• evvelâ platonov yazdığı için çok çok iyi bir kitap "mutlu moskova".

    ancak bitmemiş bir eser, sadece bir taslak olduğunu hissettim okurken, çünkü "mutlu moskova"da yazarın diğer eserlerindeki o kahramanlar yok ve makinelerin bile ruhundan anlayan platonov'a özgü havayı solumuyor. kitap adının tam tersine korkunç bir mutsuzlukla yaralı. böyle hissetsem de platonov'un kimi cümleleri öyle ağır ve sersemletici ki bazı yerlerde okumayı bırakıp gökyüzüne bakmak zorunda kaldım. kısa ama çok yoğun bir eser, kahramanlar kanatları kesilmiş kuşlar gibi çok dertli ve şaşkın, bir şeyler yapmak istiyor ama ne yapacaklarını nereye gideceklerini bilemiyorlar. bir yerde nazar fomin gibi bir kahraman çıksa kitabı daha çok severdim, ne yazık ki sadece keman çalan adamı sevdim:

    "apartman idaresinin girişinde kel kafalı ihtiyar bir dilenci oturmaktaydı, şapkası boşluğu yukarı gelecek şekilde yerde duruyor ve üzerinde enlemesine bir keman yayı uzanıyordu. sartorius şapkanın içine biraz para koydu ve fukaraya yayın anlamını sordu.

    'bu benim işaretim,' dedi ihtiyar adam. 'ben sadaka toplamıyorum ki, emekli aylığı topluyorum: ömrüm boyunca şevkle keman çaldım moskova'da, bura nüfusunun tüm nesilleri beni keyifle işitmiştir - bir çorba parası verseler ne çıkar ölme vakti gelmeden!'

    'keman çalsaydınız ya - dilenmek niye!' diye önerdi sartorius.

    'yapamam,' dedi ihtiyar reddederek. 'ellerim güçsüzlük telaşından titriyor. sanatta buna yer yoktur - ben baştan savma iş yapamam. ama dilenci olabilirim.'"

    (s.96)
  • nedense komyagin'in cümleleri bana nilgün marmara'yı hatırlatmış kitap:

    "idare ediyorum," dedi komyagin. "yaşadığım da söylenemez zaten, sadece bir defa dünyaya, aldılar bulaştırdılar beni bu işe... ne gereği varsa!"

    "nasıl ne gereği varsa?" diye sordu moskova.

    "gönlüm yok," dedi komyagin. "sürekli şişinmek gerekiyor - ya düşüneceksin, ya konuşacaksın, ya bir yere gideceksin, ya bir faaliyet göstereceksin... oysaki benim hiçbir şeyde gönlüm yok, yaşadığımı da unutuyorum devamlı, anımsarsam da bir ürperti..."

    andrey platonov, mutlu moskova, çev. günay çetao kızılırmak (istanbul: metis yayınları, ekim 2014), s. 70.
  • benim için yazılmış olduğundan şüphelendiğim kitap.

    öncelikle gerçekten de hoşuma gittiğimi ve sık sık "keşke bu yazarı daha önce okusaymışım" dediğimi belirteyim. içerik olarak durgun ama genellikle çok ayrı zaman aralıklarını ele aldığını gördükçe daha çok hoşuma gitti. genellikle vurucu bir konu üzerine yoğunlaşan, sürekli aksiyonla kafa bulandıran kitaplara uzun bir süre kafa harcadığım için başta garipsedim lakin sonra iyice hoşuma gitti. her kafam sakinleştiğinde elime aldım okudum, inceledim. enteresan çıkarımlar ve fikirler gördüm, daha da inceledim. bir süreliğine başucu kitabım olabilir.

    söylemeliyim ki, gerçek edebiyat benim için en azından fikirsel bazda budur. fikirlerimin iyice çöplüğe döndüğü şu zamanlarda bana bir şeyler katacak değil, bana bir şeyler hissettirecek şeyleri okumak isterim. güzel mekan betimlemeleri, anlık ruh tasvirleri ve ince bir duygunun yüklü olduğu sahneler benim için daha önemlidir.

    yine de kitabın öyle abartılacak bir yönü de olmadığını son satırlara iliştireyim. olaylar çok kopuk, gerçek olamayacak kadar saçma tesadüfler var ve kimi karakterler çok yüzeysel. ben en azından böyle buldum. sonuç olarak keyifli ve okumaya değer bir kitap.
  • bildiği her şeyi rus edebiyatından öğrenenlerin ömrüne ömür katan kitap.
    kitabın üzerindeki yasak, sovyetlerin dağılmasıyla kalkmış. türkçeye de yeni çevrilmiş. okuyalım, okutalım, hediye edelim. bir şeyler yapalım işte!

    --- spoiler ---

    "insan henüz pek ev yapımı, pek zayıf donanımlı bir varlıktı -bulanık bir ceninden, çok daha gerçek bir şeyin tasarımından fazlası sayılmazdı ve bu ceninden, hayallerimize gömülü o uçan, üstün suretin çıkması için kim bilir daha ne kadar çok çalışmak gerecekti."

    "insan bedeni kayıp bin yılların ötesinde bir yerde uçmuş olmalı", diye düşündü sambikin. "göğüs kafesi kapanmış kanatları andırıyor."

    "yüzü uykusunda ekmek gibi uysal ve iyiydi."

    --- spoiler ---

    üzerine yazılmış şöyle bir yazı da var:

    http://bubirblogdegildir.wordpress.com/…i-bir-oyku/
  • (bkz: murat kosova)
  • "moskova çestnova bu hayatı yaşamaktan çok temin etmek istiyordu - insanları birbirlerine ulaştırmak için bir lokomotifin fren kolu başında yirmi dört saat dikilmek, bir su borusunu tamir etmek, analitik terazide hastalara ilaç tartmak, lambaya dönüşüp az evvel ışık olan sıcaklığı içine çekerek tam vaktinde, insanlar öpüşürken sönmek. bununla birlikte kendi çıkarlarını da inkar ediyor değildi - o iri bedeni için bir şeyler düşünmeliydi elbet - ama daha uzak bir geleceğe öteliyordu bunu: sabırlıydı ve bekleyebilirdi."

    platonov'u sevme nedenlerinden yalnızca biri. isminden de anlaşılacağı üzere, okudukça iç burkan diğer eserlerinin yanında biraz daha neşelidir sanki; ama birazcık. diğerleri için;

    (bkz: dönüş)
    (bkz: çevengur)
    (bkz: can)
    (bkz: muhteşem vahşi dünya)
  • andrey platonov'un ritmi artan-düşen romanlarından biri. sovyetler'de benlik, toplumsal benlik, arzu, insan meseleleri gösterişe kaçmadan, curcunasız, mümtaz bir şekilde anlatılmaktadır romanda. elektrik ve tabiat detayları çok ince ve nakış gibidir, zira platonov elektrik mühendisi ve arazi ıslahı uzmanı.
  • rus klasiklerini sevenler için, özellikle gogol ve çehov hayranları için, tam bir hayal kırıklığı yaratacak tuhaf, bol simgeli kitap.
  • yüz küsür sayfalık, bulyon gibi yoğun bir roman.
    betimlemeler var, suyla açsak herhalde on sayfaya yayılır ama bir paragraf sadece. baktım böyle topak topak paragraflar açılmıyor, sesli okumaya başladım. sesli okuyunca daha iyi anlayabiliyorum. rusçası herhalde şiir gibi okunurdu.
    topaklara bir örnek komyagin'e tanışmamız*:
    "bölge askerlik şubesi, uzun süreli mahkumiyet yerleri gibi kokuyordu burnuna: uzağındaki yaşama az da olsa meyledip eli koynunda kalmanın, çaresizliğin buhranından kahrolmamak için bilinçli bir şekilde mütevazı ve tasarruflu davranan çilekeş insan bedeninin ölgünlüğünün kokusu. ucuz devlet bütçesine göre üretilmiş eşyaların lakayt ideolojikliği ve memurların silik yüzleri, bu şahsa yoksul ya da acımasız bir yürekten gelen soğuk bir muamele vadediyordu."
    sonra tanıyoruz ki komyagin esasında katip bartleby gibi bir karakter. insan gibi yaşamak istemiyor, insan gibi ölmek de istemiyor. insan gibi ölmemek ne demek? bürokratik adımları olan kurumsal bir ölüm gibi.
    dr.sambikin'in omurilikte keşfettiği ikinci sesi, kadınlarla ve uykuyla susturmaya ant içmiş bir hayalet adam o.
    işte tam bu noktada bir tutarsızlık baş gösteriyor. komyagin gibi biri* ile bu düşünceler uyumsuz. düşünce-karakter uyumsuzluğuna başka bir örnek de moskova'da:
    "hayır, yaşamın ötelere uzanan büyük yolu buradan geçmiyordu- ne bu yoksul aşktan, ne bağırsaklardan"... halbuki bağırsak bağlantısını moskova bilemez, o bağırsaklardaki ruh boşluğundan habersiz.
    insan bir kitabı okurken editör rolüne soyunmayagörsün her şey gözüne batar. yine de bu uyumsuzlukları bir kenara koymayı başarırsak kitabın en güçlü yanı ilginç karakterleri ve final bölümü diyebiliriz.
    mutlu ve alelade yaşam peşindeki meraklı bayan moskova, dokunduğu birçok erkeği birbirine bağlıyor. idealist erkekler ve idealist olmayan erkekler üzerinden sevme şekillerini ve insanın kendisini* bir makine gibi parçalara ayırma çabalarını okuyoruz.
    sevme şekillerinden biri dans gecesinden:
    "topluluğun içindeki neredeyse herkes kendinde yitirdiği bir şeyi onda bularak moskova'yı dansa kaldırıyordu"
    kitap adını ondan alsa da adamlarının sesi moskova'nınkinden daha baskın. az zorlasak, moskova'yı birçok kadının bir araya gelmesinden oluşan bir amorf gibi hâyâl edebiliriz.
    güçlü erkek karakterlerin başında sartorius geliyor. saatleri ayarlama enstitüsündeki gibi kafayı tartılara takmış bir adam. onun içindeki ikiliği daha uyumlu görüyoruz, bir yanda makine hassasiyeti öte yanda içine ağlayan bir adam.
    farklı dönemlerde birbirinden uzak kültürlerden yazarlar tarafından yazılmış olsalar da bazı kitaplar birbirini andırır. bu taslak kitap, en çok da sartorius'dan ötürü, bana saatleri ayarlama enstitüsü'nü anımsattı.
    son bölüm ve kimlik dönüşümü ise kusursuzdu. gerçeklikten uzak, gizemlere ve iyiliğe iman etmiş bir kusursuzluk.
  • anlamadığım için yarım bıraktığım kitap. metis çevirisindeki devrik cümleler ve anlamını bilmediğim kelimeler, rusça terimlerin sık geçiyor oluşu ve her seferinde dipnotla anlamın verilmeyişi, kopukluklar, karakterlerin birbirinin içine fazla girmesi ve bir süre sonra kafa karıştırması ile beni kendinden soğuttu. ilk okuduğum platonov kitabıydı, umarım diğer kitaplarını severim
hesabın var mı? giriş yap