• üniversite sınavını 3. girişinde de kazanamamıştı. çünkü diğer çocuklar gibi dersaneye de gidememişti. artık bir meslek sahibi olması gerekiyordu ve elindeki tek olanak da baba mesleği olan dolmuş şoförlüğü gibi görünmekteydi. zaten bir kaç yıl önce ehliyetini de almıştı. üç kez sınava girdikten sonra da olsa. onca iyi kalpli ve duyarlı bir insan olmasına karşın şansı hiç yaver gitmemişti bugüne değin. o gün ilk defa babasının yerine o hatta dolmuş şoförlüğü yapacaktı.

    sabahın ilk saatleriyle diğer dolmuşçuların girdiği sıraya o da girdi. beklerken adettendir diyerek iki bardak çay bi de sigara içti. marlboro uzun. nihayet sıra ona gelmişti. itinayla kapı açma düğmesine basıp yolcuları beklemeye koyuldu. serçe parmağına torpido gözündeki
    kalın taşlı yüzüğü takmış, henüz yolcular gelmeden de tek harekette "klik" "krilak" şeklinde sesler çıkaran vites değiştirme operasyonlarını çalışmıştı. gereken görüntü tamam gibiydi. oysa hiç istememişti dolmuş şoförü olmayı. o okuyacaktı. mühendis, doktor ya da öğretmen olacaktı. 851 sinem'i istetecek, evlenecekti. eee tabi adam mühendis olacak kızı da verirledi artık. pırlanta gibi de kalbi var. karıncayı incitmezdi. o sırada uzatılan parayla daldığı hayallerden sıyrıldı. dolmuşta yer kalmamıştı ve artık hareket etmesi gerekiyordu. süspansiyonsuz magirus dolmuş hırıltıyla hareket etti. gerçi onun koltuğu yaylıydı. tüm yolcular zangır zungur sallanırken o hafif hafif yaylanıyordu ama yine de bozuk zeminleri ve çukurları hissediyordu. arada bir bu meslekten keyif almaya çalıştı vites değiştirir ve direksiyon çevirirken. ancak bu işi herkes yapar diye de düşünmekten kendini alamıyordu. ya sinem? ahh sinem! nolacaktı? hangi yüzle onu isteyecekti? düşünceler beyninde bir yumak halinde seyrederken gözlerindeki ifade giderek boşalmaya başladı. yol çizgi çizgi olmuş arabalar yassılmıştı sanki. iki boyutlu bir dünyada üç boyutlu bir dolmuştaydı o.

    arkadan bir ses yükseldi "müssaaaiiit bi yerde incekk..." gibisinden. müsait bir yer? aynadan gördüğü takım elbiseli kimse müsait bir yerde inmek istiyordu. müsait bir yer! aman allahım müsait bir yer bulmalıydı. en müsait yer neresiydi acaba. bilmiyordu. kararsızdı. alnında boncuk boncuk terler birikmeye başladı. sağda kasap dükkanı vardı. orası mıydı en müsait yer? yoksa ilerdeki cami mi? neresi? "kardeşim durur musunuz?" diyen sesi duymuyordu bile. hatta "hüooopp birader incek var yaa!" şeklinde haykıran adamı hiç duymadı. gittikçe gaza basıyordu. müsait yeri bulmalıydı. nerdeydi bu müsait yer? başı çatlayacak gibiydi. yol bir yeşil bir pembe oluyordu. sağındaki yerlerse hep kırmızıydı, müsait değildi? ya da neydi? aman allahım! aman allahım! arkadan "la godumun oğlu dursanaaaaa!" diye bağıran kabadayı kılıklı adamın sesini bastırırcasına bir çığlık koptu ağzından "müsaaaaiiiiit yeeeeaaaaarrrrrrrrrrrr! müsaaaiiiiiiiiieeeeeeetttttt!" bir yandan bağırıyor bir yandan da gaza sonuna kadar basıyordu. dolmuştaki bütün yolcular korkuyla arka koltuğa doğru yığılmış bu çığlıklar atan şoförün bir an önce durması için feryat figan ediyor dualar okuyorlardı. oysa ses tellerini sonsuza kadar kullanılmayacak hale getirecek bir paralanmayla
    "müsaaaaiiiiit yeeeeeeeerrrrr!!!!!!!!" diye bağırmaya ve gaza basmaya devam ediyordu. şehrin kilometrelerce dışında benzin bitince dolmuş durdu. hala müsait yeri bulamamıştı. gözleri kan çanağıydı. arkadaki yolcular çıkmaya çalışırlarken o sol yanında duran levyeyi kaptığı
    gibi "müsait bir yerde inecek" olan yolcuya saldırdı. levyeyi kafaya göze nereye gelirse vuruyordu. bağrışmalarla diğer yolcular kaçışırken o dolmuştaki kravatlı yolcuyu kan gölü halinde dolmuşun içine sıvamıştı. bitap düşünce parçalanmış ses tellerinden hırıltıyla şu ses çıktı:

    "parasını veremeyen üzerini alamayan var mı?"

    (bkz: cinnet hikayeleri)
  • degisken bir konumdur.

    indi sirasinda soforun, bindi sirasinda yolcunun tercihine gore belirlenir.
    (bkz: bir baba hindi)
  • utopiktir; surekli varilmak istenen, asla varilamayandir.
  • musait bir momentum ile ayni anda bilinmesi mumkun olmayan yer. (bkz: belirsizlik ilkesi)
  • m.s. 05.03.2010'un 8.şarkısı...

    öyle bir düş ki bu;
    doğruya yakın gerçeğe uzak...
    yolun sonu kara toprak,
    issız bir son durak...

    her birimizin içinde biraz aşk var;
    en az yalnızlık olduğu kadar...

    gel sen, gel de sinemize dönelim;
    kendi yolumuzu kendimiz çizelim...
    aşka gelince kalpleri durdurup;
    müsait bir yerde inelim...

    öyle bir düş ki bu;
    hayale yakın, hayata uzak...
    yolun sonu kara toprak,
    issız bir son durak...

    her birimizin içinde umudu var;
    en az korkuları olduğu kadar...

    gel sen gel de sinemize dönelim;
    kendi yolumuzu kendimiz çizelim...
    aşka gelince kalpleri durdurup;
    müsait bir yerde inelim...
  • diğer versiyonu olan münasip bir yeri de duymak bakidir.
  • dün gece minibüsten indiğim yer.
  • dolmuşta-minibüste "müsaayit bi yerde" dediğiniz andan itibaren, yaklaşık 50 metre ilerisi bir nokta.
  • "ışıklar" veya "yol ağzı" barındıran mekanlar bu kategoridedirler.
  • varılmak istenen nokta. nirvana.
hesabın var mı? giriş yap