• her parçasını bildiğim ve dün akşam volkswagen arena'da izleyip, dinlediğim oratoryo.
    o mekanda, o şartlarda alınabilecek maksimum zevki aldım ama canım sıkıldı biraz.
    60 kişilik korosu, 50'ye yakın müzisyen ve solistiyle, dönüştürülmüş bir salonda, sahneyi görmek için boyun kaslarımızı zedeleyerek (iyi bir yerden olsun diye 2. katagoriden almıştık bileti), yer yer koronun seslerinin kaybolduğu (eğer daha önceden ezbere bilmesem anlayamazdım), sahanın içinde oturan insanların çoğunun medyaküpten takip ettiği bir gösteri oldu.
    bu durum, kanıma dokunmadı desem yalan olur.
    istanbul'da, devlete ait, akustik çözümlerinin tamamı, hem senfonik orkestraya, hem de sahne sanatlarına göre çözülmüş, yüksek izleyici kapasiteli, şehrin merkezinde bir tane konser salonu yok. basketbol oynanan yerde oratoryo dinliyorsunuz.
    sahne, en az yol kadar, köprü kadar, tünel kadar ihtiyaçtır. ya gün gelecek, artık değil basketbol sahasında, hiçbir yerde izleyemeyeceğiz bunları. ya da gün gelecek, orada mezar taşı gibi duran akm ev sahibi olacak bizlere. ben hala umutluyum. çünkü umut çok güzel bir kelime.

    tabi bir de nazım hikmet olunca, fazıl say olunca palayla kovalanma veya annenizin gösteri öncesi "inşallah patlatılmazsınız yavrum" mesajını görmek de var. sanırsın cepheye mermi taşıyorum.

    genco erkal, nazım hikmet'in kendinden bile daha güzel okuyor nazım hikmet şiirlerini. hatta dünya üzerindeki bütün şiirleri...şiir biraz geç yaş işi derler ya, genco erkal okuduğunda bebeler bile sever bence.

    kansu ekin tanca yılların geçtiğinin belgesi gibi büyümüş, güzel bir genç kız olmuş. sesi de iyice oturmuş, harikaydı.

    bu oratoryonun volkswagen arena'da sahnelenmesinin tek iyi yanı vardı benim için. doğuş grubunun mekanında, "nâzım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ" diye bağırıldı defalarca,
    "affetmedi bu ermeni vatandaş
    kürt dağlarında babasının kesilmesini.
    fakat seviyor seni,
    çünkü sen de affetmedin
    bu karayı sürenleri türk halkının alnına." dizeleri okudu.
    "yiğidim aslanım burda yatıyor" derken usul usul izleyiciler de katıldı koroya. bunların hepsi yaşadım diyebilmek içindi...yaşadım...
  • bugün izleme şansına eriştiğim müthiş bir eser. piyanist, besteci ve dahi olan fazıl say, nazim hikmetin şiirlerini bestelemiş. solist olarak sertap erener, şiirleri seslendirmek için de genco erkal seçilmiş, trt ve kültür bakanlığı çok sesli korosu ayrıca cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrası da eklenmiş ve ortaya muhteşem bir ziyafet çıkmış. basında nazımla devletin barışması diye adlandırılan eser, bence nazımın devleti, türkiyeyi affıdır. özellikle vatan haini şiirinde genco erkal ve koronun atışması çok etkileyici. mutlaka izlenmesi gereken bir tarih.
  • gezi parkı direnişinin aralıksız sürdüğü bugünlerde bütün direnişçilerin baştan sonra tekrar izlemesi gerektiğini düşündüğüm oratoryo. insanların artık sokağa çıkacak hali yokken, açken; açlığı ve uykuyu unutmuşken bu videoların onları tekrar canlandıracağına inanıyorum.

    (bkz: nazım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala)
  • kaç defa izlediğimi bilmediğim türkiyede sanat adına yapılmış en güzel şey.
    bunun başlıktaki sadece 34. entry olması da gerçekten korkunç.
  • bu gece dinleme şerefine nail olduğum ve bana harika bir gece yaşatan oratoryodur kendisi.

    ah be fazıl say ah be, nasıl bir insansın sen? nasıl da fazlasın bu ülkeye. hele sen, hele genco erkal. senin, nazım'ın kaleminden çıkmış olan memleket şiirlerini okudukça nasıl da titredi yüreğimiz, nasıl da diken diken oldu bütün tüylerimiz, artık sevilecek hiçbir tarafı kalmamış bu memleketi, tekrar nasıl da sevdirdin bize? nasıl da titrettin gönlümüzü öyle be adam? nasıl doldurdun gözlerimizi? yaşadım diyebilmek için seni dinlemek nasıl da güzel bir duyguydu böyle. eline, koluna, emeğine sağlık. ülkecek nasıl öderiz fazıl say ve genco erkal'ın hakkını bilemiyorum. hele bir de bülbül vardı bu gün sahnede, onun da hakkını yememek gerek. güzelim serenad bağcan. mükemmel bir gece yaşattınız bilkent'te bize. size ne kadar teşekkür etsem az. avuçlarım patlayana kadar alkışladım bu gece sizi, bir kere de buradan yüzlerce teşekkür ediyorum size ve bütün orkestraya, orkestra şefine, koroya ve emeği geçen herkese.
  • dün akşam bursa merinos atatürk kültür merkezinde genco erkal'ın sunumuyla sansürsüz versiyonunu izlediğim eser. üstelik bilet fiyatları o kadar komikti ki. tam 10tl , öğrenci 5tl. imkanınız olursa dvd den filan değil, canlı canlı, ölmeden önce mutlaka görülmeli. yine mümkün olursa genco erkal'ın ağlatacak kadar muhteşem sunuşuyla izlenmeli.
  • fazıl say tarafından bestelenmiş, genco erkal ve zuhal olcay tarafından seslendirilmiş olan mükemmel bir eser.gerçi tamamını izleyebilmiş değilim ama youtube'da izleyebildiğim kısımları harika..kız çocuğu çok çok güzel olmuş, youtube'daki bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla seslendiren küçük kızın adı kansu e. tanca.vatan haini ve ben içeri düştüğümden beri de müthiş etkileyici..ahanda youtube'da bulunan kısımların linkleri:

    fazil say,genco erkal - vatan haini (nazim hikmet)

    http://www.youtube.com/watch?v=aiawmexf8za

    fazil say,genco erkal,zuhal olcay - ben iceri dustugumden beri (nazim hikmet)

    http://www.youtube.com/watch?v=0mq9ri8cjmg

    fazil say,genco erkal,zuhal olcay - memleketim (nazim hikmet)

    http://www.youtube.com/watch?v=yc7sfxjig6s

    fazil say,genco erkal,zuhal olcay - kiz cocugu (nazim hikmet)

    http://www.youtube.com/watch?v=mmd-qpyydhk

    fazil say,genco erkal,zuhal olcay - yasadim diyebilmek icin (nazim hikmet ve hrant dink anisina)

    http://www.youtube.com/watch?v=b9rxhaydwc4

    not: işbu entry nazım hikmet oratoryosu başlığından buraya taşınmıştır...

    edit: daha sonra tamamını da izledim, gerçekten muhteşem, tüyleri diken diken ediyor..
  • nazım hikmet'i sansürlemek...
    sadece kemalist iktidar ya da menderes yapacak değil ya bu işi.
    fakat açıkçası fazıl say'ın bunu yapabileceğine ihtimal vermemiştim.

    geçen yine dinliyorum bu eseri.
    genco erkal, nazım hikmet'in "hapisten çıktıktan sonra" adlı şiirini okuyor.

    bir yerinde diyor ki,

    <<mürettip refikle sütçü yorginin
    ortanca kızı çıkmışlar akşam piyasasına
    parmakları birbirine dolanmış
    bakkal karabetin ışıkları yanmış
    mahallenin veremlileri yataklara düşenler
    bakıyor camların arkasından.>>

    ne kadar güzel değil mi? şiirde nazım hikmet kendi çokkültürlü mahallesinin tasvirini yapıyor. serin bir akşam vakti, insanlar sokaklarda camlarda.

    ne zamandır okumamıştım, yıllar olmuş. fazıl sayın sakin piyano eşliğiyle birlikte herşey güzel.
    şiiri merak ediyorum. ben de okumak istiyorum ve "bütün şiirleri"ni açıyorum.

    şiirin o bölümüne gelince gülümsemem donuyor, çünkü şiirin aslı şöyle:

    <<mürettip refikle sütçü yorginin
    ortanca kızı çıkmışlar akşam piyasasına
    parmakları birbirine dolanmış
    bakkal karabetin ışıkları yanmış
    affetmedi bu ermeni vatandaş
    kürt dağlarında babasının kesilmesini.
    fakat seviyor seni,
    çünkü sen de affetmedin
    bu karayı sürenleri türk halkının alnına.
    mahallenin veremlileri yataklara düşenler
    bakıyor camların arkasından.>>

    biri arabesk yavşaklık mı demişti?

    utanıyorum...

    10 yıl sonra gelen edit: @ben owerdose uyardı, oratoryonun 2018 yılında yapılan kaydında sansürlenen kısım yeniden metne dahil edilmiş. bkz: https://www.youtube.com/…atch?v=wmg9zmmwrsg&t=1826s
  • defalarca izlenilmiş, defalarca duygulanılmış, bu ülkenin bir çok farklı görüşten bir çok "değer" yetiştirdiğine, düşünsel anlamda dünyayla boy ölçüşebilecek söz ve düşün ustalarının müzikle olan ahenginin mükemmeliğine kanıt olarak gösterilebilecek nitelitkte bir eser.

    özellikle yaşadım diyebilmek için* kısmı nefis.
  • özellikle fazıl saya terbiyesizlik yapanların hayatlarında bir kez dinlemeleri gereken eser. genco erkal ve zuhal olcayı saygıyla selamlarım her dinlediğimde. yaşamaya dair kısminda nazım hikmet şöyle der;

    yaşamak şakaya gelmez,
    büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
    bir sincap gibi mesela
    yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
    yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

    yaşamayı ciddiye alacaksın,
    yani o derecede, öylesine ki,
    mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
    yahut kocaman gözlüklerin,beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin
    hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
    hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
    hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde.

    yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
    yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
    hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
    ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için
    yaşamak yanı ağır bastığından.

    diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
    yani, beyaz masadan, bir daha kalkmamak ihtimali de var.
    duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
    biz yine de güleceğiz anlatılan bektaşi fıkrasına,
    hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
    yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğizen son ajans haberlerini.

    diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
    diyelim ki, cephedeyiz
    daha orda ilk hücumda,
    daha o günyüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
    tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
    fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
    belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

    diyelim ki hapisteyiz, yaşımız da elliye yakın,
    daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
    yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
    insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla yani,
    duvarın ardındaki dışarıyla.
    yani, nasıl ve nerede olursak olalım
    hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...

    bu dünya soğuyacak,
    yıldızların arasında bir yıldız,
    hem de en ufacıklarından,
    mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
    yani bu koskocaman dünyamız.
    bu dünya soğuyacak günün birinde,
    hatta bir buz yığını
    yahut ölü bir bulut gibi de değil,
    boş bir ceviz gibi yuvarlanacak zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
    şimdiden çekilecek acısı bunun,duyulacak mahzunluğu şimdiden.
    böylesine sevilecek bu dünya"yaşadım" diyebilmen için...
hesabın var mı? giriş yap