam eğer tarlası her mahsül zamanı çapulcular tarafından yağmalanırsa bir eker, iki eker, sonra yeter be deyip başka bir iş bulur kendine.
  • dunyadaki tum rekabet, catisma ve dusunsel gelismenin cikma, gelisme, yikilma nedeni. o olmasaydi insanoglu bu kadar gelisemezdi.
  • insanların ve uygarlığımızın büyük bir kısmı, çok uzun zamandır, komünizmin bu hakkı yok edeceğinden korkar durur. halbuki kapitalizm, bu hakkı her on kişiden dokuzu için zaten ortadan kaldırmıştır.
  • kullanma, yararlanma ve tasarruf hakkına sahip olmak, zilyet olmayı sağlamaz her zaman malike. bu malikin seçimi olabileceği gibi olmayabilir de. bu ilişkinin kimi zaman çelişki halini alması ise düşündürücüdür.
  • bütün evrensel hukuk metinlerinde yaşam hakkından sonra zikredildiği için mutlak hak olarak kabul edilmesi gerektiği iddia edilen hak. bir bujuva yalandır. önce bu yalanın nasıl içi boş ve kendini beğenmiş bir bilgiçlikle ortaya konduğuna bir bakalım.
    (bkz: #23190778)

    neymiş "bütün evrensel hukuk metinleri" nin, doğruluğundan şüphe ve sual edilemez mutlak gerçeği söylediğine tartışmasız iman edecekmişiz. (bkz: evrensel hukuk metinleri dini)

    neymiş sermayenin, mülkü gasp etme hakkını, sikindirik devletine legal zemin olarak tesis ettiği burjuva hukuk sisteminin paçavra metinlerine yaşam hakkından sonra en temel insan hakkı diye yazdırdığı mülkiyetin en temel insan hakkı olduğu yalanını, sırf burjuvazi öyle istiyor diye mutlak ve tartışılamaz ve sike sike kabul etmemiz gereken bir hak olarak sorgusuz sualsiz kabul edecekmişiz.

    şimdi ben sorsam ki "behey cici bey" (sözüm evrensel hukuk metinlerinden dışarı) "bu metinleri mülk sahibi mi yazmış, açlıktandan nefesi kokan mülksüz emekçi mi?" , bu güzel baylar bana diyecek ki " ee sosyalizm dini kem küm" . vay amına koyim yahu. herifler burjuvazinin paçavralarına "evrensel mevrensel" süslü laflarla kutsal mualemesi yaparken iyi, doğru ve hak; biz das kapital e kutsal muamelesi yapıyoruz diye din min,kötü haksız. hay sizin çifte standardınıza köpekler işesin, emi!

    ulan kapitalizm. ulan mülk. ulan para. senin de çarkını sikeyim.nasıl kör etmişsin milleti...
  • beşerin tabiatına da fitratina da aykırıdır. bir iyelik olarak mülkiyet sınıflı toplumun ürünüdür.beşeri tarihin toplumsal ilerleyişi içerisinde ilk olarak köleci toplumda ortaya çıkmıştır.homo sapiensin ilk 90 bin yıılık ilkel döneminde özelini mözelini mülkiyeti bırak ademoğlu tabiata ait doğal veya yapay herhangi bir nesnenin kullanım ve değişim hakkının sadece kendine ait olması gerektiğine akıl bile erdiremezdi. homo sapiensin günlük hayatını,komünal sürüler halinde, kollektiv işbölümü temelinde yeniden ürettiği o dönemlerde el emeği ile yapmış olduğu bir nesnenin kullanımının sadece kendine değil kabilenin ortak kullanımına da sunmuş olduğunu antropologlar binlerce kez yazdı.o dönemde insan mülke bencilce sahip çıkmaktan ziyade mülkten içtimai olarak nasıl fayda sağlanabileceğine kafa yormaktaydı.kendisini, mülkün sahibi olarak değil de sahipsiz ve ortak mülke ait bir özne olarak tanımlama kültürü günümüz yerlilerine kadar gelmiştir. velhasıl, tüm bunlar tabak gibi ortada iken, tarihin tüm dönemlerinde mülkiyet vardı, özel mülkiyet vardı . mülkiyet insanın doğasında var demek ancak ve ancak haris mülk sahiplerinin ve iflah olmaz para tutkunlarının savunabileceği bir demogojidir. tarihin tüm dönemlerinde insanlar mülk sahipleri ve mülksüzler olarak yaşamadı ki mülkiyet hakkı ve özel mülkiyet insanın doğasında olsun. bu yalanı ortaya atan egemen güçler istiyorlar ki insanlığın mülk sahipleri ve mülksüzler olarak ayrılmış olması ve bu ayrılığın hem sebebi hem de sonucu olan mülksüzlerin mülk sahiplerine problem çıkarmadan hizmet etmesi insanın doğasında vardır. bunlara göre mülkiyet hakkı insan doğası olunca insanlığın mülksüzler ve mülk sahipleri olarak ayrılması ve mülksüzlerin mülk sahiplerine hizmet etmesi de insanın doğasında olan bir şeydir. tabi tabi. at yalanı sikeyim inananı. fazla uzatmaya gerek yok. söylemek istediğim yegane şey mülkiyetin insanın doğasında var olduğunu ancak ve ancak mülk sahipleri ve onların çanak yalayıcıları söyleyebilir.mahsuni şerif in aşık veysel için söylediği savlanan bir mani vardı.

    "veysel in sadık yari kara topraktır
    çünkü veysel in çok toprağı vardır"

    üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet meselesine, toprağın ve arazinin önce "common" iken sonra nasıl ağaların beylerin lordların düklerin eline geçtiğine değinmeye gerek duymuyorum bile...
  • gerçek veya tüzel kişilerin menkul, gayrimenkul veya düşünsel bir nesne üzerindeki o nesneyi kullanma, yararlanma, alım, satım, kiralama, ödünç verme gibi her türlü tasarrufu yapabilme hakkına verilen isimdir. bugün için devletlerin sahip olduğu kanun, mahkeme veya polis gibi teşkilatlar bu hakkı korumak için kurulmuş olup, modern toplumda ekonomi ve toplum düzeninin işlemesinin anahtarı konumundadır.

    bu hak doğada en basit haliyle hayvanların av alanlarını korunmalarında görülebilmekte, toplumlarda ise son derece karmaşık ilişkiler bütününü oluşturmaktadır. buradan yola çıkarak yaşamın olduğu her yerde mülkiyet hakkının önem kazandığını ve bu hak sayesinde topluluğun en güçlü bireylerinin hayatta kalarak türün devamının sağlanması için bir itici gücü oluşturduğu sonucunu çıkartabiliriz.

    mülkiyet hakkı konusunda sosyalist yaklaşım bu hakkın her bireyde eşit olması gerektiğini söylemektedir. kapitalist yaklaşım ise mülkiyet hakkının dağılımındaki farklılığın gelişmenin anahtarı olduğunu ve bu hakkın en önemli olgu olduğunu idda etmektedir. yani kapitalist sistem, doğadaki orman kanununun toplumda uygulanabilmesi için daha medeni bir şekilde vücut bulmuş hali ve toplumun gelişmesi için yegane yol gibi durmaktadır. günümüzde insandaki -sahip olmanın dayanılmaz hafifliği- dürtüsüne dayanarak artık hepimiz birer kapitalist ve mülkiyet hakkı savunucusu haline gelmiş bulunmaktayız, bundan böyle insan mülkü kadar insandır.

    bu pembe tabloda şimdilik gözden kaçan bir husus, kapitalizimin ucu açık bir sistem olduğudur. sonsuz gelişen kapitalist bir toplumun sürdürülebilmesi ancak sonu olan doğal kaynakların tüketilmesi ile mümkündür. doğal kaynakların tükenmesi sonucu mülkiyetine hak kazanılacak bir şeyin kalmayacağı kesindir. şahsi fikrime göre bu gün için dünyanın sosyalist sistemi terkedip özgürlük kisvesi altında kendini bilinçsizce hırsının ve tamahkar kapitalizmin kucağına atması geleceğimiz açısından yapılmış son derece büyük stratejik bir hatadır.

    mülkiyet hakkından bahsedilince bu hakkın elde edilme yöntemleri başlı başına tartışma konusudur. temelde, doğada mülkiyet hakkı kaba kuvvet ile elde edilir. modern toplumda mülkiyet hakkının elde edilmesi için bireysel kaba kuvvet pek hoş karşılanan bir tarz değildir. dünya üzerindeki tüm devlet kurumları bu yüzden kaba kuvveti yasaklamışlardır. işin istisnası uluslararası platformda gerçekleşmektedir. devletler üzeri bir kurum olamadığı için amerika gibi kanunları ile kendi vatandaşları arasında mülkiyet hakkının koruyucusu haline gelmiş gelişmiş bir devlet kendi menfaatlerinin tatmini amacı ile güçsüz toplumlar üzerinde kaba kuvvet uygulayabilmektedir. bir açıdan bakarsak amerikanın içindeki acımasız kapitalizmin dışarı yansıması iyice vahşi bir hal almaktadır
  • olmasaydı hırsızlık, gasp gibi mala karşı cürümlerin, koleksiyonculuğun, hatta diğer ayni hakların, istihkak gibi davaların, istimval, istimlak gibi kavramların söz konusu olamayacağı yetki.
  • evliliğin kökeni buna dayanır. artı değer, mülkiyet, nesep, nesebin belirliliği derken hoop kına gecesi.
hesabın var mı? giriş yap