• insanlarin, aralarinda iliski olmayan degiskenler arasinda iliski gormesini bir yere kadar kaldirabiliyorum da su neden sonuc iliskisini kuramamalarina diyecek bir sey bulamiyorum.

    bugun arkadaslarla oturmus sohbet ederken sohbet yemek yapma, ev isleriyle ugrasma gibi konulara geldi. oradan da evlilige baglandi. evlenince ev islerini kimin yapacagiyla ilgili konusmaya basladik. ben durur muyum tabii. "yalnizca ben yapmam. sorumluluklari paylasmamiz gerek." diye yapistiriverdim. gulunecek ne vardi bilmiyorum; ama herkes guldu. sonra bir arkadas "aa evet yapmazsin; cunku sen feministsin." dedi. otekisi de "hem de ateistsin." dedi. kahkahayi patlativerdim. aslinda guldugum sey, insanlarin beni nasil gordugu degildi. insanlarin ateistlerle ve feministlerle ilgili algisi da degildi (ki buna uzuldum). aslinda aci bir bicimde guldugum sey, insanlarin ateist ya da feminist olmanin bir sonucu olarak ev isi yapmamayi, en azindan erkege hizmet etmemeyi gormeleriydi. eskiden olsa uzun uzun aciklardim da sohbeti bozmaktan baska bir ise yaramadigini gordugum icin bir sey demedim; ama acikmayi isterdim dogrusu.

    insanlar feminist olduklari icin toplumsal cinsiyetten bagimsiz bir esitlik istemezler. toplumsal cinsiyetten bagimsiz esitlik istedikleri icin feminist olurlar. feminist olmak bir neden degil, bir sonuctur. "hakkaniyet istiyorum (neden). bu yuzden feministim (sonuc)." olur; ama "hakkaniyet istiyorum; cunku feministim." olmaz. feminizm ya da hakkaniyet isteyen bir tutum gelistirebilmeniz icin okuyup ogrenmeniz, ogrendiklerinizi elestirip belirli dusunsel sureclerden gecmeniz gerekir. yani ben feminizmi bir kimlik olarak edindikten sonra hakkaniyeti savunur hale gelmedim. olmasi gerekenin hakkaniyet oldugunu fark ettikten sonra feminist oldum. hos, ben kendimi feminist olarak tanimlamiyorum aslinda ama, toplumsal cinsiyetten bagimsiz bir esitlik istedigimi ne zaman soylesem feminist demeye basliyorlar bana.

    ateizme gelecek olursak, ateizm de ayni feminizm gibi bir neden degil, bir sonuc oldugu, yani bireylerin inanclarini belirli bir elestiri suzgecinden gecirdikten sonra vardiklari bir sonuc oldugu icin, ateist bireylerin elestirel dusunceye daha yatkin oldugunu soyleyebiliriz sanirim. buyuk olasilikla da egitim duzeyleri yuksek bireyler olduklari icin elestirel dusunceye yatkindirlar. elestirel dusunceye daha yatkin bireyler ise bu dusunme bicimini pek cok alanda kullanmaya meyilli olduklari icin bu bireylerin daha esitlikci olmalari da beklenen bir sonuctur. bir insan ateist oldugu icin ev islerini yapmiyor degildir. dusunerek ateizm sonucuna ulasabilmis bir bireyin -yine dusunerek- yapilmasi gerekenin toplumsal esitlik oldugu sonucuna varmasi gayet mumkundur. tabii bu noktada farkindalik, icsellestirilmis cinsiyetcilik ve toplumsal baskilar da devreye girebilir.

    neyse, demek istedigim, dusunmuyorsunuz. degiskenler arasinda olmayan iliskiler goruyorsunuz. hadi iliski var diyelim; bu sefer de nedenselligin yonunu yanlis kuruyorsunuz. dusunun. dusunmek zahmetli bir eylem olsa da eglenceli bence.
  • medeniyetin temeli.

    iki yönden bakmak lazım burada karşımıza çıkabilecek sıkıntılara.

    birinç, bu ilişki tersyüz olabilir:

    (1) güneş doğduğu için gündüz oluyor ile (2) gündüz olduğu için güneş doğuyor önermeleri arasındaki farka bakın, hangisi hangisinin sonucudur karar verin, kendi aranızda. [eğer yanlış karar verdiyseniz entry'nin geri kalanını okumanızın bir faydası olmaz, olay mahallini terkedin lütfen.] neyse, gördüğünüz gibi (1) ve (2) adını verdiğimiz aksi yönlere giden iki lojik arabası var. yanlış arabaya binersek yönümüzü şaşırmış oluruz.

    ikinç, bu ilişki maske takıp bizi kandırabilir:

    keferenin correlation does not imply causation tabir ettiği, yani yaklaşık türkçe mealiyle "alakalı olmak nedenselliği gerektirmez" diyebileceğimiz hal ve durum en an birinç kadar kötü ve sinsi bir neden sonuç ilişkisi hastalığıdır. burada ise farklı yönlere değil aynı yöne giden iki lojik vektörü söz konusu. şayet şaşkaloz isek bizi bekleyen tehlike nasılsa her ikisi de aynı yöne gidiyor diye yanlış arabaya binmek. bu durumda, yolda kalmak mukadder, kaçış yok.

    diyelim doğada ampirik gözlemler yapıyoruz ve kimin parmak izini aldıysak hep farklı olduğunu görüyoruz. bu durumda hemen cavs gibi atlayıp o halde her bireyin parmak izi farklıdır sonucuna varırsak sıçarız. gezegendeki insanların hepsinin parmak izini alıp bütün ihtimalleri tüketmeden böyle bir iddiayı postüle edemeyiz, ı ıh olmaz. nitekim, avukatın biri müvekkilininkiyle aynı parmak izine sahip en az bir kişinin varlığını mahkemeye gösterebiliyorsa sanığı çatır çatır beraat ettirir. veya bir başka örnek; hiç siyah kuğu görmemişsin, bütün kuğular beyazdır deseler, kuğuların beyaz olma niteliğinin altına imza atacak kadar kendinden eminsindir. sonra ya hayvanat bahçesinin yolunu ya da interneti keşfedersin, bir de bakarsın ki meğersem tonla siyah kuğu varmış. o durumda attığın o imza bir tarafına kaçar, mahcup olursun arkadaşım. bu tür neden sonuç ilişkisi diğerine göre daha az barizdir ve üstelik önceden biriktirdiğin bilgiler sinsice önyargını pekiştirir, başkalarının telkinine açık hale getirir, neden sonuç ilişkisi kurmaya üşenenler veya bunu küçük yaştan itibaren zihninde bir tedbir refleksi haline getiremeyenler uçurumdan aşağı sürüklenir.

    her iki neden sonuç ilişkisi hatası türkiye topraklarında çok çok sık yapılır. sanırım bir türk vatandaşı günde ortalama bu hatalardan birini veya diğerini en az on veya yirmi kez yapıyor veya yapılmasına vesile ve aracı oluyor. günlük ortalama, dogmatik düşünce kalıplarının esiri olanlarda tabii ki daha da yüksek. keza, emir komuta zinciri altında çalışan ordu, polis, bürokrasi, tarikat ve sair ideolojik yapılanmalarda neden sonuç ilişkisi rafa kaldırılır ki sorgu sual olmadan işler tek bir merkezden yürüyebilsin; yok öyle kafana göre adana demir.

    başımıza musallat olan sahtekar yobazlar belki eğitim sistemini nasıl inşa edeceklerini net olarak bilmiyorlar ve mevcut sistemi el yordamıyla dinamitleyip yıkıyorlar. bu iş bilmezlikleri yüzünden sistemi her sene bir o tarafa bir bu tarafa dolandırıyorlar ama çok iyi bildikleri tek bir şey varsa o da mümkün olduğu kadar erken yaşlarda, henüz kıkırdak kıvamındaki dimağlar kemikleşmeye imkan bulamadan neden sonuç ilişkisine dair bütün temel ayaklarını sakatlayıp kötürüm bırakmanın ve ortadan kaldırmanın zaruri olduğudur. onlara soracak olsan insanın akli melekeleriyle doğayı gözlemleme faaliyeti arasındaki köprüyü yıkmak yakmak şarttır. teslimiyet ve tevekkül ancak o köprü tahrip edilirse mümkün olur. çünkü insan bir kez kendi gözlemiyle kendi sonuçlarını elde etmeye başlarsa ortada ne adem havva kalır ne cinler ne de diğer masal kahramanları, hepsi tuzla buz olur.

    neden sonuç ilişkisini mefluç hale getirmenin günlük hayata çok çok vahim yansımaları olur:

    • örneğin, bu ilişkiyi sağlıklı bir biçimde kurması engellenmiş bir inşaatçının yaptığı bina çöker.

    • bu ilişkiden mahrum şoförler muhakeme zaafı çekerler ve onların yaşadığı ülke trafik kazalarında dünya rekortmeni olur.

    • iklim değişikliği denen olgu karşısında hangi sebeplerin hangi sonuçlara yol açtığını kavrayamayanlar üstünde yaşadıkları gezegenin, içinde yaşadıkları ülkenin, şehrin, mahallenin, oturdukları apartmanın ve kendi evlerinin ırzına geçerler veya geçilmesine ses çıkarmazlar.

    • konya ovasında aşırı ve bilinçsiz sulamanın neden olduğu devasa obruklar, neden sonuç ilişkisi kuramamış insanların doğayı mahvetmesine iyi bir örnektir.

    • ve aynı kişiler sokağa tükürmeleri veya ormana çöp atmaları ile bu eylemlerinin yaşadıkları ortamda yol açacağı sonuçları birbirine teyelleyemez.

    • neden sonuç ilişkisini kurmayan hukukçular doğru dürüst mahkeme kararı oluşturamazlar. yazdıkları karar metinlerinde bütün zihinsel arızalar ampul gibi görünür. o yüzden, güncel bir misalle, bir de bakmışsın, ırza tecavüz suçunu işlemiş birilerini, ne diye salıverdiklerini idrak bile edemeden sokağa salıvermişler.

    • neden sonuç ilişkisi diye bir kavramla hiç tanışmamış, tanışmaları engellenmiş seçmenler onların cebine sadaka koyan elin aslında onları boğazlayıp öldüren el olduğu sonucuna varamazlar.

    .

    neden sonuç ilişkisi en asil duyguların ilişkisidir.

    .
  • saygi ve sevgi ile yurutuldugunde cozumler doguracak, kavga ve nefret ile yurutuldugunde ise problemler peydahlayacak iliskidir...
  • düşünmeye vakit ayırabilenler için abartılı hale gelebilen kavramdır. bu abartı o hale gelirki herşey formulize olur. her sonucun bir nedeni, her nedenin bir sonucu vardır. soyut şeyler somut hale dünüştürülür. basitleştirilir. artık soyut şeylerin bile bir nedeni vardır. fakat bir çok kişinin bulmaya çalışmadığı, bulamadığı veya anlayamadığı bu formüllerin hiç bir yararlı sonuç ortaya çıkarmadığı deneylerle sabittir:

    erdemi sorgulamaya başlar insan. erdemin altındaki sebepler sevimsiz gelir. erdem diye bişey olmadığını düşünürsünüz. insanlara güveniniz yıkılır. hatta kendi insalık doğanıza kızmaya başlarsınız. ben acaba orda iyilik yapmamış mıydım? altında bencilce bir sebep mi vardı? iyi nedir? acaba o kızı gerçekten sevmemiş miydim? hatta sevgi nedir?

    hayattın bir senaryoya göre ilerlediğini düşünürsünüz. o senorya size bir rol vermiştir. o rolü "iyi" bulmazsınız ve oynamak istemezsiniz. zaten rol iyi olsa da bir roldür sonuçta. o rol değiştirilebilir ama bu değişim gücünü de erdemli bulmazsınız. zaten erdeme de inanmıyorsunuzdur.

    sınırlarınız kaybolur, fakat temkin başlar, önyargı başlar. herkesi anlayabilir hale gelirken, bu anlayışın "oyun"un bir parçası olduğunu da düşünürsünüz. zaten "oyun" kavramı yıkıcıdır. çünkü "sahte"dir. hayatın "doğal" olmadığı sonucuna varırız. "matrix" içinde olduğunuzu düşünüp uyanmak istersiniz ama uyandığınız yerin de başka bir "matrix" olma olasılığından korkarsınız.

    ilişki kuramamaya, anlaşılmamaya başlarsınız. anlatmak istersiniz, ama bunu becerebilseniz bile karşıdakine yarardan çok zarar getireceğini düşünüp vazgeçersiniz. "samimi" olmak çoğu zaman yarar getirmeyecektir, bilirsiniz ama bu da "oyun"u devam ettirir. doğru nedir? iyi nedir? güzel nedir? çelişkiler başlar. tutarsız olmaya başlarsınız. zaten tutarlılık nedir?

    bilinen, kabul edilen herşey sarsılır. mutsuzluk sadece kaçış anlarında*** atlatılır. fakat bunlarında bir kaçış olduğu bilinmektedir. bu yüzden kaçıştan sonraki anlar daha zor olur. fakat kaçışın kaçış olduğunu bilmenize rağmen, bunun daha yararlı olduğunu düşünsünüz. "yarar" ve "fayda" kavramları sorgulanır.

    yanlızlığı sevmeye başlar insan. kızdığınız sahtelik uzakta olmalıdır. fakat kızdığınız şeyleri yaparak intikam almak istersiniz. böylece yanlızken kendiniz de nefretten nasibini alır. elde kalan tek şey "bilmek" tir. egonuzu onunla tatmin edersiniz. fakat bildiğiniz "net" bişey olmadığını da yani bilmediğinizi de bilirsiniz. mutsuzlukla övünmeye başlayıp, "acılar beni öldürmüyorsa güçlendirir" * dersiniz. fakat güç nedir? tatmin etmeli midir?

    teoriler üretilir. fakat kendi elimizle çabucak yıkılır. korkular başlar. nedenler ve sonuçlar korkutur. bu yüzden emin olmadan bişey yapılmaz, ama emin olduğunuz bişi de yoktur.

    karmaşık bir beyinle, kısır döngüler içersinde boş bakılır hayata. oyunda olsaydım ve oyun olduğunu bilmeseydim dediğiniz olur. aslında istekler gayet somuttur, basittir. hatta asıl istenilen şeyler paranın satın alabileceği şeylerdir. gelinen son nokta başladığımız yer yani bir "hiç"tir.
  • regresyonda aranandir. onu korelasyondan ayiran seydir.

    hayatta da aranan seylerin basinda gelir aslinda. herhangi bir seyde anlam arayan insanin odaklanmasi gereken ilk konudur. anlamsizlik alani arttikca sans faktoru artar. bu yuzdendir ki sans oyunlarinda bu cesit anlamli iliskiler aramak* ise yaramaz.

    ornegin; bir donem sayisal loto'da 38 sayisi bir hayli sik cikmaya basladiginda iki tip - gecici - mantik turemisti. 38'in uzerinde yazinin agirlik bakimindan digerlerinden fazla olmasini* neden olarak belirleyen bir kesim her hafta 38'e oynuyordu. ikinci kesim ise istatistikte sonsuz ornekte butun sayilarin sanslarinin esit oldugu varsayimindan yola cikarak o ana kadar en cok cikan sayinin - ki bu ornekte 38 oluyor bu - cikma sansinin azalacagina kanaat getirmis ve ona oynamamaya karar vermisti.

    oysaki bunlar, o donem sayisal loto'nun cirosunu artirmaktan baska hicbir ise yaramayan hurafelerdi. yani; bu dogrultularda loto oynayanlarla, 38 sayisi hakkinda herhangi bir on yargiya varmadan oynayanlar arasinda istatistiksel olarak hicbir avantaj farki yoktu aslinda.
  • "suya düştüğünüz için değil, sudan çıkamadığınız için boğulursunuz" örneğinde görüldüğü üzre, ilk algılanan neden gerçek neden olmayabilir..
  • bazen her şeyin karışıp arapsaçına dönmesi işten bile değildir.
    misal karnınızın sağ tarafından kasığınıza uzanan bir ağrı var. ağrının nedeni gaz olabilir. osurursunuz, biter.
    ağrının ilk anda akla gelmeyen bir diğer sebebi de apandisit olabilir. kimi durumda (hatta çoğunlukla) kabıza neden olan apandis iltihaplanması, dolaylı olarak, kabız üzerinden bir gaza da sebebiyet verebilir... osurayım derken sıçarsınız.
    aynı bulgudan (karın ağrısı) yola çıkılarak, birinde sebep, diğerinde sonuç olan iki ayrı gaza ulaşmış olmamız, sebep sonuç ilişkisinin karmaşıklığına mı delalet eder, yoksa osuruktan bir tesbit mi yaptım... orasını net olarak bilemedim.
  • bilimadamı ve mühendis arasındaki farktır.
    bilimadamı olayın nedenini sorgular, mühendis sonucun etkilerini.
  • her nedenin bir sonucu vardır ama her sonucun bir nedeni yoktur. tutarsız bir ilişki türü.
  • elde edilmiş bir sonuca bakarak nedenlerini geçmişte aramak. içinde bulunan duruma nasıl gelindiğine dair çıkarımlar yaratmak ve bu durumun sorumlusu olarak bir suçlu bulup, her haltı ona yüklemek.
hesabın var mı? giriş yap