• mısır kayıtlarında boğulmuş bir firavun olayından bahsetmez.
    mısır kayıtlarında musa peygamber diye birinden bahsetmez.
    ...ve hatta mısır kayıtlarında israiloğulları diye bir kavimden bile bahsetmez.
  • at götünden salla... mısır gibi, firavun'un arkasında, sıçtığı boka kadar yazan bir dolu (bkz: vakanüvis) varken, ne hikmetse antik mısır'ın yazılı tarihinde hiç bir kayıt yoktur.

    bırakın bu işleri...
  • üst edit: yalan söylemek dünyanın en zor işidir ama bunu allah’ın kitabına karşı yapmanın cezası süreli rezil olmaktır. “ayette 2 geçmiyor” demiş arkadaş:) tamam bahr 8’e bölündü, meal yanlış hatta ben yanlış yaptım, hatta ben hainim diyelim, peki namazı kabul etmeyen bu arkadaşın “patlattığı barajlar” ile bu ayet uyuyor mu? ya da tek bir ayeti aldığı şuara 63. ayetin devamında “her bir parçasının koca dağlar” gibi olduğu söylenenler ile “barajların :)))” alakası ne? bir de “yuhannacı” demiş ama o kıble ve kabe konusunda tek diyebildiği bu:) gerçekten bu kadar rezillik az bile. hadi 2 diye bir kelime yok ve sen ve senin gibi gerizekalılar denizin çok daha fazla parçaya ayrıldığını anlıyorsunuz, hani infilak etmişti? seller? barajlar? kurgular?

    bu kadar yalanın ve yanlışın bilmeden, istemeden yapılması bana pek mümkün gelmiyor ama bizim görevimiz ayetlerle doğruyu ortaya koymak.

    başlık sahibinin birazdan yazacaklarımı okumadığını anlamak isterseniz, bu yazıdan sonra başlığa yazacağı entry’de “sözlük vs” gibi eleştiriler getirip, papağan gibi aynı şeyleri yazdığını görürseniz anlayabilirsini.

    çok şükür ki elimizde allah’ın kitabı var ve adı ister hadis olsun, ister rivayet, ister sözlük olsun ister neyse ne, din hakkındaki her şeyi yüce yaratıcının kitabından teyit edebiliyoruz.

    ilk başta sözlüğe bakalım, sözlükte yazanlar kur’an’a uyuyor mu kontrol edelim, ilgili ayetleri yazalım (ki unuttuğumuz olursa hatırlatan olursa ekleriz) yani uzun bir aradan sonra, kendi yalanlarını allah’a mâl edenlerin oyunlarını ortaya koyalım. ki isterim ki tövbe etsinler ama birazdan tüm açıklığıyla okuyan herkesin anlayacağı şeyleri yani allah’ın ayetlerini görmemek için uğraştıklarını göreceksiniz. uzun mu oldu bu giriş? yapacak bir şey kusura bakmayın. uzun bir aradan sonra haydi bismillah diyelim.

    arapçada büyük su kütlelerine; denize, akarsulara, tuzlu veya tuzsuz göllere “bahr ” denir (lisan’ul-arab). nitekim tatlı ve tuzlu su ayrımı olmaksızın kur’an’da her ikisine de “bahr” denmiştir. bahr kelimesi türkçeye deniz diye çevrilir. deniz deyince kimsenin aklına tatlı su kütlesi gelmeyeceği için kelimenin “büyük su kütlesi” şeklinde meallendirilmesi aslında daha uygundur ama biz tabii ki sözlükte yazıyor diyor ve geçmiyoruz bu sözlük bilgisini yüce kur’an’dan teğit ediyoruz. bakalım kur’an hem deniz suyu hem tatlı su için “bahr” ifadesini kullanıyor mu?

    (furkan 25/53): “iki büyük su kütlesini, birbirine salan odur. biri tatlı ve lezzetli, öbürü tuzlu ve acıdır. aralarına da bir engel, aşılmaz bir sınır koymuştur.”

    başlığı yazan arkadaş arapça bilmediği için ve işine gelen meal ile kur’ancılık oynadığı için bu ayeti görmesi pek mümkün değil.

    ayet “ ve huvellezi meracel bahreyni haza azbun furatun ve haza milhun ucac, ve ceale beynehuma, berzehan ve hıcran mahcura.” lafızlıdır.

    “bahr” hem tuzlu, hem tatlı olarak adlandırılmıştır. bu da bize yukarıda lisan’ul arap isimli lügatta yazan bilginin birebir kur’an’a uyduğunu, ister tatlı yani karasuyu, ister tuzlu su olsun genel ismimin “bahr” olduğunu görebiliyoruz.

    doğrudur, musa(a.s.)’nın peşinde firavun orduları varken yarıp geçtiği yer, ayette deniz olarak anılan nil nehridir. çünkü bazı ayetlerde konu “bahr” olarak geçmektedir;

    (bakara 2/50): “bir gün “bahri”, sizin sebebinize ikiye ayırıp sizi kurtarmış, firavun hanedanını gözünüzün önünde boğmuştuk.”

    ki zaten ilgili diğer ayetlerle birlikte okuyunca başlık sahibinin tüm kurgusu ortaya çıkmakta. ki meal ile yola çıkanları da benzer bir sonuç beklemektedir.

    mesela konuşmak için 5 ayrı kökten kelime geçiyor yüce kuranda (ki fazlası da olabilir) ama mealle bunu yansıtmak çok zor ama bu kelimelerin hepsi ayrı bir detay vermekte ki bence bu kitabı allah’ın kitabı yapan en büyük özelliklerden biri de odur.

    bahr ve yemm ile de bitmiyor mesela “ l-enharu” diye nehir olarak kullanım da var. yani bunları tamamen dostane bir şekilde söylüyorum, bilmeden bu din hakkında konuşmayın, gelin kelimeleri bulalım, anlamlarını araştıralım, doğruya ulaşmaya çalışalım…
  • musa aleyhisellem kur’an’da adı en çok anılan nebidir. kıssası da bir çok farklı açıdan, çok detaylı olarak anlatılmıştır.

    mesela bu başlıktaki tüm kurguları yıkmaya yetecek ayetler biri de şudur:

    (ta ha 20/77): musa’ya şöyle vahyettik: “kullarımla birlikte geceleyin yola çık. onlara denizin içinde kuru bir yol aç. bunların seni yakalamalarından korkma ve kendini sıkıntıya sokma.”

    bahr konusunu başlıktaki bir önceki yazımda, sözlük ve kur’an ayetleri ile yazmıştım.

    yok barajmış, yok gölmüş şuymuş buymuş gibi zırvaların yalan olduğunu bunları yazan şahıs da çok iyi biliyor. benim yazmamın ise tek bir sebebi var, o da bu tiplerin nasıl göz göre göre yalan söylediğini, nasıl da kafa karıştırmaya çalıştıklarını bir kişi bile görse bana yeter ki zaten başlık sahibinin okumayacağını da biliyorum. çünkü o’da yalan söylediğini biliyor.

    yoksa delil getirdiği şuara suresi 63. ayetin öncesini okuyan birisi bu zırvaları bilmeden yazar mı? neyse bakalım şuara suresinin ayetleri ne diyor. taha 77. ayette yüce yaratıcının “gece yola çık dediğini görmüştük.

    (şuara 26/60): “gün doğarken onların ardına düştüler.”

    (şuara 26/61): “iki kesim birbirini görünce, musa’nın beraberindekiler: “kesinlikle yakalanacağız!” dediler.”

    şuara 26/62): “musa dedi ki: ”asla, çünkü rabbim benimledir, bana bir yol açacaktır[*].”,
    [*] taha 20/77.

    (şuara 26/63): “bunun üzerine musa’ya: “değneğinle denize vur!” diye vahyettik. vurunca, deniz hemen ikiye ayrıldı. her parçası koca bir dağ gibi oldu.”

    (şuara 26/64): “öbür kesimi de orada onlara yaklaştırdık.”

    (şuara 26/65): “musa’yı ve beraberinde olan herkesi kurtardık.”

    (şuara 26/66): “sonra öbür kesimi suda boğduk.”

    görüldüğü gibi ayetlerin biraz önü, biraz ilerisi okununca başlıkta yazan şeylerin yalan olduğu alenen görülüyor. peki nasıl bu kadar yalan söylüyorlar? çünkü sizin okumayacağınızı, “ya bu konu başka bir yerde de anlatılıyor mu acaba?” demiyeceğinizi biliyorlar. nasıl olsa işine gelen ayeti aldı, işine gelen anlamı verdi, işine gelen meali buldu ve kafaları karıştırdı! yani görevi tamamlandı.

    bakalım bu kıssa “yunus” suresinde yani 10. surede nasıl anlatılıyor.

    (yunus 10/90): “israiloğullarını denizden karşıya geçirdik. firavun ve orduları onları yakalamak ve ezmek için arkalarından yetişti[2*]. firavun, boğulması kaçınılmaz olduğunda[3*] dedi ki: “israiloğullarının inanıp güvendiğinden başka ilah olmadığına inandım. ben de ona teslim olanlardanım.”

    allah’ın ayetleri ile alay ederseniz sonunuz bu başlık sahibi gibi olur. rezillik bu dünya’da da ahirette de yakanızı bırakmaz.
  • sümer mitolojisinden tevrat’a geçmiş bir takım hikayeleri tarih sanan yazarların, bu hikayeleri yeniden yorumlamasına ateistlerden cevap beklemesi hadisesi.
  • şu tesadüfe bakın ki antik mısır tarihindeki tek baraj "sadd el kafara" da mısır kayıtlarında yer almaz! hangi firavun yaptırdı belli değil. döneminin eşsiz yapısı, belki ilk piramitten bile önce yapılmış kendi türünün ilk örneği bu barajı vakajismuslar yazmayı unutmuş yauu. set çökünce gödleri topuklarına vura vura kaçmışlar bi daha da uğramamışlar, terk etmişler sadd el kafara bölgesini. giza piramitlerini yapan antik mısır medeniyeti sedde bir daha ilişmemiş. işte bunlar hep tesadüff...
  • sadd el kafara 125m rakımda dağ başında. dağdaki seddi yıkarsan gelen su da "dağ" gibi olur, dağ üzerinden geliyor su. "dağlar gibiydi" demiyor şuara 63te, çoğulluk yok ikilik de bildirmiyor belirli bir dağdan bahsediyor "et tavdi" diyor, çünkü su belirli bir dağ üzerinden geliyor. arapça goygoyu yapan namasteciler ayetleri nasıl tahrif ediyor dikkat edin! al bak şuara 63. like the mountain. nil nehri o bölgede 20m rakıma sahip.

    yuhanna'dan "ayet" getiren sapkın tiplerin bakara 50'yi tahrif ederek israiliyat palavralarını kurtarmaya çalışmalarına sebep olan konu. bunların arka fonunda ne var biliyoruz! ne yapıp ne edecek "yam/yam suph" farkını örten kitap ehli ağbileri gibi "bahr/yemm" farkını örtecek ve bu iki farklı kavramı eşitleyecek!

    bakara 50'de ikiye ayrılan bahrdan bahsedilmiyor! "iki" diye bir kelime yok bu ayette! ferakna parçalara ayırmak demek, kaç parça olduğu belirtilmiyorsa bilmemen gerek ama yuhannacı biliyor! kim yalancı oldu şimdi!

    kuran'ın parça parça indirilişinin anlatıldığı 17/106'da aynı "ferakna"yı görebilirsiniz! kuran iki parça gelmedi değil mi yuhannacı!

    bir nehir nasıl ikiye ayrılır? bir yönde akan suyu hadi diyelim doğa üstü bir şey oldu akış kesildi, ulan aşağı kısım akar gider, yukarı kısımda su birikmesi lazım! yoksa bütün nil dondu mu!!! donduysa dağ gibi su nerde! ne iddia ettiği belli olmayan bu şaşkın yuhannacılar kendi teorilerini yazsın da biraz gülelim...
  • (bkz: #163173995)
  • sümer mitolojisinin neresinde ikiye yarılan deniz, sepet içinde suya bırakılan bebek yazıyor merak ettiren hadise. adem ve nuh'un izlerini sümer mitolojisinde bulabilirsiniz çünkü onlar sümerlerden önce yaşadı. her topluma elçi gönderildiği için de onları biliyorlardı ama zamanla çarpıttılar, ekleme yaptılar...

    ateistlerden bir şey bekleyen yok. kuran'ı okuduk diyorsunuz bu olaydaki "el bahr/el yemm" farkından haberiniz yok!
hesabın var mı? giriş yap