• sahnelere dönme gibi bir isteği en azından şimdilik olmayan küsellik. loose döneminin ardından genç yaşta elde ettiği beklenmedik ünün altında ezilmiş, ciddi bir depresyon atlatmış, evlenip boşanmış ve kendini kızına ve kişisel gelişimine adamıştır. o zamandan bu yana kenya'da hayır çalışmalarında bulunmuş, toronto üniversitesi'nde oyun yazarlığı dersleri almış ve hatta dedikodulara göre plak satan bir sahafta çalışmıştır. hahah düşünsenize kanada'da leonard cohen ya da celine dion plağı falan almak için bir sahafa giriyorsunuz ve karşınızda şöhretten sıkılmış bir nelly furtado size köşedeki koliyi gösterip "bunlar da yeni geldi." diyor. brooklyn carter bacımı featuring edip random güldürmek gerek bu noktada.

    the spirit indestructible ve özellikle de resmen indie the ride ile aradığını bulamadığı doğru değildir, zira aradığı tam anlamıyla bu sakin ve kaliteli yaşamdır ve müziği yalnızca hobi olarak yine yapmaktadır. köşesine çekilip yaptıklarını sayarken tam da istediğim yaşamı yaşadığını fark edip "ben ne yapıyorum?" diye kendimi sorgulamama neden olmuştur ayrıca. büyük şirketlerin dayatması olmaksızın canının istediği müziği yapmak, yeniden üniversiteye gitmek, sahafta çalışmak, afrika'ya gidip hayır işlerine soyunmak ve spora, uykuya, kitap okuyup seyahat etmeye yetecek kadar zaman ve akşamına da tok karnına huzur... bir de zamanında bedelini sahnede ağlama krizine girmek biçiminde ödemiş olsa da hayvan yüküyle parası da bankada durmakta. 40 milyon albüm satışı, tanesinden 5 dolar kazansa, faizi şusu busu... (bkz: hesaplayan adamlar)

    büyük hayranı olarak sağlığını her şeyin önüne koymasını desteklesem de arada bir yine bir ce-ee dese, sticks and stones gibi şarkılarla en azından single formatında karşımıza çıkıverse de müzik adına en saf haliyle boka maruz bırakıldığımız şu günlerde nostalji dışında da bir şeyler dinleyebilsek isterim tabii.
  • eskiden böyle bir marjinalim ben björk gibiyim havalarındaydı.

    aga şimdi çok net gideri var.
  • bu kadın için söyleyebileceğim en uygun söz "ayrıksı" olabilir sanırım. bu bakımdan nil karaibrahimgil'e çok benzetirim kendisini.

    tipi feci ayrıksı bir kere. farklı demek varken ayrıksı da neymiş lan değişik, diyeceklere diyorum, farklıdan daha değişik bu kadının her şeyi. değişik, orijinâl, farklı, hepsi işte. bir yandan try'da çok güzel bir taşra güzeli olabilirken diğer yandan da maneater'da bir bihter ziyagil fettanlığı yakalayabiliyor örneğin, bir kot tişört bir de kırmızı ruj ile. her zaman sâhip çıktığı portekiz kökenleri ve yüz hatları ile sıcacık bir havası var, ama bir yandan da kanadalı olması hiç şaşırtmayan serin bir duruşu var, kuzey insanlarına özgü aurası ile.

    tabii asıl mesele müziğinde nelly'nin. gitti hep dinleyerek büyüdüğü hip-hop'ın vokal becerisini gerektiren nağmeleri hem de önünde shania twain gibi bir vatandaşı dururken country'ye hiç bulaşmayarak çiçekli böcekli son derece organik bir alaşıma buladı, whoa, nelly! gibi nasıl yapıldığını hâlâ anlamadığım sarılı yeşilli beyazlı bir albümle patlayıverdi. bu ne lan, dedik. ses desen divalar ligi ile hiç hoşbeş olmamış, aynı dönemde çıktığı britney'e rakip olmaya hiç niyeti yok, e zâten kulvarsız bir müzisyen, bir yandan da elinden gitarını düşürmüyor falan, bildiğin zayıf bir ses ama hiç de rahatsız edici değil; hattâ o şarkıları başkası söylese üzerine bol getirtecek cinsten... i'm like a bird + grammy; üzerine turn off the light gibi feci iyi bir şey, hafta sonu yağmur yağdıran on the radio, üzerine what's going on'daki yıldızlar geçidinde yer alması ve hoooppp, daha whoa, nelly!'yi anlayamamışken folklore gibi listelere daha da nanik yapan başka bir world music-folk kırması. güneş suyu gibi bir şey be, bol vitaminli, pek ılık, pek neşeli. pop müzikte etnik öğeler dedin mi kulağından açık çek çıkan biri olarak öğe kullanmayı bırak, doğrudan etnik pop kategorisinde değerlendirilecek bu yapıt bir süre diğer cd'lerime ambargo koydu benim resmen. yapım şirketi başta olmak üzere herkes ondan liste başarıları beklerken gitti piyasayı hiç sallamadı, köy hayalleri (bkz: try), çocukluk (bkz: childhood dreams) ve gençlik (bkz: saturdays) rüyâları, başta bahsettiğim hem kanadalı hem portekizli olma sorunsalı (bkz: powerless) (bkz: fresh off the boat), birazcık toplum eleştirisi/nefis sözler (bkz: explode), hiç alışılagelmedik türden hârika bir aşk şarkısı olan build you up... mistiklik komasından ölecek hâle gelmiştim. o kadar zengin bir albümdü ki folklore, üçüncü albüm loose'un yapım aşamasını yakından tâkip etsem de aslında hiç acelem yoktu. ve ikinci timbaland dönemini başlatan loose düştü ortama bomba gibi. bana '90'ların sonu 2000'lerin başında darkchild ve p diddy ile birlikte amerikan r&b'sinin vazgeçilmez üçüncü atlısı olan timbaland ile bir araya gelebilecek belki de en son pop müzisyeni olan nelly'nin birleşimi hep folklore'dan -tabii ki!- umduğunu bulamayan universal music'in işe el atması gibi gelir oldum olası ama ortaya çıkan, pop müzik târihinin en dolu ve doğru albümlerinden biri olunca şikâyet etmek şöyle dursun, yemin ediyorum 2006'da başka pek az şey dinledim. nelly & timbo ikilisi öyle bir kesişmişlerdi ki, her ikisi için de hem kendi çöplüğünden kaçmama, hem de bambaşka sulara yelken açma deneyimiydi bu. fazla söze gerek yok aslında; maneater, promiscuous, all good things ve daha dinler dinlemez benim şarkım bu, dediğim ve anca single olunca insanların ilgisini çektiği için oldum olası "ben keşfettim lan." diye kendimi kandırdığım say it right'ı bilmeyen, duymayan kalmadı. bunların dışında do it ve wait for you'daki aşırma muhabbetleri bir yana birinin '80'ler, diğerinin folk içeriği nedeniyle -ki muhlis akarsu'dan* çalma bağlama melodisi ile wait for you'nun gönlümde hep ayrı bir yeri olmuştur, olacaktır- her dinleyişimde çiçek gibi açmaları, nedense portekiz kökenli olmasına karşın resmî facebook sayfasında bile ikinci dil olarak sürekli kullandığı ispanyolca olarak söylediği no hay igual ve kısmen te busque (gerçi scared of you, onde estas ve fresh off the boat'ta bol bol kullanmıştı ana dilini, şimdi hakkını yemeyelim.), düzenlemesiyle değil de naifliğiyle folklore'u anımsatan in god's hands ve bomba gibi bonus şarkılar; somebody to love ile what i wanted... aah, bu albüm hakkında anlatabileceğim şeyler aslâ bitmez, her şeyiyle nefis, nefis, nefis! derken ispanyolca sevgisi had safhaya ulaştı ve mi plan ile kendisini bir kez daha aştı. o ne güzel melodilerdir, o ne güzel düzenlemelerdir, o ne iyi işbirlikleridir... yok, daha iyisi olamaz dediğim anda night is young gibi içimi her dinlediğimde heyecanla dolduran bir şarkıyı da içeren toplama albümü the best of nelly furtado geldi; mahkemelik olma nedeni do it dışında eksik yok gibiydi; ayrıca broken strings gibi nedense zamânında ilgimi çekmemiş bir işbirliği yapmış olduğunu da keşfetmiş oldum, o da nefis bir şeymiş. 3 senede bir albüm çıkarma modasını es geçmeyerek geçen sene de (bkz: the spirit indestructible/@turuncan53)'a imzâ attı, başta çok çemkirdim ama şimdi bayıla bayıla dinliyorum.

    neyse, fazla uzattım, demem o ki nelly furtado'nun şarkılarında klâsik aşkım aşkım edebiyatını da, göz çıkartan politik/sosyal hicivleri de, öfke patlamalarını da, seks içeriğini de bulamazsınız. daha doğrusu hepsini bulursunuz da bunun farkında olmazsınız. alışılageldik değildir çünkü onun sözleri, gider esinlenmelerini kendi içiyle harmanlar, sözlere bambaşka biçimlerde döker ve esin kaynağını size kendi yorumlama gücünüze göre farklı farklı tatlar ile sunar. say it right tam anlamıyla böyledir örneğin. ne demek istediğini anca kendi tam anlamıyla anlayacaktır; ama o şarkıdaki tek bir cümleden bile yaşamınıza arka fonu olacak bir parça çıkarabilirsiniz. müziği en güzel yapan şeyin bu herkesin kendinden farklı şeyler bulabilmesi olduğunu düşünüyorum, nelly furtado da bu unsuru gerçekleştiriyor resmen.

    aslâ özel bir vokal olmamasına karşın konuk şarkıcı olarak da pek çok farklı müzisyen/grup tarafından aranan bir isim üstelik. missy elliott, tiësto, flo rida, michael bublé, james morrison, timbaland, justin timberlake, juanes, the roots, keith urban... bunların hepsini başka kim bir araya getirebilirdi ki?

    kısacası bir pop yıldızından istediğim ve beklediğim her şeyi bulabiliyorum nelly furtado'da. farklılık, kendi müziğini yapmak, içtenlik, şahane melodiler, yakışıklı düzenlemeler... hayranlarıyla olan sıcacık ve arkadaş canlısı ilişkisi, izlemenin keyif verdiği klipleri, alçakgönüllü tavırları da cabası. iyi ki varsın güzel kadın!
  • masumane imajini birakmasinin sorumlusu olarak cevresini saran justin timbirleyk, onun zenci repcisi ve benzerleri ipsiz sapsiz tayfasini gordugum hatun. lan bu heriflerin kime hayri dokundu ki bu kizcagiza dokunsun. kendisini bi an once hanim hanimcik kiyafetlerini giyip telli baba turbesinde gunah cikarmaya bekliyoruz.
  • do it sarkisinin calinti olmasindan sonra wait for you ile de yakayi ele vermis sanatci.

    timbalandle calismayi ciddi olarak tekrardan gozden gecirmesi gerekiyor, adamin "sample yaptim"dan anladigi sarkilari oldugu gibi yurutup uzerine dim cis dim cis ritim koymak.

    ama buyuk basari bu caldiklari sarkilari bile bulmalari bence, bir calintilari finlandiya'nin demo scene partisinden, oteki turkiyeden bir turku, bu arastirma, bu azim, pes yani.
  • muhlis akarsunun "allah allah desem gelsem" isimli türküsünden izinsiz olarak alıntı yapmakla suçlanıyormuş. alıntı yapıp kullandığı şarkının adı da wait for you. dinledim hak verdim lakin takdir de ettim. nerden buldunuz kullandınız?
  • durup dururken “bi nelly furtado vardı yav” diyip google’lamam sonucu gördüğüm kadarıyla kendisi neredeyse 30 kilo almış. sene başından beri twit atmıyor, instagramında hiç paylaşımı yok ve 120k takipçisi var. çok şaşırdım. bi dönemin efsanesiydi ama kısa sürdü.
  • parça hırsızlığı ile suçlanmaktadır.karar yüce meclisindir ;

    nelly furtado şarkısı

    http://www.youtube.com/watch?v=hpc4cbp3j1s

    muhlis akarsu şarkısı

    http://www.youtube.com/watch?v=eiii4h83zze
  • şarkılarının modası hiç geçmez. şimdiki şarkıcımsılarla karşılaştırılamaz bile.
    severim, yaların.
  • 1.58 boyundaymis.

    furtado ispanyolca bir firtlik demek zaten.* vancouver'li singer.

    bir kus gibiyim, dene, duzgun soyle, adam-yiyen isimli ilginc sozlere sahip sarkilari var.

    her salladiginda ekran oynuyor. 35 yasina girmis, oeh yani!
hesabın var mı? giriş yap