• çizgi kitabevi tarafindan "gülmek nedir? ve kime gülüyoruz?" eseri yayımlanan hoca.
  • şekip tunç’a göre din felsefesi, din meselesini metotlu bir düşünce ve muhakeme ile aydınlığa çıkarmağa, anlaşılmasını kolaylaştırmağa çalışır. hitap ettiği kesim aydınlardır (tunç 1959, 3). ona göre, dinin temel unsurları olan ruh ve mananın kavranılmaları, ancak dinin bütünlüklü bir açıklamasını yapmakla mümkün olur. bu açıklamayı yapmak da din felsefesine düşmektedir. din felsefesinin mantığı, tamamen kendi konusuna göredir. yapılacak incelemelerde, her şeyden evvel, bu özel mantığın ortaya konması gerekir. bu yapılınca görülecektir ki, doğa bilimleri bakımından yanlış bulunacak düşünceler, din felsefesinin dünya görüşünde çok manalı ve elzem yer alırlar. bilim için zorunlu olan eleştirel tutumu felsefe geliştirdiği gibi, din duygusunun, din hayatının etraflı bir bilinçle anlaşılması da din felsefesiyle mümkün olmaktadır (tunç 1959, 3). tunç, dinin esasını, kıymetlerin (değerler) oluşturduğu düşüncesindedir. dolayısıyla din, kıymetler aleminin üzerine titrer. her varlığın tanrı tecellisi olduğuna inandıktan sonra, dinin, dünyanın tamamını değerler temelinde kurması doğal bir sonuçtur (tunç 1959, 3).

    tunç’a göre din felsefesi, hukuk, sanat bilim felsefeleri gibi bir varlığa sahiptir. din felsefesinin varolması da, diğer felsefe disiplinleri gibi din tarihi çerçevesinde oluşur. (tunç 1959, 7). ona göre din hakkında iki yoldan düşünülür:
    1- ilahiyat ya da kelam yoluyla.
    2- din felsefesi yoluyla.

    birinci yolda, dinin sunduğu öğütler, ilham ettiği fikirler, konu yapılır. ikinci yolda, dinin kendisi konu edinilir. birinci yolu kelamcılar ikinci yolu din filozofları tercih ederler (tunç 1959, 8). din felsefesinin ortaya çıkış şartlarında, manevi hayatın bozulmuş, hayatın birlik ve uyumunun kaybolmuş olduğu görülmektedir. böyle bir durumda dinin önemi sarsılmış, hükümsüzleşmiştir (tunç 1959,9). din felsefesi, etkisizleşen değerlerin temel yapılarını ortaya çıkarmak için çalışır. ayrıca din felsefesi, dini kişiliği açısından insanın varlıkla münasebetlerini incelemektedir. dini kişilik, varolanları, değerler ve nimetler olarak görür. bu görgü ile duygulanır. alemi, kalp gözüyle seyreder (tunç 1959, 10). tunç, kant’tan hareketle, deney bilgisiyle değerler bilgisi ayrımını din felsefesinin çıkış noktası olarak görmektedir (tunç 1959,10-12). bilim alanında, sadece hadiseler, duyulurlar ve bunların zorunlu ve doğa yasaları vardır. bunun ötesinde de takdirler, değerler, görevler, özerklik ve iradeler alanı bulunmaktadır. ikinci öbekte gerçeklik hükümleri değil değer hükümleri söz konusudur. (tunç 1959, 12). değerler alanı din tarafından benimsendiğinden, din felsefesinin omurgasını da oluşturmaktadır. dinden gelen bu yaklaşım tarzı, din felsefesinin konulara yaklaşım tarzını da ortaya koymaktadır.

    din, esasen manevi hayatı zenginleştiren, derinleştiren amillerin başında olduğuna göre, din felsefesinin görevi, manevi kültürümüzün hal ve istikbaldeki şartlarında dinin bu görevinin o nispette devam edebileceğini tayin etmeğe çalışmak olacak. din felsefesi bu görevi yerine getirirken, malzemelerini bilimlerin verilerinden alacaktır (tunç 1959, 14). din felsefesi, emsalleri gibi, felsefenin genel yöntemine uygun çalışmaktadır. söz konusu yöntemler bilgi teorisi, psikoloji, ahlak ve sosyoloji üzerinde yapılan incelemelere bağlıdır. dolayısıyla, din felsefesinin konuları, bilgi teorisi, psikoloji, sosyoloji ve ahlak olmak üzere dört bölümden ibarettir (tunç 1959, 14). dinin evren hakkında verdiği bilgilerin yetersizlikleri bilimsel bakış açısıyla tespit edilip ortaya konulunca, bilgi teorisi açısından din bir sorun haline gelmektedir (tunç 1959, 14-15). dinin bazı konularda önerdiği bilgilerin sorun olması, yöntemin psikolojiyle ilişkisini ortaya çıkarır. din felsefesinin görevi, önemini kaybetmeyen değerleri öne çıkarmaktır. örneğin ruhun din hayatındaki yeri, dini düşünceler, din - ruh ilişkileri incelendiğinde, din, realiteyi anlamak değil, bu realitenin kıymetini bilmekle yükümlüdür. dinin esası da, varlık oldukça değerler de olacaktır düşüncesidir (tunç 1959, 15). değerlerin ahlakla ilişkisi, yöntemin diğer bir ilişkisidir. değerler üretmekle ilgili olan ahlak, hayatın korunmasını derinleştirmek amacından doğmuştur. din de altın devrinde, bütün fiil, hareket ve münasebetlerin değerlerini doğrudan ya da dolaylı tayin etmektedir. ahlak ortaya çıkmasıyla birlikte, dinin tayin ettiği değerler hakkında son kararı verme hakkına sahip olmaktadır (tunç 1959, 15).

    din bir mesele haline gelmeseydi, onun felsefesi de doğmazdı. dinin mesele haline gelmesi, beşeriyetin kaçınılmaz manevi gelişmelerinden doğduğu gibi, din felsefesi de bu gelişmelerin zaruri bir neticesi olmuştur (tunç 1959, 21). ilim, ahlak, sanat, hukuk gibi din de manevi hayatın bir parçasıdır. din meselesinin temel ilgisi değerlerin korunmasıdır (tunç 1959, 21). şekip tunç, doğa dünyası ile değerler dünyası arasında da bir ilişki kurmuştur. fizik biliminde ortaya çıkan, evrenin esasının enerji olduğu ve evrendeki enerji miktarını ne artırmak ne de eksiltmenin mümkün olmadığı görüşüne işaret etmiştir. insanların enerji esaslı evrenle sürekli temasta olmalarından, onu değerler dünyasına katmaktadırlar. buradan, değerlerin, evrendeki varolanların zihnimizde ve ihtiyaçlarımıza bağlı olarak biçimlendirmelerinden gerçekleştiği sonucuna varmaktadır (tunç 1959, 21). ona göre değerler dünyası dendiği zaman, hayali ve mevhum bir şeyler tasarlanmıyor, gerçek bir dünyanın evsafı kastediliyor. din duygusunun, din ilgisinin temelinde bu evsafla ilgilenme olayı olduğu gibi, manevi hayatın bir yüzü de bu kıymetlere dönüktür ve değerlerin korunmasına çevrilmiştir. tanrı’ya ibadet edilmesi de bütün bu kıymetlerin ruhu, cevheri ve yaratanı olmasından gelmektedir (tunç 1959, 21).

    tunç daha sonra, dini açıklama, dini bulunç, dinde mekan telakkisi, din anlayışında materyalist ve idealist tutumlar, zaman sorunu, birlik sorunu, tanrı ve dünya, düşünce ve tasavvur, din psikolojisi, din duygusu, imanı yaşama tarzları, yüksek dinlerde iman tipleri, hıristiyanlık konularını işlemiştir.

    ***tunç, ş. (1959). bir din felsefesine doğru. türkiye yayınevi, istanbul.
  • türk düşünce tarihindeki orjinal kişiliklerdendir. bergson çevirileri ve dergah dergisindeki metinlerinden biliyoruz kendisini. dergah çevresindeki diğer entelektüellerle birlikte batı'yı, yine batı içerisinden gelen karşı-aydınlanmacı düşünürlere referansla eleştirir. rasyonalist, atomistik, bireyci ve mekanik batı'ya karşı doğu'nun üstün yanlarını, batı'nın maddi sahada kurmayı başardığı tahakkümü de teslim ederek ele alır. insan aklının sınırlılıklarına ve kusurlarına yapılan vurgu, bergson ve james gibi zihincilik karşıtı felsefecilerden beslenir. tunç'un da dergah çevresindeki diğer entelektüellerin de yapmak istediği şey aslında kemalizme muhafazakar bir yön vermektir. sosyalizm, liberalizm, osmanlıcılık ve islamcılık dışında milliyetçi ve muhafazakar bir yön...
  • bugün 62. ölüm yıl dönümü olan profesör.
  • felsefe ve psikoloji alanına önemli katkıları olmuştur.
    jean-jacques rousseau enstitüsünde pedagoji eğitimi almıştır.
    gazete yazılarıyla psikolojinin popülerleşmesine katkıda bulunmuştur.
    psikolojinin istanbul'da ilk gerçek öncüsü sayılabilir.
    psikanalize de ilgi duyan tunç, sigmund freud'un ilk defa bir kitabını (five lectures on psychoanalysis) türkçe'ye çevirmiştir.
  • kendisi bergsonculuğuyla tanınan bir akademisyendir. tabi akademisyen derken darülfünun muallimlerinden, ordinaryüs akademisyen. yoksa bugünküler akla gelmesin akademisyen deyince.

    ziya gökalp çizgisinden gelen pozitivizm ve rasyonalizm karşısında pek şansı olmamış bir tedrici reform müdafiidir. bunda bergson ve william james gibi filozofların etkisi vardır. hem bergson'dan gelen bilinç meselesini; hem de james etkisiyle psikoloji ve tecrübe meselelerini kendi zihninde derc etmiştir.
  • mustafa şekip tunç (1886-1958) kariyerine kosova’da devlet memuru olarak 1908 yılında başlamış ve daha sonra aynı ismail hakkı baltacıoğlu gibi eğitim sisteminin çeşitli kademelerinde görev yapmıştır. “hoca” lakabıyla bilinen tunç, psikoloji eğitimi için devlet tarafından isviçre’ye de yollanmıştır. dönüşünden sonra üniversite reformu dönemindeki kısa bir araya rağmen istanbul üniversitesi’nde öğretim görevliliği yapmış ve profesörlüğe kadar yükselmiştir. türk felsefe derneği’nin de eski başkanlarından olan tunç, peyami safa’nın kardeşi ilhami safa ve hilmi ziya ülken’in çıkardığı kültür haftası isimli dergide de yazarlık yapmıştır.

    (bkz: cumhuriyetçi muhafazakarlar)
  • "türk inkılabına bakışlar"ın başında, peyami safa'nın portresini kelimelerle çizip okura takdim ederken otodidakt tanımını da pek etraflıca ve güzel işleyen kişi.
    (bkz: #105444047)
  • nazım irem'in muhafazakar modernistler olarak tasnif ettiği grubun belki de en esaslı mensubudur. kendi dönemi içerisinde belki de batıya en hakim isimdir.

    terakki fikri başlığıyla yayınladığı tarih felsefesinin batıdaki gelişimini anlattığı kitap harf devriminden bir kaç ay önce basıldığından 1990'lar da bir mühendis tarafından transliterasyonu yapılıncaya dek pek farkına varılmamışsa da kanımca merhumun felsefi dilde ulaştığı mertebeye şahitlik eden bir eserdir.
  • istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi'nde adına amfi bulunan hoca.
hesabın var mı? giriş yap