• ilkokuldayım. ikiye ya da üçe gidiyorum, tam emin değilim. yaz tatili. annem civardaki kadınlardan birinin gününe gidecek. kardeşim ankara'da dedemlerin yanında. ben de evde tek başıma kaldığım anlarda bir canlı bombaya dönüştüğüm için annem günde gün yüzü görsün, gönül rahatlığıyla pastaya böreğe abanabilsin diye akranım oğlu olan güzeller güzeli komşu teyzenin evine bırakılmışım. akranım olan çocuk kitaptan kafasını kaldırmayan bir gerzo. ben coşkunum, ben yerimde duramıyorum. ilkokul ikiye ya da üçe giden bir çocukta olması gereken tüm pis özellikler bende fazlasıyla mevcut. hepsini birden ortaya çıkarıp büyük bir şova imza attığım büyülü anlar oluyor.. her neyse..

    biraz da deplasmanda olmanın verdiği mahcubiyet etkisiyle içimdeki canavarı bastırıp ev sahibi bebe ile birlikte meydan larus, gelişim haşet filan karıştırmaya, okuyormuş gibi yapmaya tam da alışmıştım ki; komşu teyzenin "hadi çocuklar uyku zamanı" demesiyle birlikte, bebenin sanki o ana kadar bütün var oluşuyla uzaktan gelen bu sesi bekliyormuş gibi elindeki ansiklopediyi (şaka yapmıyorum, sahiden ansiklopedi
    okuyordu çocuk. benim hayatım boyunca gördüğüm ansiklopedi okuyan tek kişiydi ve sadece sekiz yaşındaydı.) nizama intizama uygun bir şekilde raftaki yerine koyarak sessizce yatağına yatışını şaşkınlıkla izledim. kendi kendime, "iyi de gece olmadı ki lan daha" dediğimi hatırlıyorum.

    komşu teyze odaya, yanımıza geldi. "aferin metinciğim" dedi, verilen komuta tam zamanında ve de harfiyen uymuş olan bebeye. sonra bana baktı. baktı. baktı. baktı. "evet siyahhcığım, metin'in odasında başka yatak yok maalesef sen de oturma odasında yat. ben hemen bir çarşaf sereyim oraya" dedi. daha fazla dayanamadım ve "hava aydınlık ama daha" deyiverdim. anaokulunda yattığım ve de orada bıraktığım 'öğle uykusu'na dönmek istemiyordum. zaten bu zorunlu misafirlik yeterince katlanılmazdı. bir de bunu öğle uykusu saçmalığıyla perçinleyemezdim. yapacak işlerim, boşaltılması gereken bilmem kaç kilovatlık enerjim vardı benim. düzenin beni uyutmasına izin veremezdim. vermemeliydim. verdim. odaya ikinci kez gelen ve "hadi siyahhcığım biz de öğle uykumuza yatalım" diyerek bana elini uzatan komşu teyzenin elini tutarak oturma odasına serilmiş çarşafta beni bekleyen öğle uykusuna yönlendim.

    çarşaflı çekyata sırt üstü yatmış, boş gözlerle tavana bakarken bu bebekçilik oyunu ne kadar sürmeli acaba, ne kadar zaman sonra "ben uyandım" diyerek koridora çıkmalıyım diye düşünüyordum. sanırım bu şekilde bir yarım saat kadar bekledim. daha fazla dayanamayacaktım. ben uyandım demek için kendimi odanın dışına attım. salona doğru ilerlerken bebenin odasının önünden geçtim. hala uyuyordu. "salak" dedim çok kısık sesle. salona yaklaşırken "mmhh.. ııhh.." filan gibi sesler çıkarırsam yeni kalkmış ve halen de uyku mahmurluğu yaşayan bir kimse olduğum daha net anlaşılır gibi bir düşünce geldi gitti bir an için kafamda. iyi ki de gitmişti. evet. salonu görüş alanıma almamla birlikte hayatımda o ana kadar karşılaştığım en muhteşem manzara da karşımdaydı.

    güzel komşu teyzem salon kapısına dik olan duvara yaslanmış üçlü koltuğa ayaklarını salon girişine doğru uzatmak suretiyle uzanmış yatıyordu. fena halde yazdı. komşu güzel teyzenin normalde diz hizasındaki incecik eteği, uyuklarkenki istemsiz hareketleri neticesinde daha da sıyrılmış, "komşu teyze bacağı" görmeme olanak sağlıyordu. orada, salonun girişinde bir süre dikildim kaldım. ne yapacağımı bilmiyordum. ani bir kararla salonun hemen yanındaki mutfağa girdim ve masanın üzerindeki su bardağını yarıya kadar doldurup elime alarak az önce çakılı kaldığım noktaya geri döndüm. herhangi bir ani uyanma anında birden koridor tarafına dönecek ve susadığı için uykudan uyanmış bu nedenle de elinde yarısı dolu bir su bardağı taşıyan çocuk olacaktım.

    sekiz yaşındaydım ve hiçbir kadının eteğinin bu denli altını görmemiştim. büyülenmiş gibi komşu teyzenin beyaz bacaklarına bakıyordum. bir süre daha orada elimde yarısı dolu su bardağı ile dikildikten sonra eyleme geçmeye, o bacakları daha yakından incelemeye karar verdim. hırsız adımlarıyla salona girdim. o an herhangi bir ses çıkarmamak için gösterdiğim gayreti, sanırım hayatım boyunca başka hiçbir şey için göstermemişimdir. evet. serilmiş, upuzun yatan beyaz bacaklarla aramda sadece bir metre vardı şimdi. komşu teyzenin sırtı bana, yüzü kanepenin arkalığına dönüktü. yani birdenbire gözünü açsa da beni göremezdi ama arkasını döndüğü anda da gidecek, kaçacak, saklanacak bir yerim yoktu. bunu düşünerek bulunduğum yere sessizce çöktüm. uyandığı anda halıda oynayan çocuk olacaktım artık. halıda yarısı dolu su bardağıyla oynayan çocuk!? evet, bu sahne için bir şeyler eksikti.

    yine ses çıkarmamaya azami dikkat sarfederek yerimden kalktım, önce mutfağa giderek elimdeki bardağı bıraktım. daha sonra bebenin odasına girdim, kitaplıkta duran oyuncak arabalardan ikisini aldım ve hızla salona döndüm. bütün bunlar için harcadığım zaman içinde göreceklerimden mahrum kaldığım için kendime kızıyordum bir yandan da. ve işte yine nefeslerin bile tutulduğu o sessiz adımlar.. az önce kalktığım yere yeniden oturdum. evet. artık her şey için hazırlıklıydım. gözlerimi ayırmaksızın komşu teyzeyi izlediğim süre içinde kadın iki kez belini kaşıdı uykusunda ve ben her ikisinde de kafamı aniden önüme düşürüp elimdeki arabaları sürdüm halıya bastıra bastıra. ilk kaşınma anından sonra değişen bir şey yoktu ancak ikinci kaşınma ile birlikte küçük bir hareketlenme de olmuş, komşu teyzenin beyaz bacakları pozisyon değiştirmişti. bu yeni pozisyon da aslında bana cennetin kapılarını vaadediyordu bir nevi. zira komşu teyzem altta kalan bacağı sabit bırakmak suretiyle üstteki bacağını dizinden kırmış ve dizini hafifçe kendine doğru çekmiş, biraz daha yüz üstüne yakın bir şekilde kanepeye gömülmüştü. eteğin oldukça yukarı sıyrıldığı düşünüldüğünde ayakucuna geçtiğim anda göreceğim manzaranın ne olacağı gayet aşikardı sizin anlayacağınız.

    daha fazla bekleyemezdim. orada, adeta nasıl bir şey olduğunu görmem için açılmış beni bekleyen bir mücevher vardı. sessizce ayağa kalktım ve komşu teyzenin ayakucuna doğru yöneldim. o kadar yavaş hareket ediyordum, o kadar küçük adımlar atıyordum ki aradaki bir buçuk metrelik mesafe bitmek bilmiyordu. tam o sırada bir kıpırdanma sesi duydum. aman allahım. gerizekalı bebe uyanmıştı sanırım. şimdi "anneee" diyecek ve beni kamburunu çıkarmış, parmak uçlarıma basar helde komşu teyze kukusu rontlamak için adımlarken yakalatacaktı. bunu ancak bir gerizekalı yapabilirdi ve metin de sekiz yaşında ansiklopedi okuyan gerçek bir gerizekalıydı.

    salondan o kadar hızlı çıktım, kendimi az önce masaya bıraktığım bardağın başında o kadar hızlı buldum ki; gerizekalının "anneee..." deyişini duyduğumda bardağın boş kalan yarısını su ile doldurmuştum bile.
  • mature kadinlarla beraber olma olayina degisik bir acidan yaklasan, milfhunter ve benzerleri tadinda seri. adindan ne oldugu fazlasiyla bellidir. "ooohh i am cumming on chris mum's tits" gibi cumleler icermesi bakimindan ayni zamanda eglencelidir.
  • bilmemkimin annesi, bilmemkimin arkadaşı diyerekten bokunu çıkardıkları bu olayın son noktası olarak sanırım
    (bkz: my sisters hot mom)*
  • (bkz: stiflers mom)
  • tam bir sosyal mesaj. adeta bir göz dağı. adam orada diyor ki " biz amerikanlar öyle bir milletiz ki gerekirse milletin anasını belleriz umurumuzda olmaz "
  • ben olayı çözdüm. bu "hot" anne sahibi veletlerin öyle zebellah arkadaşları var ki, anne, oğlunun başına bir fenalık gelmesin falan diye kendini feda ediyor. yoksa öyle isterik falan değiller, bildiğin komşu teyze işte.
  • my friend's hot sister serisiyle birlikte bizim de anamız bacımız var adıyla türkçeye çevrilecek olan kısa film dizisi, yersen.
hesabın var mı? giriş yap