• mason oldugu iddia edilir.

    --- alinti ---
    bugün birçok masonun, "biraderleri" şeyhülislam mustafa sabri efendi’nin şu görüşlerini öğrendiklerinde çok şaşıracağına eminim:

    "benim elimden gelse türkleri arap yaparım, diğer müslümanları da. bunların vaktiyle araplaşmadığına da çok eseflenirim. arap dili, ne türk diliyle ne de çerkez diliyle kıyas kabul etmeyecek derecede üstünlüğe sahip olduğundan, insanın, milliyetin küçüğüne sahip olup da onunla iftihar edeceğine büyüğüne sahip olarak onunla iftihar etmesi daha kárlı ve makul olur." (yarın dergisi, 14 nisan 1930)

    bu düşüncede bir din adamının, kuvayı milliyecilere karşı fetva vermesine, sevr antlaşması’nı savunmasına şaşırmıyorsunuz.

    ve dolayısıyla mustafa kemal’in, şeyhülislam mustafa sabri’yi 150’likler listesine koyup yurtdışına kovduğunu da anlayabiliyorsunuz.
    --- alinti ---

    http://www.hurriyet.com.tr/…rid=218&gid=61&sz=31618
  • katıksız vatan haini, ismi tokat'ta imam hatip lisesine verilmiştir.*

    (bkz: #73792803)

    (bkz: kurtuluş savaşına ihanet eden vatan hainleri)
  • sözlükteki vatan, millet ve atatürk düşmanlarının fikir babalarındandır. belki de gerçekten büyük büyük babaları da olabilir.
  • içimizden çıkmış en büyük orospu çocuklarından biri. kendisine kalsa kurtuluş savaşında düşmana kurşun sıkan herkes günahkardı, kafirdi ve öldürülmesi gerekiyordu.

    ve bu herif bu dediklerini "dinimize göre" diyerek kusuyordu. lan bu tablo aslında bana çok tanıdık geliyor da dur bakalım...
  • günümüzde bir çok hadis kaynağı kendisi üzerinden verilmekte olan son şeyhülislamdır. kendisi hakkında bol bol güzelleme yazanlar benim gözümde tıpkı kendisi gibi birer vatan hainidirler. kuvayı milliye kuvvetlerine verilen ölüm fetvası bu zatın elinden çıkmadır. ingiliz muhipleri yani ingiliz dostları cemiyetinin kurucularındandır. bu cemiyetin başlıca maksadı ingiliz himayesini ve mandacılığını savunmaktır. din elden gidecek lakırdısıyla işgalciler tarafından yönetilecek memleketin istanbul ve ankara'dan ibaret olmasını şiddetle arzulamışlardır.

    ayrıca koyu bir arap sevicidir. türklüğe karşı arapçılığı, türkçeye karşı arapçanın üstünlüğünü savunmuştur. vatan toprağını satmak ve ırkını değiştirmek pahasına din bekçiliği yaptığına inanmak saflıktır. dönemin papa’sı xı. pius’a hilafetin tekrar inşası için mektup yazarak vatikan’dan yardım istemiştir.

    kendi vatanına karşı bunca hainlik yapan bir adamın sunduğu bir çözüm olmaması daha enteresandır. milliyetçilik zararlı bir akım ve anadolu'ya mustafa kemal gitmesin demiştir. peki bunlar olsaydı ne olacaktı? vatanı nasıl kurtarmayı planlıyordu? bu soruların hiç bir yanıtı yok. aslında var ama şimdi kimsenin işine gelmediği için pek dillendirilmiyor. çözümü ingiliz mandasına girelim yan gelip yatalımdı. netekim mısır'da uzun yıllar yattı zaten. yüzelliliklerden olmasına ve sonradan af çıkmasına, baş düşmanı kesildiği mustafa kemal toprak olmasına rağmen bırakamadı o nefret ettiği söylenilen arapları. adamın türklükten istifa ettiği ve arap olduğuna dair şiir düzmüşlüğü o da yetmezmiş gibi bütün türk ırkını elimden gelse arap yapardım demişliği var ama aslında arapları sevmezdi diyorlar. lan sana mı inanalım adamın kendi yazdıklarına mı? sanal nasreddin.

    kendisi gibi yobaz ve gerici olan hatta kurşun geçirmez bir meczupla dostluğu vardır. ikiside maşallah her kitap ve hatıratta birbirlerini övmüşlerdir. örojen bölgelere bol bol dil atmışlardır. ikisinin de düşmana tek kurşun atmışlığı bir karış vatan toprağı müdafaa etmişlikleri yoktur. aralarındaki tek fark birisinin hücresinin dar diğerinin geniş olmasıdır. ben bu zatın elinde hiç bir çözüm olmadan din elden gidiyor yaygarasıyla kuvai milliye ve modernist atatürk'e neden saldırdığını çok iyi biliyorum. islam'da, iyinin ve kötünün mücadelesi ta başından beri politik ve hatta askeri boyutlar kazanmıştır. hz. muhammed, öteki dinlerin kurucuları gibi, yalnızca bir peygamber ve öğretmen değil, bir yönetici ve bir askerdir de. bu yüzden, mücadelesi bir devlet ve onun silahlı güçleriyle ilgilidir. islam için verilen savaşta, "allah yolundaki" kutsal savaşta dövüşenler allah için savaşıyorsa şayet, onlara karşı çıkanlar allah'a karşı savaşıyor demektir. ve allah ilke olarak peygamberle, sonra da o'nun vekilleri olan halifelerle hakim, islam devletinin yüce başkanı olduğundan, hakim olan allah orduya komuta eder. ordu allah'ın ordusudur ve düşman da allah'ın düşmanıdır. allah'ın askerlerinin görevi mümkün olduğu kadar çabuk bir biçimde allah'ın düşmanlarını allah'ın onları cezalandıracağı yere, yani öteki dünyaya göndermektir. yani elinde bir çözüm olması gerekmezdi. kendisi şeyhulislam ise onun sözü geçmeli ve din düşmanları ölmeliydi. bu kadar büyük bir kibir içerisindeydi. cezasını ise uzaklarda sürünerek geçirdi. o kellesini istediği asil komutan önce silahlı gavurdan sonra zehirli yılanlardan temizledi vatanı. bu gerçekleri görebilmek açısından çok önemli bir şahsiyettir. ibretliktir.
  • türkiye cumhuriyeti'nin ilanından hemen sonra, düşman işbirlikçisi oldukları gerekçesi ile sınırdışı edilen 150 kişinin içinde bulunan kişilik.
  • hiç utanmadan aşağıdaki kelamları edebilen nokta nokta nokta nokta bilmemnesi * :

    "benim elimden gelse türkleri arap yaparım, diğer müslümanları da. bunların vaktiyle araplaşmadığına da çok eseflenirim. arap dili, ne türk diliyle ne de çerkez diliyle kıyas kabul etmeyecek derecede üstünlüğe sahip olduğundan, insanın, milliyetin küçüğüne sahip olup da onunla iftihar edeceğine büyüğüne sahip olarak onunla iftihar etmesi daha kárlı ve makul olur.”
  • eğer çok kasılırsa bulunabilecek bir kitabı vardır (bkz: hilafet ve kemalizm). 150liklerde 12 dev adam olmaya oynadığı intibaını edindiğimiz mustafa sabri'nin bu kitabının özü, türkiye'nin islamı yok etmek için ingilizlerce kurulduğu iddiasıdır. misak-ı milli hareketi aleyhine fetva yazan şeyhülislamın kendisi olduğu zannedildiğini, ama kendisinin o olmadığını, bu fetvayı yazmış olup da o sevaba erişmeyi ne kadar isteyeceğine de değinmeden geçmemiştir (mısır'dan türkiye aleyhine makaleler yazarak sevabını telafi etmeye çalışmış demek ki). kitabında türkiye cumhuriyeti ile arasını bozmayan abdülhak hamid tarhan'a bile laf sokmayı ihmal etmemiştir. ayrıca türkiye'deki islami kesim içerisinde dini konular üzerine yazılan makalelerde fetvaları bol bol 'kaynakça' kısmında görülebilir.
  • 1869 ile 1954 tarihleri arasında yaşamış şeyhülislam, osmanlı mebusan meclisi mebusu.

    çocukluğunda pazar nahiyesinde peşli hoca’dan ders alarak eğitime başladı. sonra kayseri medresesi'nde din eğitimi aldı. 1889 yılında rüus imtihanını kazanarak fatih camii'nde din dersleri vermeye başladı. beşiktaş asariye camii imamlığını yaptı. 1900 ve 1904 yılları arasında ii. abdülhamid tarafından huzur derslerine alındı. 1918 yılında ii. meşrutiyet'ten sonra memleketi tokat'tan osmanlı mebusan meclisi'ne milletvekili seçildi. sevr'i imzalayan hükümet döneminde şeyhülislam olan mustafa sabri, yıldız sarayı'nda vahdettin başkanlığında toplanan meclis-i âlî'de anlaşmanın kabul edilmesi yönünde görüş bildirenler arasındaydı.

    siyasî hayatında ilk önceleri ittihat ve terakki partisi'ni desteklemekteydi. sonra ahali partisi'ne (1910) girdi. daha sonra ise ittihat ve terakki cemiyeti'ne muhalif hürriyet ve itilaf fırkası'nın kuruluşunda yer aldı (1911). ali birinci, hürriyet ve itilaf fırkası isimli kitabında ittihat ve terakki bab-ı ali baskını yapmasalardı hürriyet ve itilaf fırkası'nın bir ihtilal komitesi halini almış olduğunu ve içlerinde gümülcineli ismail, basri bey ve mustafa sabri efendi bulunan bir gurubun tesiri altında ve planlamasıyla sadrâzam kâmil paşa hükümetini devirmek için darbe yapmaya hazırlandıklarını yazmıştır. o dönemde hükümetteki ittihat ve terakki partisi aleyhine muhalif beyan-ül hak dergisi'nde başyazarlık yaptı. hürriyet ve itilaf fırkası'nda oluşan komite, hükümeti 25 ocak 1913 tarihinde devirmeye karar vermişken ittihat ve terakki bunu 2 gün önce 23 ocak 1913'de kanlı bir biçimde gerçekleştirmişti. bab-ı ali baskını neticesinde birçok hürriyet ve itilaf fırkası yöneticisi gibi mustafa sabri efendi de yurt dışına romanya'ya kaçtı. sonra romanya'dan yunanistan'a geçti. diğer bazı parti yöneticileri ise yeni hükümetçe sürgün edildi. mustafa sabri efendi, 1916 kasım'ında bükreş'te tutuklanarak kendi isteği ile enver paşa'ya getirildi. kendisi talat paşa tarafından öldürüleceğinden korkuyordu. enver paşa ise gıyabına yargılanarak aldığı cezayı (ki bu beş yıldı) o zamanlar bursa vilayeti'ne bağlı bilecik sancağı'nda hapsedilerek tamamlamasını hükümete kabul ettirdi. hoca 1918 teşrin-i evvellindeki affa kadar orada kaldı.

    bu dönemde almanlar ittihat ve terakki ile iyi ilişkiler kurmak isterken ingilizler, ingiliz hayranı olduğu bilinen damat ferit ve hürriyet ve itilaf fırkası'nı desteklemekteydiler. mustafa sabri efendi de ingiliz himayesinden başka kurtuluş yolu olmadığını düşünenlerdendi.[2] bab-ı ali baskını sonrasında padişah hükümeti kurma görevini ittihat ve terakki'nin gösterdiği mahmut şevket paşa'ya verdi. bu sırada bir bombalı saldırıda mahmut şevket paşa öldürüldü. ali birinci, mustafa sabri efendi'nin bu cinayetin arkasında olduğunu iddia etmektedir. iddiaya göre cinayetin olduğu gün yunanistan'dan istanbul'a gelmiş, suikastçılarla görüşmüş ardından olayın basit bir suikast olarak kalması ve istenen sonucu alamaması nedeniyle hemen pire'ye geri dönmüştür.
  • yunanistan'a gidip türkiye aleyhine çalışan bir adet şerefsizdir.
hesabın var mı? giriş yap