• uzaktık.o ankara'da, ben istanbul'da. sözde arkadaştık. "biz zaten arkadaşız, aksi mümkün değil" diyorduk, peşine de kahkahayı iliştiriveriyorduk. arkadaşlığımızın teminatıydı bu söz, sırf sözümüzü yememek için arkadaş kalmaya çalışıyorduk. iki günlüğüne istanbul'a geliyorum demişti, çalıştığı şirket istanbul'da iş çıkarmış. yalandı, biliyordum. besbelli beni görmeye geliyordu.

    "bir yanım kaçar gibi
    kovalar bir yanım
    ne kaldı geriye temiz ve saf"

    terminalde karşıladım o'nu. temiz ve saf olan sadece o andı. kahkahadan patladığımız, ağlamaktan geberdiğimiz, muhteşem iki gün geçirdik. gözlerimiz buluştu sık sık. başım omuzuna düştü çoğu zaman. ben denize bakarken, rüzgarda uçuşan saçlarımla buluştu yüzü. ne o adım attı, ne de ben. dilimizin ucuna gelen kelimeleri hep yuttuk. sözümüzün hatırına hep sustuk, çünkü biz arkadaştık.

    "biraz senin yarın biraz benim yarım
    bir tek ben bilirim seni sevdiğimi
    bir de sen bilirsin biraz"

    iki günün sonunda karşıladığım yerde uğurladım o'nu. bu sefer ağlıyordum. nedenini bilmeden ağlıyordum. itiraf edemiyordum kendime. o da ağlıyordu, belli ki o da itiraf edemiyordu. biz arkadaştık, iki günlük aşklara benzemeyecekti bizim arkadaşlığımız. tüketmeyecektik birbirimizi. hem olmazdı zaten, o ankara'da ben istanbul'da. aşkı mesafeler bitirirdi. bitmesindense, başlamaması en iyisiydi. ikimizde biliyorduk uzak mesafe aşklarını, acı tecrübelerimiz vardı. arkadaş kalmak zorundaydık, öyle olmasa bile öyle olmak zorundaydı.

    "kalabalık kuytularda boğulur çığlıklarım
    kuru bir teselli bulurum ben kendi halime
    vazgeçilmez tutkularda kaybolur yaşadıklarım
    dağılıp giden bir sis halinde"

    o gitti, biz arkadaş kalamadık. içimizdeki duyguyu, arkadaşlıkla değişemedik. arkadaş kalmaya çalışarak tükendik. bu hikayede böyle bitti, her hikaye gibi yarım.

    "her şey yarım kaldı yine, ne tuhaf
    aşk yarım, nefret yarım, hayat yarım"

    şimdi, sonunu yazacağım bir sürü hikayem var. mutlu sonu yakıştıramadığım bir sürü yarım hikaye. ama o hep aklımda. mutlu son olmazdı belki yine ama yaşamaya değerdi. aşk bu, gelince yaşarsın. fazla sorgulamanın manası yok.

    "uzaktan gelir gibi sesin
    sanki hep başka bir alemdesin
    her şeyde biraz seni bulurum
    nerde olsam aklımdasın biraz
    kimse bilmez, kimse duymaz
    bir tek ben bilirim seni sevdiğimi
    bir de sen bilirsin, biraz"
  • o kadar alışmışım ki önceki haline, ikinci cihan'daki kayıdı dinlerken birsen tezer'in sözleri unutup hep bi "heyecanlandım sizin yüzünüzden..." deyişini bekleyip durdum -ki bence birsen tezer'in orada "aşk yarım, nefret yarım, hayat yarım" dedikten sonra sözü unutuşu, yani sözü orada 'yarım' bırakışı da başlıbaşına anlamlıdır- ve bundan dolayı başta epey yabancılaştım şarkıya. yeni halini benimseyebilmem için belli bir süre geçmesi gerekti. benim için asıl tuhaf olan da buydu sanırım.
  • tuhaf olan tam olarak neresi bilmiyorum fakat bu şarkı genel olarak aşırı mükemmellikte -bir fırat abartması seviyesinde hatta- çok tuhaf.

    hele hele;

    "uzaktan gelir gibi sesin
    sanki hep başka bir alemdesin
    her şeyde biraz seni bulurum
    nerde olsam aklımdasın biraz

    kimse bilmez, kimse duymaz
    bir tek ben bilirim seni sevdiğimi
    bir de sen bilirsin, biraz"

    demiyor mu? demeyeydi eyiydi.
  • cuma akşamı, eve dönüyorum. birsen tezer'in albümünü de o gün müziklerin arasına atmışım, bir kaçını dinleyip beğenmişim. bu şarkı yok ama içlerinde henüz. otobüsten indim, metroya yürüyorum yavaş yavaş, pek acelem de çok açıkçası, hafiften yağmur mu atıştırıyor ne, zaten 100 metre yürüyorum olsun ıslanayım o kadar. kulaklık da her zamanki yerinde, değişik bir bakış açısıyla uzun iş-ev yollarımda en iyi arkadaşım o benim. sonra bu şarkı başlıyor, birsen tezer'in mükemmel sesiyle birleşen o güzel sözlerle iniyorum metroya. yolumun geri kalanında eski bir arkadaşa rastlayana kadar sürekli aynı şarkıyı dinliyorum.

    sonra haftasonu. cumartesi oluyor, pazar oluyor. o bir türlü atamadığım yorgunluğu atmak için kalkmak bilmediğim yatağımda her gece 10'dan fazla saatimi harcarken uzak kalıyoruz biraz. onun dışında, evimde kendi ütümü yapıyorum mesela, arkadan hemen telefondan bu şarkıyı açıyorum, her bitişinde tekrar. arkadaşlarım geliyor, şarap içiyoruz oturup muhabbet ediyoruz, onlar gidiyorlar kitap-battaniye-çay eşliğinde hemen bu şarkıyı açıyorum.

    sonra pazartesi oluyor, işe geliyorum. yine bu şarkı çalıyor. aklımda yazılacak hikayeler, karakterlerin adları belliydi, aklımdaki yazgıları artık bu şarkının sözleriyle kesişiyor.

    "kalabalık kuytularda boğulur çığlıklarım
    kuru bir teselli bulurum ben kendi halime
    vazgeçilmez tutkularda kaybolur yaşadıklarım
    dağılıp giden bir sis halinde"
  • bir sabahattin kudret aksal şiiri:

    ne tuhaf ömrümün sonuna kadar
    kelimelerle yaşamam.
    ağaçtan çok ağaç sözünü
    denizden çok deniz sözünü
    sevmem.

    halbuki bir sabah erken uyanınca
    balkona çıkmak da güzel.
  • yarım kalmışlık hissi ancak bu kadar güzel tarih edilebilir. birsen tezer'in ağzına sağlık, müthiş sesiyle harika yorumluyor.

    saçma sapan kaprislerin, saçma sapan inatlaşmaların ve tartışmaların aslında nasıl da saçma olduğunu, bazı şeyleri yitirince fark ediyorsun. gözünün önünden geçiyor olan biten, düşünüyorsun... böyle yapmasaydım ne olurdu sanki ? ya da bunun kabul edilmeyecek nesi var? ne gerek var böylesine gurur yapmaya?

    pişmanlık da değil bu, yarım kalmışlık hissi işte.

    sigara üstüne sigara yaktırır.
  • gecemi gece ettiren birsen tezer şarkısı. sözleri, sesi... herşey muhteşem. söylemesi de oldukça zevkli. içimi titreten şarkı.

    en güzel yeri de;

    kalabalık kuytularda boğulur çığlıklarım,
    kuru bir teselli bulurum ben kendi halime.
    vazgeçilmez tutkularda kaybolur yaşadıklarım,
    dağılıp giden bir sis halinde.
  • bu şarkının youtubeda "aşk üzerine söylenmemiş her şey" başlığı ile canlı bir kaydı vardır ki insanı bir kez daha birsen tezere aşık eder.

    birsen tezer'in şarkının başındaki heyecanı, sözleri unutuşu, ilhan şeşen'in ne diyorsun deyişi ve nakarat kısmında birsen tezer'in devleşen sesi...

    kesinlikle albüm kaydından daha keyifli canlı kayıtlardan biridir.

    aşk üzerine söylenmemiş her şey
  • biraz olsun bilmelerin yettiği şarkı."bir tek ben bilirim bir de sen bilirsin biraz.."
  • birsen tezer'in bülent ortaçgil ile yaptığı düetle* birlikte, "tehlikeli düetler" listesinin zirvesini paylaşan şarkıdır.
hesabın var mı? giriş yap