• tam hayattan keyif alacakken kişinin karşısına yeni engeller çıkarılması. haksızlığa uğramak. eli kolu bağlı kalakalmak. kendini anlatamamak. anlattığını fark ettirememek. anlatılanı anladığını hissettirememek. yanlış tanınmak. kişiyi karşısındakinin bambaşka bir şekilde tanıması ve anlaması. isyan etmek. isyan ettiğinde yine yanlış anlaşılmak. suçlanmak. suçlamak. bahane bulmak. isyandan ağlayası gelmek. neye isyan ettiğini bile idrak ettirememek.
  • bazen hic bir neden olmadan yakaniza yapisandir. sebep - sonuc iliskisinden bihaber icine batarsiniz mutsuzlugun. belki de ileride mutlu olacaginiz gunlerin pesin odemesini yapiyorsunuzdur farkinda olmadan. once mutsuzluk, sonrasinda mutluluk gelmeli degil mi. siraya alinmis olmasi lazim bir yerlerde. ya siraya alinmamissa?

    ya sizin siranizda hep mutsuzluk varsa ve mutlu olundugu sanildigi zamanlarda bile "suzluk" la sarmalanilmissa.

    -suzum, ustelik de sebepsiz...
  • insanı gölge gibi peşinden kovalayan bir duygu yoğunluğu mutsuzluk. ne kadar kaçmaya çalışırsak çalışalım kıçımızdan ayrılmıyor, özellikle şu "modern zamanlar" dediğimiz çağda. nerdeyse toplumdaki her bireyin hayatında vazgeçilmez bir yere sahip, o yüzden deliler gibi mutlu olmanın yollarını arıyoruz.

    bir günümüz bir günümüze uymuyor tabii ki ama yaşamda zevk alınacak bir çok şey var. doğruya doğru, çoğumuz hoşlanmadığımız işlerde çalışıyor, tam anlamıyla tatmin olamadığımız meşgalelerle uğraşıyor, yaşam dediğimiz çılgın yarışın temposuna ayak uydurmaya çalışırken yitip giden enerjimizle, aldığımız her nefeste azalan hayatımızı devam ettirme kavgası veriyoruz. gerçekleşmeyen beklentilerimiz veya beklenmeden karşımıza çıkan, hayatımızı zorlaştıracağını düşündüğümüz herşey de mutsuz olmamız için ekstra sebepler yaratmakta doğal olarak. sonunda ise hayal kırıklıkları ve tatminsizliklerle dolu bir günü geride bırakarak yastığımıza başımızı koyuyoruz, ertesi sabah ise "keşke yataktan hiç çıkmasam" isteği ile uyanacağımızı bilerek.

    tabi modern zamanlar dedik de, tatminsizlik ve mutsuzluk öyle zırt diye bu çağda ortaya çıkan bir şey değil tabii ki. öyle olsa 2500 yıl önce buddha çıkıp "hayatın anlamı ne? nerden geliyor nereye gidiyoruz? insanlar niye mutsuz? diye sorular sorup bir arayış içine girmezdi herhalde. o ilk olmadığına ve çağlar boyunca da bir sürü felsefeci, din adamı ortaya çıkıp mutluluk ve mutsuzluk hakkında fikir belirttiğine göre mutsuzluk insanlık kadar eski bir kavram. sosyal sistemin üzerimizde yarattığı baskıya bağlı olması bir yana, şahsen mutsuzluğun insanın doğuşuyla var olan bir kavram olduğuna inanıyorum ben. insan olmanın doğal getirisi, doğumla kazandığımız bir bonus mutsuzluk, yani aslında gayet de doğal bir olgu.

    şimdi belki mutluluğun resmini çizdiremiyoruz fakat mutluluk deyince ay ışığından, sevgiliden, şaraptan, çiçekten, börtü böcekden, şundan bundan bahseden sayısız şiirle bir hayal tasvir ediyoruz. ama mutluluk dediğin eninde sonunda vücudumuzda yeterince endorfin salgısı olması. dışsal, içsel, biyolojik, psikolojik her ne haltsa artık, eğer vücudunuz yeterince serotonin, dopamin, endorfin, oksitosin vs. basmıyorsa mutsuzsunuz, o kadar.

    şimdi vücudumuz almış başını gidiyor, nöronlarımıza söz geçiremiyoruz, hormonlarımız da başına buyruk çalışıyor, yani mutsuzluk diz boyu (yoksa ver endorfin salgısının kontrolünü bana, bak nasıl mutlu ediyorum herkesi), burda anlaşılmayan bir şey yok da.. ben uzun bir süredir bu mutsuzluğun bulaşıcı olduğunu da düşünmeye başladım şahsen.

    tabii elimde bunu ispatlayacak hiç bir bilimsel kanıt yok (ayrica gecenin bir vakti bir tarafımdan teori uydurmak kadar da kolay bir şey yok). insanların sahip olduğu potansiyeli kullanmayıp yaydıkları negatif enerji dalgasının auramızda yarattığı olumsuz etki gibi new age zırvalıkları değil bahsettiğim. fakat olumsuzluğun olumsuzluğu arttırdığını da görmemezlik edemiyorum. ("çevremde mutsuz insanlar görmek istemiyorum artık, beni mutsuz ediyorlar" diye kendinizi mutsuz insanlardan soyutlamak da soruna çözüm değil, çünkü herkes mutsuz, o zaman hem mutsuz hem de yalnız kalmak var işin sonunda). eğer vücut kimyasalları sebepse mutsuzluk için, onları dengelemek elbette bir çözüm, antidepresanlar, ilaçlar, psikologlar kimsenin yabancı olmadığı kavramlar. bunun yanında umut duygusu da koruyucu olarak kullanılabilir mutsuzluğa karşı -yalnız kendini kandırmakla umut arasındaki farkı iyi çizmek lazım sanırım.

    yıllar önce bunalımdaki bir arkadaşımla konuşurken bana hayatın çok zor olduğunu, nasıl altından kalkıp, parıldayan günlere ulaşacağını bilemediğini söylemişti. ben de ona herkesin yaptığı gibi yapmasını tavsiye etmiş;, "the only way of surviving through this life is keep telling lies to yourself that everything is gonna be alright" demiştim (türkçe bilmiyordu kız, ben ne yapayım). "ahahaha" diye gülmüştü ama ben gayet ciddiydim aslında (ne de olsa hepimiz yalancıyız, ilk başta da kendimize karşı. kendini kandırmayan birine rastladınız mı hiç?..)

    aslında mutsuzluğun en önemli kaynağı, biraz da mutluluğa aşırı derece önem vermemiz, iki duyguyu da yaşamın gayet doğal bir sonucu olarak kabullenmek lazım, iki ayrı varlık olarak değil. mutsuzluk ve mutluluk kendi benliğimize yansıttığımız iki ayrı oluş biçimi, ama benliğimiz tek. kendimizi kandırmakdan vazgeçip ne ve kim olduğumuzu tam olarak anlamaya çalışmakla başlarsak aslında mutsuzluğun da mutluluk kadar doğal olduğunu görürüz.

    hasta olduğunda çinli zen ustası ummon'a sorarlarmis "nasılsın?" diye. o da "güneş yüzlü buddha, ay yüzlü buddha" dermiş. gerçekliğin özünde ikilik (duality) yoktur. mutluluk da mutsuzluk da kapımızı çaldığında "hoş geldin diyerek kapıyı açmak ve "bırak gitsin" dinginliği ile geçip gitmesine izin vermek gerek (tyler durden burda olsa "let it go derdi yani). bunu yapacak kişi de insanın kendisinden başka kimse değil, "mutlu" olduğun zamanki kişi ile "mutsuz" olduğun zamanki kişi aynı varlık eninde sonunda. yapılması gereken tek şey yaşamı bir dinginlik ve olgunlukla karşılayıp, kendin olmak, hiç bir şeye pasif bir duygu yoğunluğuyla bağlanmayıp olmak için uğraşmaktır.

    aslında yaşamanın yeterince ciddi bir iş olduğunu unutmadan biraz da hayatla dalga geçmek lazım mutsuzluğun üstesinden gelebilmek için.
  • eskiden çok da takmadığınız şeyleri çoktan es geçmiş olduğunuzu görüp, muktedir olamadıklarınızın içinde kendi kendine acıma halidir.

    media player da çalıyor: yalan / yeliz

    beni sevdiğin var ya, o bile yalan...

    hayatımda bi şeyleri birleştirebilme duygum olmadı hiç. yeni bi şeye başlayabilmek için sürekli eski devri kapatıp yeni bi çağ açmam gerekti(sanki fatih sultan mehmet'im, anasını satiim..). hep de öyle yaptım. bıraktım, gitti. bıraktım, bitti.

    halt ettim.

    eskiye dair 10 yıl öncesinden kimse yok hayatımda. sürekli olarak problem mi yarattım acaba, yoksa kendime kelimeler konusunda bu kadar güvenirken, yanlış cümleler mi kurdum? yoksa beni anlayamayacak kadar aptal mıydılar(egoya bak be breh breh breh)?

    ya da herkes normaldi de bi ben mi tuhaftım aralarında?

    çözemiyorum...

    bu illet feysbuk çıktığından beri, millete bakınıyorum arada. görmek de istemiyorum gerçi. çok arkadaş canlısı gibi görünsem de, biraz vahşi tabiatlı olduğumdan arkadaş edinmem zordur. vahşi tabiat demem de kibarlıktan, düpedüz huysuzum ben; ancak benim kadar arıza biri benimle geçinebilir.

    ulen millete bakınıyorum, herkes bi şey olmuş. nebliim, bi hayatları var. aralarında serserilik yapan bi ben varım.

    istediğim yerde değilim. istediğim yerde yaşamıyorum. istediğim parayı kazanmıyorum. istediğim işi yapmıyorum. daha sayabilirim. sayabileceğime eminim.

    kimi evlenmiş, ki ben evliliğe de inanmıyorum; gayet de mutlu görünüyor. kimi amerika'da, çalışıyor; ki ben bu yalnız ve güzel ülkeyi uzun süreli terk edebileceğime inanmıyorum hiç.

    tek kelimeyle mutsuzum. daha acısı şu ki, neyin beni mutlu edeceğini de bilmiyorum.

    bi yerlerde zamanı kırdım ben. ve o kırdığım yerden asla düzeltemedim.

    ikinci tanım olsun: zamanı kırıp düzeltememektir mutsuzluk. mütemadi eksikler sınıfının demirbaşı olmaktır.

    hatta ve hatta hayatta bi halt olamadığına, olamayacağına, 26 yaşında bi hayal kırıklığı olduğuna kanaat getirmektir.
  • banu alkan filminin ümit besen çalan romantik karelerinde duygulanıp ağlamaya kadar varabildiğine şahit olduğumuz his. bikini de ne güzel yakışmış ühühü
  • eğer nedeninin kendi aptallığın olduğunu,bile bile aldığın yanlış kararlar olduğunu biliyorsan daha da çekilmez hal alan hissiyattır.belki korkaklığın neden olmuştur bu duruma,cesaretsizliğin,belki sorumluluk almaktan kaçman farkında olmadan..mutsuzluk o görkemiyle gelip çöreklendi mi içine,içinden kendine küfürler yağdırırsın,lanetler okursun."bu mutsuzluk benim ve nedeni de benim!!"dünyanın en ağır cümlelerinden biridir.
    ama şu da bir gerçek ki ; büyütür insanı..sorumluluktan kaçan,cesaret edemeyen o insan gider yerine yapamadıklarının verdiği acıyla,mutsuzlukla kendine gelmiş,yorgun bakışlı ama öncesinden çok güçlü bir insan gelir.
    hata yapmak mutsuzluk getiriyormuş evet ama hata yapmaktan korkmak,hatanın kendisinden daha korkunçmuş.mutsuz olmaktan korkmak,mutsuzluktan daha korkunçmuş...dersin kendi kendine.ve artık mutsuzluğu hesaplamak yerine kendi kendine ayağa kalkmanın yollarını aramaya başlarsın..gücü içinde aramaya başlayarak..
  • nutellayı buzdolabında bulmak.
  • son bir çabayla koşarak yetişilen istasyonda trenin gelmesi, ancak sizin turnikeden geçene kadar trenin gitmiş olmasının yaşattırdığı duygudur.

    iş yerinizde günün tüm yorgunluğunu atmak için hazırladığınız kahvenizi içmek üzereyken müşteri gelmesidir ve o müşterinin gidene kadar kahvenizin soğumasının sebep olduğu durumdur mutsuzluk.

    şarkı listenizdeki tüm şarkıların melankolik ve depresif şarkılar olduğunu gördüğünüzde içinde bulunduğunuz durumdur bazen.

    üzerinde gün boyu çalıştığınız işinizin üzerine çay, kahve vb. dökülmesi halindeki berbat haldir.

    mutsuzluk, şehrin tüm griliğinin bedene yansımış halidir. yorar bünyeyi. farkına varmadan yaşlandırır.
  • daimidir.
  • aniden gelendir. yağmuru sevendir. konuşsan da gitmeyendir. bir filmin tarihini bilmendir. nefesinin buğusunu berrak bir cama bırakmandır. bir caddenin gürültüsünde yalnız başına yürümendir. durup durup söylenmendir. şarkıların manasına dahil olmamandır. oturduğun yerden amaçsızca kalkıp unutabilmek için şuursuzca dolaşmandır. bildiğini bilmendir. gözlerine dokunmandır. tat almamandır. başka bir dünyada daha farklı olacağını düşlemendir. başka bir dünyada daha farklı olamayacağını bilmendir. aramandır. yanılmandır. soyunmandır. giyinikken bile üşümendir. uzakları sevmendir. gitmek istemendir. iyi ki gitmediğindir. özenmendir. özlemendir. uyuyamamandır. yazgındır. kaçsan da kovaladığındır. seni bir fanusun içine sıkıştırandır. orada olduğunu bildiğindir. oradan uzakta olduğunu anlamandır. serzeniştir. iklimdir. acıyı devşirmendir. gözlerindeki belirsiz ifadedir. oyundur. sonludur. değişkendir. değişebilendir.
hesabın var mı? giriş yap