• bahamaların başkenti olmasının yanı sıra, en zengin sehridir. gelirinin coğunu turizmden kazandığı varsayılsa da, uzun süre takip edilemeyen banka hesaplarının başkenti olmuştur. diğer konulara gelecek olursak;

    - 1980'lere kadar zenciler ve beyazlar arasında ciddi ırk ayrımı görülmüştür. en büyük caddesine 1978 yılına kaar zenciler girememiştir. (resstaurant veya otel demiyorum. cadde diyorum)
    - zenciler hala 2. sınıf insan muamaelesi görürler ama pozitif ayrımcılık nedeniyle çoğu iş kolunda belirli sayıda zenci bulunması gerekir.
    - bütün evler prefabriktir. ilk kasırga da uçar.
    - 499 adet farklı kilise vardır. her kilise genelde hristiyanlık öğretilerini benimser ama özelde bambaşka inançları vardır.
    - neredeyse her zencinin arabasında bağlı olduğu kilisenin savunduğu incil bulunur. iş yerlerinede getirip boş vakitlerinde okurlar.
    - kızları çok çirkindir. beyazlar, sümsük ingilizler olduğu için çok zayıf ve çok çirkindirler. zenciler ise 120 kilo olup denize tanga ile girme heveslisidirler. kendi ırkımdan soğudum.
    - her bayanın tırnakları protezdir ve neredeyse bir kalem boyutundadır.
    - uzun tırnaları ile bilgisayar kullanmak yerine kalemle tuşlara tek tek basmayı tercih ederler.
    - yerel olarak sands ve kalik diye biraları vardır. içimleri keyiflidir.
  • aksamlari tehlikeli gorunen bahamalar takim adalarinin baskentidir gunduzleri renkli ve cruz gemilerinin ugrak yerlerindendir. portu cok gelismistir ayni anda 5 cruz gemisini (benim gordugum) alabilmektedir. atlantis hotel uzaktan bile gorunen insan harikasi yapilardan birisidir gidip gorulucek yerlerin en basinda gelir. yanliz aksamlari ada tamamen farkli bi renk alir mcdonalds bile kapilarini kitler girmek icin kapidaki zile basarsiniz ve kapi kasadaki dugme ile acilir. bu marketler restaurantlar hepsinde aynidir kapilar aksamlari elektronik olarak kilitlidir zile basarsiniz icerdeki calisan size bakip kapiyi sonra acar. sokaklarinda koselerde grup zencileri gorebilirsiniz beyazda coktur ama aralarindan yanliz gecerseniz size tip tip bakarlar kisacasi cok tirsmistim orda. bide turk yemegi isterseniz yoktur ama hemen cruz gemilerinin oldugu yerde greek(yunan) restauranti mevcuttur orda durum kuzu ve baklava bulabilirsiniz tabi cok iyi fiyattan gecirirler 2 kisi baslangic ana yemek ve baklava siparisiyle 120 dolar hesap odedigimizi bilirim.
  • hollanda kraliyetinin soyadi
    genellikle oranje yi kullanirlar ama gercekte nassau dur.
  • bahama adalarinin baskenti.
  • almanya'nin hessen eyaletinden bulunan tarihi bir kasaba. prusya zamaninda burasi duchy of nassau (nassau dukaligi) olarak bilinirdi. bayragi bugunku hollanda bayraginin tipatip aynisidir. belki pek bilinmez ama hollanda kraliyet ailesi nassau dukaligindan gelmektedir. bu nedenledir ki kraliyet ailesinin gercek soyadi nassau'dur. ancak daha sonralari politik ve etik nedenlerden oturu oranje-nassau uzerinden oranje soyadini benimsemislerdir. bir de link verelim:

    http://en.wikipedia.org/…i/province_of_hesse-nassau
  • gelirinin neredeyse tamamini cruise gemilerinin getirdigi turislerden kazanan, bahama adalarinin baskenti.
    muhtesem plajlari ve su alti zenginlikleri, sakin ve cana yakin halki ile cennet kosesi.
    julio iglesias'in senelerdir satilmayi bekleyen pembe renkli villasi (belki de satilmistir simdi) atlantis paradise island royal tower en cok ilgi goren yapilardir.

    atlantis paradise island royal tower; kumarhanesi ve hayvani boyuttaki akvaryumu ile nassau'ya gelen herkesin ilgisini cekmekte.
    tum bahama ve karahip adalarinda degismeyen tek kural, nassau da hic degismez.

    parali turislerin alis veris yaptigi,
    kuyumcu, parfumeri, elektronik esya satan yerler, cruse port da bulunan tum duty free ler, otel isletmeleri, yahudi ve hindistan'lilarin tekelinde isletilmektedir.
    cok sekil, hard rock cafe bulunan bu memlekette, cok uygun bir bedele limuzin taxi ye binip fotograf cektirebilirsiniz.
  • bahamalar'ın (bahama adaları) doğusunda yer alan, düz bir ova halinde yayılan, en yüksek tepesi 30-40 metre olan başkent. adanın doğal oluşumu volkanik hareketler sebebiyledir ve bunu sahillerinde gözlemleyebilirsiniz. atlas okyanusu'nun hırçın dalgalarıyla ufalanan volkanik kaya ve kayaçlar, pudra kıvamında oldukça güzel görünen ama biraz yapışkan bir kum şeridi oluşturur. yine de oldukça göz alıcı olan sahillerde volkanik oluşumun izlerini sürebilirsiniz. denize girmek için ise güneye bakan sahiller tercih edilirse daha rahat edilebilir çünkü kuzey tarafı açık okyanus olduğu için yüzmek biraz zahmetli; hele iyi bir yüzücü değilseniz boğulmanız işten bile değil. allah korusun.

    paradise island (cennet adası) isminin hakkını veren bir güzellikte ve kuzey tarafında kalıyor. nassau çok büyük olmadığı için ulaşım oldukça basit. köprülerden yürüyerek de geçebilirsiniz. muhakkak uğramanızı tavsiye ederim. atlantis resort'ta kalmak epey tuzlu ama bir çok aktivite bedava. kumarhanede vakit öldürebilir, akvaryumu gezebilir, mimariyi inceleyebilirsiniz. dizaynı gayet hoşuma gitti. akvaryuma gelince, genel olarak hayvanat bahçeleri ve akvaryum fikirlerini sevmem. hayvanları çaresizce hapsetmek fikri beni üzüyor fakat buradaki akvaryum hem dizaynı, hem çeşitliliği ile övgüyü hak ediyor. hayvanlar (balıklar) oldukça rahat bir alanda, gayet huzur içerisindeler. yine bu küçük adacığın doğu kısmında ücretsiz halk plajları var ama dikkatli olun otellerin olduğu sahiller haricinde cankurtaran yok. kendi başınızasınız. golf sahasına uğrayarak vakit geçirebilirsiniz. yine bir bahçe var yol üzerinde, muhteşem ve görmeye değer. ancak buralara girmek sadece üyelerin ayrıcalığı. yine de çekinmeyin, rica edin. bir tur atıp fotoğraf çekmenize laf etmiyorlar.

    nassau'da her şey amerika'dan (abd) ithal olduğu için, genel olarak alışveriş ve yemekler pahalı. hatta ateş pahası diyebilirim. bir paket marlboro 11 dolar, ufak bir porsiyon dominos pizza 7 dolar (hakikaten çok ufak, bir kişi doymaz. çocuk porsiyon gibi düşünün). yanına ek bir içecek ve aperatif aldığınızda 12-13 dolar oluyor ama doymadan kalkıyorsunuz. ülkenin para birimi hesapta bahama doları ama 1 bsd eşittir 1 usd olduğu için pratikte beraber kullanılıyor. 12 dolarlık bir alışverişte 20 dolar verip rengarenk banknotlarla 8 bahama doları elinize tutuşturulursa şaşırmayın; hepsi aynı. yalnız dönerken elinizde kalan bahama dolarlarını rica ederek amerikan dolarına çevirtin. malum amerika'da aynı durum geçerli değil. sadece usd kullanılıyor.

    ulaşım bir dert. şehir merkezi biraz uzak kaldığı için taksi tutmaya kalkarsanız 2 km için 10-15 dolar istiyorlar. otobüs var ama o kadar dolaşıyor ki yürüseniz aynı zaman miktarında gideceğiniz yere ulaşırsınız. havaalanında sizden gideceğiniz yerin uzaklığına göre 40 dolar isteyebilirler, hiç çekinmeyin pazarlık yapın. hemen gevşeyip indirim yapıyorlar; bu indirim bazen yarı yarıya oluyor. havaalanında sizin gibi turistler görürseniz, ücreti paylaşmayı teklif edin. bayıla bayıla kabul edeceklerdir. ben otostop çekmeyi tercih ettim, pek sallamıyorlar ama benim şansıma yerel halktan bir abimiz durup beni gideğim yerin kapısına kadar götürdü sevabına. zahmet etmemesini, yakın bir yerde bıraksa yeterli olacağını, evinden uzağa gelmesine gerek olmadığını söylesem de emin olmak istediğini söyledi. başımın tacıdır, hiç bir ücret talep etmedi. bazen yolda sizi yürürken görünce, durup 10-15 dolara sizi götürmeyi teklif edenler olacaktır, kulak asmayın. teşekkür edip yollayın. otobüsler fena değil, insanları tanımak için de birebir ve ucuz. artık zaman durumunuza göre ayarlarsınız. bu arada trafik soldan akıyor ama çok fazla sayıda soldan direksiyonlu araba da var. çok garip oluyor başta, dikkatli olun. sürücüler hiç duracakmış gibi gelmiyorlar ve adada kaldırım çok az, yani yolun ortasından yürüyeceksiniz ister istemez. yukarıda bir arkadaş çok kaza olmasınız nedenini anlayamadığını söylemiş ama hem soldan hem sağdan direksiyonlu, kaldırımsız ve trafik lambasız bir yerde keşmekeş olması çok da anormal değil. arkadaşın iddia ettiğinin aksine hiç de dikkatli sürücüler değiller. aman dikkat.

    güvenlik biraz problem sanırım. sanırım diyorum çünkü gece dışarı yürümeye çıktığımda herkes itiraz etti ama dinlemedim. gecenin ikisinde yürüyerek geri geldim ve herkes 'çılgın bir türk' ile tanışmaktan mutluydu.* ama geceleri biraz sıkıntılı oluyormuş. bilmiyorum ama yine de dikkatli olmakta fayda var. üzerinizde çok para ve değerli eşya taşımayın derim. ama gündüz vakti oldukça güvenli. halk gayet uysal, işinde gücünde insanlar. ülkede genel olarak kadınlar aktif. kadın işgücünün ekonomiye katılımı üst düzeyde. gittiğiniz her yerde kadın müdürler, yöneticiler, çalışanlar göreceksiniz.

    adanın önemli bir kısmı göllerle kaplı olmasına rağmen içme suyu sıkıntısı var. musluktan su içmeyin, tadını geçtim hasta olursunuz. su, banyo yapmak için bile uygun değil ama yokluktan mecburen yaptım. 5 gün boyunca saçlarım diken diken gezmek zorunda kaldım. muhtemelen arıtılmış deniz suyu olduğu için kaşıntı da yapıyor. dişlerimi fırçalarken bile şişelenmiş su kullandım.

    eski ingiliz kolonileri, ispanyol veya portekiz (kabaca latin) kolonilerinden biraz farklı oluyor. altyapı çok kötü oluyor genelde (ispanyollar yemiş ama çalışmış). buna rağmen, ispanyol kolonilerinde kolonicilere daha eleştirel yaklaşılırken (arjantin hariç), eski ingiliz kolonilerinde kraliçe (ya da daha genel bir ifadeyle monark) çok önemli bir figür. yine bana ilginç gelen bir başka şey, ingilizler geçmişleriyle hiç yüzleşmemiş ve hatta zannediyorum buna yanaşmıyorlar da. hiç utanç emaresi görmedim eski ingiliz kolonilerinde (hatırlayanlar olacaktır başbakan david cameron göreve ilk geldiği zamanlarda bir afrikaziyareti sırasında konuyla ilgli ''yeter artık, çok fazla deşmeyin'' minvalinde biraz da kibirli ve azarlar tarzda bir kaç şey söylemişti. eski ingiliz kolonilerini dolaşırken o enstantane, o açıklamalar hep kafamda uğuldar). adanın dünya tarihinde önemli bir yeri de var aslında ama onu bahamalar başlığına saklıyorum. sadece şu kadarını söyleyeyim, adada bir kaç tane askeri üs sayılabilecek kaleler var (aslında biri hariç tam kale sayılmaz. ingilizce 'fort' denilen şey. türkçe'ye karakol diye çeviriyorum ben ama başka kelime önerilerine açığım). bu ''fort''ları (kale/karakol) ziyaret etmenizi tavsiye ederim. fort charlotte en büyükleri ve burada yeraltı mazgalları ve tünellerini de ziyaret edebiliyorsunuz. öte yandan fort fincastle'in olduğu yerde queen staircase var ki görmeden dönmeyin derim. binlerce köle 16 yıla yekpare bir kayayı elleriyle oyarak kaleye giden yolu açmışlar. burada 66 basamaklı bir taş merdiven de var ve bana anlatılana göre kraliçe victoria'nın 66 yıllık hükümranlığını simgeliyormuş. tarihsel olarak pek kafama yatmadı ama belki sonradan ekleme yapmışlardır (kölelik kraliçe ölmeden kaldırıldı çünkü. dolayısıyla köleler orijinal plana sadık kalarak merdivenleri de yapmış olamaz. tabii ben uzman değilim).

    hükümet konağı küçük bir meydanda konuşlanmış. meydanın ortasında yine kraliçe victoria'nın heykelciği var. hemen yan taraf house of assembly. içeri girebilirsiniz çekinmeyin rica edin (bunu sürekli söylememin sebebi, bütün turistler çekingen oldukları için bir çok yerden içeri girmeden dönüyorlar. ben girdiğim zaman da cesaretime/cüretime şaşırıyorlar. halbuki atla deve değil, izin alıp giriyorum). zaten alışılmışın aksine kocaman, devasa, görkemli yapılar değil. iki katlı ahşap evden bozma yapılar. çok şeker/sevimli duruyorlar ama. kolonyal ev mimarisinin izleri var; tabii british colonial style. yine ingilizler, kendi ihtişamlarının kolonilerde olmasını istememişler sanki.*

    bahamalarla ilgili, bu sefer bahamalar başlığına, tekrar yazmayı düşünüyorum. nassau ile ilgili şimdilik bu kadar. aklıma geldikçe düzenlerim. gidiniz geziniz efenim!..

    iyi yolculuklar!..
  • hollandalı devlet adamıdır ve "maurice of nassau" diye bilinir. modern harbin babalarından biri bu şahıs ise, diğeri de isveç kralı gustavus adolphus'tur. hollanda'nın milli rengi de bu şahsın "oranj prensi" ünvanına dayanır(oranj=portakal).

    ispanya'ya karşı mücadele verirken ateşli silahların kullanımında bir devrim gerçekleştirmiş ve farkında olmadan modern çağların savaş taktiklerini icat etmiştir.

    bu şahıs roma lejyonlarının taktiklerini incelerken, aynı usulleri ateşli silahlara uyarlamayı düşünmüştür. roma piyadesi, yunan phalanxlarında olduğu gibi mızrak kullanmıyordu. geniş içbükey bir kalkan ve kısa kılıçla yetiniyorlardı; ancak savaşın başında pilum dedikleri bir tür ciritle yaklaşan düşmanı salvo atışına tutuyorlardı. bir anda binlerce cirit düşmanın ön saflarını kırıp geçiriyordu.

    çakmaklı tüfek yivsiz olduğu için isabetli değildi; menzili de düşük ve dolumu zaman alıyordu. maurice, bu noktada roma'lılardan ilham aldı ve tüfekli piyadeyi ardışık saflar halinde dizdi ve salvo atışını emretti. piyade düşman istikametine topluca atış yaptığında tüfeğin isabetsiz olmasının bir önemi kalmıyordu. ardışık saflar ise tüfeğin uzun dolum zamanını telafi etmek ve ateşi sürekli kılmak içindi. atışların düzenli yapılması için piyade talimleri gerekiyordu. bugün bizler askerde ayaklarımıza kara sular inene kadar yürütülüyor ve yanaşık düzen eğitiminden geçiriliyorsak, bundan bir ölçüde oranj prensi de sorumludur. o yüzden kendisine 21. yüzyıl ekşisinden teşekkürlerimi(!) iletiyorum.

    kırmızı urbalıların(ingilizlerin) piyade talimleri:

    https://www.youtube.com/watch?v=7mlawjnucv0
  • 18. yüzyılın meşhur korsan adası. korsanların altın çağında belli bir süre ada bağımsız bir şekilde elde tutulmuştu.
  • cennetten bir parça, deniz-güneş insanıysanız standartı maldivler / cayman ayarında. su normalde çarşaf gibi ancak burada öyle apaçi bir parasailing populasyonu var ki bin tane jet-ski aynı anda karaya paralel çalışmaya başlayınca dalga yapıyorlar salak bir şekilde. durmaksızın insan oluyor kiralayan, inanılmaz.
hesabın var mı? giriş yap