• marka nedir?

    günümüzde sokaktan geçen bir kişiye "aklına gelen iki markayı söyler misin?" desen apple, coca cola, pepsi, nike, adidas der sanırım. peki bundan on yıllar önce çok daha iyi organize olmuş, başarılı olmuş elde ettiği çoğu zaferi buna borçlu olan bir "marka" var desem?

    cevabı da nazizim.

    nazizim, nazi devleti olarak rejimin her an her yerde olduğunu ve her an her şeye gücünün yettiğini vatandaşlarına hatırlatan ikonik yapı ile uyumlu bir kavram olarak çok başarılıydı. sembolizm, propoganda bu markanın temellerini oluşturuyordu.

    "duyularla algılanabilecek sembollerle nesneleştirilmediği sürece insanlar, ulus devlet gibi soyut bir fikir hakkında asla uzun vadeli bir coşku yaşayamazlar" - hans domizlaff

    nazi almanya'sında bazı ürünler, semboller, isimler, olaylar inanılmaz popüşerleşti. aslında tek başına "marka" oldular diyebiliriz. luger, gamalı haç, kendine has selamlaşması, hitler'in bıyığı, ilk motorlu uçaklar, ilk jet uçağı vb.

    günümüzde yapımcıların, senaristlerin, yaratıcı kişilerin oyunlarda, filmlerde tarihte yaşanmış o kadar şey varken sürekli ikinci dünya savaşı'nın üzerine gitmelerinin sebeplerini biraz düşünmek lazım.

    cevap basit. bütün savaşlar ölüm ve keder içerir. ama ilk defa bir psikopat / dahi denilebilecek bir adam böyle bir anda tüm yaşananların başındaydı. özel silahlar, özel semboller, moda devlerine yaptırılan kamuflajlar ve daha nicesi sayesinde bu savaş ve bu psikopat / dahi tabiri caizse "markalaştı". haber niteliği kazandı ve konuşuldu. hala da öyle. çünkü kendi de yarattığı dünya da çok ikonik ve sembollerle doluydu. keçeli kalem ile burnunun altını boyayıp, elini yukarı kaldırıp, bağırarak konuştuğunda hitler olabiliyordun.

    ve her şeyden önemlisi o mükemmel renklere, uyuma ve dengeye sahip bayrak. kırmızı zemin üzerine beyaz daire. ve içerisinde asimetrik yerleştirilmiş gamalı haç. milyonlarca insanın ölümünün ve çektiği acıların arkasındaki bayrak o olmasaydı eğer kuşkusuz bugüne kadarki en iyi logo seçilebilirdi.

    her rengin oransal bir bağıntısı vardı. kırmızının baskın olduğu bölgelerdeki beyaz vurgular, dikkatleri hem kırmızıya hem de siyaha çekmek amacıyla kullanılıyordu. gamalı haçın görsel bakımdan kendine özgü bir açısı ve kalınlığı olmalıydı. çok ince olduğunda cesaretsizlik, çok kalın olduğunda ise atalet hissi uyandırırdı. tamamen yatay veye tamamen dikey yerine asimetrik yerleştirilmiş gamalı haç daima ileri gitme, hareket etme, gelişme hissi veriyordu.

    hitler "markasını" oluştururken yeni şeyler keşfetmek yerine aslında bol bol tarihten objeler almış ve beslenmiş. yeni ufuklara yelken açıp, yeni semboller çıkarmaktansa mitoloji ve tarihteki sembolleri kullanıp biraz revize etmiş diyebiliriz.

    hitler'in ss örgütünün sembolü olan çift şimşek, eski cermen yazıtlarından uyarlanmıştı. gamalı haç ilk önce batı avrupa'daki erken neolitik çağ'da seramik tasarımlarında görülen ve orta çağ'ın ilk dönemlerine dek kullanılmaya devam eden hint-avrupa toplumuna özgü güneş sembolüdür.

    yine aynı markalaşma, markalaşmanın yarattığı karizmayı üniformalarda da görebiliriz. savaşlar planlarla, silahlarla, ve komutanlarla kazanılır. yani o günlere kadar öyle düşünülüyordu. ama hitler'in karizmatik subayları bu fikri değiştirmişti.

    ss rütbelilerinin şık üniforma kesimleri, kolektif bir kimliğin oluşturulmasına destek çıkıyordu. ve çok karizmatiklerdi. buna karşın ingiliz askeri, bir lejyonerden daha ziyade bir tesisatçıya uygun berbat bir yeşil-kahverengi karışımı bir tür tulum giyiyordu. bu da tüm özgüvenini yitirmesine sebep oluyordu.

    playstation oynayanlar bilir. savaş oyunları serilerinin pasifik cephesini işleyenler pek tutulmaz, sevilmez. biz "dünyayı kötülükten kurtaran" amerikan askeriyizdir. karşımızda son model silahları, jilet gibi üniformaları, saç kesimleri, mavi gözleri, kuru kafalı amblemleri ile cool, sakin, psikopat alman askerini görmek yerine 1.50 boyunda üstü çıplak, sinirli, altında kumaş pantolon ve elinde kılıç olan japon askerini gördüğümüzde bir keyfimiz kaçar. bunu lütfen ırkçılık olarak görmeyin. aynı şey alman askeri yerine biz yapılsaydık da olurdu. çünkü alman askerinin izlenebilitesi tabiri caiz ise "aurası" vardı.

    sembolik sistemleri rasgele oluşturulmuş heterojen yapıya sahip bir marka, marka olamazdı.

    hitler farkında olmadan o kadar akılda kalıcı, etkileyici ve başarılı semboller oluşturmuştu ki her an her yerde kullanılıyorlardı. amerikan askerleri birbirlerine luger hediye ediyordu. gamalı haç her yere yapılıyor, çiziliyor ve yapıştırılıyordu.

    ancak hitler, kurmayları ve parti bir noktada şunu farketti. hevesli olmayan halktan bir yoldaş nasıl tehdit kaynağıysa aşırı hevesli yoldaş da bunun başka bir versiyonuydu. hitler ve kurmayları "zevksizliğe" savaş açmaya karar verdiler. ve markalarının "patentini" almaya karar verdiler.

    artık gamalı haçın, bayrağın, parti şarkılarının, parti ve nazizim ile ilişkili düşünülebilecek her şeyin bir "kullanım klavuzu" vardı. sadece resmi olarak onaylanmış imgeler aracılığıyla satışta veya teşhirde kullanılmak üzere bir patent haline geliyor ve hatta führer kelimesi bir dizi yazılı olmayan sözleşme ile sıkı sıkı kontrol ediliyordu.

    vücudunun her yerine gamalı haç dövmesi yaptıran kadın partiden ihraç edilmişti. yalnızca partinin onayladığı ve kayıt altına aldığı "parti marşı" kullanılabiliyordu. bayrağı her yere, her şekilde asmak engellenmişti. kısacası naziler "markalarının patentini ve kullanım haklarını" almış ve 19 mayıs 1933'te "ulusal sembollerin korunması kanununu" yayınlamışlardı.

    semboller nazizmin zaferi, dünyanın trajedisiydi. marka oluşturma ve markaya bir üslup kazandırma kavrayışları o kadar eksiksizdi ki imgelerin sürekli kullanımı ve medyatik değeri asla bitmedi. ne savaş bitince bitti. ne hitler intihar edince.

    hitler bir psikopat, bir cani bir savaş suçlusuydu. ama ne yazık ki aynı zamanda tarihin en başarılı pazarlamacılarından biri. sonsuza kadar sürecek kusursuz bir marka yarattı.

    sonsuza kadar gözyaşları ve kötü hatıralarla, ölümle anılacak bir marka. hatta çoğu yerde hatırlanması yasak olan bir marka.

    kitap tavsiye: hitler'i pazarlamak
  • "butun insanlar esittir ama bazilari esit olmayi hak etmez" lafiyla ozetlenebilen sosyalizm cinsi.. (bkz: animal farm)
  • sıkıcı metinlerden türeyen tehlikeli bir ideoloji.

    ülkemizde bu konu hakkında çok ciddi bir uzmanlık geliştiren var mıdır bilmiyorum. açıkçası ben pek bilmiyorum çünkü 2. dünya savaşı'nın fiili çatışmasına girmemiş olmamız bizleri bazı kavramlardan uzak tutarak yabancı kalmamıza neden olmuş. ondan sonra nazilik nedir, işin içyüzünde neler vardır falan çok fazla kulaktan dolma öğrenmişiz. bugünlerde de zaten nazilere hayran! olmaya çok meraklı yığınlarla çevriliyiz.

    nasyonal sosyalizm bizim buralarda genelde yahudi soykırımı ile aynı anlamda olarak görülür ama arkasında, yanında, önünde ne var pek bilinmez. genel kanıya göre olay sadece ırkla ilgilidir ve pat diye ortaya çıkıp küt diye bitmiştir. soykırım ile öne çıktığından buna bağlı bazı kavramları (for ekzampıl sosyal darwinizm) da kendisiyle birlikte az-çok bilinirliğe sürüklemiştir o kadar...halbuki bu tamamen doğru bir düşünce değil çünkü nasyonal sosyalist ideoloji ırksal bir temel ve çıkış noktası içerse de aslında bireyin tüm hayatına hakim olmayı amaçlayan uygulamalar içerdiğinden ideolojinin mantığının ve ne olduğunun net olarak kavrayabilmek adına günlük sıradan adamın hayatına direkt etki ettiği yönleriyle bakmak gerekir ki ben bu durumun avrupalı tarihçiler arasında bile gayet zor ulaşılan bir mertebe olduğunu düşünürüm. çünkü nasyonal sosyalizmin genel resmini çıkarmaya çalıştığınızda kelimeler yığını, detay dağları arasında kayboluyor ve eninde sonunda bir tarafını geride bırakıyorsunuz. ayrıca bu ideoloji almanya'da egemen olduğu 12 sene boyunca öylesine derinlemesine ve farklı yönlerde hem almanların hem de diğer ulusların hayata sızmış ki bir noktadan herşey birbirine geçiyor, sonra neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar vermiyor ve gerçeklik algınızı kaybedebiliyorsunuz. elbette bu duruma etki eden en büyük faktör propaganda çünkü hem nazi propaganda makinesi hem de müttefiklerin savaş sonrası yerleştirmeye gayret ettikleri fikirlerin propagandaları konuyu çok farklı boyutlara sürüklemiş ve odak noktalarını ıskalamanıza neden olabiliyor.

    papağan gibi tekrarlanan bir söz öbeği var; "nasyonal sosyalizmin kurucusu adolf hitler'dir ve kitabı kavgam ile bunu kurmuştur." bu lafın milyon tane farklı versiyonunu herkes defalarca duymuştur. gelgelelim bu şekilde olaya girmek konuyu çok hafifletiyor. unutmayınız ki böyle bir ideoloji hapisten yeni çıkmış şarlo bıyıklı birinin yazdığı karmakarışık bir kitap ile bir anda kurulmaz, eşyanın tabiatına aykırı bu. nasyonal sosyalizmin kökenlerine bakmaya başladığınızda şunu farkediyorsunuz ki adolf hitler bu işin aslında son noktası. bir çorba halindeki fikirlerini anlattığı, editörlerin bir kitaptan ziyade "okunabilir bir metin" haline sokmak için çabaladıkları ve neticede kavgam isminde 2 ciltlik bir kitap olarak satışa sunulan şey, temelde kişisel bir manifestodan ibaret. benim için amerika'da milleti vurmadan önce internet sitelerinde aklında geçen zırvaları paylaşanların yazdığı metinler gibi bir metin. çok fazla ama temelsiz ve plansız okumaktan karışmış bir aklın yetersiz akademik yeteneklerine ve entelektüelizmden yoksunluğuna rağmen ortaya attığı analizleriyle abuk sabuk tarihi çıkarımlar yaptığı, ırksal palavraların frengiye bağlandığı, gerçek bilimsel bilginin gözardı edilip anlamsız beylik çıkarımların insan hayatını etkileyen sonuçlara vardığı karman çorman bir toplama, daha fazlası değil... dolayısıyla şu noktayı kaçırmayın, kavgam kitabı size nasyonal sosyalizmin ne olduğunu anlatmaz, onun karmaşıklığını gösterir. kitabı yazdıran (yazan değil çünkü kitabın çoğu kısmı adolf hitler hapiste gevezelik yaparken yanındakilerin (bkz: rudolf hess) aldığı notlardan oluşur.) adolf hitler'in en başından beri amacı da "nasyonal sosyalizm diye bir şey kuracağım gençler, hadi bakalım!" falan değildir. hitler'in nihai amacı iktidarı ele geçirmektir ve bu yoldaki her türlü fikir, her insan ve her türlü yol kendisinin başa geçip tek ve değişmez lider olmasına yardımcı olan bir unsurdur. çünkü kendi inandığı fikre göre demokrasi denilen şey ulusu yıkmak için almanya düşmanlarınca ortaya atılan bir zayıflıktır ve bu nedenle tek ve güçlü bir liderin ortaya çıkıp bu zayıflığı ortadan kaldırması gerekir. hitler işte bunu aklından geçirmektedir ve olayın ideoloji haline sokulması işi gibi bir angarya yanındakilere düşen bir görevdir. zaten bu işe gönüllü yığınla adam mevcuttur.

    nasyonal sosyalizm en basit ifadesiyle alman tarihindeki temelleri daha gerilerde olan yığınla acayip, uçuk, saçma ve sapkın fikrin vardığı nihai sonuçtur. bu ideolojinin bir numaralı adamı olan adolf hitler'in yaptığı şey alman toplumunda yüzyıllar içinde oluşan tüm aykırı, uçuk ve aşırı siyasi ve sapkın sosyal fikirleri biraraya toplamak ve 1914-1918 arasında çözül(e)meyen, 1918'den sonra uyduruk barış! anlaşmalarıyla ertelenen ve 1929 ekonomik buhranının etkisiyle iyice tavan yapan ekonomi temelli siyasi sorunları da kullanarak bunları alman halkına empoze etmektir. hitler, temelde, alman halkının kontrolünü ele geçiren etkili bir ajitatördür. hareketinin fikri temellerini kendisi atmıştır ama bu harekete ideolojik derinlik kazandıranlar kişiler alfred rosenberg, heinrich himmler, joseph goebbels, hermann goering, ernst röhm gibilerdir. hitler karakteri itibariyle çok konuşmayı seven birisidir ama gerek kafasının cidden karışık olması gerek başladığı bir iş üzerindeki hevesinin çabuk geçmesi gibi nedenlerden ötürü ortaya attığı bu ideolojiye oturup kalın kalın ideolojik kitaplar yazacak durumda değildir. bu görev ideolojiye daha meraklı insanlara ihale edilen bir angaryadır ve bu angaryanın en büyük uygulayıcısı da nasyonal sosyalist ideolojinin temellerini yazıya döken enteresan bir baltıklı olan alfred rosenberg tarafından atılmıştır. bu adamın adı bizdeki nazi hayranları ve wehraboo tayfası arasında pek bilinmez ama kendisinin yazdığı myth of the twentieth century almanya'da kavgam'dan sonra en fazla satan ikinci ideolojik kitaptır. hitler'in başa geçmesinden sonra kavgam kitabı her yeni çiftin evlenirken birbirine hediye ettiği, her evde mutlaka bir kopyası olması gereken bir kitaba dönüşmüştür. gelgelelim alfred rosenberg'in kitabı da en az kavgam kadar ilgi gören, hitler'in bizzat kendisi tarafından yüceltilen ve kopyaları nazi tapınaklarından baş köşelere konulan bir kitap olmuştur. rosenberg'in kendisi nazi çevrelerinde bile sevilmeyen, sosyal hayatta gayet uyuz, soğuk ve pasif bir tip olarak görülebilir ama öyle ya da böyle nasyonal sosyalist ideolojinin felsefi temellerini de atan bir adamdır. ayrıca bu fikrin çerçevesinin çizilmesinde nazi gazetesi völkischer beobachter'ın da çok ciddi bir etkisi var çünkü belli başlı naziler en başından beri bu gazetede takma isimlerle ya da kendi adlarını kullanarak ideolojik derinlikli yazılar yazdılar.

    rosenberg'den başka genelde havacılık ve luftwaffe denilince akla gelen hermann goering'de ideolojinin temellerini atan birisi. goering özellikle 1939'dan sonra biraz geri planda kalsa da aslında münih'teki birahane darbesi rezaletinden sonra neredeyse yıkılan nazi hareketini ortaya yeniden çıkartan, hareketi sürekli ivmelendiren, nazilerinde devlet kademelerine ilk sızmasını yapan, ırksal kararlarda ciddi etkisi olan birisi. bu süreçlerde nasyonal sosyalist ideolojinin siyasi ve ırkçı tarzını belirleyip başlangıçta sa'larda daha sonra nsdap'nin diğer organlarında yaygınlaştıran, bu ideolojiyi farklı araçlar kullanarak topluma empoze etmede ciddi etkisi oldu goering'in. rosenberg gibi basını bol bol kullanmışlığı da vardır bu adamın. sonradan işi keyif pezevenkliğine vurup götü göbeği salması, kendisini taşak oğlanı seviyesine indirmesi sizi yanıltmasın, ciddi ciddi hastalıklı bir tiptir kendileri. almanya'yı hukuksuzluk bataklığına sokan, devleti parti ile bütünleştiren ekibin en önemli üyesidir.

    onun dışında ideolojiyi ortaya çıkartıp yönlendiren diğer adamlar aslında herkesin bildiği lider kadrodakiler değil. özellikle ikinci seviye insanlar nasyonal sosyalizmi inşa eden asıl tayfa. bunlardan en bilindik olanlardan reinhard heinrich, julius streicher, hermann esser gibi kişiler. bu seviye tipler bürokrat olarak devletin fiilen iş yapan kademelerine ya da gündelik hayatın gündemi belirleyen noktalarına yerleştiği için ideolojiyi pratiğe dökerek yaşananları fiziki hale sokan asıl tehlikeli kesim. zaten işin doğası budur. lider fikri ortaya atar, altını doldurmak ikinci kademe tiplere kalır. almanya'da yaşanan da budur. mesela bir heinrich himmler ss subaylarının işgal edilen bölgelerdeki halka nasıl davranacağını genel ifadelerle belirler ama ss subayının bir mahalleye girdiğinde oradaki insanlara ne şekilde hitap edeceğinin esaslarını belirleyen reinhard heinrich'tir. dolayısıyla ideolojinin pratiğini aslında 2 .seviye oluşturur.

    ana konuya geri dönelim. bu adamların aklına bu ideoloji pat diye gelmedi elbette. beslendikleri bir köken mevcut. alman tarihine baktığınızda da yavaş yavaş yükselen bir süreç var. mesela modern almanya'nın temeli olan prusyalıların kendilerine komşu olan slav ırklarına bakışları nasyonal sosyalizmin slav ırkına olan kaba ve merhametsiz yaklaşımının kökenini oluşturuyor. şöyle ki 1700 ve 1800'lü yıllardaki büyük alman toprak sahipleri (bkz: junkerler) kendilerine ait uçsuz bucaksız topraklarda çalıştırmak üzere binlerce slav kökenli insanı yarı köle olarak çiftliklerine aldı. temelde topraksız köylüler olan bu insanlara karşı sürekli aşağılayan bir tonda yaklaşan bu büyük toprak sahipleri ırkçı fikirlerini gittikçe diğer alman toplum katmanlarına, bilhassa üst katmanlara yaydı çünkü orduyu ellerinden tutan subay sınıfı, ticari hayatı yöneten işadamları ve hayatın diğer alanlarında hakim olan hukuk adamları ve/veya akademi kökenliler genelde junkerlerin okumuş dokumuş, büyük maddi imkana sahip çocuklarıydı. bu nedenle nazileri iktidara taşıyan asıl kişiler de bunlar oldu çünkü bir ideoloji halkta ne kadar kabul görmüş olursa olsun egemen sınıflar arasında yayılmazsa ve bu sınıflar tarafından desteklenmezse iktidara yürümesi ya imkansızlaşır ya da iktidara gelse bile maddi desteği olamayacağı için bir süre sonra başarısızlığa uğrar. bu nedenle nazileri besleyen en önemli fikri kaynaklardan biri de junkerlerin zaman içinde geliştirdiği bu ırkçı önyargılardır.

    ayrıca nasyonal sosyalizm deyince almanlardaki volk kavramına da değinmeden geçmemeliyiz. volk'u sokağa çıkıp sorsak alacağımız yanıtların%99'u volkswagen olur. biz bu kadar uzak bir kavram işte ama nasyonal sosyalizm'in en temel noktası. şimdi volk'un kelime anlamı "halk" ya da "toplum" gibi çevrilebilir ama ideolojik açıdan belli bir toprak parçası üzerinde yaşayan ve bu toprak parçası ile toprağın üzerinde yaşayan insanların hem fiziken hem de kan bağı ile birbirine bağlı olmasını ifade eden bir kavram. biraz mitolojik bir tarafı var anlayacağınız. volk denildiğinde nazilerin anlatmak istediği birlik olmuş ve birbirine kenetlenmiş ama aynı zamanda toprakları için kanlarını dökebilecek bir insan topluluğu. bu topluluğun da farklı ırksal unsurlarla ya da ırkın saflığını? bozacak hastalık ya da kötü huylara sahip bireylerle kirlenmemesi gerekmekte. dolayısıyla hitler "ein volk, ein reich, ein führer" diye mitinglerde tepinirken anlatmaya çalıştığı şey de bu.

    almanların ırkçı bir ideoloji geliştirmesinde fikri açıdan etkisi olan 2 adam daha vardır. bunlardan ilki aslen bir fransız olan kont joseph arthur de gobineu, diğeri de kafası oldukça karışık bir ingiliz olan houston stewart chamberlain'dir. bu iki adam yazdıkları ile 1800'lü yıllarda dağınık halde olan ırkçı fikirleri kitap haline sokup insanlara yazılı eserler olarak aktaran iki önemli figürdür.

    gobineu, yazmış olduğu an essay on the inequality of the human races isimli kitabında ırklar arasındaki eşitsizliği konu alır. ırkların karışması ve ırksal saflık hakkında yazdığı bu kitabından kitabında almanlar için dolaylı da olsa ortaya koyduğu olumlu fikirler neticesinde özellikle almanya'da oldukça popüler olmuştur. ama nazileri fikri açıdan etkileyen asıl eser hayatına bir ingiliz olarak başlayıp bir alman olarak sonlandıran chamberlain'ın yazdığı the foundations of the nineteenth century isimli kitaptır. chamberlain bu kitapta uzun uzun almanların neden ari ırk olduğunu yazar, hristiyanlık tarihinden de bahsederek yahudilerin ne şekilde bir yol izlediğinden bahsedip durur, tötonlardan girer bilmem nerden çıkar ve neticede "dünyayı kurtarırsa almanlar kurtarır aga" diye mevzuyu bağlar. elbette bu bağlama sonucunda milliyetçiliğ bol bol kullanan kayzer 2. wilhelm'in de dikkatine çeker ve 1. dünya savaşı öncesi bol bol milliyetçi propagandaya yardımcı olur.

    bu noktaya geldiğimize göre işin enteresanlığı da başlıyor. enteresanlık şu; kabul etmeliyiz ki avrupa'da 1800'lü yıllar boyunca ve 1900'lü yıllarda giderek yükselen milliyetçiliğe paralel olarak artan bir ırkçılık mevcut. bu ırkçılık sadece almanya'da değil fransa, ingiltere gibi büyük ülkelerde dahi yükseliyor. ancak bu erken dönemde ırkçılık henüz yıkıcı bir ideolojiye dönüşmemiş ve günlük hayatı çok da fazla etkilemeyen, genelde aşırı uçların kafayı taktığı ve toplumun büyük bir bölümünde de önyargı olarak değerlendirebileceğimiz bir seviyede.

    nasyonal sosyalizm felsefe açıdan baktığınızda feci saçma genellemeleri bol bol bulunduran, bazı yerlerde bilimsel bilgi kırıntılarından yola çıkıp neticede abuk sabuk sonuçlara varan, okuması gayet sıkıcı, insan doğasını hiçe sayıp kişiyi robotlaştırmayı, çok dar kalıplar içine sokmayı amaçlayan bir fikirler bütünü. propagandadan sıyrılıp ayık kafayla olaya baktığınızda yüzyıllar için nice sanatçı, felsefeci, bilim adamı vs. çıkartan alman ulusun nerede kısa devre yapıp bu saçmalığa prim verdiğini anlayamıyorsunuz. ancak şeytan ayrıntıda gizli ve işin özünde hepimizin hayatını yönlendiren içimizdeki minik ama gayet kötü olabilen o küçük çocuk yatıyor. insan doğası gereği çoğu zaman maddi çıkarların elde edilmesi için bir kılıf bulunması normal bir olaydır. işte bu anda da nasyonal sosyalizm çıkar odaklı düşünenlerin bir kılıfı olmakta ve bunun neticede harekete olan destek bir anda patlayıveriyor.

    nasyonal sosyalizm'in bu kadar popüler olmasındaki en önemli etken hiç kuşkusuz 1929 dünya ekonomik buhranının tüm ülkeleri gibi almanya'yı vurması. şu andaki tarih yorumunda bu buhran olmasaydı nasyonal sosyalist hareketin en azından bu kadar çabuk almanya'yı ele geçiremeyeceği ve günlük liberal politikalar ile sosyal demokrasi arasında bir noktada pik yapıp neticede kaybolup gideceği fikri hakim. fakat işler öyle yürümedi maalesef.

    hareketin münih'te küçük bir birahane odasında doğan öyküsünü anlamak için öncelikle şunu kabullenmeniz gerekir: adolf hitler bir ideoloji kurmak amacıyla yola çıkmış falan değil. kavgam'da yazdığı zırvaları ve beylik lafları boşverin, asıl amacı iktidarı ele geçirip kafasındaki fikirleri uygulayabileceği bir hakimiyet kurmak. bunu yapma yolu da, kendisi gibi yüzlerce insanın o dönemde almanya'nın her yerinde yaptığına ve istediğine benzer bir şekilde, "memleketin kötü gidişatına karşı" birşeyler yapmak ve bu yolda kendince gördüğü aksaklıkları topluma gösterip bir şekilde yönetime geçerek almanya'yı eski seviyesine getirmek söylemini kullanıp, insanların karşısına çıkmak. o dönemde yani 1918 sonrasında alışılageldik bir durumdur çünkü almanya'nın bu döneminde siyasi parti kurmak ve siyasi mitingler yapmak çok kolay bir iş olduğundan yüzlerce insan benzer amaçla yola çıkıp yüzlerce siyasi parti kurmuş, birahanelerde toplantılar yapıp ülkeyi içine düşülen buhrandan kurtaracak kişilerin kendileri olacağı konusunda insanları ikna etmeye çalışmıştır. hitler'in bu insanlardan farkı ise şudur; iyi konuşması, gayet yetenekli bir örgütçü olması alışılageldik usüller yerine farklı propaganda metodlarını kullanması. onun dışında kendi işine yarayacak hemen herkese mavi boncuk dağıtmayı çok iyi bilen biridir ve çoğunluğun hoşuna gidecek ajitasyonları çok rahatça yapabilir. çok okuyan ve okuduklarından kendince (yanlı, çok yanlış, feci seviyede yanlış seviyede) dersler çıkartan keskin zekalı, geveze ama dar kafalı bir adam olmasına rağmen bitmeyen hırsı ve bu hırsın güdülediği çalışma azmi sayesinde kısa sürede tüm bu siyasi karmaşa çöplüğünden sıyrılıp yükselir ve kendisini tüm almanya'ya tanıtacak olan olaya yani birahane darbesi komedisine kadar durmaksınız yükselir.

    bu noktada önemli olan diğer şey ve nasyonal sosyalizmin yayılmasının en önemli etkeni şudur; kim olursanız olun eğer adı çıkmış, koyu bir komünist veya sosyal demokrat değilseniz nasyonal sosyalizm için çalışabilir, bir şekilde bu hareket içinde kendinize rahatça bir yer bulabilir ve "kariyer" yapabilirdiniz. bunun anlamı şudur; hitler partisini ve ideolojisini oluştururken neredeyse tek kıstas olarak kendisini alman hisseden herkesin kendisine katılabileceğini var saymıştır. işe başlama mantığı böyle olunca uyuşturucu müptelaları, savaşta kafayı yemiş eski askerler, psikopatlar, katiller, tecavüzcüler, savaş sonrası hayatları mahvolmuş insanlar bu harekete kabul edilir çünkü nasyonal sosyalizmin sokakta savaşacak kişilere ihtiyacı vardır çünkü dönemin "alman siyasi parti yasaları ve gelenekleri" uyarınca her parti spor kolu altında kendi siyasi fikirlerini karşı tarafa nazikçe! kabul ettirecek serseri takımları beslemektedir. nsdap'de bu hakkı sonuna dek kullanır. partinin spor kolu olan sa giderek güçlenirken bu güçlenme elbette tamamen ideolojik nedenleri kapsamıyordu. sa'ya girip kavga-dövüş içinde geçecek bir hayata evet diyen insanlar
    herşeyden önce kendilerine verilecek düzenli bir maaşın hayalini kurmaktaydı. bununla birlikte partiye dahil olanlar daha sonra yoğun bir ideolojik eğitime maruz kaldığından çok geçmeden inanmış bir nazi haline geliyordu.

    bunun yanında nasyonal sosyalizm'in okumuş takımını da kendi yanına çekmesi için partinin entelektüel bir tarafa da ihtiyacı vardır ve bu taraf subaylar, üniversitelerde çalışan üniversite hocaları, sanatçılar (wagner etkisini ihmal etmemek gerekir) tarafından tamamlanır. nasyonal sosyalizm toplum katmanları arasına yayılırken okumuş tayfanın sa'ya katılan serserilere nazaran maaş yerine nsdap ve hitler'in ciyak ciyak bağırarak sürekli bir şekilde tekrarladığı "düzenli bir ülke, istikrarlı bir hayat" vaadine inanarak bu harekete yönelik seçimini yapmıştır. bu noktada bir emniyet subabı olarak akıllarından geçen hitler'in alışılmışın dışında bir lider olduğu ancak zaman içinde ordunun da etkisiyle liberal politik düzene uyum sağlayıp aşırılıklarını törpüleyeceği yönündedir çünkü sa'ların ve diğer bazı ahlaksız parti üyelerinin yaptıklarıyla ilgili sürekli hitler'e şikayetler gitmektedir. ancak güvendikleri dağlara kar yağar, orduyla bir şekilde anlaşan hitler kendisine karşı duracak yegane silahlı gücü önünden çektikten sonra ciddi seviyede azgınlaşır.

    kapital tarafı ise işe şöyle bakmıştır; sosyal demokratlar ve komünistler kendilerine düşmandır. hele ki komünistlerden zerre hazzetmemişlerdir çünkü 1918 sonrası karmaşa ve terör döneminde, sovyet rusya'nın da etkisiyle" yer yer ilan edilen komünist yönetimler kendi malvarlıklarını ciddi şekilde tehdit etmiştir. hitler ve peşindekiler, kapitalistler için bulunmaz nimettir. hitler'i yüksek sosyete ile tanıştıranlar ve kapitalist patronları nsdap ideolojisine yaklaştıranlar (unutmayınız ki kapitalizmin ideolojisi olmaz sadece iyi geçindikleri ideolojiler olur) hitler'in ardından bu adamlarla yaptıkları konuşmalarda bu cahil, görgüsüz ve kaba avusturyalı askerin kolayca dizginlenip kendi güdümlerine gireceğini öngörerek patronları nsdap'ye yardım etmeleri konusunda teşvik etmiştir. hitler ve nasyonal sosyalizmin paraya ihtiyacı vardır çünkü iktidarı ele geçirmeden önce devlet olanakları ellerinden olmadığından sa ve diğer parti memurlarının her ay milyonlarca mark tutan maaşları için ciddi bağışlara ihtiyaçları vardır. bu noktada yine bir win-win durumu oluşur. hitler sokaklardan solcuları temizleyecektir patronlar da hitler'e istediği kadar para verecektir. bu açıdan bakarsak patronlar sınıfı nasyonal sosyalizme "iş" gözyle bakmış ve desteklemeye karar vermiştir.

    bazı noktalarda isteseniz de tarihe müdahale edemezsiniz. kimi insanlar bazı ulusların kaderidir, engellenemezler... (lafın orijinali için (bkz: walther heinrich alfred hermann von brauchitsch) ). hitler de böyle biridir. iyi bir örgütçüdür çünkü serserilerden, ayyaşlardan, sokak kavgacılarından, cinsi sapıklardan oluşan bir güruh ile normalde bu seviyedeki ayak takımı ile yanyana bile gelmeyecek olan burnu büyük sınıfları, akademik kariyeri olan üniversite hocalarını, burnundan kıl aldırmayan alman subay sınıfını, çeşitli seviyelerde soyluları, alman kapitalini ellerinde tutan sanayicileri, öyle ya da böyle biraraya getirmeyi başarmış ve hepsini bir şekilde harekete dahil etmiştir. hitler nasyonal sosyalist ideoloji için ironik bir şekilde sonuna dek karşı olduğu komünizm'in vazgeçilmez lafı "devrim" kelimesini bol bol kullanmıştır. her devrim dediğinde kendisine bağlı alman işveren sınıfını korkudan hop hop hoplatmış olsa da aslında bu kelimenin anlamını boşaltıp milyonları kendi fikirlerine uydurmuştur.

    nasyonal sosyalist ideoloji temelinde çelişkiler olan bir fikirdir. toplumu oluşturan bireyi hem önemser hem yok sayar. birey önemlidir çünkü toplumun sağlamlığı bireyin sağlam, sağlıklı ve safkan olması ile doğru orantılıdır. aynı zamanda birey önemsizdir çünkü hem evrim süreci hem de toplumun iyiliği için birey kolayca yokedilebilir ya da yokolmasına izin verilebilir. bu noktada 1900'lerin erken dönem aşırı milliyetçi bir söylemi olan "tereyağından önce top" mantığına girer nasyonal sosyalizm ve kişileri devleti yüceltmede harcanacak kolay bir unsur olarak görür. fakat reel hayatta çoğu nazi söylemi insanlara değer verildiğine yönelik ifadeler de içermektedir. nazilerin özellikle aile, çocuk ve gençlere yönelik propaganda faaliyetinde bu kesimlerin toplumun genel yapısı için ne kadar önemli olduğu tekrarlanıp durur.

    işin ekonomik yönüne de bakmamız lazım. hitler'in ideolojisini alman ekonomik hayatına sokanlar, aynen diğerleri gibi 1. ve 2.seviye nazilerdir ve hatta diğer nazi liderlerinden daha etkilidirler çünkü hitler ekonomik konulardan zerrece anlamayan bir adamdır. bu yöndeki bilgisi çok kısıtılıdır. onun için önemli olan 2 şey vardır; birincisi alman halkının karnını doyurabilmek ve ikincisi de silahlanma programının başarılı bir şekilde sürmesidir. işte hitler sadece bu iki amacı öne çıkarır ve nazilerin ekonomik kurmaylarından olan gottfried feder, hjalmar schacht gibi isimler ekonominin dizginleri ellerinde tutar. 1929'dan sonra düzelmeye başlayan ekonomik durumdan ve dünyada dönen kapitaldan maksimum seviyede yararlanmak isteyen naziler türlü ekonomik numara ile ülkeye daha fazla para çekip çok daha fazla üretim yapabilmenin yolunu arar durur. bu anda akıllarına işçilerin neredeyse çağdaş köleler haline gelecekleri "iş karnesi" uygulamasını getirirler ve bu şekilde işçi hareketlerinin önüne geçilip verilen 1 lokma ekmek için devamlı şükreden bir işçi sınıfı yaratılır. nasyonal sosyalizm için işçiler için de farklı çalışmaz ve bir işçi hem önemli hem de önemsiz hale sokulur.

    toparlamakta fayda var; neticede nasyonal sosyalizm bireyin siyasi, ekonomik ve sosyal çıkarları öne alıp insan doğasının diğer kısımlarını inkar eden bir sistemdir. bu çıkarlar ırksal soslu bir söylemle ortaya atıldığında sonuçlarını tahmin etmek zordur çünkü insan aklının vahşet seviyesi sonsuzdur. bu vahşet günlük hayatta tembelleri hapse atmaktan tutun da belli bir bölgedeki ekonomik yaşamı ele geçirmek için oradaki tüm insanları öldürüp yakmayı da normal görebilir. nasyonal sosyalizmin "güçlü olan herşeyi hakeder, gidip kendine ait olanı alması kadar doğal birşey yoktur!" mantığı ve bu yönde ilerletilen propaganda bugün dahi çoğu insanı etkilemekte. bunu çok tehlikeli buluyorum çünkü hem burada hem de farklı platformlarda "ya tamam hitler yahudileri öldürdü ama...." diye temelinde nasyonal sosyalist propaganda olan lafları sıralayan çok insan var. bu insanlar düşünmeden konuşuyor çünkü işin arka planı başta da dediğim gibi net bir şekilde anlatılmamış durumda.

    son bir lafım da ideolojideki, "sosyalist" lafına. bu laf aslında sosyal demokrat insanları da bir şekilde cezbedip harekete çekmek adına söylenmiş bir kelime, hitler'in gece sohbetlerinde bu durum defalarca ifade edilmiş durumda. nasyonal sosyalizm'in sosyalist tarafı uzun bıçaklar gecesi'nde ortadan kaldırıldı çünkü bu kanadın hitler'in mutlak liderliğine yönelik potansiyel bir itiraz tehlikesi vardı. ancak bu ideoloji bunu kaldırmaz çünkü lider kültü nasyonal sosyalizmin değişmez temel taşıdır.
  • nazi kelimesinin acilimi irdelenecek olursa, almanca national sozialist kelimelerinden geldigi gorulur.
  • her fırsatta marksizme küfreden hitler için sosyalizm fikrinin bir araç olduğunu söylemek mümkün. partisinin sosyalist kanadı (sa'lar, goebbels vs.), alt sınıflar için burjuvanın alaşağı edilmesinden yanayken, buhran sonrası işsizlik fırlamışken dış borçların ödenmeyeceğini, herkese iş ve ekmek sağlanacağını taahhüt etmişti. 30' seçimi sonrası hitlerin oyları patlamışken, benzer söylemleri kullanan komünistlerin de oylarında artış olmuştu. iktidarı hedefleyen hitler, ortaklık için burjuvaya yönelme amacını güderken ilk işi, sa'lardaki antisemitist, milliyetçi fakat antikapitalist subayları, güçleri tasfiye etmek oldu. birahane ayaklanmasında başı çeken ernest röhm ve gregor strasser gibi "işçi sınıfı siyasetini" diline dolayan kişileri tasfiye etti veya öldürttü.

    hitler, yanına çekemediği sosyalistleri öldürtürken burjuvayla olan ilişkilerini sağlamlaştırdı. maden sahipleri, çelik tröstleri, sanayiciler, banka sahipleri, sigorta şirketleri hitler için maddi ve manevi destek konumuna geldiler.

    hitler iktidarı ele geçirdikten sonra, sosyal demokratlar ve komünistler için zor günler başladı. gazeteleri toplatıldı, toplantıları, binaları basıldı. malvarlıklarına el kondu. uydurma davalarla, sahte tanıklarla birçok komünist idamla yargılandı. 1 mayıs'ı ulusal işçi bayramı ilan eden hitler, bunun ertesinde tüm sendika liderlerini toplama kampına attı. toplu sözleşmeler yasaklandı, tüm mukaveleler nazi partisinin atayacağı kişilerce belirlenecekti. burjuva doğru ata oynamıştı! alman işçi cephesini kurmakla görevlendirilen robert ley'in 1 mayıs söylevi yaşananların zıddıydı;

    "işçiler! sizin kurumlarınız bir nasyonal sosyalistler için kutsaldır. ben kendim yoksul bir köylü çocuğuyum ve yoksulluğun ne demek olduğunu biliyorum. adsız kapitalizmin sömürüsü nasıldır onu da bilirim. işçiler! size söz veriyorum, biz yalnız mevcut olanı korumakla kalmayacağız. işçinin korunmasını ve haklarını daha da ileri götüreceğiz!"

    tüm bunlara rağmen, nazi'lerin "milliyetçilikten, antisemitizmden muaf olmayan sosyalist kanadı", sanayii devletleştirecek, toprak üzerinde mülkiyeti kaldıracak ikinci ihtilalin gerekliliğini vurgulamaktaydı. böylece kâr eşitçe paylaşılabilecekti. birçoğu işsiz sa birlikleri ikinci ihtilalin motoru olma niyetindeydi. hitler ise generallere yönelip sa'ların gücünü azaltarak kapitalist iktidarını güçlendirme amacındaydı. iktidarın kolluk kuvveti sa miadını doldurmuş, 150'ye yakın üst düzey sa lideri kurşuna dizilmiş, ilk uluslararası görüşmelerle "eşit silahlanma" vurgulanarak generallerin çağı başlamıştı. yeni çağda sosyalizmin, antikapitalizmin esamesi okunmadı.

    haliyle, nasyonal sosyalizmi marksizmle eş tutmaya çalışmak, aynı politik tavrın farklı pratikleri olarak değerlendirmek imkansız. fakat, her mağlup ideolojinin sığındığı dolchstosslegende olgusunun soldaki izdüşümü olarak sovyetlerin çökmesi gösterilebilir. nitekim her ikisi de iç güçler, ajanlar, karşı devrimciler yüzünden çökmedi mi? baştakilerin vebalden sıyrılma çabaları her ideolojide aynı maalesef.

    geçen gün aramızda birtakım ideolojik farklılıklar olan bi arkadaşımla solun neden bu kadar çok fraksiyonlara bölündüğünü tartışıyorduk. vardığımız sonuç şu ki; aradaki benzerlikleri bahane ederek bir birlik oluşturmaktansa farklılıkları kalın çizgilerle belirtip ayrışmak daha doğru. bundan da rahatsız olmamak lazım. misal; bir yanda işçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır diyen marksizm diğer yanda iktidarı kolluk kuvvetleri ve sanayi patronlarıyla pekiştiren, ele geçiren nazizm! benzer söylemlerden yola çıkıp ortaklık kurmaktansa ana çelişkiyi vurgulamak daha yerinde. böylece sol içinde işçi sınıfının yerine başka sınıfları ikame etme anlayışındaki sol geleneklerden de sıyrılmak mümkün.

    ha bi de, mussolli'nin tam adı benito amilcare andrea mussolini. babası sıkı komünist. isimleri özenle seçmiş, meksika ayaklanmasında bir liderlerinden benito juarez, anarşist amicare caprini, sosyalist bi figür andrea costa'dan derlemiş. gel gelelim sonuç ortada. bu tip romantik sembolik hezeyanların zerre önemi yok. en büyük kanıtı.
  • facebook'ta nasyonal sosyalizm grubundan harika bir yorum:

    "nasyonal sosyalizm en dogru yönetim bicimi/rejimdir. ucu kürtlere dokundugu için solcular karsı bu duruma. cünkü kendi de kürt. %100 türk birinin komünist olabilecegine inanmıyorum."

    butun komunistleri turkluklerini olcturmeye davet ediyorum.
  • -oğlum bu deve desem deve değil, kuş desem kuş değil
    -devekuşu olmasın? oksimoron sonuçta.
  • turkiyedeki temsilciligi dogu perincek tarafindan basariyla yurutulen akim...
  • entrylerin tamamına yakınını okudum. eğer yazdığım entryde daha önce de net bir şekilde ortaya konmuş şeyleri aynen söylersem affola. net olarak ortaya konmadığını düşündüğüm şeyleri yazacağım ideolojidir nazi ideolojisi.

    şimdi öncelikle milliyetçilik tanımıyla başlayalım çünkü bunun doğru tanımlanmaması sıkıntı yaratıyor. öncelikle kemalist kesimin tanımına bakalım. deniyor ki "milliyetçilik vatanını milletini sevmektir, bağımsızlık sevdasıdır.", türkiye'deki sol kesimin büyük çoğunluğu diyor ki "milliyetçilik faşizmdir, ayrıştırmacadır." şimdi bu iki tanım da yanlış aslında. milliyetçilik tanım olarak en basit haliyle emek-sermaye uzlaşmasıdır. patronların halk ayaklanır gibi olduğunda "aman yapmayın, aynı gemideyiz ben batarsam sen de batarsın." diyebilmesini sağlar. gerçekte ise tabi ki aynı gemide değiliz. daha önce de birinin dediği gibi, milliyetçi bir düzende emekçi, beni hanslar değil de hasanlar sömürürse sorun yok der ama tabi bu gerçekliği göremediği için milliyetçiliği vatan sevdalısı olmak sanar.

    milliyetçilik tanımını yaptıktan sonra bu hareketin neden sosyalizmle uzaktan yakından alakası olmadığını, olamayacağını söyleyelim. çok basit! nazi rejimi milli kimliği baz alarak hareket eder. merkeze onu oturtur. bu belki türkiye'deki gibi asimile etmeye yönelik olur, belki de almanya'daki gibi ari ırk yaratma sevdasıyla olur, sonuçta aynıdır. sosyalizm ise merkeze sınıfı koyar. bu sovyetler birliği'nde de aynıdır, dünyanın diğer ucundaki küba'da da aynıdır. umarım açıklayabilmişimdir net olarak.

    şimdi hitler'in hareketini baz alalım. şimdi onun döneminde almanya'da bir yahudi burjuvazisi mevcut. daha doğrusu burjuva sınıfı yahudilerin tekelinde sayılır. almanya da siyasal birliğini geç tamamlayıp ulusal yapıya geç kavuşmuş ve fransa gibi ülkelerin gerisine düşmüştür. aynı durum italya'da da vardır mesela, tesadüfen oluşmamıştır bu faşist rejimler yani. bu kadar saldırgan olmasının sebebi, çok kısa süre içinde ulusal yapısını oturtma amacıdır. hitler'in yapmaya çalıştığı şey, sermaye sınıfını almanların tekeline almaktı. yani oradaki yahudi katliamları vs. burjuvazinin tasfiyesi değil, devridir. önceden söylenmiş chavez'in vs. nazi olduğu. orda burjuvazinin tasfiyesi, halkçı politikalar ön plandadır. sınıf vurgusu vardır. yani burjuvaziyi amerikan tekelinden kurtaralım venezuela burjuvazisi halkımızı sömürsün sorun yok diye bir durum söz konusu değil. anti-emperyalist, anti-amerikancı tutum sınıf siyasetiyle alakalıdır. adı da milliyetçilik değil yurtseverliktir. he denilirse ki venezuela'da özel girişimler hala var, onlar devlet kontrolüne alınmaya çalışılıyor ve gün geçtikçe alınıyor. farkı gördünüz mü? sermaye devleti değil, devlet sermayeyi yönetiyor. çünkü ikincisinde burjuva cumhuriyeti değil, emekçilerin cumhuriyeti var.

    yurtseverlik-milliyetçilik konusu zaten türkiye'deki sol kesimin bile ayrımını yapmakta aciz olduğu bir konu maalesef. milliyetçilik daha önce de dediğimiz gibi emek-sermaye uzlaşmasıdır. yurtseverlik ise sermayeye karşı emeği savunmaktır, anti-kapitalist anti-emperyalist bir çizgide siyaset yapmaktır. yani bugün mesela yolsuzluk iddiaları var, akp'nin alabildiğine milliyetçi bir dil kullandığını görüyoruz. her gün haberlerde orda burda duyduğumuz şey: "aynı gemideyiz, yurdunu sevenin bizi desteklemesi lazım çünkü bakın abd bize karşı çalışıyor." bunun yanlış olduğunu en milliyetçi adam bile kabul eder herhalde. zarar görecek olan sadece akp çevresi ve yeşil-geleneksel sermayedir, halk zararlı çıkmaz. veya bir örnek daha, suriye ile savaşa girişilmiş olsaydı, milliyetçi zihin "ya sonuçta benim ülkem" deyip savaşta türkiye'yi desteklerdi; ama yurtsever zihin "bu savaşta türkiye emperyalistlerin maşasıdır." deyip suriyeden yana tavır alır. (bkz: devrimci yenilgicilik)

    nazilerin anti-emperyalist olması gibi bir durum da söz konusu değildir çünkü milli sermayesiyle barışıktır. anti-amerikancıdır bu doğru ama anti-emperyalist değildir. bugün iran da anti-amerikancı veya rusya da abd'den ayrı bir kutup ama anti-emperyalist diyemeyiz bunlara. naziler anti-emperyalist değildir, çünkü emperyalist güçlere karşı durmasının sebebi kendi başına bir emperyalist güç olma isteğidir. eğer ki nazizm sosyalizm olsaydı zaten yanı başındaki sovyetler birliğiyle ittifak yapardı ve bugün sosyalist cumhuriyetler birliği şeklinde örgütlenmiş bir dünyada yaşıyor olurduk.

    türkiye'de cumhuriyetin ilk dönemlerinde özellikle "sınıfsız toplumuz biz" söylemleri esasında milliyetçilikten ileri gelir. sınıfsız olmak emekçilerle alakalı bir durum değil, sadece halkı "biz işçi-patron diye ayrılmayız, sınıf düşmanlığına düşmeyiz çünkü biz türk'üz, en yüce kimliğe sahibiz!!" diyerek uyutmak içindir. türkiye ile alakalı bir başka sorunlu gördüğüm kısım ise doğu perinçek gibi insanları nasyonal sosyalist olarak tanımlamaktır. doğu perinçek veya işçi partisi doğru politika yapıyor demiyorum ama amaçları aşamalı devrim aslında. bunu söyledikleri şeylerden rahatlıkla anlayabilirsiniz. yani nihai hedefleri sosyalizmdir ama asla gelmeyecek bir sosyalizm hedefleri var çünkü kapitalist evrenin doğal yollarla biteceğini varsayıyorlar millileşme aracılığıyla.

    son olarak ari ırk konusundan bahsedeceğim. et kafalı olarak tanımladıklarım darwin'in kuramı üzeriden yahudilerin zayıf ırk olduğunu ve zayıf oldukları için temizlenmeleri gerektiğini söylemiş. şimdi yüzyıllardır hatta binyıllardır ordan oraya sürülmelerine rağmen bugün dünyadaki en saf ırklardan birisine sahip yahudiler ve bugün dünyayı yöneten bir güç bu adamlar. bunlar mı zayıf ırk? ırkın zayıfı güçlüsü olmaz. zaten darwin'in kuramında da zayıf olan yok olmaz genellikle, evrimleşir ve değişen koşullarda yaşamına başka bir formda devam eder. yani pikachu iken, gücünün yetmediği bir düşmanla karşılaştığında raichu'ya dönüşür, sen de zayıf olduğu için pikachu'nun soyu tükendi sanırsın.

    yazmak istediklerim bunlardı. sanırım aklımda olan hiçbir şeyi atlamadım. atlamışsam da sonradan aklıma gelirse eklerim.
hesabın var mı? giriş yap