• "şiiri oldum olası sevmem"den sonrasını okumadım.
  • çok merak ettiğim bir şey var.
    ben uzmanlık alanım dışında bir konuda tespit yapacaksam, sivri olmadan konuşmayı tercih ederim. uzmanlık alanımla ilgili konuda bile aşırı iddialı olmayı sevmem. bu burnunuzun kaç kere sürttüğü ve dolayısıyla yaşınızla alakalı galiba.
    demem o ki şiirden anlamazsın, edebiyatçı değilsin, nasıl oluyor da bu kadar sivri bir iddiada bulunabilirsin?
    cahil cesareti olabilir mi? bence mümkün.
    edit: editlemiş ve yazdığı şey şu: şiir olmazsa sanat bir şey kaybetmez. heeyt büyük otorite. öyle diyorsan öyledir tabi. sensin uzman. allah bilir yaşı da 15 falandır. gülelim ve geçelim.
  • katildigim önerme.

    nazım hikmet dava adamıdır, şairliği onun sosudur.
  • nazim salt bir sair degildir, komünisttir ve de aydındır.

    ...amerikan emperyalizminin yari somurgesiyiz dedi, hikmet.

    ...hiroşima'da öleli, oluyor bir on yil kadar, yedi yasinda bir kizim, büyümez ölü cocuklar..

    ..ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak nasil cikar karanliklar aydinliga,

    ..büyük insanlik gemide güverte yolcusu, trende üçüncü mevkii, şosede yayan büyük insanlık..

    gibi binlerce dize örnek verilebilir.

    zira nazim mavi gözlü, yakisikli ve popüler bir adamdı. vera, piraye, celile, galina gibi asklari oldu. onbinlerce kendine hayranlık besleyen kadın vardi. düşünceleri ve ideolojisi sebebiyle en güzel yaslarinda hayati mahpuslardan seyretti..

    ve dedi ki,

    bugün pazar.

    bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
    ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak,
    bu kadar mavi,
    ve bu kadar geniş olduğuna şaşarak
    kımıldamadan durdum.
    sonra saygıyla toprağa oturdum,
    dayadım sırtımı duvara.
    bu anda ne düşmek dalgalara,
    bu anda ne kavga,
    ne hürriyet,
    ne karım,
    toprak, güneş ve ben...
    bahtiyarım.

    bugün de gunlerden pazar. ama bu pazar o pazar değil. eline kumandasını alıp, istedigi kadın programı bulamayan yazarlarin sozlukte virus gibi cirit attığı bir pazar..

    sisli'de bir apartiman,
    yoksa eğer halin yaman,
    nikel kübik mobilyalar,
    duvarda yagli boyalar,
    ıkı tane otomobil,
    biri açık, biri değil,
    ascı, uşak, hizmetçiler
    dolu mutfak dolu kiler,
    hanim gider, sen gidersin,
    gündüzleri çaydan çaya,
    gece olur davetisin,
    ya dineye, ya baloya
    hey,
    lüküs hayat, lüküs hayat,
    bak keyfine yan gel de yat..

    evet, kendine ait olan bu dizelerle, popularitesine ragmen, boylesine şaşaalı bir hayatin değil; işçi, köylü ve proletaryanin yaninda olmayi tercih etti. kelle koltukta, elleri titremeden yazdi..

    14 yıl mahpuslarda yattı. ıdamla yargılandı, hasta oldu, vatan haini ilan edildi ve sürgünde öldü..

    siirlerinden evvel mucadelesini oku,
    kimin için,
    ne için?

    soysuz.
  • bu bakış açısıyla (bkz: pablo picasso)'da ressam değil, ne o ağız bir yerde kulak başka yerde. belli bir kalıbın dışına çıkabilmek cesaret ve sanatçı zekası ister ki bu da fazlası ile nazım'da var. her şiiri mükemmel diyemeyiz, hatta bana itici gelen şiirleri de vardır. herkes beğenmek zorunda da değil ama şairliğini sorgulamak hadsizlikten başka bir şey değil. kelimelerin en güzel dans etme sanatıdır şiir.

    rubai
    'kim bilir belki bu kadar sevmezdik birbirimizi
    uzaktan seyredemeseydik ruhunu birbirimizin.
    kim bilir felek ayırmasaydı bizi birbirimizden
    belki bu kadar yakın olmazdık birbirimize...'
    (bkz: nazım hikmet ran)
  • bu yazar arkadaşımız"şiiri oldum olası sevmem"diyerek zaten diğer söyleyeceklerini hükümsüz bırakmış.ama biz yine de açıklamaya çalışalım.

    her şairin bir kullanma kılavuzu vardır.onu nasıl okuyacağını,tahta masasının üzerinde şiirini yazarken en çok hangi mısra da canının yandığını iyi bilmen gerekir.şiir bir empati işidir.okuduğun şairin kavgalarını sevdasını,özlemlerini,mahpusluğunu bilmeden kendini şairin yerine koyabilir misin?

    şüphesiz şiir de en çok başvurulan ve
    şiiri özel kılan edebi sanat benzetme sanatıdır.şiirde şairin bu benzetmeyi nasıl bulduğuna hayret edersin.inceliğin ve zekanın ürünü olduğunu benzetmenin tadından ve özgünlüğünden hemen anlarsın.

    "sevgilim,yeşil eriğim benim,
    ben içine hapsolmuş çekirdeğinim senin
    hapiste günler ağır geçer diyorlar,
    olsun,ben vazgeçtim bile hürriyetimden.
    yeter ki yetim bi çocuk gibi bırakma yüreğimi.
    zira sensiz bu can bir yüktür yüreğime."

    yeşil gözlü sevgiline bağlılığını bu şekilde ifade edebilir misin sevgili yazar?

    "düşmesin bizimle yola:
    evinde ağlayanların
    göz yaşlarını
    boynunda ağır bir
    zincir
    gibi taşıyanlar!
    bıraksın peşimizi
    kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!

    akın var
    güneşe akın!
    güneşi zaptedeceğiz
    güneşin zaptı yakın!"

    ülküsü uğrunda bizimle mücadele edecek olanlar,eğer eşinizin,çocuğunuzun veyahut anne babanızın gözyaşları size yük olacak,mücadeleden alıkoyacaksa gelmeyin,

    diyor nazım değil mi?
    benim tuğla kalınlığın da bir kitap yazarak tarif edebileceğim duyguları nazım beş on kelimeyle yakalayabiliyor.işte şiir budur!şiiri ve şairi özel kılan şey budur. sevginin karşılıklı olmasının zorunlu olmadığını:

    "yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?" der ve bir cümleyle işin içinden çıkar.

    "hoş geldin kadınım benim hoş geldin
    ayağını basdın odama
    kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi"

    bir kadının eve gelişinin yarattığı huzur daha nasıl anlatılabilir sevgili yazar?

    şiir bir hislenme seramonisidir. eğer ince bir ruha sahip değilsen ve dünyayı anlamak,kavramak kucaklamak için yanıp tutuşmuyorsan şiir anlamsız kelimler yığınından öteye gitmez.

    yukarı da bir yazar necip fazıl içinde aynı şeyleri söylemiş.uzun uzun anlatıp yoramayacağım kendimi.zira yazdıkça anlaşılamayacağı mı bilmek hevesimi kaçıyor.şu dörtlüğü bırakıp gidiyorum:

    "ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;
    karanlığında nur, yeniden doğuş...
    sesler duymaktayım: davran ve boğuş!
    sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
    kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!"
  • biz konuşmayalım. 1971'de nobelödülü almış ve nazım için şiirler yazmış şilili şair pablo nerudakonuşsun:

    “onun yanında biz şair bile olamayız”
  • kendi itirafıyla da teyit ettiği üzere, sscb'ye sığındıktan sonraki dönemde yazdığı şiirlerini kendisi de eski şiirleri kadar beğenmez.

    bunun iki sebebi var nacizane; ilki, devlet maaşı aldığı için hür ilhamla değil adeta sipariş ve üretim zorunluluğu hissi üzerine yazarak eski doğallığından ödün vermesi,

    ikincisi ise, istediği konularda yazamaması. 2. dünya savaşında abd'yi atom bombası yüzünden yerden yere vururken, stalin'in tatar ve türkistan sürgün ve zulümlerine dair pek laf etmemiştir misal. hem seçtiği diyarları dünya karşısında yermeyecek bir propaganda ihtiyacı hem de siyasi korku vardır elbette. stalin'e dair son 5-6 senede az bir muhalefet teşebbüsünde bulunur bulunmaz hemen dışlanmış, susturulmuş ve ajanlarca takip edilmiştir.

    uğruna bir ömür adadığı ideolojinin cenneti ona turkiye'den beter görününce, hele bir de maaşlı propoganda makinesi muamelesi gördüğünü hissedince, elbette yazdığı şiirler ziya gökalp kıvamına yaklaşmıştır.

    ilhama emir sökmez zira...

    edit: eklemeyi unuttum. sscb öncesi şiirleri, pek çok bakımdan dünyanın en üst düzey ahenk sınıfına girer, çok başarılıdır. sonraki dönemi ise kalemşörlük zanaatına hapsedilmiştir.
  • gençler ben şiir sevmiyorum diip şu şair iyi kötü diye yorumda bulunmak abesle iştigal

    ilgilenmiyorsan ilgimi çekmiyor diyebilirsin en fazla.

    fikrinin olmadığı konuda yorumun olduğunu açıkça beyan ediyorsun!

    şahsi fikrim ülkenin en önemli şairlerinden olduğu yönündedir.
    hatta benim bir numaram.
  • edebiyatla alakalı uzaktan yakından alakası olmayan birinin beyanıdır.
hesabın var mı? giriş yap