nba vs euroleague
-
bir sürü yorum yapılmış kimse de dememiş ki benim tuttuğum takım euroleague takımı, pardon bir de şampiyonu.
daha da düz bir adam olarak nba bana zevk vermiyor çünkü maçları izleyemiyorum, sabah iş var iş.
tanım: düzenime göre gereksiz karşılaştırma. -
nba’de sadece play-offlar zevklidir, takımlar normal sezonda yüzde yüzleriyle oynamaz. euroleague’de her maç kıran kırana geçer.
nba’deki oyuncuların bireysel yeteneği daha gelişmiş olduğundan birçok hücumda oyun birebire kalır. euroleague’de boş şut yaratmak için setler oynanır. -
normal sezon için kesinlikle euroleague çünkü takımlar playoff ciddiyetiyle oynuyor ve her maç hakikaten değerli. ama iş playoff a ve playoff a kalma yarışına gelirse nba bir kaç gömlek üstün.
-
eğlenerek okuyordu, ta ki nba’de savunma yoktur, alan savunması yapılmaz cümlelerini görene kadar.
böylesine bir cehaletle muhatap olmak belki hata ama susmak ta cahillere cesaret verecek.
bak euroleague sever kardeşim, şu warriors, sıradan bir sezon maçındaki yaptığı savunmayı avrupa şampiyonana karşı yapsın, rakibi 50 sayıya ulaşamaz. üç saniye kuralına rağmen el’de iki haftada yapılan bloğu adamlar tek bir maça sığdırıyorlar. el’de oyun kurulduğundan, topun boştaki adamla buluşturulduğundan, nba’de isolation oynandığından bahsediyorsun. warriors’un asist ortalaması 30’un üzerinde. her maç ortalama 65 küsur sayıyı asistten buluyorlar. adamlar draftın 38. sırasından adı sanı duyulmamış jordan bell adında bir kolej talebesi bulup çıkarıyor. çocuk çıkıp yıllardır euroleague’de tanrı muamelesi gören yıldızların performansını beşe katlıyor. zaman geliyor, adamlar seri deplasmana çıkıp bir haftada 5 farklı şehirde 5 deplasman maçı yapıp 10 bin küsur kilometrelik seyahati 5 galibiyetle kapatıyorlar. el takımları haftada iki maç oynayınca performansları düşüyor.
madem karşılaştırma yapacağız, al sana karşılaştırma. nba silikon vadisiyse, euroleague çorum organize sanayi bölgesidir. daha fazlası değil. -
euroleague'in bir avantajı var ki nba asla buna erişemeyecek: milliyetçilik.
fb ile cska oynadığı zaman, iki taraftan çomarı da enteli de gaza geliyor, yapacak bir şey yok, öyle kodlanmışsın.
nba'de buna benzer bir şey olması için, 100 sene önceden kuzey-güney konferansları olması, yahut beyaz-zenci takımları olması lazımdı. halbuki mevcut ortam disneyland gibi: herkes aşırı zengin ve birbiriyle arkadaş. bu ortamda da her rekabet yapay olacak.
mesela clippers ile warriors arasında bir rekabet oluşturmaya çalışıldı medya zorlamasıyla (ikisi de california takımı olduğu için derbi diyebiliriz), sonra warriors bunları 12 kez üstüste pataklayınca o proje rafa kaldırıldı. eskinin daha gerçek rekabetleri de herhangi bir sınıfsal ayrıma değil, sadece kişisel dramaya dayanıyor. bad boy pistons olsun, bird ile magic arasındaki rekabet olsun, avrupa'da olan bitenle kıyaslanacak şeyler değil.
***
ikinci bir nokta, maç sayısı.
50 senedir, nba'in normal sezonu 82 maçlık. 30 takım var, yani normal sezonda tam 1230 tane ayrı maç oluyor. avrupa'da ise 16 takım var, her biri 30 maç oynuyor, yani toplam 240 maç. her sezon nba'de 1000 tane fazladan maç oynanıyor demek bu.
playoff'lar da böyle: euroleague playoff'u 5 maç üstünden, sonra da final four (max 7 maç). nba'de her biri 7 maç üstünden 4 playoff serisi var (max 28 maç).
ve bu maçlar birbirine denk değil. nba takımları ortalama 100'er kez hücum ediyorlar, euroleauge'de ise bu sayı 70 civarı. yani tempoyu da hesaba katınca, aradaki fark muazzam. 2 nba maçı, 3 tane euroleague maçına denk.
bu farkın, bence üç ayrı sonucu var:
a) nba bir darphane. o kadar maçın tv ve stadyum geliriyle başedemez kimse. o yüzden global piyasadaki en iyi oyuncuları çekmeye devam edecekler.
b) nba'deki maçların görece önemi az. bunun etkisi duble: hem oyuncuların her maç %100 efor sarfetmeleri gerçekçi değil (özellikle savunmada), hem de seyirciler o kadar gergin değil.
c) hep o senenin en iyi takımlar üste çıkıyor, o yüzden sürprizlere daha az gebe. kötü takımlar playoff mücadelesi veremiyorlar çünkü eninde sonunda dibe çöküyorlar. playoffa çıkanların da kaderi belli. warriors'ı 3 veya çok çok şanslıysan 5 maçlık bir seride yenebilirsin ama 7 maçlık bir seride? euroleague sürprizlere daha gebe, tek maçta elenebiliyorsun. (ncaa de bu "win or go home" muhabbeti yüzünden daha heyecanlı)
aklı başında bir taraftar, takımının tüm euroleague maçlarını zevkle izleyebilir ama bunu bir nba takımı için yapamaz, highlight videolarını izler anca. nba'in kesinlikle maç sayısını düşürmesi lazım. yönetim de sinyal veriyor zaten. bence sezon 70 maç civarına düşecektir ama keşke daha da kısalsa.
***
öte yandan burada güzel analoji yapacağım diye abartan çok insan var. nba sevgiliymiş, euroleague evlenilecek kızmış. nba hollywood filmiymiş, euroleague sanat sineması. nba tarkan, euroleague müzeyyen senar (tamam, bunu ben ekledim).
genelde nba'de takım oyununun olmadığını, şova yönelik olduğunu, oyun zekasının ve stratejinin az olduğunu ima ediyorlar. "evet onlar daha iyiler ama biz daha zarifiz, zekiyiz, sanatkarız"
bence ego mastürbasyonu. en basitinden şunu düşünün: dünyanın en iyi oyuncularının ve dünya kadar paranın olduğu yerde, dünyanın en iyi teknik heyetleri de olmaz mı?
bir nba maçında kenardaki koçun yanında 3-4 tane yardımcı koç, atletik eğitmenler ve karşı takımı analiz etmiş scout'lar bulunur. bunların hepsine ileri istatistik (analytics) şirketlerinden bilgiler geliyor. "karşı takımda şu beşli ikinci yarıda oyuna girerse tempoları %12 artıyor ama kanat savunmaları %20 zayıflıyor, biz de o yüzden hareketli bir şutör oyuna sokalım" gibi analizler yapıyorlar.
basket oynamamış insanlara "bam güm" gibi gelebilecek pozisyonların çoğunun ardında taktiksel bir zeka var. savunmalar eskisine göre çok komplike, çünkü her konumdaki adam hemen her şeyi yapabiliyor artık. %40'la üçlük atan, top sürebilen ve forvetler kadar atletik pivotlarla, doğru düzgün bir taktik olmadan başetmen mümkün mü? hele ki kurallar hücuma avantaj sağlıyorsa?
perdeleme gelince alttan mı gireceksin, üstten mi? adam değiştirecek misin? sağa giderse mi double-team yapacaksın, sola mı? kimi boş bırakacaksın, rotasyonda kim adamına yapışık kalacak? kim şut attığında rebound'da kalmak yerine fast break'e akacaksın? bunların hepsine karar vermesi lazım oyuncuların ve bunu manyakça bir tempoda, at gibi nefes nefese koşarken yapmaları lazım. euroleague'dekilerin karşılaştığı savunma seçenekleri bu kadar geniş değil. en basitinden, hiçbir euroleague takımı stephen curry'i savunmak zorunda değil.
***
elbette nba, süperstarlar üzerinden pazarlanan bir spor ama hücum bile sanıldığı kadar bireysel değil. mesela ligin en popüler üç süperstarından ikisi aynı takımda ve bunlar aynı zamanda ligin en iyi iki hücum oyuncusu (curry ve durant). peki warriors'ın hücumu nasıl? topu alan potaya mı sallıyor dan dun? veya sadece pick and roll mu yapıyorlar?
sıkı bir maçları denk geldiğinde, topa değil de diğerlerine bakın. organik biçimde top dışında birbirlerine perdeleme yapıyor, şutörler köşede kamp kurmak yerine deli danalar gibi koşturuyor, diğerleri de sağdan soldan içeri kaçıyor. basket yedikten sonra bile fast break'e çıkabilen bir takım bu. kısacası seni sürekli kötünün iyisini seçmeye zorluyorlar. ha, bir ihtimal karşı takım fiziksel oynar ve bu koşturmacayı tıkayabilirse durant'a veriyorlar, o da 12 metre yükseklikten şutunu atıyor. o kadar da olsun bireysellik.
herifler bir euroleague takımının tüm maç attığından fazla sayıyı sadece asistlerden buluyorlar yahu. 30+ asist ortalaması ile oynayan euroleague takımı varmış gibi, nba'e bireyselci deniliyor.
veya boston celtics: en iyi oyuncuları hayward'ı sezonun 5. dakikasında kaybettiler, 19 yaşında çaylaklar ilk beşte çıkıyor ve hala ligin en iyi ikinci takımı.
spurs: 20 senedir playoff takımı. nba'deki eşitlikçi draft ve salary cap sistemini bilenler, bu uzun vade başarının ne kadar inanılmaz olduğunda hem fikirdir. bu sene de neredeyse tüm sezonu süperstarları kahwi olmadan oynadılar, hala sezonun en iyi takımlarından biri.
pacers'ın tek süperstarı okc'ye gidip geçen senenin mvp'si westbrook'a ve 100 yıldır all star olan carmelo'ya katıldı, 45 maç sonunda iki takımın performansı aynı.
heat'in süperstarı yok, cavs'i geçecekler neredeyse. raptors cavs'i çoktan geçti, peki bu demar derozan'ın lebron'dan daha mı iyi bir süperstar olduğunu söylüyor?
topu alan süperstar bireysel işler çıkarıyorsa, bu kadar basitse oyun, bu anomaliler nasıl açıklanabilir?
***
sadece bireysel yetenek değil, genel oyun kalitesi ve taktiksel zeka bakımından da, sıkı bir nba playoff serisini, sıkı bir final four'a tercih ederim. ama başta bahsettiğim "gerçek rekabet" (çekişme demiyorum, o ikisinde de var) ve hele hele atmosfer işin içine girdi mi iş başka. iki adım ötemde michael jordan yükselip smaç basmıştı, staples center'da kobe ve shaq'ın zirve zamanlarını görmüştüm, ama tek biletlik bir şansım olsa o maçlara değil, naumoski zamanlarındaki bir efes-panathinaikos maçına ışınlanır, formayla terimi silme hareketleri yapardım.
yukarda birisi güzel özetlemiş: "nba basketbolsever tercihidir, euroleague taraftar tercihi." aynı anda ikisi de olabiliriz. -
öncelikle burada tartışılan nokta hangisi iyi değil, hangisi izleyene daha zevkli geliyor olmalı. yoksa nba kesinlikle daha iyi, ama zevk kısmı izleyene göre değişir. nba'de taktik yok kısmına katılmıyorum ama bazı koçlar var nba'de, türkiye basketbol liginde iş yapacak kapasite yok, spektrumun karşı tarafında gregg popovic gibi yıllardır başarılı koçlar da var. neyse asıl demeye çalıştığım, şu an nba'in geldiği konum bana fazla zevkli gelmiyor. warriors malesef nba'in çehresini çok feci bir şekilde değiştirdi, 6-7 saniyelik hucümlar izliyoruz sürekli. set hücumu yavaş yavaş tükeniyor, eski tarz uzunlar ve guardların yerini üçlük atabilen oyuncular alıyor. bol skorlu maç sevenler için güzel şeyler ama ben daha çok set hücumu izlemek istiyorum. ama playofflar farklı diyenin ağzına kürekle vururum, geçen sene finalistler direk belliydi ve finale kadar biri sadece bir maç kaybederken diğeri hiç kaybetmedi. final ise 4-1 bitti. buradan euroleague izlediğim anlamı çıkmasın, euroleague de çok daha az maç izlemişimdir. neyse hayırlı tartışmalar.
-
stereoidcilerin uçuk örneklerle kafa şişirmeye devam ettiği başlık. tutturmuşlar bir golden state warriors. warriors nba tarihinde olmayan bir takım. bu yüzden de istedikleri zaman domine edebiliyorlar. sadece kendileri ve hakemler durduruyor. peki o zaman örnek verelim? madem uç örnek veriyoruz. portland'ı ele alalım. elinde tek gücü lilliard olan bir takımdan bahsediyoruz. bu takım mı topu döndürüyor? ortalama 100 hücum kullanan takım 19 asist üretiyor. neden? çünkü başka bir şey bildikleri yok. veya memphis'i, charlotte'u, hatta phx'i. ya da ligin en kötü takımı olan atlanta'yı ne yapacağız? kendilerinin schroder dışında bir şey üretebilecek oyuncusu dahi yok. adamların topu verdiği diğer isim bizim ersan. o ersan ki, nba'den ayrılacağı için gün sayılan oyuncu. kaç takıma takas oldu kimse sayamıyor.
bunlar tek adam takımı. aslında nba oyuncu ligi. kalkıp goygoy yapıyorlar.en iyi oyuncuların olduğu yerde en iyi koçlar olur. gerçekten öyle değil mi? o zaman şunu sormak lazım. david blatt nasıl final oynadı? euroleague'de bile ancak ilk 10 koç arasına girebilecek koç, nba'de final oynadı ve dahası ligde zirvedeyken takımdan kovuldu. kim kovdu? takımı finale kim çıkardıysa o kovdu. yani lebron james. istediği zaman kovdu koçu. evet, 30-11 durumdayken kovdu blatt'i.
aynı lebron tyronn lue'yu maçın ortasında molada aşağıladı. hatta takıma zorla mola aldırdı lan adam maçın ortasında.
keza tuttuğum takım olan lakers'ın başında olan luke walton kimdir? ne biliyor ve ne yapıyor. yahu golden state'i geçen sene playofflarda rekorlar kırarken yöneten adam nba tarihinin en basiretsiz koçu olan mike brown. tarihin gördüğü en kötü koçlardan biri. lakers'ı çökerten adam. bu mu iyi koç? dalga mı geçiyorsunuz?
tyronn lue takımı şampiyon yaparken hangi hamleye karşılık vererek yaptı? ne koydu sahaya zeka olarak.
herşeyi geçtim komediye geliyoruz, şimdi. lakers luke walton'dan önce koç arıyordu. adaylar ettore messina, luke walton ve kevin ollie'ydi. kevin ollie kim mi? hayatı boyunca nba takımı çalıştırmamış bomboş bir koç. bunun ağa babası kryzyewski, spanoulis kendisini duman ederken mal mal sahaya bakıyordu. hatta 7 sene boyunca her şampiyonada avrupa ve güney amerika takımları amerika ulusal basketbol takımını duman ediyordu.
her neyse, kevin ollie'ye geliyorum. kendisi bomboş bir koç ve görevin teklif edilmesinin tek sebebi, durant'i ikna edebilecek olması. sorsan en iyi koçlar çalışıyor öyle mi? ha luke walton ne yaptı? golden state'in yardımcı antrenörü kafasıyla geldiği lakers saçma sapan basketbol oynuyor ve ligin dibine demir attı. lakers mike brown ile başlayan süreçte o kadar kötü koçlar tarafından yönetildi ki kendini doğrultacak durumda değil. zaten bu en iyilerin(!) olduğu ligde lakers'ı da oyuncu menajeri olan pelinka yönetiyor. gerçekten işin ehli evet.
ha luke walton gönderilecek sene sonunda doğal olarak, peki yerine geçen aday kim? david fizdale. ligin lakers'tan kötü 2 takımından birinin başındaki bomboş bir koç. hatta ondan bile kovuldu. david fizdale'ı lakers gündemine getiren ne peki? lebron ile arkadaş olması. sanıyor ki lakers, fizdale gelince lebron'u ikna eder ve lebron lakers'a gelir.
işte nba takımının en iyilerini(!) seçme hadisesi tam olarak böyle oluyor.
kalkıp golden state gibi saçma sapan bir olasılık dışı takımdan örnek vererek nba anlatılmıyor. madem çok seviyorsunuz, şunu açıklayın. nba'de neden her sezon en az 10 takım bilerek maç kaybetmeye sahaya çıkıyor? -
nba'de bazı takımlar neden bilerek maç kaybediyor? draft denen şeyden dolayı sayın cahil. buna da tanking diyoruz. play-off'larda başarıya ulaşamayacağı garanti olan bir takımın ligi orta sıralarda bitirmesi, sağdan solda takasla ortalama oyuncular almaya çalışmasının hiçbir anlamı yok. yıldızın olmadan gerçek bir başarı elde edemezsin ve yıldız oyuncu kötü takıma gelmez. tek seçeneğin draft'tan kendi yıldızını seçmek ve yetiştirmek. draft'ta da ligi ne kadar alt sırada bitirdiysen o kadar yukarıdan seçim yapma şansın yüksek. lakers o yüzden senelerce tanking yaptı. bu sene yapıyor mu? yapmıyor çünkü draft pick'i yok. ha keşke olsaydı çünkü gene sonlarda yer alacak takım ama o pick zamanında steve nash'i alırken gitti.
warriors'a nba'de bir tane olan saçma sapan takım deyip de lebron'u koç kovuyor diye örnek vermek... evet lebron koçu kovdu, bu nba ile ilgili hiçbir şey söylemiyor çünkü nasıl warriors'tan bir tane varsa lebron'dan da bir tane var. koçu da kovar gm'yi de kovar.
kötü takımları örnek göstermek nedir durmadan? otuz iki tane takım var ligde, tabii ki bazıları kötü olacak. ya da salak gm'lerin verdiği saçma kararları lige yıkmak ne? tüm dünyada tüm takımlar muhteşem yönetiliyor da bir tek nba'de mi kötü yönetilen takımlar var? en kötü yönetilen takım fenerbahçe ile top diye oynar. bir tip de çıkmış nba'deki oyuncu kalitesinin euroleague'den yüksek olduğunu kim çıkardı diyor, örnek diye de vesely denen sığırı vermiş. bak lakers'ta larry nance jr. diye bir kazma var, avrupa'ya gitsin şu an kral yaparsınız adamı. jordan clarkson denen hıyara curry muamelesi çekersiniz.
onun dışında 2018 yılında hâlâ salak salak set oyunu falan diyenler var. basketbolun amacı sayı atmak ve takımlar sayıyı hücumun akışı içinde yapmaya çalışıyorlar. mal gibi her hücum set uygulayamazsın, anca oyunun sıkıştığı, bir türlü sayı bulunamayan yerlerde uygulanır o. makbul olan boş adamı akış içinde bulup sayıyı atmaktır. lakers bunu senelerce üçgen hücumla yaptı, şimdi warriors pace and space ile yapıyor. guard topu getirecek iki saat eveleyip geveleyecek elini kaldıracak üç beş yapacak biz de onu izleyeceğiz, he ne kadar da zevkli.
koçlar da nba'de önemli değil evet. o yüzden jordan'ın, pippen'ın, shaq'ın, kobe'nin phil jackson olmadan bir tane bile şampiyonlukları yok oynadıkları onlarca sezona rağmen. onun olmadığı dönemlerde hepsi babayı almış.
sizin derdiniz basketbol değil, holiganlık yapacak takım bulamamak. lakers futboldaki real madrid gibi her sene bir yerde final oynasın, şampiyon olsun istiyorsunuz ki lakers zaten bunu en uzun süre dibe vurmadan yapan takım ama yok öyle bir dünya, bir yerde rebuilding yapmak zorunda kalıyorsun, warriors öyle warriors oldu, sağdan soldan transfer yaparak değil, zaten transfer yapmak diye bir şey de yok. lakers birkaç sene daha sürünecek, ya otur izle ya da git warriors'ı tut. -
euroleauge' de bütün takımların toplam değerini toplasan, nba' de toplam değeri en düşük olan takım kadar bile etmez. komik versus' tur.
-
steroid hayranlarının herkesi kendisi gibi cahil sandığını gösteren karşılaştırma. işte nba'in rekabet sorunun temeli zaten draft ve takas yapısı. her sene en az 10 takım ligdeki rekabete hiçbir katkısı olmadan oynuyor. işte bu zaten zevksiz olan bir şey. başkasına göre zevkli olabilir. evet ayrıca nba'de koçların önemi yok. bunu görüyoruz. mike brown, tyronn lue gibi koçluk nedir bilmeyenler şampiyon oluyor.
en son verilen örnek phil jackson ve popovich zaten.
bahsedilen şeyin şu zamanki nba olduğunu anlamayan birinin cahil olmasını anlayabiliyoruz. ve evet nba oyuncuların ligi. işte bu yüzden sizin gibi stereoid hayranları bir oyuncunun koçu kovmasını anlayabiliyor. aynı nba; deron williams, jerry sloan'ı kovarken de destek vermişti. o zaman da deron williams bir taneydi değil mi?
nba organizasyonları oyuncuların elinde oyun hamurudur ve bunu da isteyen zaten o gmlerin kendisi. bu yüzden de koçların önemi yok.
ayrıca isolation temelli oyuna hayran olabilirsiniz, ama kimisi de sahada nakış gibi işlenen setler görmek ister. bunu niye anlayacak kadar kapasite yok o belli değil.
kimse nba'deki oyuncuların en yetenekli olmadığını söylemiyor. bu yeteneğin ortaya koyduğu oyunu beğenmediğini söylüyor.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap