naomi
-
sözleri şu şekilde olan neutral milk hotel şarkısı.
your prettiness is seeping through
out from the dress i took from you, so pretty
my emptiness is swollen shut
always a wretch i have become
so empty
please, please don't leave me.
i'm watching naomi, full bloom
i hope that she will soon explode
into one billion tastes and tunes
one billion angels come and hold her down
they could hold her down until she cries
i'm tasting naomi's perfume
it tastes like shit and i must say
she comes and goes most afternoons
one billion lovers wave and love her now
they could love her now and so could i
there is no naomi in view
she walks through cambridge stocks and strolls
and if she only really knew
one billion angels could come and save her soul
they could save her soul until she shines.
until she shines
so pretty
please, please don't leave me. -
üstteki yazar arkadaşımız bu romanı "ülkemize ne kadar hitap ettiği tartışılır" sözleriyle tanıtarak zannımca edebiyat entryleri arasında en vahim hatalardan birine düşmüş. araba sevdası'ndan huzur ve saatleri ayarlama enstitüsü'ne, tutunamayanlar'dan kara kitap'a en nadide eserleri sıklıkla doğu-batı ikilemi, batılılaşmak, şehirleşme, kültür erozyonu gibi temalardan güç bularak bugünlere gelmiş türk edebiyatı ortadayken ve ahvalimiz malumken böyle bir tespitte bulunmak tuhaf. birinci dünya savaşı sonrası batının kültürel hegemonyasına teslim olmuş japonya'da, batı kültürüne ve batılılara patetik seviyede hayran hastalıklı bir adamın hoşlandığı kızı sırf "batılı görünen" bir eşi olsun diye ergenlik çağından itibaren himaye altına alıp eğitmesini ve başına gelenleri konu alan böylesi bir roman ülkemize hitap etmeyecek de ne edecek?
-
“onun hata ve kusurlarıyla sürekli yüz yüze gelmekten kurtulamıyor, eve hep mutsuz dönüyordum. ancak bu mutsuzluk hiç de uzun sürmüyordu, zira ona duyduğum aşk gece boyunca değiştikçe değişiyordu. tıpkı bir kedinin gözleri gibi…”
(bkz: tanizaki) (bkz: juniçiro tanizaki) (bkz: jaguar kitap) (bkz: japon edebiyatı) -
otostop yaparken tesadüfen tanışan iki almandan oluşan, fade out ile chill out'un dibine vuran grup.
-
turaç ailesinin * * görmüş geçirmiş, umursamaz, ermiş, kepekli, tüylerine ak düşmüş, asansör kullanan, bazen merdiven çıkan ama en üst kata çıkmaya hali kalmayıp dördüncü katta tıkanıp birinin gelip onu almasını bekleyen, ayı balığı kılıklı kedisi *.
-
yaşayan bir topağacı efsanesi. eskilerin teşvikiye ıhlamuryolu, bugünlerin süreyya ağaoğlu sokağının poyracık sokak ile kesiştiği noktada rastlanırdı bu yarım tonluk esmer afet-i devrana. genelde mağrur bir biçimde bizleri selamlardı, kendisinden büyük bir şeyin olmadığına dair inancıyla. haksız da sayılmazdı ya neyse. bir de baktık ki birgün yıllarca gördüğüm bu nevi şahsına münhasır şahsiyet görülmez oldu. mahalle arkadaşlarının rakı sofralarında bile fikir teatileri yapıldıydı üzerine, hatta kadeh bile kaldırılydı, ruhuna el fatiha diye. ancak dün gözlerime inanamadım bir komşu ziyaretine gittiğime. efsane yaşıyormuş; yine mağrur, yine tüm ihtişamıyla. malikânesinde, hizmetinde çalışan alp turaç ve defne turaç ile gününü gün ediyor...
-
bir filmde tersten okunuşu ile gündeme gelmişti bu isim, (bkz: i moan). zaten film bir gençlik komedisiydi, sahne de bir tür abazanlık geyiği sahnesiydi...
-
yann tiersenin rue des cascades albümünden bir güzel eser. hem claire pichet söyler de güzle olmaz mı. sözleri;
strange prophecies
anew!
she wrote
she wrote
"the key is in the window
the key is in the sunlight
at the window
the key is in the window
the key is in the sunlight
at the window
get married allen
don't take drugs
get married allen
don't take drugs
don't take drugs
the key is in the bars
in the sunlight
in the window"
love
your mother
which is
naomi -
(bkz: #14769170)
-
yann tiersen'in rue des cascades albümünde yer alan ve söyleyenin kişinin claire pichet olduğunu tahmin ettiğim, keman solosuyla insanın içinden bir şeyler alıp götüren parçası
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap