• ben değilim. ama bakkal ile başka bir anım var onu anlatacağım, 1.5 yaşında annem beni bakkala yollar yumurta al gel der, ben de gidip 1 adet yumurta isterim. bakkal da tanıdık bir tane vermeyeyim daha çok vereyim der ben ille de bir tane olacak diye inatlaşırım. olurdu olmazdı en sonunda ağlamaya başlarım. millet başıma toplanıp beni teselli etmeye çalışır, en sonunda elimde bir adet yumurtayı yaşlı gözlerle eve götürürüm.

    öyle de annemin sözünden çıkmayan bir insanım, bir tane dediyse bir tane.

    edit: panik yok bakkal yakın ve tanıdıktı, anam da alışayım diye yollarmış. yürümeye başladığım andan beri bakkala yollanıyorum lan ben.
  • -kızıııım bakkal dan git aluminyum folyo al, hadi yavrum

    bir koşu bakkala gidilir;

    -bakkal amca annem elli milyon falan istedi.
    -!!!???

    based on true story
  • bu çocuk bir de yaratıcı(!) bir bakkal amcayla eşleşirse fantastik sonuçlar elde edilebilir.

    usta: aslan, kap gel bakalım bir ufak yoğurt!

    ***

    çırak: ufak nohut var mı?
    bakkal: ufak nohut mu? leblebidir o oğlum; ufak nohut diye bir şey olmaz.
    çırak: tamam. leblebi olsun.
    bakkal: ama leblebimiz biraz bayat şimdi. ben sana şam fıstığı vereyim, taze taze.

    ***

    usta: ???!!!
  • eğer ki algıda büyük bir problem yaşamışsa, dünyanın en saçma talebinde bulunabilen çocuktur.

    apartmanın altıncı katında oturan yaşlı teyze sokakta oynamakta olan bana seslenir:

    - evladıııım; bana bakkaldan '...' alır mısın?
    - ne aliiim?
    - '...' oğlum '...'
    - ne kabıııııı?
    - '...', '...!!!!' al bu da parası!
    - ne kabuğu yaaaaa anlamadım ki (mırıldanarak tabi)
    - kısa olsun unutma!

    teyze kağıt parayı mandala sıkıştırıp atar, sarı bir paraydı ama miktarını hatırlamıyorum. parayı alıp bakkala giden ben, çekingen ve ne dediği kendi kulaklarım tarafından bile anlaşılmayan bir ses tonuyla:

    - abi balkabağı var mı?
    - ne?
    - balkabağı abi, kısa olcakmış
    - yok be evladım, bakkalda ne işi olsun balkabağının
    - tamam abi hayırlı işler

    sokağa dönen ben, sepetini salmış balkabağını bekleyen teyzeye;

    - teyzeeeee balkabağı yokmuuuuuş???
    - ne balkabağı oğlum, maltepe maltepe, kısa maltepe alıcaksın
    - heeee tamaaaam (bozuntuya bile vermeden)

    şimdi düşünüyorum da;

    balkabağı lan balkabağı...
    hangi insan evladı bakkala gidip balkabağı ister, ulan?

    o değil de, balkabağı dediğimde bakkalın suratındaki ifadeyi hatırlıyorum da.. :)
  • -bakkal amca annem sarılmak istiyor
    +..............?

    (bkz: sarımsak)
  • karbonat ve kabartma tozu arasinda bocalayan cocuktur.

    + oglum bi kabartma tozu al hadi kos.
    - tamam anne. vinnnn..

    yol boyunca:

    - kabartma tozu kabartma tozu..heh he bu sefer karistirmama imkan yok..karbonat ile ne alaka ki.. karbonat mi ? lan yoksa kabartma tozu muydu ? anneme sorsam gudumlu anne terligi gelebilir her an...

    bakkalda:

    - amca bir ekmek bir de karbonat lutfen..

    (bu sahne hic abartilmadan hayatimda 20 kere gerceklesmistir)
  • küççükken sık sık öznesi olduğum cümledir, hatta bu cümle beni nitelemiş bir sıfattır.

    annemin altın gününde annem kısır yapmıştır. ancak kısırın yanına konan marul yetişmez. eli kolu dolu olan anne insanı, 6 yaşındaki erkek çocuğu görünümlü kızını (ben) bakkala yollar. evden çıkmadan önceki son konuşmalar şu şekildedir ;

    -duyycim : anne bak bi tane mi marul istiyosun, sadece bi tane mi alıcam ?
    -anne : aaa delirtme insanı bi tane dedik ya işte hadi çabuk.
    -duyycim : anne bak emin misin.
    -anne : çabuk dedim !!!
    şimdi bu diyalogdan marul alınması gerektiğini ve bir tane alınması gerekliliğini idrak etmek zor değil. ben de öyle yaptım. bakkala gittim. bi tane marul istedim. bakkalın itinayla koskoca maruldan bir yaprak koparmasını bekledim. bakkal kuşa vericem zannetti. üstüne bi de yok annemim günü var, az geldi ondan alıyorum dedim. bakkal pişkin pişkin poşete koyayım dedi, koy amca dedim. poşeti sallaya sallaya, hoplaya zıplaya eve geldim, bir yaprak marulla. bu arada yolda oynayan arkadaşlarıma katılmadım anneme marul yetiştirmenin ciddiyetiyle.
    annem marulun nerde oldğunu sorunca poşeti gösterdim ama annemin o aptal mısın imalı bakışını hiç unutmadım yıllar yılı. annem ' iyi otur o marulu ye şimdi, sonra git canın istedikçe birer birer al gel olur mu' dediğinde de ciddi olduğunu sanmıştım, neyse ki canım istemedi.
    işin ilginç yanı, bütün göstergeler bu yönde olsa da, iq veya eq ile ilgili bir problemim yıllar yılı çıkmadı.
  • sene 97. yer kapalışarşı. çıraklık yapıyorum bir kuyumcuda. benim ustalar arnavuttu. yan dükkandaki esnaf laz. sadece bizim dükkanın değil, çevre esnafın da işini görüyorum. laz esnaf zaten karadeniz şivesiyle konuşuyor, anlaşabiliyoruz. bir gün bunun babası geldi. adam en keskin laz şivesi nasıl olabilirse o derecede konuşuyor. laz aksanında mareşal diyebiliriz.

    çağırdı laz usta beni. fırladım gittim. "babam bir şey aldıracakmış kap gel" dedi. adamın kurduğu cümleden sadece "uşağum" kelimesini anladım. gerisi koca bir hiç. "ney, anlamadım" dedim. yine bir gürültü ve yine aradan seçebildiğim kelime sadece "uşağum." bu bir kaç kez tekrarlandı. duvarlar üstüme üstüme gelmeye başladı. tam o sırada ustaya soracam amca ne istiyor diye pat telefonu çaldı, konuşmaya başladı. bu esnada amca yine bir takım sesler çıkarmayı sürdürüyordu, artık sinirlendiğini anlamıştım, bağırıyordu ama aradan bu kez "kırpin" kelimesini söktüm aldım. nedenini halen bilmiyorum ama istemsizce ve sanırım mecburiyetten "tamam" dedim. tutuşturdu elime parayı, çıktım dükkandan.

    ulan nereye gideceğime dair bile en ufak fikir yok kafamda. öyle avel gibi yürüyorum. "uşağum" ve "kırpin" sözcüklerinden elli tane ihtimal hesabı yaptım, olasılıkları masaya yatırdım. yok. bir sonuca varamadım. "en iyisi bakkala gideyim :/ " dedim. bakkala girdim. artık kendimi dünyanın akışına bıraktım. ne olacaksa olsun dedim. "amca bir tane kırpin" dedim. adam kalktı oturduğu yerden, arkaya bir yere gitti, "al bakaayim uşağum" dedi. gripin'i uzattı...

    dükkana geri döndüğümde çaycı irfan abiye uğradım su aldım. bizim komşuya gripin'i, suyu, para üstünü uzattım. amca başımı okşayıp "aferün benim uşağuma" dedi. bir problemi daha çözmenin haklı gururuyla bizim dükkana doğru ağır adımlarla yürüdüm.
  • (ara: bendim)

    anne pasta yapmaktadır. elime bir miktar para tutuşturup bakkaldan muzlu jöle almak üzere beni görevlendirir. hayatımda ilk defa duymuş olduğum bu muzlu tamlama karşısındaki boş bakışlarımdan kuşkulanarak "sakın saç jölesi alma ha" diye ikaz etmeyi de ihmal etmez.
    böylece çocukumuz elindeki iki datayı unutmamak için tekrar ede ede bakkalın yolunu tutmuştur. "muzlu jöle", "saç jölesi alma." "muzlu jöle", "saç jölesi alma." muz, jöle, saç, pasta, *czzt bzzt*...

    ve sonuç:

    -iyi günler, ben muzlu saç jölesi alacağım!

    *sessizlik*
    *sessizlik*
    *sessizlik*

    -ne yapacaksın evladım, kafanda muz ağacı mı çıkartacaksın?
  • kardesim 4 yas civarindayken, annem evimizin altindaki bakkala gonderip bi ekmek almasini, paranin ustune de istedigini almasini soyler. bizim velet de paranin ustune 2 tane bulvar gazetesi alip gelir. bi de ustune "anneee senin memelerin bu kadininkinden buyuk muu?" diye sorar.. apar topar gazeteler geri verilir, uzun bi sure de kardesim bakkala gonderilmez..

    git sakiz al, cikolata, seker meker al ne biliyim..
hesabın var mı? giriş yap