• bir sabah uyandım... yorganın altında, bacaklarımın arasında bi şey var. ilk aklımdan geçen şey, aynı yorganın içinde bi dilber olduğu ve bacaklarımın arasında hissettiğimin, o dilberin uzun bacakları olduğuydu. gelgelelim, biraz yoklayınca ne dilberin, ne de bacakların devamına ulaşamadım. daha kısa bi şeydi yorganın içindeki. "o ne lan?!" diye korkuyla ve hızla kaldırdım yorganı. yorganın altındaki şey bi darbukaydı. evet, darbukaydı.

    bu anlattığım, damacanaya tecavüz eden adamdan yıllar önceydi. o yıllarda medya bu kadar hayatımıza girmiş olsaydı, olasılıkla tüm ülke beni darbukaya tecavüz eden adam olarak tanırdı. ama elbette öyle bi şey olmazdı, bu sadece medyanın kuru bi iftirası olurdu. ama yine de insanın adı çıkacağına, canı çıksaydı.

    hemen fırladım yataktan. üzerimde sadece kot pantolon vardı. ben hemen ceplerimi yokladım. cüzdanım arka cebimde, sigaram ve çakmağım başucumdaydı. eksik yoktu. gelgelelim, cüzdanımda olması gerekenden oldukça az miktarda para vardı.

    hemen arkadaşım hakan'ı aradım.

    - lan hakan!
    + ne var lan?
    - olm ben bu sabah bi darbukayla uyandım lan.
    + olm gece taksim'de bi zenciden aldın sen onu...

    evet, taşlar yerine oturuyordu. gece taksim'deydim. neyi nasıl içtiysem, geceden bi bok hatırlamıyordum.

    - olm ne yaptık lan biz dün gece?
    + bilader iki kız ile tanıştık. onlara yazıyorduk.
    - hadi ya...
    + olm hatırlamıyor musun?!

    evet hatırlamıyordum. kızlara yazmış olmak değildi şaşırdığım. bu rutindi. şaşırdığım ve cevap aradığım şey, darbukanın yatağımda olmasıydı.

    - lan darbukanın ne alakası var bunlarla?
    + olm zenci bi adam darbukayla müzik yapıyordu sokakta.
    - eee?!
    + biz de elde biralarla adamı izliyorduk. sonra senin yazdığın kız "adam ne güzel çalıyor" dedi.
    - eee?!
    + gittin adama, dünyanın parasını verip darbukasını satın aldın.
    - zenciden darbukayı mı satın aldım?
    + evet olm. sonra kıza "ben daha iyi çalarım" dedin.
    - olm ben ne anlarım darbuka çalmaktan?!
    + ben de sana öyle dedim.
    - ne dedin?
    + "sen ne anlarsın olm darbukadan, kalk gidelim" dedim
    - kızlara ne oldu?
    + sen darbuka çalarken kızlar kaçıp gitti.
    - hay aq!
    + ben de senin aq. senin yüzünden yine sap kaldık gece.
    - lan hakan bi şey soracağım...
    + sor aq.
    - hiç mi çalamadım lan?
    + hiç çalamadın olm.
  • taksim meydanda köşem diye bi dönerci... işte oranın müdavimiyiz. dönerci yunus var. karadenizli, iyi bi adam. sağolsun yıllarca her türlü torpili yaptı dürümlerimize. öğrencinin halinden anlardı. bir gece, yine takıldığımız tüm barları kapatmışız arkadaşımla. yalpalaya yalpalaya meydana kadar geldik. yunus baba dürümleri yaptı, kolaları açtık, laflıyoruz. o bize karadenizi anlatıyor; biz ona akdenizi anlatıyoruz... uzak denizlerin kardeş komşuları duygusallığında, gurbet hikayelerinin tam orta yerindeyiz.

    iyiydi, hoştu ama işte tam bu muhabbetin ortasında film koptu!

    tekrar kendime geldiğimde, bir masadayım.
    masada yunus baba, tanımadığım bir adam ve benim arkadaş...
    elimde iskambil kağıtları var.
    arkadaş tam karşımda.
    yunus baba ortaya yükseğinden bi maça vurmuş, tekrar tekrar "koz ver" diyor.
    "efendim" diyorum...
    "koz ver" diyor.
    elime bakıyorum.
    "koz yok ki" diyorum, başka bi kağıt atıyorum.
    o sırada arkadaşa bakıyorum ama o da bana boş boş bakıyor.
    "yunus baba pardon ya..." deyip, arkadaşıma "neredeyiz olm biz?" diyorum.
    "bilmiyorum olm" diyor.
    bu sefer yunus baba bize boş boş bakıyor.
    "yenibosna'dayız ya çocuklar" diyor.
    "ne işimiz var abi burada?" diyor benim arkadaş.
    "gece arkadaşın taksiye atlayıp, batak oynamaya sabahçı kahvesine geldik ya" diyor yunus baba.
    taksici arkadaşa "merhaba" dedikten sonra, "niye yenibosna abi?" diyorum.
    "siz istediniz" diyor.
    "allah allah" diyor arkadaş...
    "allah allah hakkaten" diyorum.
    göz ucuyla yazboza bakıyorum.
    ortaklı batak oynuyormuşuz.
    biz arkadaşla, ne dediysek batmışız gece boyu.
    sekiz alırız demişiz, iki almışız...
    üç alırız demişiz, on alıp yandan batmışız...
    yunus baba da sağolsun, karadenizli olmanın hakkını vermiş, kahvede ne kadar çay varsa amına koymuş, içmiş adam hepsini.
    bi dünya da hesap ödedik sabah sabah.

    hatırladığım en salakça "bi önceki geceyi hatırlamama" anısıdır efendim, arz ederim.

    .....

    arkadaşla yenibosna'dan eve dönerken:

    - olm dün geceyi hatırlamak istemiyorum.
    - hatırlamıyoruz ki zaten gerizekalı!
  • geçtiğimiz yerel seçimlerden bir önceki yerel seçimin propagandası dönemi... böyle hatırlıyorum zira kendime geldiğim yer akp'nin turuncu, mavi ve beyaz afişleriyle doluydu. o vakitler işsizlik ve serserilik sebebiyle istisnasız her gece üsküdar sahilde içer sabahın ilk ışıklarıyla zil ve de zurna formunda ancak eve dönerdim. para da metro müzisyenliğinden, oto boya kalfalığından, günü kurtaracak her türlü faaliyetten geldiği için berduşluk benim için bir hayat tarzı halinde idi.

    bu sefil düzeni bir yıldan fazla yaşadığım için bir gün şöyle şöyle yapıyorduk diye giremeyeceğim çünkü o vakitler aynen söylediğim gibi her akşam aynıydı. o yüzden olayın evveline dair bir fikrim yok şu an. neye kızdığım ya da ne içtim, neyle neyi karıştırdım da o hale geldim bilemiyorum. fakat şundan eminim ki bu kadar dağınık, leş bir hayat içinde tek tutarlı noktam her gece bir ufak nash vodka götürmemdi galiba. ardından keyfime göre en az bu nash vodka kadar leş başka alkollü içecekle de cilalanmak... bunlar o dönemin değişmez rutinleri benim için. ancak bir gün öyle bir şey geliyor ki başıma rutinlerin sikiyor atıyor hayatımdaki.

    hiç huyum olmamasına rağmen sızmış bir vaziyette buluyorum kendimi. bir köşeye yatmışım ama çok ilginç... zira yokluyorum ve görüyorum ki beni tutan duvarlar demir. biraz doğruluyorum,... ananı sikeyim ben bir odadayım ama en saçması oda yan yatmış. hani yorumlamaya, anlamaya, hatırlamaya çalışıyorum ama bir yandan da vay amınakoyim diyorum ne kafa yaşıyorum diye de hayıflanıyor, alkole akıttığım paranın boşa gitmemesi yüzünden de gizli bir coşkunluk yaşıyorum.

    ayağa kalkmaya çalışıyorum ama içinde bulunduğum odanın tavanı eğilmiş bir duvar, duvarı da yan yatmış bir tabana dönüşmüş durumda olduğu için kalkamıyorum da, çömelmiş azcık kafamın toparlanmasını bekliyorum. bu bekleme esnasında bir bakıyorum benim pontul dizlerimin üstüne kadar ıslak. kış vakti olmasına rağmen üşümüyorum zira yakıt, mevzuda da görüldüğü gibi fullenmiş durumda. her neyse bu ne lan derken artık algı yavaş yavaş açıldığından bu odanın aynı zamanda sallandığını da fark ediyorum, sonra da kapıyı... güc bela kapıya doğru sürünüyorum ama kapı da odayla birlikte dönmüş ve aşağı doğru bakıyor. yani öyle zart diye çıkmaya kalksam belki de uzay boşluğuna düşeceğim. çünkü dünyam kaymış vaziyette ve kafam dışında bütün oda da sallanıyor. kafamı dışarı doğru bir uzattığım an başımdan aşağı kaynar sular aktı ve artık ayılma evresine girmeye başladım. karşımda kocaman bir deniz ve deniz yüzeyine direk olarak bakan bir kapının eşiğinde ben... yüzeyle aramızdaki mesafe de 10-12 metre kadar var. amına koyayım! ne olmuş! ben burada ne arıyorum! en son sahilde uzanmış sakin sakin içiyordum. hani oturup ne oldu lan bana diye sormuyorum ama aklım olasılıkları sıralıyor, ne olduğuna dair fikirler veriyor: "hani sen bazen içerken tankerler, gemiler geçiyor da, -lan şunlara yüzerek çıksam, bi kenara pussam sonra ilk limanda inip maceradan maceraya koşsam tripleri yapıyordun ya, işte bu kez alkolü biraz fazla kaçırıp denedin bunu. ama sen öyle bahtsız bedeviymişsin ki kaçak bindiğin gemi batmış, senin talihinin amınakoyim ben!"

    ulan diyorum olabilir mi öyle şey, bu kafayla nasıl yüzerim diyorum, mümkün mü? sonra işi aklıma bırakmadan kurtulmak için içgüdüsel yollar arıyorum. kapıdan kafayı çıkartıp bu kez yukarıya bakıyorum bir de ne göreyim, bir sürü direk, telsiz anteni, gemilerde gördüğümüz ama neler olduğuna dair pek az fikrimizin olduğu zilyon adet uzantı. şimdi yarrağı yedin işte diyorum kendime. amınakodumun diyorum, ne işin var gemide sen arthur gordon pym misin? ama bi bakıyorum değişik bir ayrıntı: direklere akp bayrakları asılmış. dumurlardan dumur yaşıyorum, rüya mıdır yoksa kendimi içine attığım denyoca bir macera mıdır bilmiyorum ama az sonra arkamdan tayyip çıkıp durmak yok yola devam dese, hadi abi çıkalım buradan diyecek moda yükseltti beni başıma gelenler. gerçekten de bu vahim durumdan çıkış yolunu bana bir tek tayyip gösterebilirdi ve gösterdi de...

    direklere dolanmış akp bayraklarına tekrar ve daha detaylı baktığımda, bir ipe asılmış zilyon adet bayrağın direkten başka bir yükseltiye asılı olduğunu fark ettim. bunun üzerine başımı biraz daha sarkıttım ve bunların bir kara parçasından yükselen elektrik direklerine bağlanmış olduğunu gördüm. heyhat, karşımda harem kıyıları! kısa süren denizcilik maceramda kendime ev bellediğim gemim karaya vurup yan yatmış olmalıydı, esas ilginci ise bana kurtuluş yolunu gösterenin akp'nin propaganda bayraklarından başka bir şey değildi.

    deniz facialarından kurtulan insanların karaya ulaşma çabalarına benzer bir gayretle kendimi içinde bulunduğum kamaradan çıkardım ve yan yatmış, paslanmış geminin ayakta durulması mümkün olmayan güvertesinden çıkıp denize atladım. yarı bedenime kadar suyun içindeydim ve debelene debelene kayalıklardan karaya çıktım. sonra biraz daha yukarı sendeleyip ilk bulduğum banka oturdum ve on beş dakika sonra kalkıp eve gittim.

    başlarda gerçekten boğazdan geçen bir gemiye yüzerek ya da başka bir şekilde ulaştığımı sonra da hakikaten geminin karaya vurduğunu düşünmek kadar şairane bir senaryoya inandımdı. ancak bir arkadaşım hayatın gerçekleriyle beni tanıştırmış senaryoyu, o geminin orada ne işi olduğunu, neden yan yattığını falan anlatınca alkolle hafıza kaybı yaşamış biri olarak şunların yaşanmış olabileceğini tahmin etmek benim için pek de zor olmadı;

    genelde fethi paşa korusu içicilerinden olan ben harem tarafına neredeyse hiç gitmezdim. bu yüzden orada ne olur ne biter pek haberim olmaz. yani mevzubahis gemilerden hiç haberim yok. o gece sanırım votkam tükenmiş ve üsküdar civarında açık tekel aramak gibi bir gaflete düşmüşüm. ardından yollar beni harem'e kadar getimiş ve beni alıp uzak diyarlara götürmek için gelen kuru yük gemisi kıyıya park etmiş, ben de artık meraktan mı yoksa umuttan mı bilmiyorum ama bir şekilde içine girmişim. geri kalan hikayeyi anlattım zaten. velhasıl kelam içki için ama tiner koklamayın, bali çekmeyin.

    edit: hayat tesadüflerle dolu geçtiğimiz yıl bir kompleyşın albümde benim de parçamı kullanan sub rosa isimli label'ın aynı yıl çıkardığı oiseaux tempete albümü ütopiya'nın albüm kapağında da bu geminin fotoğrafını kullanması düşündürücü... kader...
  • insana anlık şaşkınlıklar yaşatan durum.

    hemen ben de anlatayım başımdan geçeni:
    asteğmen okulunda acemiliğimizi yaptık. rütbeyi takıp 15 gün mehil izni verdiler. hesabımıza da yolluk paralarını ve yarım maaşları yatırdılar. benim atama ülkenin teee öbür ucuna olduğu için hayvan gibi de yolluk aldım. bu gazla hemen atladım arabaya, yardırdım yazlığa. bi baktım bütün tayfa orda. lan dedim gelin bu gece hepiniz bendensiniz. önce votkaları aldık kumsalda içmeye başladık. sonra bi baktık bi mekanda canlı müzik başlamış. solist de şu aralar taburcu isimli şarkısıyla çok popüler olan berkay. votkaları bitirdik hadi dedik berkay'ı dinlemeye gidiyoruz. cepte subay kimliği de var ya. nasılsa polsi bi halt yiyemez diyoruz. kafalar kıyak oldu bile. sonra berkay'a gidiyoruz. en öndeki boş masayı garsonun cebine bi ellilik sıkıştırarak alıyoruz. bu sefer rakıya başlıyoruz. 5 tane sap hayvan gibi içiyoruz. berkay sahneden iniyor. hadi diyoruz başka yere. hoop ordan ilçedeki en sikimsonik bara gidiyoruz. bu sefer biraya başlıyoruz. derken orda eski sevgiliyi görüyorum. iyice gaza gelip biraları arka arkaya götürüyorum. kafa iyice oluyor bu arada. ordan bi bakıyorum eski sevgili kız arkadaşlarıla mekandan çıkıyor. hoop biz de aynı barzolar gibi çıkıyoruz ve arabayla takip etmeye başlıyoruz. bizim kumsala gidiyorlar. hemen tekel'den tekrar votka alıp biz de gidiyoruz. kızların 30-40 metre ilerisine oturuyoruz. derken bi bakıyorum bizim eski sevgili bize doğru gelmeye başlıyor. bizim elemanlar hemen kalkıyorlar yanımdan, uzaklaşıyorlar. eski sevgili geliyor, konuşuyoruz. en son öpüştüğümüzü hatırlıyorum.

    sonra sabah bir uyanıyorum, lan nerdeyim ben diyorum. kalkıp koltupa oturuyorum. oha! yazlıktan 70 km ötede olan evime gelmişim. arabayla!!! ya diyorum nasıl olur. hiçbirşey hatırlamıyorum. sabaha karşı gelmişim, arabayı park etmişim ve eve girip üstümle başımla yatmışım. lan insan yazlıktan çıkıp niye gelir buraya? o kafayla bunu niye yaptığımı hatırlamıyorum. nasıl geldiğimi, kamyonların deli gibi işlediği o yolda nasıl araba kullandığımı zerre kadar hatırlamıyorum. ne malmışım ya....
  • içilen şey ayransa eğer çok zor la. en fazla ne yaptığını hatırlayamayacak kadar ishal oluyorsunuz. evet.
  • dun gece yaptigim eylem. resmen hicbir sey hatirlamiyorum. yanimdaki arkadas eve kadar cikarmis beni. bir ton olaylar olaylar olmus. sabah aradim ozur diledim. su an kendimden utaniyorum. bir daha alkol almamaya da yemin ettim. rakidan sonra votka falan icince sapitiyorum ben. ipler kopuyor. rezillik yemin ederim.

    edit: beni asansorle eve kadar cikarmis, ben de seni asagi kapiya kadar ugurlayacagim diye geri inmisim. asagida kapida da parasi yok diye zorla para vermeye calismisim. almayinca alsin diye parayi yere atmisim. beni eve girmeye ikna edememis saatlerce. bana anlattiklari bunlar.
  • en son 8 yıl kadar önce yaşadığım durum. tek hatırladığım poşete kusmam diye tutturup halıya kustuğum, gerisi koca bir muamma.
  • su hadiseden muzdarip bir kisi oldugumdan (bkz: #41434172), basima hemen her sarhos oldugumda gelen olaydir.

    17 yasimdayken en iyi arkadasim yazliga misafirligimize gelmisti. tabii hemen ilk gece yazliktaki diger arkadaslar ile tanistirma, kaynastirma; katalizor olarak da alkolu kullanma fikri hasil oldu. o zamanlar tabii nerede duracagimizi bilmiyoruz (sanki simdi biliyormusum gibi,) ickilerin karistirilmamasi gerektigi hakkinda da bir bilgimiz yok, cok surmeden bende film koptu...

    neyse ki arkadas biraz da ortama yabanci olmanin etkisiyle olsa gerek fazla icmemis de eve kadar tasimis sonra beni. ertesi gun, olup biteni parca parca anlatiyor: bira ile baslayip saraba, ondan da likore gecmisim. son likor sisesini sogusun diye karpuz misali denize birakmis, neyse ki sonra arayip arayip bulamamisim. arkadasin ismi yigit olsun;

    ben: ahmeeet!
    yigit: ahmet gitti mis
    ben: ha, tamam, kenaaan!
    yigit: kenan da gitti olum, bi' ikimiz kaldik
    ben: ha, peki... yigiiit!
    yigit: !?!

    duse kalka eve gitmeye ugrasirken, plajin birinde sezlonglara yigilmis, yuzustu donerek kafami sezlongun sirt yaslanan kismiyla oturulan kismi arasindaki bosluktan asagi sarkitarak ogurerek kusmaya baslamisim. arada da "kicim yaniyooo!" diye bagiriyormusum. arkadas da yukaridaki diyalogdan yola cikarak midem diyecekken kicim dedigimi dusunmus.

    sabaha karsi nihayet eve geldigimizde (evde annemle kardesim uyuyor) "olum sizin eve geldik aman sessiz ol da kimseyi uyandirmayalim" demis, ben de "ee... hoo.. tamamm..." gibi bir seyler mirildanmisim. tam kapiyi acacakken bahceye dogru egilip ogurerek kusmaya baslamamla komsular da isiklarini yakmaya baslamislar...

    ertesi gun ogleye dogru ikimizin kaldigi odaya giren kardesim "ulan bu ne koku? kanalizasyon mu patladi?" diyerek odadan kacarken duruma uyanmamam, ertesinde kahvalti yapip balkonda kagit oynamamiz, nihayet sahile inmeye karar verip evden biraz uzaklasinca mayomda bir tuhaflik oldugunu fark etmem, arkadasa "bir dakika bekle" diyerek eve donmem, banyoya girmem ve bir saate yakin orada kalmam ile "sicana kadar icmek" deyiminin hakkini vermis olmanin da hayatta yasadigim tecrubelerin arasina katilmasi...
  • kitap fuarına gittik.
    çocuk kitaplarına feci bir ilgimiz var.
    çocuk kitabı stantlarının birinde birini göstererek eşim bak dedi, tanışmıştık muratlarda.
    hassiktir, hatırlamıyorum.
    daha bir gece önce de hafızayı sikecek kadar içmişim.
    şu absent var ya, türk işi değil.
    biz, ben ya da, acı içkilere alışığım.
    öyle tatlısında boku çıkıyor.
    cort cort içiyorum. sonra am bir yerde göt bir yerde darmadağın oluyorum.
    işte gece de bu olmuş, çaktırmamam lazım.
    bu herifi tanımıyorum amk.
    yaklaştık, göz teması filan kuruyoruz.
    kolay gelsin dedim.
    sağol dedi, insan adam.
    kitaplarda elimi gezdirirken gözümden kaçmadı, eleman elini hafifçe açtı.
    yani tokalaşma kararsızlığı yaşıyor. o da beni tanıdı amk diye düşündüm.
    herife de yardımcı olmak ümidi ile tanışmıştık dedim.
    tokalaştık. elemanın nerede sorusuna bile muratlarda diyerek cevap verdim.
    ya evet amk, unutuyoruz, iyi içiyoruz.
    e görüşüyor musun muratla filan diye de sordu. yok sevgili yapmış da az triplere girmiş bilmem ne.
    hıı evet, yok mok...
    aldık kitapları, vedalaştık hergele ile.
    eşime dedim ki bak o da zurnaymış galiba, beni hatırlamadı.
    o da siz tanışmadınız ki, senin çocukla evde uyuduğun gece muratlara gittiğimde tanışmıştım.

    bu başlıktaki gibi bir sabıka olunca insan hiç tanışmadığı kişileri bile tanıştığı ama hafızaya alamadığı kişiler sanarak, rezil durumlara düşüyor.
    durumlara düşmek amk. ne yaptığını hatırlamayacak kadar içmek'in sonuçlarından biridir.
  • teknik kısaltması agd'dir.
hesabın var mı? giriş yap