• dekor ve oyunculuğun çok iyi olduğu oyun atölyesi'nin yeni sezon oyunu.

    çok büyük umutlarla gitmeyiniz. öyle haluk abiyi izleyim, ayça ablam ne güzeldir şimdi filan hepsi hoş ama oyundan bir şey beklerseniz büyük hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. .. nitekim ben hala şaşıyorum böyle bir oyun nasıl koyulur diye. eğer başka adamlar, başka bir mekanda böyle bir oyuna bilet satsaydı muhtemelen yer gök inlerdi, bunlar kendini ne sanıyor diye de dünyanın küfrünü yerdi.. ne bileyim haluk bilginer'le vakit geçiriyorsun işte.. yıllarını vermiş usta adam, yapsın mastürbasyonunu sorun yok... o değil de nasıl böyle bir oyun koyuyorlar hala anlamış değilim...
  • nehir benim bebeğim. yeni yeni konuşuyor, tek tük, yarım kelimelerle. bugün elini mutfaktaki çekmecelerden birine kıstırmış, yanına koşuyorum, bakıyorum, yere çömelmiş ağlıyor. kucağıma alıyorum, ne oldu bebeğim, neren acıdı, söyle bana, diyorum. ağlayarak "el, el!" diyor. (elim demeyi bilmiyor, bir de nedense hep böyle ikilemeler halinde konuşuyor). o hali içimi eritiyor, ellerini öpüyorum, teselli ediyorum onu.

    bütün gün o "el, el" diyişi kulaklarımdan gitmiyor. çok masum, çok şeker bir şey ya...

    oğlum, seni sevmeye çalışırken kalbim tekleyecek bir gün. bu kadar tatlı olma. e mi?
  • ankara devlet tiyatrosunda izlediğim, sıfır beklentiyle gidip vurgun yemiş gibi çıktığım oyundur.
    --- spoiler ---

    en ön ortadan izlediğim için mi, oyunculukların mükemmel olmasından mı, oyunun cidden başarılı olmasından mı yoksa bilinçaltımdakilerken mi bilmiyorum oyun beni fazla etkiledi. özellikle gezi süreci sonrası rüyasında uzun bir süre sesler duymuş biri olarak beni uzun süre etkisinde bırakmıştı. özellikle ışıkların kapanıp polisin evi bastığı sahneyi iliklerime kadar hissettim. korkudan ne yapacağımı şaşırdım. izlenecek doğru düzgün oyun olmayan bu sezonun başarılı oyunlarından biri. zaten muhtemelen bir daha içeriği böyle bir oyun sahnelenmeyecektir
    --- spoiler ---
  • yanında yakınında bulunulması ve seyretmesi muhteşem şeylerde ateşle değişmeli olarak zirveye oynar.
    orta asya, urallar, sibirya taraflarında eski yerlilerden sık duyulan bi söz vardır: insan 3 şeyden gözünü alamaz; akan su, yanan ateş ve çalışan insan.
  • iki gece once soyle bir konusmaya malzeme olmus kelimedir:

    ben biraz çakırkeyiftim, ileride ikiz kızlarım olucak isimlerini de nehir ve ìrmak koyucam, dedim ve ingiliz arkadasımıza izah ettim aynı manaya gelen iki guzel kelimedir diye. cok bılmıs* kocam* itiraz etti "hayır senin cografya bilgin zayıf, biri buyuk biri kucuk olur onların" diye. ben ısrar ettim: "olur mu canım, yıllardır hayalini kuruyorum bunun nasıl kelimelerin manasını bilmem?" o ısrar etti:" bilmiyormussun demek ki". ben önce iddiaya girmek istedim, girdik kaybederse ikiz kız çocuk yapacaktık.her manyak kocasını seven kadın gibi falza sezdirmedim ortamdaki üçüncü kişiye sanki ben haksızmışım gibi davrandım. eve gelince açtım tdk.gov.tryi soktum gözüne. ne oldu hiç iplemedi tabi*. uzun lafın kısası nehir ırmaktır ırmakta nehir ve oglak oglaktır aslan da aslan.

    bundan bize necilere özel not: çünkü bunu anlatabileceğim kimsem yok şu an , çünkü sosyetik bir gurbetteyim.
  • yakında üç yaşına girecek oğlum. bir arkadaşı var, kendinden on ay büyük, nedense bir tek ona kanı ısındı, diğer çocuklarla değil illa onunla oynamak istiyor. bugün akşam üzeri sitenin bahçesinde karşılaştılar, oynadılar biraz, sonra arkadaşını eve götürmek istedi annesi. çocuk gitmek istemiyor, ben nehir'le oynayacağım filan diyor, annesi kabul etmiyor. ufaklık ayak diriyor, annesi ısrar ediyor derken bizim ufaklık arkadaşına yaklaşıyor, "barış", diyor, "bi fikrim var, çok gizli bi yere saklanalım ikimiz." ben oğlumu kucağıma alıyorum, böyle bir tatlılık olamaz, demek gizli bi yere saklanacaksınız ha, diyorum. annesi barış'ı götürürken bizimki içini çekiyor: "ama anne, çok önemli işlerimiz vardı bizim."

    çok tatlı bi meleksin kuzucuğum sen.
  • nehir benim bebeğim. bugün onun doğum günü. geçen yıl bu saatlerde hastanede neler yaptığımı düşünüyorum, doğumunu, ilk günlerini, ilk gülüşünü, ilk adımını, hayatıma kattığı sayısız ilki... çocuk sahibi olmaya bu kadar uzak birini alıp anneye dönüştürüşünü...

    bebeğim sen iyi ki geldin, iyi ki varsın, ben iyi ki senin annenim. miniciksin daha ama sayende insanların içinde bir yerlerde saklı iyiliğe inanıyorum. sevgi nasıl bu kadar çok olur diye hayrete düşüyorum her gün. her gün yeni bir şey öğreniyorum, ve sana öğretmek için daha çok öğrenmek, daha çok keşfetmek istiyorum. hayatı akıp giden biçare bir zaman parçasından yaşanmaya değer bir şeye dönüştürdün. bir yılda neler başarmışsın bak!

    mutlu yaşlar bebek!
  • ankara dt nin van sahnesinde izledigim oyunu.

    tiyatro salonuna girdigimizde ankara dt bize inti-illimani muzikleriyle hosgeldiniz diyor. duyar duymaz, bu muzigin oldugu yerde yanlis is cikmaz diyorum ve rahatliyorum. grup yorum u, grup munzur u ve daha bircok devrimci muzik yapan grubu etkilemis bir topluluk olan inti illimani ve gitar calmasin diye elleri kesilerek oldurulen victor hara yi hatirlatmasindan ve tanitmasindan dolayi bile oyun tesekkuru fazlasiyla hak ediyor. oyun boyunca calan muzikler hikayenin en guzel yoldaslari.oyun bitiminde de grup ismini kagida yazan, birbirine soran insanlar gordum cok hosuma gitti.

    oyun, 80 lerde devlet-birey iliskisinine kadin gozunden bakiyor. soylem ve slogan gelistirmiyor. darbenin tamamiyla erkek egemen toplumun urunu oldugunu hissettiriyor. darbeci askeriyle, iskenceci polisiyle, hakaret eden doktoruyla, onuruyla oynayan savcisiyla hepsi birbirini tamamlayan organize bir cete. hepsi erkekligiyle siddet uretiyor. erkek oyunda yok, gozukmuyor.sadece oyun sonunda sesini duyuyoruz ve tabiki yine siddetiyle geliyor.

    oyunda hikaye olarak 80 lerde ortak acilari yasamis 2 farkli kadinin hayata tutunma cabasini anlatiliyor. genc olan yeni bir hayat baslangici olur diye ismini degistirse de, yasli kadinin soyledigi gibi ruha islenen acilar bir turlu unutulmak bilmiyor. yalniz burada soyle sakat bir durum var ki, genc kadin paranoyasiyla yasarken yasli kadin uzerine dusen misyonunu hic de yapamiyor. izlemeyenler icin oyunun sonunu soylemek yanlis olur ama yasli kadinin geldiginden beri oyun sonuna kadar bu sorunu halletmeye yonelik(kendi ifadesiyle korumaya) hic de bir cabasini goremiyoruz. aksine genc daha fazla cabaliyor sanki. ayrica yasli kadin neden bu kadar rahat? neden hic o da tedirgin olmuyor? en azindan tedirgin olsun ama tecrubesiyle bir sekilde halletsin. sonucta ortak acilara biraz o da sahip.

    her ne kadar ankara dt den daha iyi bir performans beklesem de genel itibariyle oyunculuklar pek goze batmadi. ama devrimci rolune biraz daha devrimci profiline uyan birisi bulunabilirdi. genc kiz rolunu oynayan ozlem gur u daha once izlemedim, kafa yapisini da cok bilmiyorum ama rolunu yasamadigi oyun icinde bazi yerlerde ortaya cikiyor. bu konuda en guzel ornek: odtu oyunculari. ozellikle politik oyunlarda tavirlari belli oldugundan, yasayarak oynuyorlar. oyuncunun role bakis acisi cok onemlidir.

    ankara dt nin ayagina saglik. umarim daha cok gelirler.
  • oyun atölyesi'ninin birçok oyununu seyrettim ve hepsine de bayıldım. haluk bilginer'in oyunculuğuna hem tiyatro sahnesinde hem televizyonda hayranım. ancak bu oyunda tam bir hayalkırıklığına uğradım. vasat ötesi bence.
    haluk bilginer'i ve ayça bingöl'ü sahnede izlemek güzeldi, o kadar.
  • deniz anasının, alabalık tarzında ama daha büyük bir balık olduğunu iddia eden oyun. sanırım türkçeye çevirirken bir yanlış tercüme var. ama tüm oyun boyunca konuşulan deniz anası için kafa yoran tek ben değilimdir.

    genel olarak oyunculuklar başarılı. sadece haluk bilginer için bile izlenirken ayça bingöl, canan ergüder kaymaklı ekmek kadayıfı olmuş. canım savcım canan ergüder’in ses tonu başta bir rahatsız ediyor ama sonra insan alışıyor.

    kadın erkek ilişkisine yüzeysel girmiş, muhteşem bir oyun değil ama vaktiniz varsa izleyin derim.

    edit: denizanası değil deniz alası (alabalık) imiş, yapmışım yine bir sarışınlık... uyaran herkese teşekkürler.
hesabın var mı? giriş yap