• şu sıralar mütemadiyen duyduğum kavram. vardır bi sebebi elbet.
  • finansal piyasalarin nasirli yumrugu suratinda balyoz gibi saklarken tekrar sorgulanan, ve bu kez çok net bir şekilde varligi eleştirilen 30-40 senelik bir yapilanmadir neo liberalizm..

    insanlar anlatmislar ama biz bir kez daha anlatalim.. neo liberalizm 4 seyi savunur.. amaci tüm gayesi budur..

    1- hic bir ithalat ihraçat kisitlamasi olmamalidir
    2- servisler piyasasinda hic bir devlet mudahalesi olmamalidir
    3- finansal markete mudahale edilmemelidir
    4- işçiler özgür olarak dolaşmalidirlar..

    şöyle ele alalim daha kolay olsun..

    a- dünya ticareti ne durumda..

    dünya ticaret örgütünün yardimlari ile bir şekilde düzenlenmiş durumda bu. avrupa birliği içerisinde gümrüksüzlük hakim resmen. ama yine de devletler kendi iç üreticilerini korumak için mükemmel yollar bulmuşlar. sözde sinirlama, sözde kota, sözde vergi yok ama kalite şartlari var.. domates bile ihraç ederken adam bin bir tane kural koymuş. diyor şu maddesi olmasin, şu kırmızılıkta, şu büyüklükte olsun, peynir ekmekte süper gitsin.. tabi bu şartlar oluşmadığında ihraç yapamiyorsun bu ülkeye.. kendi üreticisine bakiyorsun adamin, kendi koydugu sartlarin yanina bile yaklasamiyor.. eh o zaman gizli bir sinirlama, gizli bir kota var..

    özetle bu madde işler degil.. 40 senede neo liberalizm dünya capinda ticareti kuralsiz, vergisiz kilamamis..

    b- servisler piyasasi..

    servisler piyasasi denen hadise, saglik hizmeti, avukatlik hizmeti, otelcilik cartcilik curtculuk. yani belli bir mal gitmeyip insan egitiminin insan emeginin harcandigi dallar.. bu kuralda dünyada durum felaket vahim.. devletler saglik hizmetlerinden, egitim hizmetlerinden çekilmiş degiller.. çekilemezler de.. amerika ve ingiltere saglik sistemini, sigorta sistemini neredeyse özelleştirmiş durumda ama resmen kendi saglik sistemleri kokmaya baslamiş halde.. ingiltere kalp ameliyatina giren adamin böbreklerinin calinmasi, amerikada 2 ayda bir "acil serviste sigortasi yok diye bakilmadi göz göre göre öldü" haberleri bunun kanitlari..

    bu madde de yalan anlayacaginiz.. servisler piyasasindan da asla cekilemiyor devletler. sosyal güvenlik sistemleri her memleket için kocaman bir bütce yarasiyken olmuyor yine de .. bollocks!!

    c- işçilerin özgür dolaşimi..

    bu hakket bir utopya. sanirim bu maddeyi buraya yerlestirirken ilerde büyük devletlerin işçilere aç olacagi, agir sanayilerini beslemek için istedikleri zaman vasifsiz işçi bulma ihtiyaclari olacagi düsünüldü.. friedman ve dadaslari global sermayenin flash gordon hizinda akabilecegini, ve nakliye masraflarinin, tesis kurma masraflarinin altinda kalabilecegini ön göremediler.. tayvanda,çinde malezyada fabrikalar kurulmayacak sandilar..

    ama kuruldu. şimdiki durum "polonyali muslukcularin ülkemize girmesine izin mi verecegiz" gibi bir korkuya yerini birakmis durumda.. hoş polonyali muslukcular avrupa birligine girince zort diye gidip yerlesmedilr zengin ülkelere ama yine de insanlar korkuyor "işlerimizi elimizden alacaklar" diye feryatta bulunuyorlar.. bir de mesela özgür dolasim dedigin işçi, istanbuldan gidip vanda calismiyor. vandan istanbula geliyor gelecekse. illaki tek tarafli bir akış var.. çok da özgür degil yani..

    yeri gelmisken deginmek istiyorum ki, neo liberal ekonomi işçiyi "üretim araclari" içine dahil eden bir olusumdur. tüm dünyadaki ekonomi öğreniminde bir şey ögretiliorsa o da mal üretmek için 3 şeye ihtiyaç oldugudur.. 1 sermaye, 2 bina, toprak, arazi, 3 işçi.. bu dustur basta mantikli gorunse de işçiyi bir kagit, bir kumas, bir çelik saymaktan baska bir şey degildir aslinda. yani mesela üretimin maliyetini azaltmak icin kalitesiz girdi kullanabilirsin, ve daha az vasifsiz işçi kullanabilirsin diye düşünülür. ama olaylar öyle göstermistir ki bu işcilerin bir sosyal duruşlari var. çalişmalari için gerekli motivasyonlari, maaşlari hakkinda degisik düsünceleri var.. bu neo liberalizm kurallarini yazan herifler, yazdiklarini bir kez daha okusalar "ulan ne sallamisiz ha" derlerdi, stiglitz gibi adamlar da "işçi bir üretim araci degil, bir üretim amacidir" diye özetliyor zaten durumu..

    hülasa bu da sacma sapan durmuş durumda..

    d- finansal marketler..

    burasi zurnanin zirt dedigi nokta.. tüm dünya senelerdir "aman piyasalara müdahale edilmesin, onlar kendileri işlesinler, tam bagimsiz merkez bankasi, tam bagimsiz finans kuruluslari" dedi durdu.. ama sonrasinda bir kriz ciktiginda "aman devlet bizi kurtarsin" tirivirisina girdiler.. yani nedir "benim işlerim iyiyken devlet bana karismasin, ama batarken devlet beni kurtarsin yoksa yakarim, anam avradim olsun ki dünyayi yakarim".. masallah amerikan hükümeti de buna hak vermiş durumda ki cayir cayir yardim etmekte piyasalara..

    oysa ne demislerdi washington konsensusu'nda "piyasalar yükseliş zamanindayken kamu harcamalarini arttirin.. arttirin ki elinizdeki para ile daha cok para gelsin, arttirin ki halkiniz mutlu olsun... ama piyasalar düserken, krize girmişken sakin ha kamu harcamasi yapmayin.. üc kuruş paraniz var onlari da harcamayin"

    eh bilader "gotun basin ayri oynuyor" demezler mi sana? (bunu cidden demek istiyorum.. böyle basin toplantisina katilacagim amerikan baskaninin karsisina gecip

    "dear president, your head and your bottom are moving different" diycem.. artik ne gelirse gelsin basima arkadas.. heykelimi diker chavez!) "bu ne perhiz bu ne lahana tursusu" demezler mi?

    her neyse, benim bu ücüncü dünya savasina yol acabilecek ekonomik sistemin, kazasiz belasiz tarihin tozlu sayfalarina karismasi adina umudum var bu krizde.. tekrar savas sonrasi keynezyen politikara donulebilir.. tekrardan fabrika kizi cikar meydana, tekrar aç gözlü finansal firma ceolarinin iktidarindan kurtuluruz.. (adamlar aldiklari primleri yiyorlar su an mesela.. dünyanin altini üstüne getir sen, mortgage dallamaliklari ile, türev piyasalarinla sonra kalk 100 bin dolarlik av partileri düzenle.. ayiptir be!)
  • neo liberalizm'in kurallarini ortaya aymazca atan "şikago ekonomi üniversiteyi" hocalarini bir bir taniyalim: (işte o üyeler)

    frank knight: risk üzerine calisan ve risk konseptini matematikleştiren şahane bir adamdir kanaatimce.. insanlarin risk almalari üzerine muhtesem teorileri vardir ve knightian uncertainty diye bir zamazingoyu bulmustur.. hesaplanmayan risk durumlarinda insanlarin davranislari üzerine bir duruştur bu.. mesela ilk kez bakilan bir yoldan ilk geçen ilk kadının gögüslerinin silikon olup olmayacagi üzerine girişilen iddiada nasil bir tutum alinacagi "knightian uncertainity" konusundadir.. gögüsler bambaska bir konudur gerci..

    friedrich hayek: knight gibi soylu bir ailenin cocugu olarak dogmustur bu arkadas.. "liberal bir diktatoru, demokratik ama liberal olmayan bir yonetime tercih ederim" sözünü edebilen bu sahane arkadas, ticaret döngüsü liberal ekonominin en saglam taslarindan birisinin mucididir.. "piyasalar belli donemlerle krize girerler, belli donemlerle krizden cikarlar" manasina gelen bu duruş tamamen liberal ekonominin bir acigini kapatir.. birisi de "ulan göt nie krize girelim? nasil bunu kaniksadin kuduz!" dememistir bu arkadasa.. nobel vermislerdir üstüne bir de..

    ronald coase: fakir bi ailenin hasta cocugudur. cocuk felci misali bir hastalik gecirmis ve belli bi yasa kadar ayak demirleri kullanmak zorunda kalmistir. finansal marketlerde büyük önemi olan komisyon ederi (transaction cost) un hesaplanmasinda büyük rol oynamis, boylelikle finansal marketlerin liberallesmesinde adi wall street e cakilmistir.. nobel ödülünü de 1991 yilinda almistir zaten

    george stigler: 4 yasinda dünyaya gelmistir.. darwinist fikirleri piyasaya uygulamis ve "büyük balik kücük baligi yer" hikayesini, sirket birlesmelerini cartlari curtlari bir bir izah etmistir.. kamu kisitlamalarinin (yani devletin kamuya mudahalelerinin) getirilerini ve goturulerini incelemis ve sasarsiniz nobel ödülü kazanmistir..

    milton friedman: yahudi ve fakir bi ailenin new yorklu cocugudur.. ayni sartlar altinda kimisi woody allen olurken kimisi milton friedman oluyor demek ki.. mükemmel bir adamdir friedman.. neo liberal ekonomide para hakkinda bildigimiz her seyin kuramlari kendisine aittir.. para arzi, para talebi, para böreği, para kizartma gibi şeylerin tariflerini bir bir yapmistir.. tüm bu şikago okulunun lideridir kendisi.. atom bombasi için oppenheimer neyse milyon friedman da odur ekonomi için.. sanirim tam şey olmadi.. aile filmleri için münir özkül kimse friedman da şeydir işte.. nobeli ve altin portakali vardir.

    robert fogel: ekomomik tarih adina süper arastirmalar yapmis, neo liberalizm in kokenlerini david hume a saplamis bir adamdir.. önce binayi yapip sonra temelleri atmak gibi olmuş biraz ama o kadar çatlak su kaçırmaz.. nobelinden hic bahsemiorum bi de..

    gary becker: rotten kid theorem die feci eglenceli bir teoreme imza atmis, şikago okulunun en genc üyesidir. (hoş şimdi 78 yasindadir ya) ama esas katkisi insan sermayesi üzerinedir.. "bir ülkenin en büyük zenginligi, insan sermayesidir" sözünü söyledigi rivayeti dolasmaktadir. organ ticaretini "serbest birakilsa daha güzel olacak" diye de desteklemis garip bir adamdir.. 3 kere köftesine zehir katilmak süreti ile öldürülmeye calisilmistir.. ama yine de nobeli almistir (yil 1992)

    richard posner: hadiseyi boka sardiran bir avukattir.. neo liberal ekonomi den anladigi kadariyla, yeni iş kanunlari düzenlemis ve dünya işçilerinin keyfini kacirmistir.. sendikal haklarin pandiklenmesi, finans sektorunde calisanlarin kendilerini isciden saymamasi, gorevini kötüye kullanan ceolarin basina bir iş gelmemesi gibi kanunlari hazirlamis ve sunmustur.. garip bir adamdir.. benim bulundugum yerde yatacak yer saglanmamasini istemekteyim kendisine.. nobel falan da almamıştır zaten..

    hal böyleyken böyle.. her biri mükemmel adamlarken, birlikte olusturduklari sistem felaket bir sistemdir.. dünya öyle garip bir yer ki, bir şey ürettiginizde iyi oldugunu dusunuyorsunuz, sonra birileri onu kötüye cevirebiliyor.. üstelik onlar da iyi yaptiklarini düşünürlerken..
  • tim mccaskell'in "neoliberalism as water balloons" başlıklı videosu ile ne olduğunu çok basit bir şekilde anlattığı ekonomik felsefe. "bu çok uzun" demeyiniz, çok öğretici bir çalışma olmuş ve etkileyici bir biçimde sonlanıyor:
    http://vimeo.com/6803752
  • hani ronald reagan'ın bir konuşması vardır, 1980lerin en çarpıcı anlarından biridir, reagan der ki "...komünizm insanlık tarihinde yalnızca bozulmuş ve üzücü bir bölüm ve son satırları şu an dahi yazılmakta." reagan'dan 20 yıl sonra, aynı cümle artık neo liberalizm için de geçerli. sscb'nin 1970'lerde hissettiklerini abd bugünlerde yaşıyor. gelinen noktada şu çok açık ki neo liberalizm sürdürelebilir bir model değil. bu yüzden finans kurumları ve bankalar olmayan birikimlerle yatırım yapmaya kalkışıp ekonomiyi mahvedebiliyor, bu yüzden bir şekilde çin, abd deki bir çok ev sahibini finanse ediyor, hatta çin ile abd nin borç harç meselesi öyle bir noktaya geldi ki çin bırakın abd ye yatırım yapmamayı, şu anki yatırımını azaltsa abd'yi seri felaketlere sürükleyebilecek durumda. peki bu arada neo liberalizm ne yapıyor? köküne işlemiş bireyselci temeller yüzünden en basit reformları bile yapamıyor, sözgelimi abd'nin lise mezunu nufüsü hiçbir global ortamda rekabet edebilecek düzeyde değil, ama abd gerekli reformları yapamıyor, çünkü bireyselciliğe ve tüketime alışmış toplumları söz konusu eğitim dahi olsa yaşam standartlarına en ufak bir müdaheleyi kabul edemiyorlar, onlar için bir iphone alabilmek daha önemli. öte yandan dünyanın en iyi eğitimini veren kendi üniversiteleri çeşit çeşit burslarla (yerel, hükümet, uluslararası) asyalı ve hintli öğrenciler tarafından domine ediyor. aynı şekilde abd'li vatandaş global yardım için verilen her kuruşu çok görürken (abd gelişmiş ülkeler arasında açık ara en az uluslarası insani yardımda bulunan ülkedir) çin gibi hindistan gibi gelişen ülkeler afrika'da, hatta abd'nin arka bahçesi latin amerika'da insani yardım, eğitim projeleri, bedava dil dersleri gibi projeler yürütüyorlar. hatta nyu'dan bir uzmana göre yakın zamanda latin amerika'da çeşitli ülkeler kabinelerinde çin'de üniversite okumuş bakanlar bulunduracaklar.

    uzun lafın kısası, neo liberalizm kendi kurtuluş reçetesi kendi yarattığı ideolojilerce engellenen, sürdürülemez, ömrü her geçen gün azalan bir sistemdir. ama yanlış anlaşılmasın, her türlü son çırpınışını yapacak, kesinlikle yok oluş hızlı ve kolay olmayacaktır. ama en iyimser tahminle bile kalan ömrü bir nesilden azdır.
  • bundan bir 60 sene sonra geride kalan takipçileri "abd tam neoliberalizm'i uygulayamadı ondan çöktü abd'nin çöküşü neoliberalizmin başarısız olduğunu belgelemez" diye zırvalayacak muhtemelen.(bkz: sscb sosyalizmi uygulayamadığı için çöktü) göreceli olarak haklı da olacaklar belki ama şu da var (bkz: etme bulma dünyası)
  • long island'daki demokrat parti seçim kurulunda çalışan kız arkadaşımla seçimlerden önceki gün kapı kapı dolaşmaya gittik oy toplama adına. belediye başkanı adına en çok duyduğumuz eleştiri ekonomik kriz sonrası eklenen bir tür "enerji vergisi" ile ilgiliydi. elektrik faturalarına eklenen bu vergi, faturanın yaklaşık %2,5'una denk geliyordu. belediye kriz zamanında bu vergi sayesinde bütçesini denkleştirmiş, okul yılı başlamadan okullardaki gerekli iyileştirmeyi yapabilmişti oysa ki. en sonunda kocaman dubleks bir evin sahibi "sizin adayınız yüzünden 500 dolar fatura geldi" diyince, kafamdan birşeyleri sorgulamak geçti.

    birincisi, bu vatandaşın şikayet ettiği vergi, kendi temsil ettiği tüketim zihniyetin ortaya çıkardığı ekonomik kriz yüzünden ortaya koyulmuştu.
    ikincisi, bu vergi sayesinde çocuklarının okulu tamir edilmiş, yaşadığı belediye bütçe açığı vermemişti.
    üçüncüsü, 500 dolar fatura ödeyen bu vatandaşın verdiği vergi %2,5'ten tamı tamına 10 dolardı. bu parayı o kocaman evinde daha ekonomik ampüller kullanarak gani gani geri elde edebilirdi, keza kendisi benim 10 katım elektrik faturası ödüyor ben şehir merkezinde yaşadığım halde.
    dördüncüsü, bu vatandaşın seçeceği cumhuriyetçi aday yerel fonları kısıp okulları kaderine terkettiği, belediye hizmetlerini peşkeş çektiği şirketler faturayı bu vatandaşa kestiği zaman dönüp dolaşıp durumu demokratların düzeltmesini bekleyecek, tıpkı ülkesinin geri kalanı gibi.

    tanım: bahçe içinde dubleks bir evde yaşayan ve iki tane arabası olan bir insan evladını, yol veya okul yapmak adına 10 dolar vermekten tiksinecek kadar bencil bir hale getirebilen ekonomik düzen.
  • konuyla ilgili bir özdeyiş:

    zalimin zulmü varsa sevenin allah'ı var.
    zalimin kim olduğu = ... (mesela ab, abd, diğer neoliberalist ülkeler)
    zulüm görenin kim olduğu = ... (mesela, toplumun en alt seviyesindeki insanlar, işsizler, yiyecek ekmek bulamayanlar, mesleksizler, açlık sınırının altında yaşayanlar)
    sevenin kim olduğu = ... (mesela, inancı ve umudu kuvvetli "zulüm görenler")
    allah' sözcüğünün burada ne anlama geldiği = ... (mesela, diğer ekonomik sistemler, m.k. atatürk ve kendisinin düşünce yapısı, olmadı şeriat ekonomik sistemi, olmadı mihail bakunin'in kurucusu olduğu felsefik ...izm.)
  • diğeri için;

    (bkz: klasik liberalizm)
hesabın var mı? giriş yap